Eğitim, tarih boyunca taşıdığı önem sebebiyle, her insan topluluğu ve ülke için vazgeçilmez bir alandır. Günümüzde eğitimden feragat etmek isteyen hiçbir bireye ve topluma rastlanılamaz. Diğer bir deyişle eğitim, tüm insanların oldukça hassas oldukları bir alandır. Buna karşın, eğitimin insanlığın ortak paydası olduğunu söylemek mümkündür. Hem tarihsel süreç içerisinde gelişen eğitim anlayışı ve bu alandaki bilgi birikimi hem de insan toplulukları arasındaki her anlamda yaşanan etkileşimler bu durumu gerektirmektedir. Tarihin her döneminde geçerli olmakla birlikte, ulus devletin ortaya çıkışından bu yana daha belirgin şekilde, ülkeler açısından da benzer bir durumla karşılaşılmaktadır. Günümüzde, hayatın her alanında tecrübe edilen küreselleşme sonucu, ülkeler tarafından yönetilen eğitim süreci, hem ulusal hem uluslararası alanlarda sürdürülmektedir. Bu açıdan, eğitimin uluslararası boyutu, her devletin ve insan topluluğunun aktif olarak katılabildiği bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tarihsel açıdan insanlık tarihine bakıldığında, ilk dönemlerden itibaren yapılmakta olan eğitim faaliyetlerini görmek mümkündür. Çoğunlukla sistemli ve kitlesel olmayan bu eğitim faaliyetleri, farklı toplumlar arasındaki etkileşim alanları çerçevesinde yaygınlaşma imkânı bulmaktadır. Ancak genel anlamda eğitimin ve onun uluslararası boyutu kapsamındaki faaliyetlerin, Sümerler tarafından yazının icat edildiği tarihlerden itibaren başladığı anlaşılmaktadır. Yazının icat edilmesi insanlık tarihi açısından çok önemli bir hadise olmakla birlikte bu gelişmenin, eğitimin ve eğitim kurumlarının yaşamın ayrılmaz birer parçası olarak toplumsal hayatın temel alanları arasına girmesine vesile olduğu ifade edilebilir. Ayrıca, eğitimin ilk yıllarında çevresindeki toplulukları ve devletleri cezbeden bu gelişim alanı, tüm dikkatlerin eğitime ve eğitim kurumlarına yönelmesine neden olmuştur. İnsan toplulukları arasındaki her çeşit etkileşim sonucu eğitim ile ilgili hususlar çevreye yayılmış ve eğitim alanındaki bu öncülük, diğer toplulukları da etkilemiştir. Bu sürecin, Orta Çağ döneminde ulus devlet sınırlarının belirginleştiği zamana kadar devam ettiği ifade edilebilir. Bu döneme kadar, eğitim alanında belirli bir bilinç oluştuğu ve eğitimle ilgili hususlar dünya geneline yaygınlaştığı gibi bilinen dünyanın her neresinde olursa olsun bireylerin ve insan topluluklarının eğitim için seyahatler gerçekleştirdiği ve eğitim amacıyla rahatça hareket edebildikleri görülmektedir. Bu dönemde, eğitim alanında öne çıkan, tanınmış, meşhur eğitimciler ve eğitim kurumları, farklı toplumlardan öğrencileri ve eğitim sevdalılarını cezbetmiş ve kendi bulundukları yere çekmiştir. Teknolojik gelişime paralel olarak iletişim ve ulaşım alanlarında yaşanan ilerlemeler sonucu, sonraki yıllarda hızla yayılan eğitim alanındaki gelişmeler, ulus devletlerin kurulması ile farklı bir döneme girmiştir.
Ulus devletler her anlamda sınırları daha da belirginleştirmiş ve birçok alanda sınırlılıklar ve kurallar getirmiş bulunmaktadır. Bu dönemde, eğitim açısından ülke toprakları içinde merkezi yapılanma gereği ulusal eğitim sistemleri ve kurumları tesis edilirken eğitim amacıyla yapılacak hareketlilikler ister istemez iki yönlü olarak sınırlandırılmıştır. Saygın eğitim kurumlarından ve tanınmış öğreticilerden ders almak isteyen öğrencilerin, hem yurtdışına çıkışı hem diğer ülkelere girişi zorlaşmıştır. Bu durum farklı ortamlarda ders vermek isteyen eğitimciler için de geçerlidir. Tüm insanlık tarihi değerlendirildiğinde çok kısa bir süreyi kapsayan bu husus, eğitimin evrenselliği, insanoğlunun yapısı ve devletlerin ilgili politikaları gereği çok geçmeden değişmeye başlamıştır. Eğitim, her türlü sınırı aşan, bireysel, toplumsal ve uluslararası bir alandır. Bu nedenle ulus devletler, uluslararası çapta gerçekleştirilen eğitim etkileşimlerini destekleme yönünde politikalar geliştirmiştir. Kendi çıkarları ve toplumsal gereklilikler neticesinde, bu dönemden itibaren, ülkelerin eğitimin uluslararası boyutunu önceleyen politikalar yürüttüğü görülmektedir.
20. yüzyıla doğru yaşanan ve o yüzyılı şekillendiren, 21. yüzyılı ise oldukça fazla etkileyen küresel gelişmeler, eğitim alanını da dönüştürmüştür. Bu gelişmelerle birlikte eğitim, belirli alanlarda ele alınmaktan çıkmış ve daha geniş çerçevede değerlendirilmeye başlanmıştır. Yine bu dönemde eğitimin uluslararası boyutu da ülkelerin gündeminde daha çok yer işgal etmeye başlamış bulunmaktadır. Eğitimin hoşgörü, karşılıklı anlayış ve barışın tesisi gibi alanlardaki doğrudan ve dolaylı etkileri, ülkelerin hem ikili ilişkilerinde hem çok taraflı faaliyetlerinde eğitim alanı çerçevesindeki hususlardan birer araç olarak yararlanmasına sebep olmaktadır. Ülke politikalarındaki stratejik yaklaşımlar sonucu eğitim, diğer politika önceliklerini destekleyen ve kolaylaştıran bir işleve sahip olmaktadır.
Eğitimin uluslararası boyutu açısından önemli sayılabilecek gelişmelerden birisinin, Soğuk Savaş devam ederken geliştirilen kamu diplomasisi kavramı ve bu diplomasi çeşidi ile ilgili alanlarda yapılan çalışmalar olduğu dikkat çekmektedir. Kamu diplomasisi, geniş bir çerçevede ele alınmakta ve farklı unsurları bünyesinde barındırmaktadır. Bu alanlar içerisinde genel olarak kabul edilen bileşenler, kültür, eğitim ve enformasyon alanları olarak göze çarpmaktadır. Dolayısıyla eğitim, kamu diplomasisinin bir alt bileşeni olarak uluslararası politikalarda faydalanılabilecek bir alandır. Nitekim eğitim amacıyla gerçekleştirilen hareketlilikler ve değişimler, uluslararası eğitim ve uluslararası öğrenciler gibi başlıklar, kamu diplomasisi ile ilişkili olarak bu bağlamda kullanılmaktadır.
Bunun yanında, Soğuk Savaş bitmeden hemen önce ortaya atılan güç boyutlandırması çerçevesindeki yumuşak güç kavramı ve ilgili konular, kamu diplomasisini bir politika aracı olarak görmektedir. Dolayısıyla, uluslararası boyutu ile eğitim de yumuşak gücün, öne çıkan, etkin bir uygulama alanı olarak değerlendirilebilir.
20. yüzyılda yaşanan bu bağlamlardaki gelişmeler, uluslararası eğitim, eğitim alanındaki hareketlilikler ve değişimler, uluslararası öğrenciler gibi temel hususlar çerçevesinde bir süredir ele alınmaktadır. Ancak bu tür konuları ele alan çalışmaların, genel bir çerçeve çiz(e)mediği, konu ile ilgili kapsamlı ve bütüncül bir yaklaşım sergilemediği ve sınırlı bir alanda konuyu ele aldıkları dikkat çekmektedir. Bu gereklilikler sonucu, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde gündeme gelen eğitim diplomasisi kavramı, bu alana yönelik makul bir alternatif sunmaktadır. Eğitimin uluslararası boyutunu, eğitim diplomasisi olarak ele almakta olan bu çalışma, ilgili alandaki boşluğu doldurmak ve eksiklikleri gidermek adına önemli olarak değerlendirilmektedir.
Eğitim diplomasisi, ilk olarak eğitim bilimleri alanında eğitim yönetimi ve eğitimde liderlik bağlamlarında kullanılmak üzere yaklaşık 15 yıl önce ortaya atılmıştır. Bu alanda yapılan çalışmalarda, kavramın içeriğini dolduracak yeterlikte bilgi birikiminin oluşmadığı, konunun oldukça sığ bir çerçevede ele alındığı ve kavramla ilgili alanın tam olarak örtüşmediği dikkat çekmektedir. Kavramı kullananların da bu durumu fark etmeleri neticesinde, 2019 yılı itibariyle, bu ve benzeri bağlamlarda herhangi bir çalışmaya rastlanmamaktadır.
Bu çalışmada ise eğitim diplomasisi, dünya çapında son yıllarda gündeme gelen bu alana yönelik güncel gelişmelerin ışığında, kamu diplomasisinin bir alt bileşeni olarak değerlendirilmektedir. Bir başka deyişle, bu çalışmaya göre eğitim diplomasisi, kamu diplomasisi bağlamında ele alınmalıdır. Bu yönden, eğitim diplomasisi aslında oldukça yeni bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğitim diplomasisini konu edinen çok az kaynak bulunmaktadır. Bu kaynakların da eğitim diplomasisini konu ile ilgili belirli başlıklar kapsamında değerlendirdikleri göze çarpmaktadır. Zaten bu çalışmanın özgün yönleri de, eğitim diplomasisi kavramına yönelik yeni bir tanım getirmesi, ilgili alanı kamu diplomasisi perspektifinden tanıtması ve eğitim diplomasisinin içeriğine yönelik geliştirilen yaklaşım olarak öne çıkmaktadır. Konuyu kapsamlı ve bütüncül olarak ele alan bu çalışma, alana yönelik yeni bir bakış açısı sunmaktadır.
Çalışmanın cevap aradığı temel soru, eğitim diplomasisinin ne olduğu ve 21. yüzyılda nasıl şekillenmesi gerektiği sorusudur. Bunun yanında çalışmada, Türkiye’nin eğitim diplomasisinin mevcut durum tespiti yapılarak, Türk dış politikasına uyumlu bir eğitim diplomasisi aşamaları nasıl olmalıdır sorusuna cevap aranmaktadır.
Eğitim diplomasisine yönelik güncel ve yenilikçi fikirler, çalışmanın birinci bölümünde sunulmaktadır. Bu bölümde ilk olarak, eğitimin uluslararası boyutuna odaklanılmakta ve eğitim ile diplomasi alanındaki ilişkiye dikkat çekilmektedir. Ayrıca, eğitim diplomasisine evrilen diplomasi alanındaki dönüşüm vurgulanmaktadır. Güncel gelişmeler ve hâlihazırda konu çerçevesinde yürütülen çalışmalar ışığında, eğitim diplomasisi için yeni bir tanım önerilmekte ve eğitim diplomasisinin içeriğine yönelik yeni fikirler öne sürülmektedir. Eğitim diplomasisinin içeriğine katkılar sunan ve alanı zenginleştirerek genişleten bu unsurlar, eğitim diplomasisinin temellerini teşkil etmektedir. Eğitim diplomasisi nedir sorusunun, çalışmada verilen cevabının yer aldığı bu kısımdan sonra, ikinci bölümde, eğitim diplomasisi alanında öne çıkan ülkeler, değerlendirmeye tabi tutulmaktadır.
Çalışmanın üçüncü bölümü, Türkiye’nin eğitim diplomasisini ele almaktadır. Öncelikle bu bölümde, eğitim diplomasisi için çalışmada önerilen yaklaşım doğrultusunda, Türk eğitim diplomasisinde doğrudan faaliyet göstermekte olan kurumlar ve Türk eğitim diplomasisine dolaylı olarak katkıda bulunan kurumlar incelenmektedir. Ayrıca, tüm bu kurumların eğitim diplomasisi ile ilgili olan faaliyetleri tanıtılmaktadır. Aynı zamanda, Türk eğitim diplomasisinin 21. yüzyılın ilk çeyreğindeki görünümü incelenmektedir.
Dördüncü bölüm, Türk eğitim diplomasisinin değerlendirildiği bölümdür. Bu bölümde, tez kapsamında yapılan tüm araştırmalar ve görüşmeler göz önünde bulundurularak Türk eğitim diplomasisine yönelik öneriler sunulmaktadır. Ayrıca, Türk eğitim diplomasisinin stratejik yapılanması için bir örnek model önerilmektedir. Görüşmelerden elde edilen bilgiler ve çalışmanın önceki bölümlerinde bahsedilen konular ışığında, 2023 sonrası için bir yol haritası olacak nitelikte Türk eğitim diplomasisine yönelik öneriler sunulmakta ve Türk eğitim diplomasisi için kurumsal bir yapılanma modeline yer verilmektedir.
Çalışmanın belirgin şekilde öne çıkan yönleri bulunmaktadır. Çalışma konusu olan eğitim diplomasisi, hem Türkiye’de hem dünyada çok çalışılmamış, gelişime açık bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitel araştırma yöntemlerinin kullanıldığı bu çalışma kapsamında atılan her adım, araştırmacının konuya yönelik kendi bakış açısı ile desteklenerek sentezlenmektedir. Böylece, daha önce hiçbir şekilde yapılmayan bir biçimde konuya yaklaşılmakta ve yenilikçi, kapsamlı ve bütüncül bir anlayış ortaya konulmaktadır. Türkiye özelinde yapılan eğitim diplomasisi değerlendirmesi de çalışmanın konuya yaklaşım biçimi ile uyumluluk göstermekte ve Türk eğitim diplomasisi için gelişime açık bir alan sunmaktadır. Bu bağlamlarda çalışmanın, hem küresel çapta eğitim diplomasisine yönelik çalışmalarda hem Türk eğitim diplomasisinin gelecek perspektifi açısından önemli katkılar sunması beklenmektedir. Dolayısıyla bu çalışmanın, eğitim diplomasisi ile ilgili tüm kurumlara, bu kurumların yetkililerine ve uygulayıcılarına, akademisyenlere ve uzmanlara, kısacası konu ile ilişkili ve ilgili tüm kesimlere referans olması ümit edilmektedir. Genel anlamda eğitim diplomasisi, özel anlamda Türkiye açısından öncü bir çalışma olduğu değerlendirilen ve disiplinlerarası bir yaklaşımla hazırlanan bu çalışmanın, konuya yeni boyutlar katması, bu anlamda yol gösterici olması ve Türk eğitim diplomasisinin stratejik açıdan kurumsal bazda gelişimini desteklemesi öngörülmektedir.