G. W. Bush’un Suudi Arabistan Ziyareti

Yorum

ABD Başkanı Bush sekiz yıl süren başkanlığı döneminde ilk –ve muhtemelen son- kez Suudi Arabistan’ı ve diğer bazı Körfez ülkelerini ziyaret etti. Bush’un Körfez ülkeleri ziyareti Mısır, İsrail ve Filistin gibi ülkeleri de kapsayan daha geniş Ortadoğu ziyaretinin bir parçasıydı....

ABD Başkanı Bush sekiz yıl süren başkanlığı döneminde ilk –ve muhtemelen son- kez Suudi Arabistan’ı ve diğer bazı Körfez ülkelerini ziyaret etti. Bush’un Körfez ülkeleri ziyareti Mısır, İsrail ve Filistin gibi ülkeleri de kapsayan daha geniş Ortadoğu ziyaretinin bir parçasıydı. Ziyaretin amacı asıl olarak Filistin-İsrail barış sürecini hızlandırmak ve Bush’un başkanlık dönemi sona ermeden önce bağımsız Filistin devletinin ve barışın tesis edilmesi yolunda katkıda bulunmak olarak sunuldu. Annapolis Zirvesi’nin ardından gerçekleştirilen ziyarette Filistin-İsrail barışı ile ilgili yeni ve ciddi bir açıklama gelmedi. Ziyaretin Mısır ayağında da sembolik ifadelerden öteye geçilemedi ama Körfez ülkelerinde yapılan açıklamaların İran sorunu, bölgenin yeniden silahlandırılması ve petrol fiyatları gibi konuları kapsaması zihinlerde bu ziyaretin asıl amacının Körfez’deki Arap ülkeleri olduğu yönünde düşünceler uyanmasına neden oldu.
Ziyaret sırasında Bush, yükselen petrol fiyatlarının ABD ekonomisinin ve dolayısıyla dünya ekonomilerinin yavaşlamasına neden olabileceği yönünde uyarılarda bulundu. Yüksek enerji fiyatlarının tüketici ülkelerin ekonomilerine büyük zarar verdiğini söyledi.
Bu ziyaret sırasında Bush ve Condoleezza Rice Arap ülkelerinin İsrail ile barış yönünde adım atmaları yönünde telkinlerde de bulundular. Suudi tarafı ise, ziyaret sırasında, Guantanamo’da tutuklu bulunan Suudi vatandaşlar sorununu gündeme getirdi ve 13 Suudi vatandaşın iade edilmesini talep etti.
***
Körfez’deki Arap ülkelerinin ekonomileri büyük ölçüde –hatta tamamen- petrole dayanmaktadır. Bu ülkelerde petrolün üretimi büyük ölçüde ABD ya da İngiltere kökenli çok uluslu şirketler tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu şirketlerle geçmişte yapılan yarım asırlık ya da daha uzun süreli petrol anlaşmaları halen geçerliliğini korumakta, süresi biten anlaşmalar benzerleri ile ikame edilmektedir. Petroldeki fiyat artışını OPEC ülkelerinin Batılı şirketleri hiç kâle almaksızın gerçekleştirdiğini ileri sürmek zordur. Batı’nın enerji güvenliği çerçevesinde, yüksek petrol fiyatları nedeniyle artış kaydeden petrol sermayesinin ABD’ye ve diğer Batılı ülkelere geri dönüşü yönündeki açık ya da örtülü operasyonların zaten devam etmekte olduğunu da göz önünde bulundurmamız gerekmektedir. Bu durumda, Başkan Bush’un, petrol fiyatlarının aşırı yüksek olduğu yönünde açıklamalar yapmasının ardında, petrol fiyatlarının 100 dolar civarında bulunmasının Batı ekonomileri için artık sürdürülemez bir durum olduğu düşüncesi, ya da bu tür açıklamalarla kamuoyundan gelen tepkileri yatıştırma ihtiyacı yatmaktadır.
Körfez’deki Arap ülkelerinin güvenlikleri ABD ve İngiltere’ye bağlıdır. ABD’den ithal edilen karmaşık silahları kullanacak teknik personel bile yine bu ülkeden getirilmektedir. Dolayısıyla, Körfez’deki Arap ülkelerinin ABD ya da İngiltere politikalarına tamamen aykırı politikalar geliştirmeleri mümkün değildir. Körfez ülkeleri ABD’nin Irak’ta kendi aleyhlerine bir politika uygulamasından, kendi ülkelerinde de Irak benzeri açık ya da örtülü operasyonlar gerçekleştirmesinden, yani rejimlerini değiştirme yoluna gitmesinden, çekinmektedirler. Öte yandan, Filistin ve Irak olayları bu ülke kamuoylarını derinden etkilemektedir. Burada gelişen olaylar da, söz konusu ülkelerin ABD ve İngiltere karşısındaki duruşları üzerinde belirleyici olmaktadır. Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri ABD ile olan ilişkilerinden dolayı başta kendi toplumları olmak üzere, tüm Arap toplumlarından, hatta diğer toplumlardan ciddi tepkiler almaktadırlar. Diğer bir deyişle, Körfez’deki Arap ülkelerinin yönetimleri başta ABD olmak üzere bazı Batılı ülkelerle geliştirdikleri ilişkiler yüzünden kendi toplumları nezdinde meşruiyet sorunu yaşamaktadırlar. O kadar ki, bu sorun meşruiyet krizine dönüşme potansiyeli taşımaktadır. Bu yüzden söz konusu ülkeler kimi zaman Batı ile ilişkilerinde beklenmedik çıkışlar yaparak kendi kamuoylarını teskin etme yoluna gitmektedirler.
Körfez ülkelerinin son dönemde uyguladıkları dış politika çizgisine baktığımızda da söz konusu ülkelerin bu konudaki kaygılarının izini sürmek mümkündür. Nitekim Suudi Arabistan son zamanlarda dış politika açsından tek alternatifinin ABD olmadığı mesajını veren bir takım girişimlerde bulunmuştur. Suudi Kralların ve diğer üst düzey yetkililerin Rusya ve Çin’e gerçekleştirdikleri ziyaretlerden sonra 2007 baharında Putin’in Riyad ziyareti bu anlamda dikkat çekmiş, özellikle Putin’in Suudi Arabistan ziyaretinin ardından kamuoyunda Suudi Arabistan-ABD ilişkilerinde yeni bir dönemin başladığı yolundaki görüşler yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Bunun içindir ki, Bush bu ziyaretle ABD-Suudi Arabistan ilişkilerinin bütün karmaşık boyutları ve derinliği ile devam etmekte olduğunu dünya kamuoyuna göstermek istemiştir. Bush İran’a gözdağı veren açıklamalarını çok sayıda ABD üssünün bulunduğu Körfez ülkelerinde –bazı açıklamaları da bizzat bu üsleri ziyareti sırasında- yapmış ve bu konuda söz konusu ülkelerden destek istemiştir.
Başkan Bush’un bölgeye sıcak mesajlar vermesinin altında yatan bir diğer neden de, ABD’nin bölge ülkelerin yönetimlerini göz ardı ederek terör belasıyla tek başına mücadele etmenin imkansızlığını anlamış olmasıdır.
***
Başkan Bush’un ziyaretininin İran-Suudi yakınlaşmasını önleme ve Suudi Arabistan’a yakınlığı ile bilinen Navaz Şerif üzerinde Suudiler aracılığıyla kontrol kurma amacı taşıdığı yönünde bazı iddialar da basında yer almıştır. Bu iddialar tartışmalıdır. Doğrusu, İran’ın tümüyle sistem dışı kalmasını istemeyen ABD bu ülkeyi sistem içerisinde tutmaya, en azından sistem dışına daha fazla kaymasını engellemeye çalışmakta ve bu nedenle Türkiye ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin İran ile geliştirdiği yakın ilişkilere göz yummaktadır. Nitekim İran ile yaptığı doğal gaz anlaşmaları memnuniyetsizlikle karşılanan Türkiye’ye PKK ve AB konularında ABD desteği devam etmektedir. Navaz Şerif konusunda da benzer sonuçlara ulaşmak mümkündür.
Suudi Arabistan HAMAS ile el-Fetih’in arasını bulmaya çalışmaktadır. Bazı yorumcular ABD’nin ve İsrail’in bu durumdan rahatsızlık duyduklarını, dolayısıyla Başkan Bush’un son ziyaretinde bu durumdan duyduğu rahatsızlığı da Suudilere hissettirdiğini ileri sürmektedirler. Ne var ki, HAMAS’ın ABD’nin ve İsrail’in açık ya da örtülü izni dışında iktidara geldiğini kanıtlamak çok zordur.
ABD’nin Suudi Arabistan’a yapacağı gelişmiş teknolojiye sahip silah satışına İsrail’in artık karşı çıkmaması ve ABD’nin Ortadoğu bölgesiyle ilgili farklı yönelişlere girmesi gibi son gelişmeleri topluca değerlendirdiğimizde -son derece çekimser olmakla birlikte- alışılmışın dışında bazı sonuçlara varmak da mümkündür. ABD ve İsrail İslam dünyası ile çatışma politikaları ile artık bir yere varılamayacağı sonucuna varmış olabilir. Filistin-İsrail Barışı için Annapolis Zirvesi, Türkiye’nin AB projesinin desteklenmesi, PKK karşı Türkiye ile işbirliğine gidilmesi, Irak’taki uygulamaların yumuşatılması ve yönetimin bir an önce Iraklılara devredilmesi yönündeki irade beyanları, Ortadoğu ülkelerinde AKP ve HAMAS gibi partilerin iktidara gelmesi, Mısır’da Müslüman Kardeşler örgütünün aktif siyasete geri dönme sinyalleri vermesi, Amerikan’ın Kosova, Arnavutluk ve Bosna politikaları, Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın İngiltere, Almanya, Vatikan ve Türkiye ziyareti, bazı Türk okullarının etkisinin tüm dünyaya yayılması, Afrika ve Orta Asya’da Türkiye’nin giderek daha fazla etkili olmaya başlaması vb olgular bu görüşü destekler niteliktedir.
Çin’in yükselişi, Rusya’nın bazı alanlarda Çin ile birlikte hareket etmesi, Hindistan’ın da gelecekte oluşması muhtemel bir Çin-Rus bloğuna katılması ihtimali yeni bir “Doğu Bloğu“nun filizlenmekte olduğu yönünde düşünceler ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu tür olasılıklar karşısında ABD geleneksel kenar kuşağı (rimland) koruma politikalarına geri dönecektir. Bu kuşağın en önemli halkalarını Türkiye, İran, Pakistan ve Bangladeş gibi İslam ülkeleri oluşturmaktadır. Ortadoğu’daki diğer İslam ülkeleri ise bu kuşak üzerinde yaşanması muhtemel esnemelerde destek kazanmak için büyük önem taşımaktadır. Şu an için bu kuşağın en zayıf halkasını İran ve Pakistan oluşturmaktadır. Bu iki ülke üzerindeki ABD baskısını, bir de bu açıdan ele almak gerekebilir. Eğer bu varsayım doğruysa, İran’ın suçu, nükleer güç elde etmeye çalışmak, ya da Lübnan’a kadar uzanan Şii bloğu aracılığıyla bölgede etkinlik kurmak vs değil, sadece “karşı blok“ ile işbirliği girişimlerinde bulunmaktır.
<<>>
Bu varsayım ister doğru ister yanlış olsun, başlangıçta Büyük/Genişletilmiş Ortadoğu Projesi söylemi gereği bölgeyi demokratikleştirme ve özgürleştirme vaatleri ön plana çıkaran Bush yönetimi, bölgede ve dünyada ortaya çıkan son durumu göz önüne alarak bu söylemden vazgeçmiş ve geleneksel gerçekçi açılımlara yönelmiştir. Ortadoğu’daki rejimleri özgürlükçü ve demokratik rejimlerle değiştirme hevesleri ABD dış politikası açsısından gerçekçi bulunmamış olmalı ki, ABD, Suudi Arabistan’ın öteden beri eleştirmekte olduğu yöneticileri ve rejimleri işbaşındayken, bu ülkelere 20 milyar dolarlık silah satışını onaylamıştır.
***
Sonuç olarak, Türkiye’nin son dönemde tüm komşularla iyi ilişkiler geliştirme, barış içinde bir arada yaşama politikaları ile ABD’nin Ortadoğu politikalarının örtüştüğünü söylemek yanlış olmayacaktır. Gerçekten de 1 Mart tezkeresi, ‘çuval olayı’ vb gibi gelişmelere rağmen ABD-Türkiye ilişkileri canlılığını korumaktadır. Bu durumda ABD’nin bölge ile ilgili uzun vadeli hesaplarının hiç etkili olmadığını söylemek zordur. Öte yandan, 1 Mart tezkeresi ve daha sonra izlenen politikalar ve gelişmeler Arap dünyasında Türkiye’nin saygınlığının artmasını ve Türkiye’nin hem ABD, hem bölge ülkelerine karşı izlediği politikalarda geniş bir manevra alanı kazanmasını sağlamıştır. Bundan sonrası için Türkiye’nin bu olumlu havayı bozacak ve uluslararası alanda kendini yalnızlığa düşürecek söylem ve uygulamalardan uzak durması gerekmektedir.
ABD’nin bölge politikaları açısından şu an için en sıkıntılı nokta İran konusudur. Körfez’deki Arap ülkeleri barındırdıkları önemli miktardaki Şii nüfusun da etkisiyle İran’dan çok ciddi tehdit algılamaktadırlar. Dolayısıyla, İran’ın bu ortamda uygulayabileceği en akıldışı politika Arap ülkelerindeki bu korkunun tetiklenmesine ve abartılmasına neden olacak girişimlerde bulunmaktır. Türkiye, İran ile ilişkilerini daha ileriye götürmenin ve olası bir ABD/İsrail-İran çatışmasını engellemenin yollarını araştırmalı ve İran’a bu konuda telkinlerde bulunmalıdır.
Bu içerik Marka Belgesi altında telif hakları ile korunmaktadır. Kaynak gösterilmesi, bağlantı verilmesi ve (varsa) müellifinin/yazarının adı ile unvanının aynı şekilde belirtilmesi şartı ile kısmen alıntı yapılabilir. Bu şartlar yerine getirildiğinde ayrıca izin almaya gerek yoktur. Ancak içeriğin tamamı kullanılacaksa TASAM’dan kesinlikle yazılı izin alınması gerekmektedir.

Alanlar

Kıtalar ( 5 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2711 ) Etkinlik ( 222 )
Alanlar
Afrika 77 641
Asya 98 1078
Avrupa 22 637
Latin Amerika ve Karayipler 16 67
Kuzey Amerika 9 288
Bölgeler ( 4 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1381 ) Etkinlik ( 53 )
Alanlar
Balkanlar 24 293
Orta Doğu 23 608
Karadeniz Kafkas 3 296
Akdeniz 3 184
Kimlik Alanları ( 2 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1292 ) Etkinlik ( 77 )
Alanlar
İslam Dünyası 58 781
Türk Dünyası 19 511
Türkiye ( 1 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2042 ) Etkinlik ( 82 )
Alanlar
Türkiye 82 2042

Savaşın başlamasından bir yıl geçtikten sonra, Rusya'nın neden galip gelmediği, hem ABD dış politikasında hem de daha geniş anlamda uluslararası güvenlikte en önemli sorulardan biri haline geldi. Cevabın birçok bileşeni var. ;

İnsanoğlunun doğal yaşam ortamı karalardır. Ancak, dünyanın büyük kısmı denizlerle kaplı olup deniz insanoğluna refah, zenginlik ve güç getirecek özelliklere sahiptir. Bu açıdan bakıldığında insan toplulukları, doğal olarak, sosyolojik gelişmelerinin her aşamasında evvela doğal yaşam ortamları olan ...;

Geçen hafta Cuma günü (10 Mart 2023) Suudi Arabistan ve İran arasında yeni bir anlaşma imzalandı. Buna yeni bir “Kutsal Cuma“ anlaşması denebilir mi? İki ülke arasındaki en büyük fayın mezhep farkının siyasileştirilmesinden kaynaklandığı düşünülür ve mezhep anlaşmazlığının arkasına gizlenen bölgesel...;

Çağımızda, ülkeler arasındaki ilişkilerde konjonktüre bağlı olarak meydana gelen değişimler sonucunda, klasik diplomasi yöntemlerinin yanında yeni kavramlar da ortaya çıkmıştır. Diğer ülke yönetimlerini ve uluslararası örgütleri etkilemek hedefiyle birlikte, yabancı kamuoyunu da etkilemek ihtiyacı d...;

TASAM Staj Programı; katılımcıların akademik çalışma yetkinliği kazanmasına destek olarak kaynaklara ulaşma, bilgi toplama ve iletişim gibi konularda mevcut yetenek ve özelliklerini geliştirmelerini amaçlamaktadır. TASAM’ın mevcut çalışma alanları kapsamında değerlendirilecek stajyerlerin, bu alanla...;

Dünyadaki en güçlü ve etkili istihbarat servisleri açısından merak edilen en önemli konuların başında, Çin’in Afrika’daki askeri ve siyasi stratejik planları gelmektedir. Afrika madenleri ve enerji yatakları Çin’in bu kıtaya yönelmesinde temel etkendir. ;

Göç, ulus-devletlerin düzenlemesi ve kontrol altında alması gereken bir 21. yüzyıl gerçekliği midir? Bu sorunun yanıtına farklı Uluslararası İlişkiler (Uİ) teorilerinden görece farklı yanıtlar verilebileceği düşünülse de ortak bir kabule varılabilir: Uluslararası göçün düzenlenmesi. Göç ve güvenlik ...;

Artık, ulusal ya da uluslararası her seviyede güvenliği geçmişin anlayış ve kurumları ile sağlama imkânı zayıflamaktadır. Hızla gelişmekte olan teknolojilerin neden olacağı ekonomik ve toplumsal dönüşümler, uluslararası düzenin de yeni bir çerçeveye yani devletsiz (sınırların olmadığı post-modern) s...;

5. Denizcilik ve Deniz Güvenliği Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul - Türkiye

6. Türkiye - Afrika Savunma Güvenlik ve Uzay Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul - Türkiye

9. İstanbul Güvenlik Konferansı (2023)

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul - Türkiye

Afrika 2063 Ağı İstişare Toplantısı 2

  • 20 Eki 2022 - 20 Eki 2022
  • Çevrimiçi - 14.00

Afrika 2063 Ağı İstişare Toplantısı 1

  • 06 Eki 2022 - 06 Eki 2022
  • Çevrimiçi - 14.00

5. Türkiye - Afrika Savunma Güvenlik ve Uzay Forumu

  • 04 Kas 2022 - 04 Kas 2022
  • Ramada Hotel & Suites by Wyndham İstanbul Merter -
  • İstanbul - Türkiye

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “ABD Hegemonyasına Meydan Okuyan Çin’in Zorlu Virajı; Güney Çin Denizi” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Küresel Rekabet Penceresinden Pasifik Adaları” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “TEKNOLOJİK ÜRETİMDE BAĞIMSIZLIK SORUNU; NTE'LER VE ÇİPLER ÜZERİNDE KÜRESEL REKABET” isimli stratejik raporu yayımladı

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Sri Lanka’nın Çöküşüne Küresel Siyaset Çerçevesinden Bir Bakış” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Çin-Japon Anlaşmazlığında Doğu Çin Denizi Derinlerdeki Travmalar” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “MYANMAR; Büyük Oyunun Doğu Sahnesi” isimli stratejik raporu yayımladı

İngiltere’nin II. Dünya Savaşı sonrasında Hint Altkıtası’ndan çekilmek zorunda kalması sonucunda, 1947 yılında, din temelli ayrışma zemininde kurulan Hindistan ve Pakistan, İngiltere’nin bu coğrafyadaki iki asırlık idaresinin bütün mirasını paylaştığı gibi bıraktığı sorunlu alanları da üstlenmek dur...

Gündem 2063, Afrika'yı geleceğin küresel güç merkezine dönüştürecek yol haritası ve eylem planıdır. Kıtanın elli yıllık süreci kapsayan hedeflerine ulaşma niyetinin somut göstergesidir.