Gazze'de yaklaşık 2 aydır devam eden çatışma, uluslararası mekanizmaların çözüm üretemediği karmaşık bir soruna dönüştü. Çatışma başladığından beri Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) ne pahasına olursa olsun İsrail’e verdiği destek aşınan küresel liderliğini daha da sorgulanır hale getirdi. Bu durum Orta Doğu ülkelerinin Çin’e yönelmesini sağladı.
Bu çerçevede, 20-21 Kasım'da İslam İşbirliği Teşkilatının (İİT) oluşturduğu Diplomasi Temas Grubu'nun Gazze ile ilgili görüşmelerde bulunmak üzere ilk olarak Pekin’i ziyaret etmesi, Çin’in krizi çözebilecek küresel bir kapasiteye sahip olduğuna ikna olduklarını gösteriyor. Bölgede İran ve Suudi Arabistan’ın yakınlaşmasını sağlayan Çin’in, İsrail meselesinde de çözüme giden yolda önemli bir rol üstlenebileceği düşünülüyor.
Bir başka önemli husus da Çin'in şu anda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) dönem başkanlığını yürütmesidir. Bu nedenle Orta Doğu ülkelerinin Çin'in özellikle güvenlik alanında bir aktör olarak öne çıkmasını beklemeleri normal karşılanmalıdır. Pekin yönetimi, bölgedeki yoğun ve derin ekonomik varlıkları dolayısıyla yatırımlarını yoğunlaştırdığı ve ciddi anlamda enerji ithal ettiği bölgenin karışmasını istemiyor.
Çin'in İsrail meselesindeki tutumu
Çin’in İsrail-Gazze arasındaki çatışmada tutumu aslında son derece net. Çatışmaların başlamasından bu yana sürekli acil ateşkes ve uluslararası bir barış konferansının toplanması yönünde çağrılar yapıyor. Çin’in İsrail meselesiyle ilgili yaklaşımı daha da gerilere gidiyor ve tarihsel bir tutarlılığa sahip. Çin daha önce 2013, 2017 ve 2021 yıllarında İsrail-Filistin ilişkilerinde arabuluculuk yapmayı da teklif etmişti.
Hatta haziran ayında Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile Çin Devlet Başkanı Şi Cinping Pekin'de bir araya gelmiş ve görüşmenin sonunda Şi, 3 maddelik bir plan duyurmuştu. Bu plana göre Çin, İsrail meselesi konusunda "iki devletli çözüm" vurgusu yaparak, meselenin temel çözümü için 1967 sınırları dahilinde başkenti Doğu Kudüs olan ve tam egemenliğe sahip bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını istemişti. Çin, son çatışmalardan sonra da benzer hatırlatmaları yaptı ve İsrail’in meşru savunmanın ötesine geçtiğini, uluslararası hukuku ihlal ettiğini defaatle vurguladı.
"Arabulucu" formatında yaklaşması anlaşılabilir bir tutum
Küresel Güvenlik Girişimi'ni resmi olarak duyuran Çin’in bu bağlamda küresel ölçekte güvenlik merkezli sorunlara “arabulucu“ formatında yaklaşması anlaşılabilir bir tutumdur. Ancak gerek Ukrayna-Rusya savaşı gerekse Gazze'deki çatışmalar, Batı ve Doğu arasında yeni soğuk savaş çerçevesinde bir bölünmeye neden olmuş gibi görünüyor.
Çin, Rusya ve İran aksı, ABD öncülüğünde temerküz eden Batı karşısında pozisyon alıyor. ABD-Çin rekabeti çerçevesinde derinleşen çatışma bölgeleri, G20 ve genişletilen BRICS gibi organizasyonlar yeni soğuk savaşın hibrit çerçevede kalıcı hale gelmesine neden oluyor. Gazze'de cereyan eden çatışmada karşı karşıya gelen taraflar ile Ukrayna savaşında karşı karşıya olan taraflar hemen hemen aynı.
Gazze'de bir çözüme ulaşılabilmesi ABD’nin de içinde bulunduğu bir konsensüse bağlı görünüyor. Ancak ABD’nin şu aşamada böyle bir işbirliğine yakın durmadığı görülüyor. Çin ise BRICS gibi büyüyen uluslararası mekanizmaları kullanarak sorunu küresel toplumun gündeminde tutmaya çabalıyor.
Küresel Güney'in çözüm çabaları
Son olarak, Gazze için acil olarak toplanan ve video konferans şeklinde yapılan BRICS Zirvesi'nde Çin Devlet Başkanı Şi Cinping "uluslararası barış konferansı" çağrısında bulundu. Şi'nin özellikle "Filistin meselesi çözülmeden Orta Doğu'da sürdürülebilir barış ve güvenlik olmayacaktır." cümlesini not etmek gereklidir.
Çin'in Küresel Güney'in organize edilmesi ve uluslararası bir barış konferansının toplanması hususunda mobilize edici bir rol oynayacağını söyleyebiliriz. Fakat İsrail destekçisi ülkelerin ikna edilmesi gibi hususlar Gazze’deki krizin uzun bir süre daha kronik bir şekilde devam etmesine neden olabilir.
Bu nedenle Çin tarafından "İslam dünyasının Filistin sorununda dayanışmayı güçlendirmesi ve tek ses olmasını destekliyoruz." minvalinde yapılan açıklamalar giderek bölünen küresel siyaseti yeniden konsolide etme ve birlikte hareket etme niyetini gösteriyor. Çin'in İsrail meselesindeki tutumuna bakılacak olursa net olarak bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasından yana olduğunu söyleyebiliriz.
ABD'nin özellikle son dönemde bölgede barışa yönelik mekanizmaları ikinci plana atması ve Çin'i hedef alan Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC) gibi ekonomik projelere sarılması gözden kaçan bir durum değil. Uluslararası ilişkiler ve siyaset alanında önemli bir isim olan Mearsheimer gibi isimler bile "ABD’nin yumuşak gücünü kaybettiğini ve dünyanın dört bir yanındaki insanların ABD’nin haydut gibi davrandığını düşündüğünü" belirtiyor.
Çin başarılı olabilir mi?
Çin ekonomik ve siyasi angajmanlara girdiği Orta Doğu'da arabulucu rolünü genişleten bir perspektife sahip. İsrail meselesi konusunda da aynı perspektifle ilerliyor. Ancak Çin'in uzun bir çatışma tarihine sahip olan bu meselede elini taşın altına koyması ve çözüme ulaştırması çok zor.
Öte yandan Çin, İsrail meselesinde barış görüşmelerini yeniden başlatmak ya da durumun yatıştırılmasına öncülük etmek gibi rolü bir şekilde üstlenemezse Orta Doğu'daki angajman seviyesini uzun süreliğine kaybedebilir. Bölge ülkelerinin de Filistin meselesinde etkin bir çabasının olduğunu söylemek mümkün. Özellikle Türkiye, izlediği çok boyutlu politika ve yoğun diplomatik hareketlilikle birlikte krize çözüm bulmaya çalışan ülkeler arasında. Bütün bu çabaların uluslararası bir barış konferansı temelinde konsolide olması ve anlamlı bir bütüne dönüşerek baskı oluşturması beklenebilir.
Küresel fetret devri olarak tanımlayabileceğimiz bu kritik dönemde Çin'in küresel bir güç olarak arabuluculuk hamlelerinin başarılı olması daha çok diğer faktörlere bağlıdır. Çin, bir yandan devletlerin içişlerine karışmama ilkesine riayet ederken diğer yandan ulusal çıkarlarını koruma ve büyük güç kimliğini şekillendirme hedeflerini aynı anda gerçekleştirmeye çalışıyor. Bu yaklaşımın başarılı olma şansı tarafların ve bölge ülkelerinin Çin’e olan güvenine bağlı. Arap Dışişleri Bakanlarının Pekin ziyareti bu güvenin yavaş yavaş oluştuğunu gösteriyor.
Öte yandan bölgedeki sorunların çözümü ABD-Çin rekabetinin seyrine de bağlı. ABD, Çin'in Orta Doğu'daki etkisini azaltmak için bir karşı cephe inşa etmeye çabalıyor. Gazze’de devam eden çatışmanın Orta Doğu'daki uzlaşma ve normalleşme momentumunu azaltacağı ve özellikle Suudi Arabistan-İsrail yakınlaşmasını da sekteye uğratacağı görülüyor. Dolayısıyla bu iki gücün rekabeti bölgesel ve küresel krizlerin kaderini etkileyecek gibi görünüyor.
[AA]