Seçilmiş Cumhurbaşkanı, İRAN
Bölgemizdeki savaş ve çalkantıların ortasında İran'ın siyasi sistemi, bazı ülkelerde "İran uzmanları" tarafından ortaya atılan iddiaları boşa çıkaracak şekilde seçimleri rekabetçi, barışçıl ve düzenli bir şekilde gerçekleştirerek kayda değer bir istikrar sergilemiştir. Bu istikrar ve seçimlerin onurlu bir şekilde gerçekleştirilmesi, Büyük Önderlik Makamı Ayetullah Hamaney'in ferasetinin ve halkımızın zorluklar karşısında bile iktidarın demokratik bir şekilde el değiştirmesine olan bağlılığının altını çizmektedir.
Seçim kampanyasına “reform“, “ulusal birliği güçlendirme“ ve “dünya ile yapıcı etkileşim“i vurgulayan bir programla girdim ve nihayetinde, genel durumdan memnun olmayan genç kadın ve erkekler de dahil olmak üzere, yurttaşlarımın güvenini seçim sandığında kazandım.
Bu güven benim için çok değerli ve seçim kampanyasında verdiğim sözleri yerine getirmek için hem yurt içinde hem de yurt dışında uzlaşma fikir birliği oluşturma konusunda kararlıyım.
Öncelikle, yönetimimin, İran'ın ulusal onurunu ve uluslararası itibarını her koşulda koruma taahhüdüyle hareket edeceğini vurgulamak isterim.
İran'ın dış politikası "İzzet, bilgelik ve maslahat" ilkeleri üzerine kuruludur ve bu devlet politikasının oluşturulması ve yürütülmesi cumhurbaşkanı ve hükümetin sorumluluğundadır. Bu kapsayıcı hedefe ulaşmak için makamıma verilen tüm yetkileri kullanmak niyetindeyim.
Bu düşünceyle yönetimim, ulusal çıkarlarımız, ekonomik kalkınmamız ve bölgesel ve küresel barış ve güvenliğin gerekleriyle tutarlı olarak tüm ülkelerle ilişkilerde denge yaratarak fırsat odaklı bir politika izleyecektir. Bu doğrultuda, gerilimi azaltmaya yönelik samimi çabaları memnuniyetle karşılayacak ve iyi niyete iyi niyetle karşılık vereceğiz.
Benim hükümetimde, komşularımızla ilişkilerimizi güçlendirmeye öncelik vereceğiz. Tek bir ülkenin diğerleri üzerinde hegemonya ve hâkimiyet kurmaya çalıştığı bir bölge yerine "güçlü bir bölge" oluşturulmasını savunacağız. Komşu ve kardeş ülkelerin değerli kaynaklarını yıpratıcı rekabetlere, silahlanma yarışlarına ya da birbirlerini yersiz bir şekilde sınırlandırma harcamamaları gerektiğine inanıyorum. Bunun yerine, kaynaklarımızın herkesin yararına olacak şekilde bölgenin ilerleme ve kalkınmasına tahsis edilebileceği bir ortam yaratmayı hedefleyeceğiz.
Türkiye, Suudi Arabistan, Umman, Irak, Bahreyn, Katar, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri ve bölgesel kuruluşlarla ekonomik bağlarımızı derinleştirmek, ticari ilişkilerimizi güçlendirmek, ortak girişim yatırımlarını teşvik etmek, ortak zorlukların üstesinden gelmek ve diyalog, güven arttırma ve kalkınma için bölgesel bir çerçeve oluşturma yolunda ilerlemek için işbirliği yapacağız.
Bölgemiz uzun süredir savaş, mezhep çatışmaları, terörizm ve aşırıcılık, uyuşturucu kaçakçılığı, su kıtlığı, mülteci krizleri, çevresel bozulma ve dış müdahalelerle boğuşmaktadır. Gelecek nesillerin yararı için bu ortak zorlukların üstesinden gelmenin zamanı gelmiştir. Bölgesel kalkınma ve refah için işbirliği, dış politikamızın yol gösterici ilkesi olacaktır.
Bol kaynaklara ve barışçıl İslami öğretilere dayanan ortak geleneklere sahip uluslar olarak birlil olmalı ve gücün mantığı yerine mantığın gücüne güvenmeliyiz. Normatif etkimizi kullanarak, barışı desteklemek, sürdürülebilir kalkınmaya elverişli sakin bir ortam yaratmak, diyaloğu teşvik etmek ve İslamofobiyi ortadan kaldırmak suretiyle, kutuplaşma sonrası ortaya çıkan küresel düzende önemli bir rol oynayabiliriz. İran bu konuda üzerine düşeni yapmaya hazırdır.
1979 yılında gerçekleşen devrimin ardından yeni kurulan İran İslam Cumhuriyeti, uluslararası hukuka ve temel insan haklarına duyduğu saygıdan hareketle iki apartheid rejimi, yani İsrail ve Güney Afrika ile bağlarını koparmıştır. İsrail, işgal, savaş suçları, etnik temizlik, yerleşim yeri inşası, nükleer silah bulundurma, yasadışı ilhak ve komşularına karşı saldırganlıkla zaten karanlık olan sabıkasına şimdi bir de "soykırım" ekleyerek bugün de bir apartheid rejimi olmaya devam etmektedir.
İlk tedbir olarak, hükümetim, komşu Arap ülkelerini iş birliği yapmaya ve Gazze'de katliamı durdurmayı ve çatışmanın genişlemesini önlemeyi amaçlayan kalıcı bir ateşkes sağlanmasına öncelik vermek üzere tüm siyasi ve diplomatik imkanları kullanmaya teşvik edecektir. Ardından, dört nesil Filistinlinin hayatını mahveden uzun süreli işgali sona erdirmek için özenle çalışmalıyız. Bu bağlamda, 1948 Soykırım Sözleşmesi uyarınca tüm devletlerin ilişkileri normalleştirerek soykırımı ödüllendirmek değil, bilakis soykırımı önlemek için tedbirler almak gibi bağlayıcı bir görevi olduğunu vurgulamak isterim.
Bugün Batı ülkelerindeki pek çok genç, İsrail rejimine karşı on yıllardır sürdürdüğümüz tdutum ve duruşun haklılığını kabul etmiş görünüyor. Bu vesileyle bu cesur nesle, Filistin meselesindeki ilkeli duruşu nedeniyle İran'a yönelik antisemitizm iddialarını sadece külliyen yanlış olarak değil, aynı zamanda kültürümüze, inançlarımıza ve temel değerlerimize yönelik bir hakaret olarak da gördüğümüzü söylemek isterim. Bu suçlamaların, Filistinlilerin yaşam hakkını savunmak üzere üniversite kampüslerinde protesto gösterileri düzenlediğiniz sırada size yöneltilen haksız antisemitizm iddiaları kadar saçma olduğundan emin olabilirsiniz.
Çin ve Rusya zor zamanlarda sürekli olarak yanımızda oldular. Biz bu dostluğu çok önemsiyoruz.
Çin ile 25 yıllık yol haritamız, karşılıklı yarar sağlayan "Kapsamlı Stratejik Ortaklık" kurma yolunda önemli bir kilometre taşını temsil ediyor ve yeni bir dünya düzenine doğru ilerlerken Pekin ile daha kapsamlı bir işbirliği yapmayı arzuluyoruz. 2023 yılında Çin, Suudi Arabistan ile ilişkilerimizin normalleşmesini kolaylaştırmada önemli bir rol oynayarak yapıcı vizyonunu ve uluslararası meselelere yönelik ileri görüşlü yaklaşımını ortaya koymuştur.
Rusya, İran’ın komşusu ve değerli bir stratejik müttefiktir. Hükümetim işbirliğimizi genişletme ve geliştirme kararlılığını sürdürecektir. Rusya ve Ukrayna halkları için barış için çabalıyoruz; hükümetim bu hedefe ulaşmayı amaçlayan girişimleri aktif olarak desteklemeye hazırdır. Özellikle BRICS, Şanghay İşbirliği Örgütü ve Avrasya Ekonomik Birliği gibi çerçeveler dâhilinde Rusya ile ikili ve çok taraflı işbirliğine öncelik vermeye devam edeceğim.
Küresel ortamın geleneksel dinamiklerin ötesine geçtiğinin bilincinde olan yönetimim, başta Afrika ülkeleri olmak üzere Küresel Güney'de ortaya çıkan uluslararası aktörlerle karşılıklı yarar sağlayan ilişkiler geliştirmeye kararlıdır. İşbirliğine dayalı çabalarımızı arttırmak ve ilgili herkesin karşılıklı yararına olacak şekilde ortaklıklarımızı güçlendirmek için çaba göstereceğiz.
İran'ın Latin Amerika ile sağlam ilişkilere sahiptir ve bu ilişkiler her alanda kalkınma, diyalog ve işbirliğini teşvik etmek için yakından sürdürülecek ve derinleştirilecektir. İran ve Latin Amerika ülkeleri arasında şu ankinden çok daha fazla işbirliği potansiyeli bulunmaktadır ve bağlarımızı daha da güçlendirme peşindeyiz.
İran'ın Avrupa ile ilişkileri inişli çıkışlı bir seyir izlemiştir. ABD'nin Mayıs 2018'de Kapsamlı Ortak Eylem Planı’ndan (JCPOA) çekilmesinin ardından Avrupa ülkeleri, anlaşmayı kurtarmak ve ABD'nin hukuksuz ve tek taraflı yaptırımlarının ekonomimiz üzerindeki etkisini hafifletmek için İran'a on bir taahhütte bulundu. Bu taahhütler arasında etkin bankacılık işlemlerinin sağlanması, şirketlerin ABD yaptırımlarından etkin bir şekilde korunması ve İran'da yatırımların teşvik edilmesi yer alıyordu. Avrupa ülkeleri tüm bu taahhütlerini yerine getirmedikleri gibi, İran'dan mantıksız bir şekilde JCPOA kapsamındaki tüm yükümlülüklerini tek taraflı olarak yerine getirmesini bekliyorlar.
Bu yanlış adımlara rağmen, ilişkilerimizi karşılıklı saygı ve eşitlik ilkeleri temelinde doğru yola sokmak için Avrupa ülkeleriyle yapıcı bir diyaloğa hazırım. Avrupa ülkeleri, İranlıların hak ve hukuku ve saygınlıklarının artık göz ardı edilemeyecek gururlu bir halk olduğunun farkına varmalıdır. Avrupalı güçler bu gerçeği kabul ettiklerinde ve ilişkilerimizi uzun süredir zora sokan uydurma krizlerle birlikte kendini beğenmişlik ve ahlaki üstünlüğü bir kenara bıraktıklarında İran ve Avrupa'nın keşfedebileceği çok sayıda iş birliği alanı vardır. İş birliği fırsatları arasında ekonomik ve teknolojik işbirliği, enerji güvenliği, transit yolları, çevre, terörizm ve uyuşturucu kaçakçılığı ile mücadele, mülteci krizi ve diğer alanlar yer almaktadır ve bunların hepsi uluslarımızın yararına olacak şekilde değerlendirilebilir.
ABD'nin de bu gerçeği kabul etmesi ve İran'ın baskıya yanıt vermediğini ve vermeyeceğini bir an önce anlaması gerekmektedir. JCPOA'ya 2015 yılında iyi niyetle girdik ve yükümlülüklerimizi tam olarak yerine getirdik. Ancak ABD, tamamen iç çekişmeler ve intikam duygusuyla anlaşmadan hukuka aykırı bir şekilde çekildi, ekonomimize yüz milyarlarca dolar zarar verdi ve İran halkına -özellikle Covid salgını sırasında- sınır aşırı tek taraflı yaptırımlar uygulayarak sayısız acı, ölüm ve yıkıma neden oldu. ABD, İran'a karşı sadece ekonomik bir savaş yürütmekle kalmayıp, aynı zamanda bölgemizdeki insanları IŞİD ve diğer vahşi terörist grupların belasından kurtarmadaki başarısıyla bilinen, terörle mücadelenin küresel kahramanı General Kasım Süleymani'ye suikast düzenlemek suretiyle devlet terörizmine girişerek düşmanlıkları kasıtlı olarak tırmandırmayı seçti. Bugün dünya bu tercihin zararlı sonuçlarına tanıklık ediyor.
ABD ve Batılı müttefikleri, sadece bölgedeki ve dünyadaki gerilimleri azaltmak ve yönetmek için tarihi bir fırsatı kaçırmakla kalmamış, aynı zamanda nükleer silahların yayılmasını önleme rejiminin ilkelerine bağlı kalmanın maliyetinin, sağlayabileceği faydalardan daha ağır basabileceğini göstererek Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması'nı (NPT) ciddi şekilde baltalamıştır. Gerçekten de ABD ve Batılı müttefikleri, İran'ın barışçıl nükleer programıyla ilgili -kendi istihbarat değerlendirmeleriyle açıkça çelişen- bir kriz uydurmak ve bunu halkımız üzerindeki baskıyı sürdürmek için kullanırken, bir apartheid rejimi, saldırgan bir zorba ve NPT üyesi olmayıp yasadışı nükleer cephaneliğe sahip olduğu bilinen İsrail'in nükleer silahlanmasına aktif olarak katkıda bulunmuş ve hala desteklemeye devam ederken, nükleer silahların yayılmasını önleme rejimini kötüye kullanmışlardır.
İran'ın savunma doktrininin nükleer silahları içermediğini vurgulamak ve ABD'yi geçmişteki yanlış hesaplamalardan ders almaya ve politikasını buna göre düzenlemeye çağırmak istiyorum. Washington'daki karar alıcılar, bölge ülkelerini birbirine düşürmekten ibaret bir politikanın başarılı olmadığını ve gelecekte de başarılı olmayacağını kabul etmeli, mevcut gerilimleri arttırmaktan kaçınmalıdırlar.
İran halkı, haklarımız, onurumuz, bölgede ve dünyada hak ettiğimiz rolde ısrar ederken, uluslararası sahnede yapıcı etkileşimleri güçlü bir şekilde sürdürmem için bana güçlü bir yetki verdi. Bu tarihi çabaya katılmak isteyenleri, iş birliğine davet ediyorum.