İran İslam Cumhuriyeti’ni yaratan İslam Devrimi, ülkenin kaderini tamamen değiştirdi. Muhammed Rıza Şah Pehlevi’nin gerçekleştirdiği Beyaz Devrim, ülkeyi Şah’ın beklediğinden farklı bir yola sürükledi. Gelişmesi ve batılılaşması beklenen İran, farklı kesimlerin çatışmalarına sahne olan bir yere dönüştü. Beyaz Devrim ile gerçekleşen reformlar sonucunda oluşan ortamın islami olmadığı ve Şah’ın dış güçlerle iş birliği yaptığı düşünceleri, Musaddık dönemi ve petrol konusundaki karışıklıkların oluşturduğu durumsal çerçeve, toplumun sağ kesimlerini güçlendiren ve ülkedeki pek çok farklı kesimi tek bir amaç uğruna birleştiren bir ortam yarattı. Ancak İslam Devrimi, kimsenin beklemediği bir sonuçlar silsilesini beraberinde getirdi. Bu silsile, pek çok çatışmaya yol açtı ve bu çatışmaların büyük bir kısmı hala devam ediyor. Bu çalışmada, İran’daki çatışmaların çatışma yönetimi stratejileri ile çözülmesi ve/veya yönetilmesinin olasılığı ve kullanılması muhtemel yöntemler incelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Çatışma, İran, İslam Devrimi, Çatışma Yönetimi
Giriş
İran ve İslam Devrimi, literatürde geniş bir yer kaplayan, çok katmanlı bir olgudur. Bu devrim, Batı dünyasında büyük bir yankı uyandırmış, İran’a müdahale eden aktörlerin durumu yeniden ele almalarına neden olmuş, Orta Doğu’daki güç dengelerini yeniden kurgulamıştır. Devrimin sonucunda ortaya çıkan çatışmalar, günümüz İran İslam Cumhuriyeti'nin kimliğini oluşturan olgular haline gelmiş ve ülkedeki sosyolojik düzeni değiştirmiştir. Kadın-erkek eşitliği, insan hakları, basın özgürlüğü gibi elementler, Devrim sonrası önemlerini nispeten yitirmiş ve ülkede bir çatışma ortamı oluşturmuştur. Olayların daha iyi anlaşılması ve çözülebilmesi için çatışma yönetimi kavramını kullanmak, statükoyu farklı bir açıdan incelemeyi mümkün kılacaktır.
Bu makale üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde çatışma kavramı ve çatışma yönetiminden bahsedilecek, çatışma elementi daha iyi anlaşılmaya çalışılacaktır. İkinci bölümde İslam Devrimine giden tarihi süreç incelenecek ve İran İslam Cumhuriyeti’ni oluşum süreci incelenecektir. Devrim sonucunda oluşan gelişmeler incelenecek ve İran’ın günümüzde yaşadığı çatışmalar ile ilgili gelişmeler arasındaki ilişki açıklanacaktır. Üçüncü bölümde ise İran’daki çatışmaların analizi ve çatışma yönetimi stratejilerinin kullanımının ilgili çatışmaların çözümlenme çabasında nasıl bir etkiye sahip olabileceği açıklanmaya çalışılacaktır.
1. ÇATIŞMA KAVRAMI VE ÇATIŞMA YÖNETİMİ
- Çatışma Kavramının Tanımı
Çatışma konusu, günümüzde sosyoloji, antropoloji, psikoloji, siyaset ve yönetim bilimleri, işletme gibi alanlar tarafından incelenmekte olan bir konudur. Çatışma, farklı yazarlar tarafından çeşitli şekillerde tanımlanmıştır. Örneğin Şimşek çatışmayı, "örgüt içinde iki veya daha fazla kişi ya da grup arasında kıt kaynakların paylaşılması veya görevlerin dağıtımı ile yine bu kişi veya gruplar arasındaki statü, amaç, değer ya da algı farklılıklarından kaynaklanan anlaşmazlık veya uyuşmazlık" şeklinde tanımlamaktadır (2002: 288). Schrumpf, Crawford ve Bodine ise çatışmayı birbiriyle çelişen gereksinimler, dürtüler ve isteklerden kaynaklanan, yaşamın bir parçası olan de doğru algılandığı takdirde öğrenme imkânı sunan bir unsur olarak tanımlar (2007).
Çatışma, genel anlamda “menfaatleri çatışan iki veya daha fazla kişi ya da grup arasında belirli bir konu veya husus üzerinde egemenlik kurma mücadelesi“ olarak tanımlanabilir.
1.2 Çatışma Türleri ve Analizleri
Aktörler arasındaki çatışmalar, farklı şekillerde ortaya çıkabilmektedir. Çatışmaların ortam, taraflar, değer yargıları gibi farklı elementlerden etkilenmesi ile oluşan çeşitli çatışma türleri mevcuttur.
Çatışmaya taraf olanlar açısından sınıflandırma yapılması gerekirse 5 tip çatışmadan söz edilebilir. Kişisel çatışma, kişinin birey olarak yaşadığı kararsızlıkları ve kafa karışıklığını kapsar. Seçim yapamamak, kararsızlık nedeniyle bireyse oluşan stres, gerginlik, huzursuzluk gibi duyguları ve bunlar nedeniyle oluşan iç huzursuzluğu, çatışmayı tanımlar (Koçel, 2007: 508). Kişiler arası çatışma, aynı örgütte bulunan ve etkileşim halinde bulunan kişilerin arasında çıkan çatışmadır. Aktörlerin belirli bir husus hakkında anlaşmaya ulaşamaması nedeniyle ortaya çıkar. Tarafların birbirlerini hedeflerine ulaşmadan alıkoymak amacıyla uyguladıkları kavga, tartışma gibi unsurlar şeklinde tanımlanması da mümkündür. Nedenleri ise tarafların farklı beklentilere, imkanlara sahip olması gibi durumlar olarak sıralanabilir. Kişiler ve gruplar arasında çatışma ise kişinin parçası olduğu grup ile yaşadığı çatışmadır. Bireyin grubun dayattığı normları kabul etmemesi ve grupla uyum içinde olmaması nedeniyle ortaya çıkar. Gruplar arası çatışma, aynı mercie tabi olan grupların kendileri arasında yaşadıkları çatışmalardır. Örgütler içinde aynı bölümlerde, benzer alanlarda çalışan kişiler kendi aralarında gruplar oluşturabilirler. Bu gruplar arasındaki farklılıklar ve kişilerin farklı menfaatlere sahip olması çatışmaya sebebiyet verebilir (Koçel, 2007: 509). Örgütler arası çatışmalar ise bir örgütün başka örgütler ile olan ilişkilerinde çıkmaza düşmesi sonucunda oluşan çatışmadır. Bu çatışma biçimi yapıcı bir sonuca, iş birliğine evrilebilir veya taraflar için negatif sonuçları beraberinde getirebilir.
Çatışmalar, ortaya çıkış şekilleri açısından Robbins tarafından dört kategoriye ayrılır. Potansiyel çatışma denilen ilk aşamada çatışmaya sebep olabilecek elementlerin varlığı söz konusudur. Çatışma sürecindeki ikinci aşama biliş ve kişiselleştirme evresidir. Birinci aşamadaki elementler hayal kırıklığı yaratması durumunda potansiyel uyuşmazlığın gerçek çatışma düzeyine ulaşması söz konusudur. Üçüncü aşama davranış aşamasıdır. Son aşama ise çatışmanın sonuçlarıyla ilgilidir (Bumin, 1990, s:24). Potansiyel çatışma, çatışmayı ortaya çıkarabilecek nedenleri kapsar. Aktörler arasındaki amaç farklılığı, iletişim eksiklikleri, farklı kişisel özellikler bu nedenlere örnek olarak gösterilebilir. Potansiyel çatışma aşaması kapsamında kişilerde hayal kırıklığı, negatiflik, eksiklik gibi duyguları ortaya çıkardığında çatışma görünürlük kazanır. Bunun sonucunda aktörlerin çatışmayı bastırma (inkâr etme, görmezden gelme) veya çatışmayı fark edip yönetim, çözüm yollara odaklanma seçeneklerinden birini seçmesi gerekliliği oluşur. Çatışmanın oluşum sürecini niteleyen iki farklı kavram daha vardır. Bu kavramların ilki olan hissedilen çatışma, çatışmaya taraf olan aktörlerin hissettikleri öfke, kafa karışıklığı, kırgınlık gibi duygular olarak tanımlanır. Açık çatışma ise çatışmaya dâhil olanların fiilen yaptıkları eylemlerdir. Tartışma, kavga, şantaj, fiziksel güç şeklinde ortaya çıkabilir (Günay, sf:88).
1.3 Çatışmanın Nedenleri
Günlük hayatta büyük bir yer kaplayan çatışmaların çok çeşitli nedenleri bulunmaktadır. Bu nedenler; içinde bulunulan ortam, aktörler arasındaki ilişki, tarafların psikolojik durumları ve somut-soyut menfaatler olarak sıralanabilir. Çatışmaların çok çeşitli sebepleri olsa da bu çalışma kapsamında siyasi ve sosyolojik çatışmalara neden olabilecek elementler incelenecektir.
A- Kaynaklara Erişim ve Kaynakların Paylaşılması: Ortamdaki kaynakların sınırlarının olması ve bu kaynakların çeşitli kesimler tarafından kullanılması çatışma nedeni olabilmektedir. Aktörlerin arasındaki rekabet, kaynakların ortak kullanımı gibi unsurlar çatışmaya neden olabilmektedir.
B- Amaçların Farklı Olması: Aktörlerin hedefleri ve amaçları arasındaki farklılık, tarafların birbirine karşı olan yaklaşımlarını etkilemekte ve rekabeti tetikleyebilmektedir. Hedefe ulaşma konusunda “makyavelist“ bir bakış açısına sahip olan aktörler, diğer aktörleri sabote etme noktasına gidebilir.
C- İletişim Problemleri: Taraflar arasındaki iletişim eksikliği, çatışmaların oluşmasına neden olabilir. İletişim, sosyal hayatın temelinde yer alan olgudur ve düşüncelerin, duyguların doğru ifade edilmesi ile amacına ulaşabilir. Bu nedenle, doğru iletişim stratejilerinin kullanılması, çatışmaların önlenmesi ve çözümlenmesinde önemli bir yere sahiptir.
D- Belirsizlikler ve Değişimler: Örgütlerdeki iç ve dış elementlere bağlı olarak gerçekleşen değişimler, yapılacak işler ve alınacak aksiyonlar noktasında da değişimlere neden olabilir. Bu değişimler, düzgün planlamalar yapılmadığı takdirde örgüt içindeki iş bölümünde dengesizliğe yol açabilir. Dengesizlikler sonucunda taraflar arasında çatışma oluşabilir.
E- İç Çatışmalar ve Güç Savaşları: Taraflar, çeşitli avantajlara sahip olmak için güç mücadelelerine girişebilir. Bu mücadele, yapıcı ve pozitif bir yöntemle yönetilirse iş birliği ve kalite oluşumunu teşvik eden, yapıcı rekabet gibi pozitif elementler ile sonuçlanabilir. Yanlış yönetilmesi halinde ise örgüt içindeki düzeni bozan, yıkıcı ve yıpratıcı sonuçları beraberinde getirebilir (Hunt, 1993: 116). Politik modeller, genelde güç çekişmelerinin çatışmalara neden olduğunu savunur ve bu durumlarda çatışmanın kaçınılmaz olduğunu vurgular (Bush, 1995: 77).
F- Sosyo Kültürel Konum ve Kimlik: Aidiyet duygusu, kimlik inşası ve grubun parçası olma hissiyatı belli belirsiz de olsa sınırlar çizmekte ve bir grubu tanımlamaktadır. Etnisite, din, dil gibi unsurlar, insanların kendini tanımlaması konusunda birer araç işlevi görmekle beraber bazen bireylerin amacı haline gelmektedir. İnsanı diğer insanlardan ayırabilen “biz“ ve “onlar“ kavramını yerleştiren sosyo kültürel unsurlar, grupları (ve beraberinde insanları) diğer gruplara (bilinmeze) karşı koruyan bir kalkan görevi görür. Diğer kişilerin “onlar“ olarak isimlendirilmesi, çatışmanın bilinçaltı düzeyinde kodlanmasına neden olabilir ve çatışmayı tetikleyici bir unsur haline gelebilir.
1.4 Çatışmayı Yatıştırma, Çatışma Yönetimi ve Çatışmayı Dönüştürme
Çatışmayı yatıştırma, gerilimi sonlandırmaya yönelik aksiyon ve stratejileri kapsar. Bu kavram, çatışmanın ivedilikle sonuçlandırılmasını ve barışın (geçici veya kalıcı olarak) sağlanmasını ifade eder. Bu evrede menfaat dengesinin gözetilmesinden ziyade sıcak çatışmanın durdurulması önemlidir, barış da bu durumu ifade eder. Taraflar, arabulucu ve/veya kolaylaştırıcı görevini üstlenir. Yatıştırma amacına ulaşmak için barışçıl yöntemler kullanılır (Akyeşilmen,2013, sf.: 36).
Çatışma yönetimi, uzlaşmazlığı belirli bir yöne taşıyabilmek, yönlendirebilmek için tarafların ve/veya 3.kişilerin alabileceği aksiyonları ve uygulayabilecekleri stratejileri içerir. Çatışmanın yıkıcı etkilerinden kaçınmak ve bu etkileri pozitif bir hale getirmek için çatışmaların analiz edilmesi, farklı stratejilerin kullanılması ve çatışmanın dönüştürülmesi gerekmektedir.
Çatışmanın dönüştürülmesi, yönetim stratejilerinin varmak istediği noktadır ve çatışma yönetimi ile çatışmanın çözümlenmesi kavramlarını birbirinden ayırır (Akyeşilmen,2013, sf.: 37). Dönüştürme, geniş bir zaman dilimini kapsayan ve toplumda pozitif değişime yol açacak kalıcı uygulamaların hayata geçirilmesini hedefler. Değişimin topluma yayılması ve kalıcı hale gelmesi, tabandan güç almaya ve sivil toplum hareketlerinin aktifliğine sıkı sıkıya bağlıdır. Zira halkın sivil toplum aracılığıyla kanalize olduğu ve emek verdiği bir süreci kendi çabası ile meşru kılması, sürecin kendisinin ve sonuçlarını benimsemesini kolaylaştıracaktır. Ek olarak, dönüşüm süreci toplumun kaynaşmasına, farklı grupların iş birliği yapmasına ve dışlanmış grupların topluma entegrasyonuna katkı sağlayabilir.
1.5 Çatışma Yönetimi Stratejileri
Çatışmaların çözümünde farklı stratejiler kullanılabilir. Bu stratejiler dört ana başlık şeklinde incelenir. Bunlar; rekabet (bir tarafın kazanırken diğerinin kaybetmesi), uzlaşma (iki tarafın da kazanması ama bunun için fedakârlıkta bulunmaları), uyuşma (bir tarafının diğerinin kazanmasına müsaade etmesi), vazgeçme (bir nevi pes etme, karşı tarafın kazanmasını kabullenmek) olarak belirtilebilir (Strom-Gottfried, 1998: 402).
Ek olarak problem çözme metodundan bahsedilebilir. Bu metotta taraflar, fikirlerini açıkça belirterek etkili ve doğru bir iletişim kurmaya çalışırlar. Tarafların kendileri için önemli olan unsurların altını çizmeleri ve rasyonalist bir yaklaşımı benimsemesi ile ortaya çıkan karşılıklı bilgi alışverişi sayesinde yaratıcı çözümler ortaya çıkabilir (Rahim, 2002: 208; Rahim ve Psenicka, 2002: 307).
2. İRAN VE İSLAM DEVRİMİ
2.1 İran Tarihi, Genel Bir Bakış
İran, MÖ 4000 yılına uzanan kadim tarihi, zengin petrol yatakları ve stratejik konumu nedeniyle adından söz ettiren bir ülkedir. Ayrıca İran, medeniyetin beşiği olarak bilinen Mezopotamya’da yer alan ve çok sayıda devlete ev sahipliği yapmış, siyasi tecrübesi olan bir ülkedir. Binlerce yıllık imparatorluk geçmişi, modern İran’a siyasi ve yönetimsel bir tecrübe bırakmış, İran’daki yönetim anlayışını bu miras belli bir ölçüye kadar şekillendirmiştir.
Tarih boyunca çatışmalara sahne olan İran, çok sayıda etnik grubu bünyesinde barındırmış, İslam’ın İran’ı fethiyle beraber Doğu dünyasının ve İslam’ın ana kalelerinden biri haline gelmiştir. Tüm bu gelişmeler, ülkeyi münferit bir aktör haline getirmiş, benzersiz bir sosyo kültürel mozaik oluşturmuştur.
Sanayi Devrimi ile yükselen kapitalizm ve sosyalizm, etkisini İran’da da hissettirmiş, ülkenin gelişimine ve zengin petrol kaynaklarından faydalanma sürecine damgasını vurmuştur. İngilizlerin İran petrolünü kontrol altında tutma çabası, bu çabaya karşılık İran Başbakanı Musaddık’ın petrol şirketlerini millileştirme çabaları ve Sovyetler Birliği’ne İran’da petrol aranması izni verilmesine karşı Musaddık’ın yürüttüğü muhalefet, ülkenin Batı güçlerinin etkisine sahne olduğunu gösteren çeşitli unsurlardır Batının müdahaleleri, İran halkını kendi şahına karşı kışkırtan ve toplumu şahı devirme konusunda birleştiren, en sonunda ise İmam Humeyni’yi başa getiren bir olaylar zincirini tetiklemiştir. Bu zincir, kendine has ve son derece güçlü bir gelişim eğrisi takip etmiş ve literatürde benzeri görülmemiş bir devrime yol açmış, kimsenin beklemediği bir grubu iktidara taşımıştır.
İran’ın yakın geçmişinin anlaşılması için, öncelikle Rıza Şah Pehlevi döneminin incelenmesi faydalı olacaktır.
2.2 İran’ın Yakın Tarihi, Rıza Şah Pehlevi Dönemi
İran’ın son Türk hanedanı olan ve Büyük Oyun'a (19. yüzyılda İngiliz ve Rus İmparatorlukları arasında Afganistan, İran, Tibet gibi Orta Asya bölgeleri üzerinde nüfus sahibi olmak için girilen mücadeleyi ifade eden dönemdir.) rağmen sömürgeleştirme çabalarını bertaraf eden Kaçar Hanedanı, büyük toprak kayıplarına rağmen İran'ı korumayı başarmıştır. İran'dan kopan Afganistan ve Pakistan toprakları, sömürgeleştirilmiş ve gelecekte çatışmaların yaşanacağı coğrafyalara dönüşmeye başlamıştır.
Kaçar Hanedanı, dış müdahaleler sonucu güç kaybetmeye başlamıştır. Bu dönemde, 1908'de, İran'da petrolün keşfiyle ülkenin kaderini değiştirecek bir süreç başlamıştır. Bu sürecin getirdiği iç ve dış unsurlar sonucunda İran, karmaşık bir düzen teşkil eden çok katmanlı bir toplumsal yapıya kavuşmuş ve İslam Devrimi ile sonuçlanan bir değişim dönemine girmiştir.
Bu süreçte sahneye çıkan Rıza Şah Pehlevi, İngilizler ile iletişim halinde olan bir isimdi. 1921 yılındaki darbe ile İngilizler için çalışmaya başlayan Şah,1923'te başbakan,1925’te ise İran Şahı olmuştur. Kaçar Hanedanını yıkarak kendi hanedanlığı olan Pehlevi Hanedanlığını kurmuştur. Başa geçtikten sonra yetkileri merkezileştirmiş, Farsçanın etkisini arttırmış ve milli unsurları ön plana çıkarmıştır. Bu gelişmeler, Pers olmayan unsurların gündelik hayat biçimlerinin radikal bir şekilde değişmesine ve geleneklerinden kopmalarına yol açmış, çok katmanlı toplumsal yapının oluşum sürecini etkilemiştir.
Rıza Şah, ülkenin gelişmesi için önemli adımlar atmış, sanayileşme sürecinin öncüsü olmuş ve demiryolu taşımacılığını başlatmıştır. Yükseköğretim kurumlarını İran'a kazandırması da İran'a sağladığı katkılardan biridir.
Rıza Şah, İran ve SSCB arasında denge politikası yürütmekte idi ancak 1941'de İran demiryollarından faydalanmak için Birleşik Krallık ve SSCB'nin İran’ı işgal etmesi sonucunda bu politika etkisini kaybetmiştir.
Rıza Şah, batılı güçlerin baskıları sonucunda tahtı oğlu Muhammed Rıza Pehlevi'ye bırakmıştır.
...........................................................................
Akşam Gazetesi, (21 Ağustos 1978), “İran’da Sabotaj, Sinema Yakıldı 377 Kişi Yanarak Öldü“, s.1.
A Model Of Emotional Intelligence And Conflict Management Strategies: A Study In Seven Countries, M. Afzalur Rahim, Clement Psenicka, Panagiotis Polychroniou, Jing‐Hua Zhao, Chun‐Sheng Yu, Kawai Anita Chan, Kwok Wai Yee Susana, Maria G. Alves, Chang‐Won Lee, Md. Sahidur Ralunan, Shameema Ferdausy, Rene van Wyk , The International Journal of Organizational Analysis, ISSN: 1055-3185
Aydınalp Halil Dr. (2010), ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ İLÂHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ Cilt: 19, Sayı: 2, s. 187-215 Sosyal Çatışma ve Din, Marmara Ü. İlahiyat Fakültesi
Aydın, Mustafa. Örgütlerde Çatışma, Bas-Yay Matbaası, Ankara, 1984, s.9