Aliya İzzetbegoviç "ne yaparsanız yapın soykırımı unutmayın, çünkü unutulan soykırım tekrarlanır" derken geleceğe çok önemli bir öğütte bulunuyordu. Srebrenitsa’da yaşananlar bir hamaset tohumu değil gelecek nesiller için bu yüzden önemli bir dersti.
1 Ağustos 2022(Miloseviç’ten Vucic’e Değişmeyen Söylem: Kosova’da Büyüyen Gerilim ve Herkese Yakın Bir Savaşın Sesleri) ve 31 Mayıs 2023’te (Bitti Sanılan Savaş: Kosova - Sırbistan Gerilimine NATO Müdahalesi Mümkün mü?) burada iki yazı kaleme almış özellikle Vucic’in söylemleri üzerinden Kosova ile Sırbistan’ın savaşa doğru sürüklendiğini ifade etmiştik.
Kosova’nın Sırp sınırına yakın ve Sırp nüfusun yoğunlukta olduğu bu kısmındaki dört Sırp belediye başkanının Kurti yönetiminin kararını protesto amaçlı istifası ile 2022 Kasımında artan gerilim NATO’nun müdahale kararına sebep olacak düzeyde büyüdü.
Tarihin en önemli ve trajik konuşmalarından biridir Sırp Lider Slobodan Miloseviç’in 26 Haziran 1989’da Gazi Mestan’da, Kosova Ovası’nda 1.000.000 Sırp’a yaptığı konuşma. O ünlü fotoğrafta Lazar Anıtı’na asılı iki tarih de tam bir hesaplaşma nişanesidir: 1389-1989. 600 yıllık bir hamaset, kin ve dahi nefret.
Balkanlar’a dair anlatılarda zaman zaman “Türklerin Balkanlar’dan çekilişinin…” ya da “Türklerin Balkanlardan çıkışının…” diye oldukça sorunlu bir ifadeyle karşılaşırız. Her iki ifade ve varyantlarının en temel hatası, bir siyasi iktidar ve hegemon güç olarak Osmanlı idaresinin Balkan Savaşları sonrasında bölgeden resmen çekilişinin bölgedeki Türk varlığının tamamen ortadan kalkmasıyla eş olduğuna dair bir yanılgıya sebep olmasıdır.
Rusya ve Ukrayna arasında uzun süredir devam edegelen gerilim, artık sivillerin de öldürüldüğü bir savaşa dönüştü. Türkiye dâhil küreselleşmiş dünyada, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin etkileri her yerde ciddi manada hissedilir hâle geldi. Burada yaşananların bize bakan yönü; ekonomik etkiler başta olmak üzere yeni bir mülteci krizi ve başka sosyal, diplomatik ve siyasi sorunların da peşi sıra geleceğidir.
Bir süredir TASAM bünyesinde kaleme aldığımız değerlendirmelerde, genel manada Balkanlar’da ama en sıcak ve kırılgan bölge olarak Bosna Hersek’te devam edegelen zoraki barış yıllarının büyük ölçüde zarar gördüğü yeni bir döneme girdiğimizi; bunun saiklerini de klasik post soğuk savaş dönemi uygulamaları ile anlatmaya çalışıyoruz.
Normal şartlarda Balkanlar’a dair siyasi analizler, çıkarımlar, söylemler ve dahi planlar çoğu zaman dolaylamalardan beslenir ve sonunda kolayca inkâr edilir. Zira kimse kendini haksız görmez davasında.
Daha önce, bu platformda kaleme aldığımız bazı çalışmalarda sıklıkla ifade etmiştik ki; bugün Balkanlar olarak adlandırılan Avrupa topraklarının “Batı Medeniyeti”nin dışında tutulmasının en kolay yolu, onu asla tam manası ile tanımlamamak olarak belirlenmişti.
Türkiye’de yaşayan ve özellikle de 1950’li yıllarda ana vatana göç eden eski Yugoslavya muhacirlerinin uzunca yıllardır kulaktan kulağa yaydığı bir mesele Makedonya vatandaşlığı hakkına sahip olmak.
Balkan coğrafyası, kimi yakın, kimi kadim maziye dair birçok sorunlar silsilesinin yaşam alanıdır. Hep vurguladığımız üzere bu sorunların tamamı da tarihsel argüman ve tecrübe ile ilintili. İyi bir tarih bilgisi ve kurulacak bağlardan yoksun olan bir zihnin salt modern beynelmilel teoriler ile bu sorunları algılaması mümkün değildir.
23 Kasım 2018’de yine burada bir yazı kaleme almış idik: Çok Bilinmeyenli Bir Denklem: Bosna Hersek Seçimleri ve Umutsuzluğun İktidarı. Sonuç ne olursa olsun, bu seçimlerde Balkanlar’a dair mukadder çözümsüzlüğün bir parçası olacağına, zira bölgedeki kaosun sebebinin kendi değil bura üzerinden vesayet savaşlarını yürüten güçler olduğuna dikkat çekmiştik.
Öncelikle; yazı dizisine başlarken süre aralığının bu denli açılacağını düşünmemiştim. Ancak elde olmayan sebeplerle üçüncü yazının bir miktar beklemesi gerekti.
Balkanlar, Rumeli, Güneydoğu Avrupa ya da Avrupa-i Osmanî… Tüm bu tanımlamalar birbiri yerine tarihin farklı dönemlerinde kullanıldı. Ve bu kullanım tercihi o dönemin konjonktüründen de etkilendi elbette. Bu manada bölgeye dair geliştirilen her türlü fikir ve tanımlamanın özünde aynı bu kavramların kullanılmasında gösterilen tercih gibi tarihsel süreç de etkili oldu.
Dünya’da bölge çalışmaları ile ilgili, bilhassa son 10-15 yılda, mühim gelişmeler yaşandı. Kurulan birçok düşünce kuruluşu, analiz merkezleri, sürekli yayınlanan raporlar ile veri üretimi ve buna dairler, özellikle ait oldukları bölgeler üzerinde politika üreten devletlere katkılar sağladı.
Dünya, yakın tarihinin en ağır imtihanını COVİD-19 ile yaşarken bir yandan da varlığını siyasi, ekonomik ve sosyolojik manada devam ettirmeye çalışıyor. Elbette garip geliyor bu ölüm kalım mücadelesi sırasında gerçekleşen diplomatik - politik süreçleri takip etmek ama bu da yüzleşilmesi gereken başka bir gerçeklik elbette. Bir anlamda her şeye rağmen modern dünyanın gereklerinin belirli ölçülerde gerçekleşip devam ettiğini bilmek de canlı tutuyor zihinleri.
Norveçli yazar Knut Hamsun 1920 yılında Nobel Edebiyat Ödülü ile birlikte çok ciddi bir popülerlik kazanır. Azımsanmayacak maddi kazanım da elde eder. Öyle ki dünya turuna çıkar. İstanbul'a da uğradığı bu gezisini kaleme de alır. İstanbul’da İki İskandinav Seyyah adıyla basılan kitapta Hamsun’un ve Andersen'in ayrı zamanlardaki İstanbul izlenimleri okunabilir hâlen.
Yunanistan’da Erken Seçim Yansımaları
SYRIZA (Sol İttifak) 2015’te Yunanistan’da iktidara geldiğinde Çipras’ın duruşu, gençliği, hızlı yükselişi hatta ateist olduğunu açıklaması çok tartışılmıştı. Ancak yine de sağın her daim güçlü bir taban bulduğu Yunanistan’da Çipras’ın, darmadağın olmuş Yunan ekonomisi ve iç siyasi bunalımla iyice hareketlenmiş Atina sokakları için umut olduğu da inkâr edilemezdi. - Solun Sonunda Sağın Yeniden Doğuşu - Yunanistan’da Taht Kavgaları
Birkaç gün önce dünyayı sarsan büyük bir terör eylemi haberini aldık. Binlerce kilometre uzakta, Yeni Zelanda’da Brendon Tarrant isimli bir şahıs aracına yüklediği ağır silahlar eşliğinde Christchurch bölgesindeki 2 camiye saldırdı.
Daha önce Makedonya Cumhuriyeti ya da Eski Yugoslavya Cumhuriyeti Makedonya olarak tanınan Makedonya’nın isminin “Kuzey Makedonya” olarak değiştirilmesini öngören “Prespa Anlaşması” Yunan Meclisi Genel Kurulu’nda görüşüldü geçtiğimiz ay. Üç gün boyunca yaklaşık 40 saat süren görüşmelerde 300 milletvekilinin 209'u söz aldı