Teknopolitik Yeni Dünya: Güvenliğin Güvenliği
"Akıl, Nesil, Aile, İnanç ve Devlet Güvenliği"
(21-22 Kasım 2024, İstanbul)
Dünya hemen her konuda sınırın “ölçüsüzce“ zorlandığı “kritik“ bir dönemden geçmektedir. Başta zihin ve beden itibarıyla bizzat insan olmak üzere aile, toplum ve devlet gibi hemen her toplumsal ve siyasal yapı bu durumun bir yansıması olarak derin bir “güvenlik krizi“yle karşı karşıyadır. Uluslararası alanda yaşanan değişimler sadece, fonksiyonel açıdan değil epistemolojik açıdan da sonuçlar üretmektedir. Örneğin, Uluslararası İlişkilerde yer alan klasik egemenlik anlayışı ve anarşi tanımı çoktan aşınmaya başlamıştır. Güvenlik İkilemi (security dilemma) yerine ise artık “Güvenlik Paradoksu“ konuşulmaktadır. Temelinde derin “güvenlik paradoksları“ barındıran bu “güvenlik krizi“ dolayısıyla “İnsanın ontolojik misyonu nedir?“ sorusunun cevabı giderek bulanıklaşmaktadır. Başka bir ifadeyle “İnsan ne için yaşar?“ sorusu “İnsan ne ile yaşar?“ sorusu lehine giderek terkedilmektedir. Bu durum insanı, kendisini diğer türlerden ayıran asgari antropolojik nitelikleri dahil olmak üzere, başlıca “operasyonel hedef“ haline getirmektedir.
Milli savunma gerekçeli ve jeopolitik rekabet esaslı teknopolitik “çare arayışları“nın uzun vadeli “yan etkileri“ ürkütücü boyutlara varmaktadır. İnsanın “iltisaklı“ olduğu tüm toplumsal ve siyasal yapılara “güven“in etraflıca sorgulanmasını gerektiren bu tablonun, hayvan-insan-makine dengesinde hem hayvanın hem insanın makine lehine zemin kaybeden konumunu yeniden tanımlamayı gerektiren tarihsel bir kırılmanın yansıması olduğu düşünülebilir.
Bütünlüklü bir proje olarak sunulan ve fakat “büyük sorular“a yönelik “bilimsel“ cevapları halen büyük ölçüde “teoriler“den, dünya ve çevresi dahil olmak üzere “bilimsel mekan“a yönelik hedefleri halen büyük ölçüde “umut“tan ibaret olan “bilim“ ile “kurgu“nun iç içe geçtiği hassas bölge, başka bir ifadeyle “bilimsel gerçeklik“ ile “kurgusal hurafe“nin birbirine karıştığı “kamusal mekan“, giderek siyasal iktidar ve ilişiğindeki baskı gruplarının “totaliter egemenlik“ alanına dönüşmektedir.
Özünde teknolojik sıçramaların daha da tahrik ettiği “yıkıcı rekabet“ bulunan böyle bir dünya panoramasının ürünü olan hemen hiçbir güvenlik stratejisinin hemen hiçbir seviyede hedefine ulaşabilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Haddizatında güvenlik olgusu “alelade“ bir neticedir ve büyük ölçüde “ısrarlı çatışma“nın değil “istikrarlı dayanışma“nın neticesidir.
Çatışma halindeki insan, aile, toplum ve devletlerden oluşan ve fakat çatışmanın başka bir yerde yaşandığı illüzyonuyla çerçevelenmiş bu dinamik teknopolitik “dünya savaşı“ tablosunda eksikliği derinden hissedilen şey hukuk ve adalet lehine dayanışma duygusunun yaygınlaştırılmasıdır. Ne var ki bu durum büyük ölçüde “hukuk ve adalet“ parametrelerini değil “büyüme ve kalkınma“ parametrelerini paranteze almayı gerektirmektedir.
Mevcut teknopolitik çerçevenin hangi gerekçeyle olursa olsun doğrudan veya modifiye edilerek manipüle edilmesini önleyecek hukuki, siyasi ve daha da önemlisi yaptırım gücü ve yetkisi bulunan bir “otorite“ye ihtiyaç olduğu açıktır. Ne var ki hemen hiçbir küresel veya bölgesel aktörün bu yönde bir stratejik dönüşümün mimarı olamayacağı iç ve dış politika angajmanlarındaki derin hak ihlallerinden anlaşılmaktadır. Yeni güvenlik konseptlerinin bu yeni teknopolitik bağlama nasıl uyarlanabileceği ve gerektiğinde nasıl revize edilebileceği de birçok yönüyle belirsizliğini korumaktadır.
Bu “tekinsiz“ teknopolitik tablonun ne yöne evrileceğinin, kutuplaşma ve bölgeselleşme olgularıyla giderek daha fazla hissedilen ve doğal, yapısal, taktik ve stratejik yönleri bulunan “sistem krizi“nin nasıl aşılabileceğine bağlı olduğu düşünülebilir. Zira giderek derinleşen “güvenlik krizi“ ile giderek belirginleşen “sistem krizi“ arasında döngüsel bir ilişki söz konusudur.
Sisteme yönelik ve fakat ne yazık ki "özeleştiri" niteliğinde olmayan iç eleştirilerin giderek arttığı bu süreçte, öncelikle “yapay kriz“lerle “gerçek kriz“leri birbirinden ayıran farkları doğru tespit etmek bölgesel nitelikli stratejiler açısından kritik öneme sahiptir.