Son zamanlarda, Irak’ta görev yapan ABD’li yetkililer Lavrence’ın şu sözlerini her fırsatta tekrar ediyorlar: “Bir şeyler yapmak için kendi kendinize çok fazla çaba harcamanıza gerek yok; sizin mükemmel biçimde yaptığınız şeyleri bile Araplar sizden daha iyi yapar.“[1] Bu günlerde, General David H. Petreaus’tan, Büyükelçi Ryan C. Crocker’a varıncaya kadar Irak’ta görev yapan ABD’li üst düzey yetkililer Irak’taki sorunların çözümlenmesi konusunda arka planda kalmayı ve Iraklıların kendi sorunlarının çözümlerini kendilerinin bulmalarını yeğlediklerini açıklıyorlar.
Irak’ın işgalinden bu yana Bush yönetimi Iraklıları ekonomik, siyasi ve güvenlikle ilgili bir takım hedeflere yönlendirebilmek için çok sayıda başarısız girişimde bulundu. Ne var ki, gelinen noktada Bush yönetiminin Irak’taki durumu istediği gibi yönlendirmeyi başaramadığı açıkça ortaya çıktı. Nitekim Bush 10 Ocak 2007 tarihinde yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında, bir takım vaatlerde bulunmuştur. Irak petrollerinden elde edilecek olan gelirin tüm Iraklılarla paylaşılmasını sağlayan bir “petrol yasası“nın çıkarılması“, bölgesel seçimlerin 2007 yılı içerisinde yapılaması, Baassızlaştırma yasasında bir takım iyileştirmeler yapılması, Irak Anayasası’nda yapılacak değişikliklerle ilgili adil bir sürecin başlatılması vs bu vaatler arasında yer alıyordu. Ambar bölgesindeki Sünnilerin sistem içine çekilmesi ve bölge güvenliğinde sağlanan kısmi iyileşme dışında, verilen bu sözlerin hemen hiçbiri yerine getirilemedi. Ambar bölgesinde gerçekleştirilen bu başarılar da dış dünyaya abartılarak sunuldu. Bu abartılar Irak’ta alttan alta kaynayan gelişmelerin göz ardı edilmesine, bir yandan da, ABD ile işbirliğine gittiği halde Malikî hükümetine yeni muhalif gurupların ortaya çıkmasına neden oldu.
İlerleyen süreçte, Bush yönetimi bir takım önemli işleri Bağdat yönetimine bırakıp olayları perde arkasından yönlendirme yoluna gitti. ABD’nin Irak içinden ve dışından gelen tepkilere daha fazla maruz kalmamak için böyle bir yolu seçmiş olduğu düşünülebilir. ABD yönetiminin Irak’taki aktörleri bu çerçevede kullanmaya çalıştığı anlaşılıyor. Diğer bir ifadeyle, Maliki yönetimine doğrudan yapılan önerilerin kabul görmediği durumlarda, Kürtlerden, Sünnilerden, hatta bazı Şii fraksiyonlardan bile Malikî rejimine verdikleri desteği geri çekebilecekleri yönünde uyarılar gelmektedir. Irak’taki genel durumu göz önünde bulundurduğumuzda, bu uyarıların ABD yönetiminin isteği ve bilgisi dışında yapıldığını ileri sürmek oldukça zordur.
Bu gün için ABD’nin Irak üzerinde ilgilendiği en önemli konu petrol yasasıdır. Irak Anayasası’nda son derece muğlak ifadelerle yer alan petrol ile ilgili olarak ABD yönetiminin baskıları sonucunda ve uzun uğraşların ardından Irak hükümeti tarafından onaylanıp parlamentoya sunuldu. Ancak başta Sünniler ve bazı Şii gruplar olmak üzere bazı çevrelerden gelen itirazlar nedeniyle yasa Irak parlamentosundan bir türlü geçirilemedi. Bunun üzerine ABD Maliki yönetimini ve Irak parlamentosunu bu yasayı çıkarmaya zorlamak üzere bir takım örtülü önlemler almaya gitti. Nitekim ABD medyasında son günlerde yer alan bazı yorumlar bu görüşümüzü destekler niteliktedir. Bu yorumlarda Iraklı bazı grupların, özellikle de Federal Kürt Bölgesi yöneticilerinin, petrol yasasının Irak parlamentosundan geçirilememesi ve Kerkük ile ilgili 140. maddenin ertelenmesi nedeniyle Malikî’ye verdikleri desteği çekecekleri, bu isteklerin yerine getirilmemesi durumunda Malikî rejiminin sona erebileceği vs biçimindeki yorumlardır.
Aslında böyle kaotik bir dönemde ABD Irak’ta bir rejim değişikliğine gidebileceğini iddia etmek zordur. Maliki’ye yönelik baskıların ve eleştirilerin arka planında, Kerkük ile ilgili 140. maddenin Irak meclisinde yeniden görüşüleceği şu günlerde, ABD yönetiminin fırsattan yararlanarak, bir türlü çıkarılamayan petrol yasasının çıkarılmasını sağlamak üzere Maliki hükümetini zorlamak istediği yönündeki olasılıklar ağırlık kazanmaktadır.
Kürt bölgesi yöneticileri asıl olarak zengin petrol bölgesi Kerkük üzerindeki emellerini gerçekleştirme peşindedirler ve her türlü pazarlıkta konuyu ön plana çıkarmaktadırlar. ABD yönetiminin temel amacı petrol yasasının bir an önce ve petrol şirketlerinin çıkarlarına uygun biçimde çıkarılmasını sağlamaktır. Bu arada, başta Kürt bölgesi yöneticileri olmak üzere, Irak’taki tüm aktörleri Maliki’yi bu yönde etkilemek üzere kullanmaya çalışmaktadır. Türkiye açısından bakıldığında ise, Kerkük Irak’ın özenle korunması gereken çekirdeği olarak algılanmakta ve kentin herhangi bir etnik grubun eline geçmesine izin verilmemesi gerektiği ileri sürülmektedir. Kerkük ile ilgili 140. Madde’nin yeniden Irak gündemine taşınmaya çalışıldığı bu günlerde Irak’ı, Irak ile ilgili diğer ülke ve aktörleri zor günler beklemektedir. Türkiye’nin PKK’ya karşı düzenlediği operasyonlar ve bölge politikaları ile Irak içerisindeki pazarlıklar arasında bir bağlantı olup olmadığı da bu süreçte netlik kazanacaktır.
[1] Örneğin bakınız.: Thomas E. Ricks and Karen DeYoung, For U.S., The Goal Is Now ’Iraqi Solutions’,
http://www.washingtonpost.com/wp-dyn/content/article
/2008/01/09/AR2008010903701.html?nav=hcmodule
/2008/01/09/AR2008010903701.html?nav=hcmodule