Bugünün ve yarının barış ve güvenlik adına karşılaştıkları zorluklar birbirinden farklıdır. Çünkü bu zorlukların ana itici güçlerinden biri gelişmekte olan ekolojik krizdir. Tüm sosyal yaşamın temelini oluşturan doğal temellerin zayıflaması düşünüldüğünde bu zorluğa yanıt verme süreci başlar. Bir ekonomi olmadan var olmayı düşünmek imkansız olduğu gibi, ekosferin beslenmesi için bir biyosfer; yaşamak için bir arazi; su ve hava için hidrosfer ve atmosfer; gıda üretimini düzenlemek için bir iklim küresi olmadan bir toplum hayal edilemez. Tüm bu küreler birlikte ele alındığında, ekosfer insan faaliyetlerinin sonucu olarak şu anda baskı altındadır. Özellikle son 200 yılda ve son 70 yılda daha da büyük bir yoğunlukla devam etmekte ve sonucunda ekosfer değişmektedir. Bu değişikliklerin etkileri, istikrarsızlık ve bozulmanın unsurları olarak yayılır. Toplumsal uyum ve dayanıklılığı zayıflatma, anlaşmazlıkları ve mağduriyetleri artırma potansiyeline sahiptir ve sonucunda yoğun çatışmalara sebep olur. Aynı zamanda çatışmaları barışçıl bir şekilde yönetme kapasitesini azaltır. Tüm bunlar, barış ve güvenlik hakkında fikirlerin ve politikaların, giderek artan bir şekilde güvensizliğe neden olan ekolojik bozulma zorluğuyla başa çıkması gerektiği anlamına gelmektedir.
Bu tartışmada, doğa kaybı, biyolojik çeşitlilik kaybı veya çevresel bozulma gibi daha yaygın bir kelime dağarcığı yerine, ekolojik bozulma terimi kullanılmaktadır. Türlerin eşi benzeri görülmemiş bir hızla kaybolmasına ve çevre, birçok organizma için daha az destekleyici hale gelmesine rağmen, diğerleri gelişmektedir. Bu gelişen organizmaların ortaya çıkışı istenmeyebilir. Bu makale, iklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik kaybı, kirlilik, plastikler ve diğer gezegenlere ait zorlanmalar gibi birçok konuyu içeren bir üst kavram olarak ekolojik bozulmayı ele almaktadır. Ekolojik güvenlik, bu bozulmadan doğrudan ve dolaylı olarak kaynaklanan, insan ve toplumsal savunmasızlığı hafifletmeye yönelik politika ve eylemlere bir yaklaşım olarak görülebilir.
Ekosferdeki bozulmalar, insanlar ve toplumlar için önemli ve rahatsızlık verici sonuçlar taşımaktadır. Ancak buradan yola çıkarak insana, ulusal ve küresel güvensizliğe giden risk yolları netleştirilmelidir. Bu makale, gelecekteki ekolojik güvenlik risklerine daha derin bir anlayış sağlayacak beş araştırma sorusunu ortaya koymaktadır. Bu sorular şunlardır:
- Antimikrobiyal direncin artışı (giderek daha dirençli olan patojenler),
- Kirliliğin fizyolojik sonuçları,
- Doğanın insanların refahına olan etkisinin azalması,
- Yerel ve bölgesel ekolojik kırılma noktaları,
- Hızla değişen gezegende başarıyla gelişen zararlı organizmalar ve süreçler.
Aşırı yüklenmiş ve azalmış toprakların, zehirlenmiş ve asitlenmiş okyanusların, stres altındaki tatlısu sistemlerinin etkileri üzerine yoğun bir tartışma var, ayrıca her birinin gıda güvenliği üzerindeki etkisi de ele alınıyor.[1] Gıda güvensizliğinin artmasının, toplumsal memnuniyetsizlik ve istikrarsızlık, siyasi karışıklık ve şiddetli çatışma riskleri açısından önemli ölçüde artan etkileri de artan bir dikkatle ele alınıyor.[2] İklim değişikliğinin güvensizlik üzerindeki etkisi, özellikle de SIPRI'nin ürettiği çalışmalar nedeniyle giderek artan bir dikkatin odağıdır.[3] Burada odak, en azından iklim güvenliği tartışmasına benzer bir ölçekte olması gereken bir tartışmayı başlatmaya yöneliktir ve bu da biyosferin durumuna odaklanmıştır. Bu, biyolojik çeşitlilik ve biyokütle kaybı, biyotik homojenleşme, türlerin yeniden dağılımı ve süperşarj edilmiş biyolojik istilalar nedeniyle hızla istikrarsızlaşan bir durumdadır.
Bu konuların güvenlikle ilgili sonuçları pek tartışılmamıştır. Bu sonuçları uygun bir şekilde ele almak, iklim değişikliği ve güvenlik üzerine yapılan tartışmada olduğu gibi bilgi ve uygulama topluluklarının bir araya gelmesini gerektirir, Bu makale, temel sorunları belirler ve bu sorunlar hakkında sorular sorar. Bu soruların çok az bir kısmı cevaplanabilmiştir ve önemli olan, bu cevapların geliştirilmesidir.
Her durumda, araştırma için üç yönlü bir süreç gereklidir. İlk olarak, yukarıda belirtilen beş soru da doldurulması gereken temel bilimsel bilgi boşluklarını ve belirsizlikleri ortaya koyar. İkinci olarak, doğal bilimsel temel biraz daha sağlamlaştıkça, her bir zorluluğun sosyal ve ekonomik sonuçları hakkında bilgi ihtiyaçlarını ele almaya başlamak mümkün olacaktır. Üçüncü olarak, sosyal sonuçların ve dolayısıyla taşıdığı risk derecesinin anlaşılmasıyla birlikte, politika yanıtları oluşturulmalı, finanse edilmeli ve uygulanmalıdır. Bu adımların ardışık olmadığı anlaşılmalıdır. Çevre politikası kadar güvenlikle de ilgili olarak, önleyici ilke, karar vericilerin bilimsel belirsizliklerin ortadan kaldırılmasını beklememesi gerektiğini belirtir. Bu nedenle, doğal bilimsel araştırmanın olgunlaşmasını beklemek, sosyo-ekonomik ve güvenlik sonuçlarını araştırmaya başlamadan önce tavsiye edilmemektedir. Benzer şekilde, bir politika yanıtını başlatmadan önce araştırmanın tamamlanmasını beklemek de yanlış olacaktır.
Ekolojik bozulma hızla ilerliyor, sonuçları dikiz aynasında görünmeye başladı ve yakında geride bırakılma riski altındayız. Bu makale, belirtilen sorunları araştırmaya başlamanın gerekçesini de ortaya koymaktadır. Araştırma devam ettiği sürece ve genel sorunun daha fazla boyutu açığa çıkarıldıkça, bu sorunlar kısa bir süre içerisinde ayarlanması gereken bir politika yanıtına yol açacaktır.
Her bir sorunun insan sağlığıyla ilgili boyutu vardır. Biyosfer, bozulmaya biyotik olarak yanıt vermektedir. Bu da daha fazla yeni patojen, zararlı ve mikrobiyal varlıkla karşılaşmalar olduğu anlamına gelmektedir. Sonuç olarak, Dünya Bankası tarafından 'bir yüzyıldan fazla bir süre içerisinde yaşanan en büyük küresel ekonomik kriz' olarak tanımlanan ve 'ülkelerin kendi içlerinde ve birbirleri arasında dramatik bir eşitsizlik artışına neden olan'[4] Covid-19 pandemisinin neden olduğu ekonomik bozulma temel alındığında, bu makale, tüm bu soruların aynı zamanda bir ekonomik boyuta sahip olduğunu öne sürüyor. Birçok ülkede ulusal sağlık sistemleri aşırı gerilmiş durumdadır. [5]Eğer kötü sağlık artarsa, bu kaçınılmaz olarak daha büyük ekonomik risklere yol açar. Son zamanlarda, Birleşik Krallık'taki Royal Society of Arts'ın Başkanı, İngiliz halkının kötüleşen sağlığının şu anda ekonomik büyümeyi engellediğini ve 200 yıllık bir trendi tersine çevirdiği söyleyere uyarıda bulundu.[6] Toplumsal ortaklığın diğer bileşenlerinin mevcut durumu da birçok ülkede endişe verici bir şekilde benzerdir - çözülen altyapı, artan borçlar, yaşam maliyeti krizleri, siyasi liderlere ve kamu kurumlarına olan güvenin erozyonu - kolektif yaşamın ekonomik ve sosyal temellerini zayıflatır.
Ek olarak,burada ele alınan beş sorunun sosyal davranışlar üzerinde olası etkileri olacaktır. Bir taraftan ekonomik gerilemeden kaynaklı olarak, diğer taraftan da ara aşamalar olmaksızın doğrudan bu etki gerçekleşecektir. Değişen baskılara karşı olumsuz uyum biçimleri, olası sonuçlardan biridir.
Ekolojik bozulmanın çeşitli yönlerinden başlayarak, sağlık sonuçları üzerinden olumsuz sosyo-ekonomik etkilere giden potansiyel yollar oldukça belirgindir. Bu yol boyunca ilerleme sağlanabilir. Belirlenmiş bir deterministik modelde sıkışıp kalınmamıştır, bu sebeple çeşitli sonuçlar ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte, olası risk açıkça belirgindir. Daha ileri gidildiğinde, devletler arasında ve belki de devletler içinde siyasi istikrarsızlık ve potansiyel olarak şiddetli çatışmalara doğru yolun daha belirsiz olduğu anlaşılıyor. Bunun bir ölçüde nedeni, sosyal politika, denetim, siyaset ve diplomasi yoluyla müdahale edilebilmesidir. Yine de, bu tartışmanın güvenlikle ilgili sonuçları kaygı vericidir. Özellikle Covid-19 pandemisi nedeniyle yaşanan karmaşa ve iklim değişikliğinden şiddetli çatışmaya kadar belirli tüm yollar göz önünde bulundurulduğunda bu sonuçlar daha da önemli hale gelir.[7]
Çeviren: Büşra BÜYÜK
Devamı için...