Bugüne kadar hiç aksamadan devam ettirdiğimiz İstanbul Güvenlik Konferansı’nın 9.’sunda ve eş etkinliklerinde birlikte olmaktan dolayı çok mutluyuz. Yurt içinden, yurt dışından bütün konuklarımıza şükranlarımızı sunuyoruz. Bu açılış oturumunu müteakip, üç farklı salonda önümüzdeki 2 gün boyunca 127 konuşmacı, 30 moderatör ve yaklaşık 150 aktif katılımcı, müzakereci ile konferans çalışmaları ve diğer alt forum, etkinlik çalışmaları devam edecek. Kurum başkanı olmak hasebi ile bazı teşekkürleri arz etmem gerekiyor. Öncelikle kurumsal desteklerini esirgemeyen ilgili otorite Bakanlıklarımıza, TÜBİTAK, ASELSAN, KOBİL, BMC ve İnce Denizcilik’e ve diğer bütün katkı veren paydaşlara şükranlarımızı arz ediyorum.
İstanbul Kent Üniversitesi’nin ali cenap ev sahipliği, paydaşlığı, ortaklığı için de minnettarız. Sayın Rektörümüz Prof. Dr. Necmettin ATSÜ Beyefendi ve koordinasyonu sağlayan güzel insan, mümtaz şahsiyet Prof. Dr. Hasret ÇOMAK hocamıza da yine çok içten teşekkür ediyoruz. İstanbul Kent Üniversitesi merhum Başbakan Mesut YILMAZ ve ailesinin öncülük ettiği, liderlik ettiği bir kurumumuz. Bu anlamda da Sayın Başbakanı ve kıymetli evladını rahmetle anıyoruz. Berna YILMAZ Hanımefendiye de saygılarımızı buradan sunuyoruz. Özellikle nitelik arıyorsanız bu tür aktiviteler çok büyük koordinasyon ve sabır becerisi gerektiren, çok yorucu çalışmalardır. Bu anlamda TASAM tarafında Başkan yardımcımız Prof. Dr. Emekli General Fahri ERENEL paşamızın koordinasyonunda, Av. Verda ŞENSOY KARAGÖZ’ün ekip liderliğinde, Yusuf AYDEMİR, Büşra BÜYÜK, Beyza BEYENAL, Mustafa Onat MENDİL başta olmak üzere tüm çalışan arkadaşlara, katkı verenlere – muhakkak birçoğunu unutacağım -lütfen affetsinler- bütün hocalarımıza, sizlere içtenlikle teşekkür ediyoruz.
Biz İstanbul Güvenlik Konferansı’na başladığımız yıllarda hatta Milli Savunma ve Güvenlik Enstitüsü’nü kurduğumuz yıllarda –ki bu 10-12 yıl öncesine gidiyor- genellikle konuşulan şey güvenlik alanında çok fazla sivil çalışmanın olmadığı yönündeydi. Çünkü güvenlik bürokrasisi belli ölçüde domine edilmişti. Biraz mesleki kıskançlık da vardı ve bu sivillerin anlayacağı bir iş değil gibi bir yaklaşım da vardı. Dolayısıyla güvenlik alanında çok az çalışma vardı, çok az isim vardı. Türkiye geçen 10-15 yıl içerisinde önemli bir yol kat etti. Fakat önümüzdeki ihtiyaçlar açısından çok daha fazla ve büyük bir kapasiteye, altyapıya ihtiyacımız var. Bu anlamda hem Milli Savunma ve Güvenlik Enstitüsü’nün hem İstanbul Güvenlik Konferansı ve eş etkinliklerinin bu kapasiteye bilinçli bir katkı olduğunu, önceliğin popülerlik olmadığının da altını bir kere daha çizmek istiyorum. Şimdi benim 3 slaytlık kısa bir sunumum var. Biz bu konferans ve eş etkinliklerde ne arıyoruz, ne yapmak istiyoruz bundan bahsedeceğim. Şüphesiz ki bunun içini duayen ve uzman hocalarımız, katılımcılarımız çok daha iyi dolduracaklar ama bir ufuk turu olması açısından kurum adına konuşma notlarımı başlıklar hâlinde üç bölüme/slayta ayırdım, mümkün olduğunca hızlı geçmeye çalışacağım;
A
Teraküm ve Temerküz Kaynak Rekabeti
Financial and Real Resource (Production Centralization) Competition
Teoloji, Bilim, Metafizik ve Gerçek Ötesi Yeni Dönem
Theology, Science, Metaphysics and the New Era of Post-Reality
Kızılelma: İnsanlık için Ortak Değerler ve Ahlak Devrimi
Red-apple: Common Values for Humanity and Moral Revolution
B
Merkeziyetsiz Merkez | Akıl ve Nesil Sağlığı | Teknoloji Yönetimi
Decentralized Central | Mental and Generational Health | Technology Management
Yumuşak Alanlar | Soft Areas
İklim, Gıda, Demografi, Meritokrasi, Ekonomi,
Sağlık, Eğitim, İstihdam, Aile-Gençlik ve Şehir Güvenliği
Climate, Nourishment, Demography, Meritocracy, Economy,
Health, Education, Employment, Family-Youth and City Security
Mikro Milliyetçilik, Entegrasyon ve Öngörülemezlik
Micro-Nationalism, Integration and Unpredictability
C
Dünya Barışları Rekabeti | Competition of World Peaces
Pax Britannica, Pax Americana, Pax Sinica, Arap Yüzyılı ve Türk Yüzyılı
Pax Britannica, Pax Americana, Pax Sinica, Arab Century and Turkish Century
Başarıda Başarısızlık | Failure in Accomplishment
Stratejik Dönüşüm | Strategic Transformation
Meritokraside Döngüsel Güvenlik Altyapı İnşası ve Yeni Beceriler
Building Circular Security Infrastructure in Meritocracy, and New Skills
Kaos Matematik | Tersine Matematik | Duygusal Matematik | Nöro Özel Yetenekler vb.
Chaos Math | Reverse Math | Emotional Math | Neuro Sprecial Abilities etc.
TASAM Projeleri | TASAM Projects
Küresel ölçekte nasıl bir dünya bize hitap ediyor? Burada temel oyuncular kim? Ülkeler açısından ne gibi dersler var?
Dünya olarak büyük bir kaynak krizi yaşıyoruz. Bu 2008 yılından itibaren çok daha fazla kendisini gösterdi. Ben bunu -biraz ifade eski Türkçe olacak ama- teraküm ve temerküz arasındaki rekabet olarak tanımlıyorum. Terakümden kasıt, biriktirenler -daha çok finansal, mali gücü kastediyorum- 70’lerden sonra birtakım küresel ölçekteki finansal değişikliklerle, türev piyasaların aşırı abartılmasıyla, özellikle batı dünyası ağırlıklı şişmiş bir finansal sistem var. Diğer tarafta da temerküzden kasıt daha çok üretim gücü biriktirenleri kastediyorum. Asya’dan, Çin’den başlayan daha çok üretim gücü biriktiren bir karşı bloktan söz edebiliriz. Dolayısıyla borç – para - borç sarmalı içerisindeki dünya ekonomisinin ve özellikle finansal sisteminin geldiği noktada; Asya’nın üretimle 250 yıl sonra dünya sistemine hızlıca dönmeye başlamasıyla büyük bir rekabetin içine girdik. II. Dünya Savaşı’nın çok büyük acıları üzerinde kurgulanmış olan uluslararası sistemin çatırdamaya başladığını ve mevcut kurallara bağlı kalınırsa mevcut egemenlerin bir süre sonra bu egemenliklerini kaybedeceklerini gördük. Dolayısıyla çok yeni türbülanslar yaşamaya başladık. Bu, teknoloji başta olmak üzere hayatın bütün alanlarına yansıdı ve artan bir hızla, sürprizlere açık bir şekilde dünya kamuoyu olarak bu gelişmeleri izliyoruz.
İkinci bir temel gösterge de teoloji, bilim, metafizik ve gerçek ötesi yeni dönem olarak başlıklaştırdığım, tanımladığım bir alan. Bunun detayına girmek hem bizim alanımız değil hem içinden çıkamayız. Ama özellikle son 200 yıldır büyük ölçüde bilimin adeta dinin yerine konduğu bir anlayıştan tekrar teolojinin daha öne çıktığı, kutsal paradigmaların daha öne çıktığı insanların konvansiyonel alışkanlıkları ve öğrendikleriyle olayları açıklayamadığı bir gerçek ötesi döneme evriliyoruz. Özellikle son İsrail-Filistin krizi bunu biraz daha tırmandırdı ve görünür hale getirdi. Bu anlamda bu mevcut gerçek ötesiliğin tabii birçok ürünleri var. Örneğin deepfake ve yapay zeka gibi meseleler var. Belki 3-5 yıl sonra - bugün bile bunu yaşıyoruz - neyin gerçek neyin değil olduğunu ayırt etmekte zorlanacağımız çok sofistike bir döneme giriyoruz. Gelecek konuşmalarında insanların temel alışkanlıkları hep 40, 50, 100 yüzyıl sonra olacakmış gibi algılamalarıdır fakat o geleceğin artık geldiğini hep birlikte görüyoruz.
Bu kaynak krizi ve gerçek ötesilik içerisinde bütün insanları ilgilendiren bir kızıl elmaya, bir ahlaki devrime ve yeni bir uluslararası düzene ihtiyacımız var. Bunu Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan, “Dünya 5’ten büyüktür.“ olarak isimlendiriliyor ve birçok ülkede uluslararası sistemin yeniden reforme edilmesi gerektiğini söylüyor. Ama II. Dünya Savaşı’nın -birinci ve ikinci birbirine bağlı olan iki dünya savaşının- sonundaki acılardan alınan derslerle kurulan uluslararası sistemin kazançlı tarafında olanlar hem bu imtiyazlarından vazgeçme, bir kısmından feragat etme noktasında bir mütevazilik göstermeyecekler gibi gözüküyor. Dolayısıyla yeni bir uluslararası sistemi kurgulamak güvenlik başta olmak üzere çok kolay olmayacak. Ümit ederim ki insanlığın gelmiş olduğu noktada, biriktirdiği akılla, donanımla büyük acılara yol açmadan yeni adil bir düzene geçiş sağlansın. Fakat bu konuda da ciddi soru işaretleri ve kötümser olmak için ciddi nedenler olduğunu görebiliriz.
Şimdi böyle bir küresel arenada oyuncular kim onlara bakalım. Benim özellikle son yıllarda “merkeziyetsiz merkez“ olarak tanımladığım bir alan var. Bunlar çok değişik komplo teorilerine de konu. Dünyanın yönetiminde söz sahibi olan, belli politikaları yönlendirebilen böyle bir elitten bahsediliyor. Fakat bu tarif edilebilir bir yer değil, çünkü muhatap alınabilir hesap sorulabilir olmadığı için ben merkeziyetsiz merkez diyorum. Herhangi bir sorun olduğunda gidebileceğiniz bir makam değil, bir Merkez Bankası değil, bir devlet değil, bir ordu değil. Dolayısıyla işte kripto paralar, blockchain başta olmak üzere bunların hepsi dikkat ederseniz merkeziyetsizdir. Yani siz kripto paralarda 1 trilyon dolar batırırsanız gidip sorabileceğiniz, hesap alabileceğiniz bir muhatap yoktur. Çünkü bu merkeziyetsiz merkezin mevcut ulus devletlerin karşısına çıkacak herhangi bir şekilde kendisini muhatap ya da hedef alınmasını sağlayacak kütlesel bir büyüklüğü yok. Ama etki gücü bakımından bu merkeziyetsiz merkezin bugüne kadar devletlerin çalıştığı ve kapasite geliştirdiği alanların hiçbirini hedef almadığını görüyoruz. İşte büyük ordular, büyük silah stokları hedef değil, bu pandemi deneyiminde daha görünür hale geldi. Ama özellikle bu Konferans’ın ana temalarında belirtilen ve ekosistemde stratejik dönüşüm çağrısı yapılan daha yumuşak alanlara yönelik bir merkeziyetsiz merkez baskısı var. Bunlar iklim, gıda, demografi, meritokrasi, ekonomi, eğitim, sağlık, istihdam, aile, gençlik ve şehir güvenliği gibi ve daha eklenebilecek daha birçok yumuşak alanda devletlerin yeni kapasite geliştirmesi gereken alanlar olarak önümüze çıkıyor ki buralarda organize olmak çok kolay değil. Çünkü çok müşahhaslaştırılabilir, askeri tanımların içerisine sokulabilir, çok az kuvvetle netice alınabilir alanlar değil. Kitlesel katılımın da gerektiği, bütün ülkenin de zaman zaman katılması gerektiği bir güvenlik anlayışıyla yönetilmesi gerekiyor. Mesela gizli açlık diye bir şey var -bu ifadenin Türkiye distribütörü benim hani latife olsun diye öyle söylüyorum- şu anda dünyada 2 milyar insan bundan muzdarip ki bu bir sabotaj ya da provokasyon yapılmış bir konu değil. Masum bir konudur, ama şöyle masum; hızlı tüketim, kimyasalların çok fazla kullanılması ve hızlı üretimden dolayı dünyada artık yetişen mahsullerin içeriği çok zayıfladı. Yani bundan 40 yıl önce bir elmadan aldığınız şeyi alabilmek için, insan vücudunun ihtiyaç duyduğu metabolizmanın ya da işte yaratılıştan gelen gereksinimlerin ihtiyaç duyduğu gıdayı alabilmek için bugün 16 elma yemeniz gerekiyor. Dolayısıyla bu gizli açlık kavramı şu anda mesela bütün dünyanın temel sorunu ve bunu aşabilmek için özellikle toprağın zenginleştirilmesi başta olmak üzere çalışma yapan gruplar da var. Henüz bizim ülkemizde bu tür çalışmaların yapıldığına dair bir şey duymadım. Varsa da ifademi affetsinler. Dolayısıyla bunu sadece örnek olarak verdim.
Sağlıkta yeni pandemiler beklenmesi; yaklaşık 3 yıl çeşitli aşamalarla evlere kapandık ve bütün dünyadaki borçluluk oranı yaklaşık 2 katına çıktı. Hem hane halkı hem devletlerin borçları açısından ikinci bir pandemi travmasını yönetebilecek dünya kaynağı var mı onu bilmiyoruz. Dolayısıyla bu yumuşak alanlarda kapasite geliştirmenin önemini Konferans’ta arayacağız.
Bugüne kadar güvenlik daha çok uluslararası ilişkilerle ilgilenen, onun alt dallarıyla ilgilenen insanlara mahsustu. Bu yumuşak alanlara geçişle birlikte de aslında bütün sektörler güvenlik konusunun bir parçası haline geldi. Onun için çok farklı isimlerden çok farklı sunumlar ve konuşmalar dinleyeceksiniz.
Bu merkeziyetsiz merkezin teşvik ettiği bir diğer temel enstrüman da -bunu 2008’den beri 2023 ve 2053 toplantıları başta olmak üzere paylaşıyoruz- mikro milliyetçilik, öngörülemezlik ve entegrasyon teşvikidir. Bu da yine devletler açısından her ülkenin kendi riskleri açısından analiz etmesi gereken bir şeydir. Çok sayıda küçük devletten oluşan 400-800-1600 gibi rakamlar var üyeli, devletli bir uluslararası sistem. Bunun tek merkezden yönetilmesi şu anda daha çok entegrasyonlar üzerinden yürüyor. Fakat bu entegrasyonların zaman içerisinde tek merkezli bir yapıya dönüşmesi de yine hedefler arasındadır. Ama burada en önemlisi mikro milliyetçilik olgusunun her ülke için taşıdığı risk farklıdır. Benim sıklıkla söylediğim gibi bu sadece etnik köken anlamına gelmiyor. Her türlü çatıştırılabilir farklılık anlamına geliyor.
Bu mücadelenin merkeziyetsiz merkez dışında diğer tarafları kim? Bu da özellikle dünya barışları rekabeti olarak tanımladığım bir alandır. II. Dünya Savaşı’ndan bu yana hep birlikte bir Pax- Americana içinde yaşıyoruz. “Pax Britannica“ vardı zaten ama biraz kendini geri çekmişti. II. Dünya Savaşı ile birlikte şimdi o “Global Britain“ olarak geri döndü. Pax- Sinica yani bir Çin barışı projesi devam ediyor, kuşak ve yol projesi başta olmak üzere çok sayıda enstrümanı var. Örneğin geçen yıl Dünya Bankası’nın verdiği kredilerin yüzde sekseni kadarını sadece Çin ülkelere sağlamış. Dolayısıyla çok ciddi ölçüde parametrelerde, dağıtım merkezlerinde değişiklik var. Bir de bizim Türkiye Yüzyılı olarak tanımladığımız yani Türkiye’nin tanımladığı Türk yüzyılı ve yine bir yeni barış projesi olarak Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’ın, Suudi Arabistan’ın liderliğini yaptığı bir Arap yüzyılı girişimi de var. Arap ve Türk yüzyılı daha bölgesel düşünülebilir ama diğerleri yani Çin, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’nin öncülük yaptığı girişimler, daha küresel girişimlerdir. Bunların arasındaki rekabet çoğu zaman yönetilemez boyuttadır. Çünkü dünya böyle bir tecrübeyi yaşamadı.
Bu durum çok hızlı bir şekilde başarıda başarısızlık riskini ortaya çıkarıyor. Hedefiniz var ulaşıyorsunuz ama ulaştığınız anda o başarı sizin için başarısızlığa dönüşüyor. Bundan sonra bu çok sık yaşanacak. Dolayısıyla karar alma mekanizmalarının ve kurumsal altyapıların ulus devlet ve uluslararası düzen açısından bir stratejik dönüşüme girmesi gerektiğini söylüyoruz. Konferans da bu arayışa katkıda bulunacak. Özellikle meritokraside döngüsel güvenlik altyapı inşası ve yeni becerilerin kazandırılması noktasında çok fazla yapılacak şey var. Mevcut kapasiteleri iyi olan ülkeler için bile güvenliğin çok riskli olduğu bir dönem içerisindeyiz. Meritokrasi, bürokrasi demek değil biliyorsunuz. Toplumun bütün katmanlarını kapsıyor ve her şeyin, herkesin doğru yerde olması anlamına geliyor. Bu meritokrasinin döngüsel güvenlik anlayışı içerisinde bir stratejik dönüşüme uğraması gerektiğini yine bu Konferans’ın ve planladığımız başka çalışmaların katkıda bulunmaya aday olduğunu söylemek istiyorum.
Biraz konumun dışına çıkacağım ama bugünkü düzende başarılı olmanın ya da daha az başarısız olmanın formülünün yeni arayışlarda olduğunu düşünüyorum. Bunlardan bir tanesi de matematiktir. Teorilerin, endüstriyel boyutların ilerletilmesinde daha etkindir. Ama uluslararası ilişkiler ve güvenlik teorilerinde de çok fazla kullanılması gerektiğini düşünüyorum ve bu konuda gerçekten yetkin insanları, oturup konuşabileceğimiz insanları da arıyoruz. Özellikle kaos matematiği, tersine matematik ve duyguların matematiği noktasında bir takım çözümlemelere gidebilen, bu konularda kapasite inşa edebilen ülkelerin, bunu somutlaştırabilen ülkelerin rekabeti yönetebileceği gözüküyor. Mesela yeni bir raporu TASAM’da biz de yayınladık. Nörolojik farklılıkları olan insanların güvenlik ve istihbarat çalışmalarında istihdam edilmesi. Özel yetenekleri olan insanların -tabii onları yönetecek bir esnek mekanizma da gerekiyor- kapasitesine ulaşacak, çalıştıracak, onların bu sistem içerisinde olmasını düşünecek bir vizyonla hareket edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Tüm bu çerçeve içerisinde 9. İstanbul Güvenlik Konferansı ve eş etkinlikleri olan; 7. Türkiye - Körfez Savunma ve Güvenlik Forumu (TKF) “Türk - Arap Güvenlik Ekosisteminde Yeni Keşifler“ ana teması ile, 6. Türkiye - Afrika Savunma Güvenlik ve Uzay Forumu (TAF) “Afrika’da Türk Askerî Varlığı ve Yeni Ufuklar“ ana teması ile, 5. Denizcilik ve Deniz Güvenliği Forumu (DGF) “21. Yüzyıl Deniz Jeoekonomisi ve Türkiye“ ana teması ile, 2. İstanbul Siber-Güvenlik Forumu (İSF) ise “Yeni Siber Ekonomi ve Türk Ürünleri“ ana teması ile hep birlikte eş-zamanlı icra edilecek toplantılarla dost ve kardeş bölgelerde coğrafyalarda ülkelerde ekonomik, sosyal, siyasi ve stratejik kapasite inşa etmeye, insanlığın ortak literatürüne katkıda bulunmaya gayret edeceğiz. Ben tekrar haziruna ve katkı verenlere şükranlarımı sunuyorum.
Sürçü lisan olduysa affola.