Uluslararası düzenin Ukrayna ve Filistin'de cereyan eden çatışmalarla küresel bir karmaşa dönemine girmesiyle mevcut sorunlara çözüm üretme yeteneği de zayıflıyor. Bu durum, küresel ticaret ve tedarik zincirlerinde artan bir dengesizliğe yol açıyor. Kızıldeniz’de yaşanan tıkanma ve Rusya-Ukrayna savaşının derinleşmesiyle beraber ortaya çıkan jeopolitik tablo, Hazar Geçişli Doğu-Batı Orta Koridoru'nun değerli bir alternatif olarak öne çıkmasını sağladı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ülkedeki seçimlerin ardından ilk yurt dışı ziyaretini 16-17 Mayıs 2024'te Çin'e gerçekleştirdi. Bu ziyaret, iki ülke arasındaki stratejik ortaklığın güçlenmesine ve işbirliğinin derinleşmesine yönelik önemli bir kilometre taşı olarak değerlendiriliyor.
Küresel hegemonya mücadelesi giderek sertleşirken jeopolitik saiklerin daha akışkan olduğu yeni bir döneme giriliyor. Bu yeni dönemde jeopolitik dinamikleri yeniden şekillendirmeyi planlayan iddialı projeler, stratejik pozisyon almak için uygun bir konjonktür yaratmayı hedefliyor. Bu projeler arasında Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi Projesi ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile Hindistan'ın tahkim ettiği Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC) Projesi öne çıkıyor.
Çin ve Rusya’ya uygulanan Batı merkezli yaptırımlar küresel jeopolitikte köklü değişimlerin önünü açarken söz konusu iki ülkeyi de ilan edilmemiş stratejik bir ittifaka doğru sürüklüyor. Rusya ekonomisi üzerinde oluşan baskı ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD)-Çin rekabetinin derinleşmesi, Çin ve Rusya’nın birbirine yakınlaşmasını hızlandırdı. İki ülke daha yakın bir işbirliğinin olanaklarını araştırırken Batı karşıtlığı bağlamında "çok kutuplu adil bir küresel düzen" söylemi ortaya çıktı.
Asya-Pasifik bölgesi küresel rekabetin yeni merkezi olmuş durumda. Bölgenin ekonomik ağırlığının artması jeopolitik olarak da öne çıkmasını sağlıyor. Amerika Birleşik Devleti (ABD)-Çin rekabetinin derinleşmesi bölgede artan stratejik çabaları daha da görünür kılıyor. İki ülkenin de tüm ağırlığını bölgeye yönlendirdiği ve rekabetin muhtevasının yayıldığı bir dönemden geçiyoruz. Dolayısıyla söz konusu rekabet bize uluslararası sistemin geleceği konusunda birçok şey anlatabilir.
Gazze'de yaklaşık 2 aydır devam eden çatışma, uluslararası mekanizmaların çözüm üretemediği karmaşık bir soruna dönüştü. Çatışma başladığından beri Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) ne pahasına olursa olsun İsrail’e verdiği destek aşınan küresel liderliğini daha da sorgulanır hale getirdi. Bu durum Orta Doğu ülkelerinin Çin’e yönelmesini sağladı.
Uluslararası sistem kaotik bir organik kriz içerisinde debeleniyor, ABD ve Çin ise her geçen gün büyük güç rekabetine daha fazla saplanıyor. Belirsizliğin karakteristik bir hal aldığı bu yeni dönemde, iki dev mufassal çözümler üretmekte zorlanıyor.
Geçtiğimiz ay Hindistan'da yapılan G20 Zirvesi'nin en önemli sonucu Hindistan'ı Orta Doğu'ya, Orta Doğu'yu da Avrupa’ya bağlayacak IMEC ticaret koridorunun ilanıydı. Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi'ne karşı alternatif olarak algılanan bu yeni ekonomik koridor İsrail’e yapılan ani saldırı sonrası fiiliyata geçmeden rafa kalkma tehlikesiyle karşı karşıya.
Çin’in Ortadoğu’daki nüfuz arayışı yoğunlaşırken Suriye devlet başkanı Esad’ın Çin’e yaptığı ziyaret iki ülke arasındaki ilişkilerin derinleşmesine sahne oldu. 19. Asya oyunlarının icra edildiği Çin’in Hangzhou şehrinde bir araya gelen Xi ve Esad iki ülke ilişkilerinin “stratejik ortaklık“ seviyesine yükseltilmesine karar verdi.
Mevcut küresel düzen parçalanma eğilimi gösteren bir momentumun eşliğinde yeni bir dünya düzenine doğru dönüşüme başladı. Büyük güç rekabetinin öne çıktığı bu yeni normalde asıl muharebenin ekonomik cephede gerçekleşeceği söylenebilir.
TASAM NATO’nun Vilnius Zirvesi, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta gerçekleşti. Zirvenin ana gündem maddeleri arasında Ukrayna’nın NATO üyeliği, Rusya ve Çin’in artan tehditleri ve Hint-Pasifik bölgesinin önemi gibi konular yer aldı. Zirvede yayınlanan (90) maddelik bildiri, ittifakın güçlendirilmesi yönünde ve geleceğe dönük önemli kararlar içeriyordu.
Çin’in küresel güvenlik girişimi barışçıl bir hedefle ortaya çıkan kollektif bir güvenlik girişimi mi ya da uluslararası sistemi revize etmeyi deneyen hegemonik bir enstrüman mı? Bu netameli soruya cevap vermek için Çin’in bu girişimin arkasındaki motivasyonuna ve stratejisine yakından bakmak gerekiyor.
Çin'in Ukrayna meselesi konusundaki arabulucu tavrı bu ay en dikkat çeken hususlardan birisi idi. Konu ile ilgili özel bir elçi atanması ve bu elçinin Avrupa'nın çeşitli başkentlerinde yürüttüğü mekik diplomasisi sorunun çözümü konusunda bir heyecan yaratsa da verimli bir sonuç alınamadığına dair emareler mevcut.
Kısa süre önce Çin, Pakistan ve Taliban yönetimindeki Afganistan arasında Kuşak-Yol Girişimi’ni Afganistan’a kadar uzatan bir anlaşma yapıldı. Taliban yönetiminin Çin yatırımlarına Çin’in de bölgesel güvenlik açısından ılımlı ve söz dinleyebilecek bir Taliban yönetimine ihtiyacı var. Bu nedenle Afganistan’ın mevcut durumu Çin ve Orta Asya’nın total güvenliği açısından büyük önem taşıyor.
Çin’in Küresel Güvenlik Girişimi yaklaşımını resmi bir doktrine çevirmesi ve sonrasında ortaya çıkan gelişmeler bundan sonra 'arabuluculuk' konularında daha proaktif bir siyaset izleyeceğini gösteriyor.
Ukrayna’da Rusya’nın yakın zamanda büyük bir saldırı gerçekleştireceği haberlerinden ABD’nin Ukrayna’yı son ana kadar destekleyeceğini deklare etmesine kadar karmaşık ve belirsiz bir durum söz konusu. Rusya ile “sınırsız dostluğu“ bulunan Çin ise bu karmaşık durum karşısında pozisyon belirlemeye çalışıyor.
ABD ve Çin arasında derinleşen küresel rekabetin yoğun ama örtülü bir şekilde devam ettiği Ortadoğu’da kritik gelişmeler yaşanıyor. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in uzun zamandır beklenen Suudi Arabistan ziyareti büyük güç rekabetinde bir denge tutturmaya çalışan ve riskten kaçınan bölgesel güçler açısından büyük önem arz ediyor.
Uluslararası sistem bir süredir belirsiz ve tehlikeli bir türbülansa girmiş vaziyette. Öyle ki bu durum liderlerin söylemlerine de yansıyor. Rusya Devlet Başkanı Putin, Valdai Tartışma Kulübünde yaptığı konuşmada "belirsiz ve tehlikeli bir on yıl bizi bekliyor" derken ABD Başkanı Biden ise "her şeyi belirleyecek bir on yıldan" dem vuruyor.
Biden yönetimi bir süredir beklenen Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’ni sonunda yayınladı. Aslında geçen sene geçici bir ulusal güvenlik belgesi yayınlanmış ve ABD’nin kuşatma altında olduğu belirtilerek Çin’in giderek agresifleştiğinin altı çizilmişti.
ABD-Çin rekabeti küresel belirsizliğin yoğunlaşması ile beraber daha karmaşık ve gri bir alana doğru kayıyor. İki ülke arasında devam eden sürtünme sadece Asya-Pasifik özelinde değil dünyanın farklı kıtalarında farklı dinamiklerle gerçekleşiyor.