Alman halkı, 22 Eylül tarihinde sandık başına giderek, Hıristiyan Demokrat Partisi ile Almanya Sosyaldemokrat Partisi arasında kurulmuş olan mevcut büyük koalisyonun devamına ‘hayır’ dedi. Seçimlerde beklendiği gibi katılımı %70,8 ile 2. Dünya Savaşının sonundan beri en düsük seviyesine indi. Bu düşük katılım oranı, halkın bir kısmının siyasi sahneden artık bıkmış olduğunu göstermektedir.
Az puan kaybıyla en güçlü parti olarak %33,8 oy oranı ile Hıristiyan Demokrat Partisi (CDU) çıkarak, Şansölyesi Merkel’in ikinci kez başbakanlık koltuğuna oturması sağlanabildi. CDU’nun başarısının en önemli nedenleri arasında, şüphesiz şansölye Merkel’in kişiliğinin seçmenlere güven vermesi ile rakibi olan Sosyaldemokratların profil sorunu yer almaktadır.
Buna karşın, seçmen koalisyon ortağı olan Almanya Sosyaldemokrat Partisine (SPD) aynı toleransı göstermeyip, ancak oyların %23’ünü kazanmasına müsaade etti. Sosyaldemokratların bu oy kaybının arkasında birçok nedeni mevcuttur: Bir tarafta seçmen, büyük koalisyonun devamına kesinlikle hayır dedi. Öbür tarafta Sosyaldemokratlar, hem kendi politikalarından memnun olmayıp oy kullanmayan geleneksel sosyaldemokrat seçmenlerin ve kendisinden uzaklaşıp Sol Partisine kayan (Die Linke) seçmenlerin hezimetine uğratıldı.
Sol ve Sosyaldemokrat değerlerinin artık SPD tarafından yeterince savunulmadığını savunan Sol Parti (Die Linke), Almanya çapında %11,9 ile pek de başarılı olup, geleneksel olarak güçlü olduğu doğu illerinin dışında Batı’da da ciddi biçimde oy alabildi. Sol Partisi, böylece anti-kapitalist retoriği ve sosyal adalet çağrısıyla muhalefette kalmasına rağmen seçimlerin galiplerin arasında yer almaktadır.
Çevreci ve nükleer enerji karşıtı olan ve bireylerin özgürlüğünü savunan Yeşiller Partisi (Die Grünen) ise oy potansiyalini biraz artmakla beraber oyların sadece %10,7’sini alabildi. Liberal çizgisinde olan Hür Demokrat Partisi (FDP) ise seçimlerde oy potansiyalini ciddi biçimde artırıp, %14,2 ile CDU’nun tercih ettiği potansiyel koalisyon ortağı oldu. Onların başarısı, büyük koalisyonun sonunu isteyen, doğrudan CDU’ya oy vermek istemeyip de yeni bir koalisyon modeli ihtimalini güçlendirmek isteyen stratejik seçmenlerin kararında yatmaktadır. Kriz ortamında liberal bir iktisat modelini savunan bir partinin bu başarısı dikkate şayandır. Bu da Almanya’daki siyasetinin duygusal olmaktan çok çözüm endeksli olduğunu göstermektedir.
Seçim sonuçlarının arka planını daha iyi değerlendirebilmek için, parlamentoda sandalye alabilen partilerin profilini ve güncel programlarını aydınlatmakta fayda vardır.
En fazla oyu alan Hıristiyan Demokrat Partisi (Christlich Demokratische Union -CDU) Almanya’da en fazla üyesi olan, merkez-sağ ve muhafazakar çizgiyi takip eden bir partidir. CDU, hukuk devleti içerisinde sosyal piyasa ekonomisinin serbestçe gelişmesini, aile gibi toplumun geleneksel değerlerini, Alman devletinin güvenlik ve dış politikada hem NATO hem AB çerçevesinde hareket etmesini savunmaktadır. Ekonomiyi canlandırmak ve daha fazla istihdam yaratılmak için CDU, devletin sosyal ekonomi modeli çerçevesinde hareket etmesini savunurken, yine de piyasayı mümkün mertebede güçlendirmeye çalışmaktadır. Seçmenlerin arasında öbür partilerde olduğu gibi her kesimden insanlar olmakla beraber umumiyetle muhafazakar burjuva kesimi, orta sınıf ve üst orta sınıfı bulunmaktadır. Dini ve geleneksel değerlere önem atfedilmesine rağmen, partinin din endeksli bir anlayışı yoktur ve sekülerdir.
Hür-Demokrat Partisi (Freiheitlich-Demokratische Partei - FDP) hem siyasi, hem iktisadi bakımından liberal bir kimliğe sahiptir. Parti, ekonomik sorunlara reçete olarak yatırımcılara destek olup, istihdamı arttırmak ve iş piyasasını canlandırmak için vergilerin aşağıya çekilmesi gerekli olduğunu vurgulanmaktadır. Liberal düşüncenin doğrultusunda bürokrasinin küçülmesi, bürokratik engellerin azaltılması ve özelleştirme politikaları partinin ilkeleri arasındadır. Devletin müdahale alanı mümkün mertebede azaltılacak ve piyasaya gereken kolaylık sağlanacak. Partinin seçmen tabanı, geleneksel olarak serbest meslek erbabı ve üst orta sınıfıtan teşkil olmasına karşın FDP, son seçimlerde geleneksel olarak sosyaldemokratlara oy veren seçmenleri de kendisine çekmeyi başardı.
Almanya Sosyal Demokrat Partisi (Sozialdemokratische Partei Deutschlands - SPD) halen varlığını sürdüren Almanya’nın en eski partisidir. SPD kendini sosyaldemokratik değerlerine bağlı olarak görmekle beraber herhangi bir sınıfın özel çıkarlarını savunmamaktadır. SPD için toplumsal dayanışma kendi anlayışının temelidir. SPD devletin sosyal kimliğini öne çıkartıp, programında sosyal adalete, güçlü bir sosyal devlete ve uluslararası işbirliğine ağırlık vermektedır. Dış politikada SPD merkeziyetçi pozisyonları savunup, iktisat politikasında da olduğu gibi son yıllarda soldan daha fazla merkezi görüşleri savunmaya başladı. Eskiden daha çok işçi kesimine hitap eden SPD, bu aidiyetini sendikalara olan yakınlığıyla muhafaza etmesine rağmen çoktan beri orta sınıfın da tercih ettiği bir partiye dönüştü.
Yeşiller Partisi (Die Grünen) hem sürdürebilir bir iktisat politikası hem de sorumlu bir çevre siyaseti savunuyor. Yeşiller Partisi, canlı demokratik süreci, genişletilmiş bireysel hakları ve sol-liberal bir siyaset anlayışı benimsemektedir. Bunun yanında parti, sosyal devletin zayıflamaması gerektiğini savunmakla beraber, prensip olarak ekolojik dengeyi dikkate almak kaydıyla özel sanayi ve ticari müesseseleri destekleyıp özellikle yenilenebilir enerjiler konusunda (termal enerji, rüzgar enerjisi gibi) ciddi atılımları teşvik etmek arzusundadır. Dış politikada Yeşiller AB’ye büyük ehemmiyet verip, Almanya’yı Avrupa güvenlik sisteminin dahilinde görürler. Partida mecburi askerliğin kaldırılmasını savunan savaş karşıtı güçlü bir kanat mevcuttur. Seçmen tabanı başlangıçta hem sol görüşlü entellektüellerden hem de bireysel hakların genişletmesini savunan burjuva ve çevreci kesimlerden oluşuyordu. Yeşiller de son yıllarda daha fazla merkeze yönelip orta sınıfa hitap etmeye başladı.
Sol Parti (Die Linke) demokratik bir sosyalizmin oluşturulmasını ve kapitalizmin aşılmasını hedefleyen sosyalist bir programı benimsemektedir. Sol Parti, en önemli hedefi olarak sosyal adaletin sağlanmasını görüp, devletin piyasalara müdahale etme hakkını da savunmaktadır. Programında, Almanya’da mevcut olmayan bir asgari ücretin oluşturulmasını da savunmaktadır. Die Linke, kendini işçi hareketinin değerlerine bağlı olarak görmektedir ve dış politikada ABD ve NATO’ya karşı çıkmaktadır. Antiemperyalist düşüncelerin doğrultusunda Almanya’nın yurt dışında asker bulundurmasına karşı çıkmaktadır. Sol partisi, geleneksel olarak eski Doğu Alman sosyalist rejimine yakınlık duyan Doğulu seçmenlerin yanında Batı Almanya’da da artık ciddi biçimde oy potansiyelini arttırabildi. Sosyal bakımından memnun olmayan birçok seçmen de protesto olarak Sol Parti’ye oy attı.