Almanya’daki seçimlerin sonucu ülkenin siyasi tablosunun son dört sene içerisinde nasıl değiştiğini gösterecek. Seçimdeki ana tema, iktisadi krizinden kurtulma yöntemleri ve soyal adaletinin nasıl sağlanabileceğini dair formüllerdir. İdeoloji ön planda değildir ve kararsızlar ile partileri inandırıcı bulmayan seçmenlerin oy kullanmama kararı seçimlerin seyrini etkileyecektir.
Almanya’da sandık başına giden en mühim partilerin arasında, merkezi-muhafazakar Hıristiyan Demokrat Parti (CDU), Sosyaldemokrat Parti (SPD), hem çevreci hem sosyal adaleti savunan Yeşiller Partisi (Die Grünen), sosyalist çizgide olan Sol Parti (Die Linke), bireysel hakları ve liberal ekonomik modeli savunan Liberal Parti (FDP) bulunmaktadır. %5 baraj yüzünden parlamentoya girmesi beklenmeyen birkaç aşırı sağ ve sol partilerin yanı sıra, yerel seçimlerde birkaç adaylarını belediye meclisine seçtiribilen, internetin kontrol edilmesine karşı olan “Korsanlar Partisi (Piratenpartei)“ seçimlere renk katmaktadır.
Esas yarış eski rakipler olan muhafazakar Hıristiyan Demokrat Parti (CDU) ile Sosyaldemokrat Parti (SPD) arasında değil, muhalefet partilerin arasında meydana gelecektir. Malum olduğu gibi Almanya Şansölye Merkel’in idaresinde CDU-SPD “büyük koalisyonla“ ortaklaşa idare edildi. Bu da her iki partinin, birbirlerine saldırma potansiyelini azaltmaktadır. Muhalefet partilerinin oy potansiyeli ise seçimlerin sonucunu ciddi biçimde etkileyecektir. En fazla oyu alıp hükümet kurma görevini üstlenmesine kesin gözüyle bakılan CDU’nun olası koalisyon seçenekleri de bu sonuçlardan etkilenecek.
CDU’nun koalisyon ortağı olarak tercih edilen Hür Demokrat Parti (FDP) oylarını yerel ve eyalet seçimlerinde yükseltebildiyse de esas merak edilen mesele, şu anki hükümet ortağı olan Sosyal demokratların ne kadar kan kaybedip kaybetmeyeceğidir. Tarihe bakılacak olursa, SPD hem Birinci Dünya Savaşı’ndan, hem de İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ideolojik bölünmelere maruz kalmıştır. Bu sefer de, Schröder hükümetiyle başlatılan yeni siyasi tavır - merkezi siyaset-, partinin sosyal demokrat değerlerine nasıl sahip çıkması gerektiği konusunda tartışmalar SPD’nın oy kaybetmesine yol açacaktır.
Eski Doğu Alman sosyalist seçmenlerinin yoğun olduğu Demokrat Sosyalist Parti’nin (PDS), SPD’nin sol kanadından ayrılan muhalif siyasetçilerin katılımıyla oluşturduğu Sol Parti (Die Linke), sosyal adalet çağrısı ve sol değerleri ön planda tutmakla oy oranını ciddi biçimde arttırıp, SPD’nin oy potansiyelini olumsuz olarak etkileyecektir. Böylece, SPD’nin CDU’nun iktidarına engel olma isteği, Yeşiller Partisi’nin alacağı oy oranına ve de Yeşiller’in buna ne kadar istekli olup olmayacağına bağlı. CDU, FDP’yi tercih etse de, Almanya’nın Hamburg eyaletinde başarıyla uygulanan CDU-Yeşiller koalisyonu da bir ilk olarak Almanya’nın siyasi sahnesine çıkabilir. Başka bir seçenek, bu olası koalisyona FDP’nin eklenmesidir.
Bu arada, Türk ve yabancı kökenli seçmenlerin oylarını umumiyetle otomatikman SPD veya Yeşiller Partisi’ne atma geleneği artık eskisi gibi mevcut değildir. Ezber bozan bu gelişme, merkez sağ partisi konumunda olan CDU’nun göçmenlerin sorunlarıyla ciddi olarak ilgilenmesinden ve Türk kökenli seçmenlerin muhafazakar varlıklarında bir ortak noktayı bulmalarından kaynaklanmaktadır. Eskiden çoğu olarak sadece Yeşiller Partisi’nde veya SPD’de faal olan yabancı kökenli siyasetçiler artık CDU’da da aktif rol almaya başladılar.
Özet olarak; Almanya seçimleri, seçmenin ciddi olarak siyasi oyunlardan ne kadar soğumuş olup olmadığını ve siyasi elidin kendi halkına karşı demokratik değerleri inandırıcı biçimde temsil edip etmediğini gösterecektir.