1876 yılı Osmanlı idaresi için oldukça kötü bir zaman denk geliyordu. Padişah Abdülmecid döneminden itibaren giderek artan harcamalar ile dış borç artmış, artan borcun kapatılabilmesi için de özellikle Rumeli topraklarından alınan vergiler ağırlaştırılmıştı. Bu durum yeteri kadar hoşnutsuzluk yaratmamış gibi bir de Rusların, topraklarından sürgün ettiği Çerkes ve Abhaz Müslümanların buraya yerleştirilmesi ile bölgedeki gerilim tırmanmış; 1876’da Bulgar isyanı ile yaşananlar bir hayat memat meselesine dönüşmüştü. İsyan elbette bastırılmış ancak yaşananlar sonunda Bulgarlara karşı Batı’da güçlü bir sempati oluşmuş ve buradaki Türk İslam nüfus yok sayılarak isyancı Bulgarlar her açıdan desteklenmeye başlanmıştı. Bulgarlara gösterilen teveccüh! bu kez Sırpları harekete geçirmiş ve 30 Haziran 1876’da onlar da Osmanlı idaresine karşı bir savaş ilan etmişlerdi.
Şüphesizdir ki; ne Bulgarlar ne de Sırplar bir Batılı destek olmadan böyle bir cüret gösteremezdi. Zaten çok geçmeden de Avrupa kamuoyu Sırplara bekledikleri desteği vermeye başladılar. Rus Çarı II. Aleksandır ve Prens Gorçakov hemen Avusturya Macaristan İmparatoru Franz Joseph’e başvurarak Osmanlı’ya karşı bir ittifak teklifinde dahi bulundular bu dönemde. Avusturya bu çağrıya cevap vermese de Sırp birlikleri içerisindeki Rus askerlerin varlıkları savaş bitene dek kayıtlarda yer buldu. Sonrası malum. Yeni bir Rus Savaşı’na evirilen süreç Tersane Konferansı ve yeni padişah II. Abdülhamit’in ilan ettiği Meşrutiyet idaresi ile yumuşatılmak istense de Kırım Harbi’nin acısını çıkarmak isteyen Rusya için savaş kaçınılmazdı. Çok geçmeden de Londra Protokolü gibi bir provakatif metnin doğal olarak Osmanlı idaresince kabul edilmemesi ile 24 Nisan’da Eflak ve Boğdan’a girerek Osmanlı idaresine savaş açmaktan geri durmadılar. Rumenler, Sırplar ve Bulgar isyancılar da çok geçmeden Ruslar yanında savaşa girince Rumeli’de Balkan Savaşları öncesi bir Balkan savaşı patlak vermiş oldu. Harmanlı soykırımı da bu savaşın en can alıcı evresinde tarihe bir kara leke olarak geçti.
Savaşın Tuna Cephesi olarak bilinen kısmında, 17 Ocak’ta gerçekleşen Filibe Muharebesi, Harmanlı katliamının başladığı yerdir. Zira Rus general İosip Gurko’nun komutasındaki Rus birliklerinin Şıpka geçidinde aldıkları galibiyet sonrasında İstanbul’a yönelmeleri ile Süleyman Hüsnü Paşa kumandasındaki Filibe kalesi ile karşı karşıya kalmışlardı. Aleksandır Burago’nun birlikleri burada Süleyman Paşa’yı yenilgiye uğratıp onu İstanbul’a doğru geri çekilmeye zorlayınca bölgedeki Türkler de Rus birliklerinin hedefi haline gelmişlerdi. F. V. Greene’nin The Russian Army and Its Campaigns in Turkey in 1877-1878 adlı eserinde verdiği bilgilere göre 20.000’den fazla karavan ile 100.000’den fazla Türk, Süleyman Paşa ile İstanbul’a doğru çekilmeye başladı bu sırada. Bu büyüklükteki bir insan grubunun sadece geri çekilişi bile yeteri kadar büyük bir kaos oluştururken Rus birliklerinin sivillere saldırısı hadiseyi tam manası ile bir insan avına çevirdi.
Bugün, Harmanlı, Filibe’den Edirne yönünde Hasköy’e bağlı bir kasaba olarak varlığını sürdürmekte. Bahse konu geri çekiliş sırasında Doğu’dan gelen bir Rus keşif grubunun buradaki Türk muhacereti ile karşılaşması tarihin sayılı katliamlarından biri ile karşı karşıya bıraktı insanlığı. 17 Ocak’ta Harmanlı’ya giren Rus süvari birliği tam bir soykırıma girişti. Muhacir grubun önemli bir kısmı öküz arabalarını çeken kadınlardı ve Rus birliklerinden hızla kaçmaları mümkün değildi. Dağlara ulaşanların önemli bir kısmı buralarda donarak can verdi. Yaşlı, çocuk ve kadınlardan oluşan grubun geride kalanları ise Ruslar tarafından katledildiler. Nedim İpek’in Rumeli’den Anadolu’ya Türk Göçleri isimli eserinde kaynaklara dayanarak verdiği bilgilere göre bu bir gün içerisinde 15.000-20.000 kişilik Türk İslam muhaciri burada şehit edildiler. İngiliz Dışişleri Bakanlığı raporlarında özellikle son çare olarak Meriç nehrinin soğuk sularına atlayan insanların burada boğularak ya da donarak öldükleri anlatılırken Rus askerlerinin zaten ölmüş Türklerin cesetleri üzerinde bile atları gezdikleri de nakledilir. Rus General Mihail Skobelev ile buraya gelen Fransız gazeteci Dick de Lonlay’in Bulgaristan'da 1877-1878 Savaş Ve Seyahat Anıları isimli eserindeki “Filibe-Edirne yolu boyunca donmuş insan cesetleri vardı. Sade Hasköy'de 600 donmuş ceset gördüm“, “Birlikte donmuş aileler gördüm: Üstte anne altta çocukların cesetleri vardı. Anne kendini soğuğa siper etmişti ama hiçbiri kurtulamamıştı“ ve “'5-6 kişinin sarılmış bir şekilde donmuş olduklarını gördüm. Sarılarak birbirlerini ısıtmaya çalışmış olmalılar“ gibi notları bu katliamın neden bir soykırım olarak değerlendirilmesi gerektiğini açıkça ortaya koyar. Mahmud Celaleddin Paşa, Mir’at-ı Hakikatında, Ruslar Harmanlı’yı insan mezbahasına çevirdiler der.
93 Harbi’nin birçoklarına göre en büyük katliamı olarak kayıtlara geçen Harmanlı katliamı şüphesizdir ki evvela Rumeli Türklüğü’nün sonrasında da tüm Türk dünyasının bitmeyen çilesinin nişanesidir. Ve şüphesiz ki bugün halen bölgede var olmaya çalışan Türklerin mücadelesinin doğru anlaşılabilmesi için Harmanlı’da, Hasköy’de ve diğer Rumeli topraklarında yaşanan soykırım hadiselerinin bellekte tutulması şarttır.
Harmanlı’nın şehitlerini rahmetle anıyoruz…
Not. Bu yazıya yaptığı katkı dolayısı ile öğrencim Cengizhan Arslan’a teşekkürü bir borç bilirim.