Irak petrollerinin paylaşımı konusundaki tartışmalar bir takım anlaşmazlıklara neden oluyor. Iraklı muhalifler hidrokarbon kaynakları ile ilgili Anayasa maddelerinin son derece muğlâk olduğunu ve bu nedenle değiştirilmeleri gerektiğini ileri sürüyorlar. Iraklı petrol uzmanlarının büyük bir bölümü Başbakan Nuri El Maliki tarafından 3 Temmuz’da onaylanıp meclise gönderilen petrol yasa taslağına Irak’taki bölünmeyi derinleştireceği gerekçesiyle karşı çıkıyorlar. Kimi uzmanlar da bu yasa taslağının düzeltilmesi halinde Irak petrollerinin üretim giderlerinin azaltılarak çok daha fazla gelir elde edilebileceğini ve mevcut tasarının Irak’ın ulusal çıkarları yerine uluslararası petrol şirketleri lehine düzenlendiğini ileri sürüyorlar.
Bölgesel Kürdistan Yönetimi tarafından çıkarılan Petrol Yasası’nın 3. Maddesi’nin 3. Fıkrası “Bölgesel hükümet, federal hükümet ile birlikte, petrol operasyonlarını… federal anayasanın öngördüğü koşullara uygun biçimde ortaklaşa yönetir“ demekte. Yasada yer alan ifadeler ilk bakışta son derece net gibi gözüküyor. Ne var ki, Irak merkezi hükümeti tarafından petrol ile ilgili hiçbir yasa çıkarılmadığı ve Irak Anayasası’nın ilgili taraflarca halen tartışılmakta olduğu göz önüne alındığında durumun hiç de o kadar net olmadığı ortaya çıkıyor. Bu karmaşıklık hem Irak petrollerinin çıkarılıp işletilmesini ve elde edilecek gelirin Irak halkının hizmetine sunulmasını engelliyor, hem de Irak’ta zaten son derece nazik durumda bulunan ortamın iyice gerilmesine neden oluyor ve olası çatışmalar için somut gerekçeler oluşturuyor.
***
Irak’ın sahip olduğu petrol ve doğal gaz kaynaklarının geleceği, Irak Anayasası’nda yer alan ilgili maddelerdeki muğlâklık nedeniyle belirsizliğini koruyor. Söz konusu muğlâklığın bir takım nedenleri var. Öncelikle bölgeler ve iller arasında görev ve faaliyet bölüşümü yeterince net bir biçimde tanımlanmış değil. Yabancı firmalarla müzakere ederken ve anlaşmalar yaparken taraflara (bölgesel yönetimler, valilikler, Petrol Bakanlığı, ulusal Petrol Şirketi, Federal Konsey vb) yüklenen sorumluluklar Anayasa’da ve petrol yasa tasarısında açıkça belirtilmiş değil. Petrol Bakanlığı ile ulusal Petrol Şirketi arasındaki görev bölümü de net değil. Görevler ve sorumluklar –belki de bilinçli olarak- muğlâk bir biçimde tanımlanmış durumda. Yabancı şirketlerle yapılacak olan anlaşmaların doğası ve niteliği ile ilgili maddeler de muğlaklığın artmasına neden oluyor. Dahası, Petrol Bakanı Hüseyin Şehristani ile Bölgesel Kürt Yönetimi arasında medyaya da yansıyan açık bir tartışma yaşanmakta. Petrol Bakanı Kürt Yönetimine petrol çıkarıp satmak üzere sözleşmeler yapma izni vermediğini, üstelik bu görüşlerin Irak Başbakanı ve kabine tarafından desteklendiğini ileri sürmekte. Kürt yönetimi ise bakanın görevden uzaklaştırılmasını talep ediyor.
Bu durum Irak’ta merkezi hükümetin etkinliğinin gittikçe daralmasına neden oluyor. Petrol şirketleri ile yapılan sözleşmelerin kamuoyu ile paylaşılmamasını da göz önünde bulundurduğumuzda durum daha da karmaşıklaşıyor. Avukatlar ve jeologlar ordusuyla desteklenmekte olan uluslararası petrol şirketleri ise, bu karmaşık durumun ortaya çıkardığı fırsatlardan olabildiğince yararlanma yoluna gidiyorlar.
Bölgesel yönetimler uluslararası şirketlerle 20-25 yıllık petrol arama ve çıkarma anlaşmaları imzalamaktalar. Uzun vadeli düşünüldüğünde Irak Anayasa’sındaki muğlâklık Irak’ta şu an için müttefik gibi gözüken taraflar arasında çatışmalar çıkarabilecek nitelik kazanıyor. Bu uzun dönemli anlaşmalar kimi zaman Petrol Bakanlığı’ndaki yetkililerin ve uzmanların izni ve önerileri çerçevesinde yapılsa da, çoğu zaman bakanlığın görüşü ve izni alınmadan yapılmakta. Dolayısıyla, bu anlaşmalar uzun vadede Irak hükümetinin müzakere pozisyonunu zayıflatacak nitelikte. Bu tür anlaşmalar genelde, Irak petrol rezervlerinin çok küçük bir bölümüne sahip olduğu ileri sürülen Bölgesel Kürt Yönetimi tarafından yapılmakta. Rezervlerin %90’ına sahip olduğu ileri sürülen Basra ve güney bölgelerinin de benzer anlaşmalara girişmeleri durumunda Irak’ın çok büyük kayıplarla karşı karşıya kalacağı kesin gibi gözüküyor.
***
Irak petrollerinin geleceğini etkileyebilecek bir diğer problem de imzalanan üretim paylaşma anlaşmaları. Aslında bu tür anlaşmalar henüz petrolün keşfedilmediği bölgelerde üretici firmaların üstlendiği riski azaltmak üzere imzalanıyor. Kuzey Irak’ta şu ana dek yapılan anlaşmalara baktığımızda ise, bu tür anlaşmalar hâlihazırda petrolün keşfedildiği, petrolün varlığına dair güçlü kanıtların bulunduğu, hatta bir miktar üretimin bile yapıldığı bölgelerle ilgili. Benzer anlaşmaların, düzinelerce kanıtlanmış petrol sahasına sahip olan Irak’ın diğer bölgelerinde de yaygınlaşması halinde ülkenin karşılaşacağı kayıpların daha da dayanılmaz boyutlara ulaşacağını tahmin etmek güç değil.
Öte yandan, Bölgesel Kürt Yönetimi’nin Hunt Oil adlı petrol şirketi ile yaptığı bir anlaşma Kürt yönetimi bölgesi dışında kalan Ninova (Musul)’u da kapsıyor. Bu da Irak merkezi hükümetinin ve Petrol Bakanlığı’nın Irak petrollerinin geleceği üzerinde herhangi bir etkinliğe sahip olmadığı ve bu anlaşmaların gelecekte büyük çatışmalara yol açabileceği yönündeki kuşkuları daha da artırıyor.
Bağdat’taki ulusal hükümetten ve komşu ülkelerden gelen sert tepkilere rağmen Bölgesel Kürt Yönetimi kendi bildiğini okumaya devam ediyor. Kendi Petrol ve Doğal Gaz yasasını çıkaran Bölgesel Kürt Yönetimi petrol ile ilgili dört ayrı şirketi (Kürdistan Petrol Arama ve Üretim Şirketi [the Kurdistan Exploration and Production Company], Kürdistan ulusal Petrol Şirketi [Kurdistan National Oil Company], Kürdistan Petrol Pazarlama Organizasyonu [Kurdistan Oil Marketing Organization] ve Kürdistan Petrol Ürünleri Üretim ve Dağıtım Organizasyonu [Kurdistan Organization for Downstream Operations]) de hayata geçirmiş, ayrıca Kürt ya da uluslararası yedi ayrı şirketle arama anlaşmaları imzalamış durumda. Kürt yetkililer bu tür anlaşmaları yapmanın kendilerinin en doğal hakları ve bunun bölgedeki petrol kaynaklarının Bölgesel Kürt Yönetimi tekeli altına girmesi anlamına geldiği yönündeki iddiaların asılsız olduğunu ileri sürüyorlar. Nitekim Irak Devlet Başkanı Celal Talabani yapılan anlaşmaların sadece arama anlaşmaları olduğunu, üretim ve kâr aşamasına geçildiğinde Irak Anayasa’sının 12. Maddesinin uygulamaya geçirileceğini, petrolün ve petrol gelirlerinin istisnasız tüm Iraklılar arasında paylaştırılacağını ileri sürüyor.
Kürt yetkililer tarafından verilen bu güvencelere ve yapılan itirazlara rağmen, söz konusu girişimlerin Bölgesel Kürt Yönetimi’nin stratejik ve uluslararası pozisyonunu iyileştirmeyi, sahip olduğu özerkliğin sağlamlaştırılmasını ve görece refah düzeyinin artırılmasını amaçladığı ileri sürülebilir. Ama Kürt yetkililerin ihmal ettikleri ya da dile getirmek istemedikleri bir nokta var: Bölgesel Kürt Yönetimi için olumlu bir kazanım gibi görünen petrol anlaşmaları Merkezi Irak Hükümeti kadar, Türkiye, Suriye ve Suudi Arabistan gibi komşuları ciddi biçimde rahatsız ediyor ve aslında bu durum bizzat Bölgesel Kürt Yönetimi’nin geleceği açsından sıkıntılı bir geleceği işaret ediyor.
***
Sonuç olarak, petrol arama ve üretimi konusunda Irak Anayasası’nda ve yasalarında görülen muğlâklık ve boşluklar ülkedeki nazik ortamın iyice gerilmesine ve ülkenin geleceği üzerindeki belirsizliklerin artmasına neden olmaktadır. Bu durum Irak içerisindeki aktörler kadar, başta Türkiye olmak üzere Irak ile ilgili politikalar üretmek durumunda olan kimi ülkelerin kararları ve düşünceleri üzerinde olumsuz bir etki yapmaktadır. Böylesi bir karmaşadan istifade etmek isteyenler, hatta bu karmaşaya çanak tutanlar olabilir ama asıl zarar eden Irak’ın kendisidir ve Bölgesel Kürt Yönetimi de bu zarardan en büyük payı alanlar arasındadır. Irak Anayasa Mahkemesi’nin Kürt yönetimi ile Merkezi Hükümet arasındaki anlaşmazlıkları çözebileceği ileri sürülmektedir. Bu konudaki belirsizliklerin azaltılması noktasında tüm Iraklı siyasi partilerin ve diğer tarafların daha fazla mali siyasi kayba uğramadan petrolle ilgili Anayasa maddelerini gözden geçirmeleri ve anlaşmaları ve gerekmektedir.