Seçilmiş Halk(!) ve Yahudi-Hristiyan Kültürü

Makale

"Medeni Dünya" halkları empati duygularına neden kilit vurdular. Yoksa bu tür duyguları Yahudi-Hristiyan(Judéo-Chrétien) toplum sınırlarında tutmak için mi format yediler....

Gazze’de insanlık trajedisinin başlangıcından beri yorum yapmaktan imtina ediyordum. Bundan sorumlu olmayan ve büyük çoğunluğu da demokrat zihniyette olan masum Yahudi arkadaşlarımı incitmekten çekiniyordum. Fakat durum o kadar kötüye evrimleşti ki herhangi bir insan için isyan etmemek artık mümkün değildir.

Kurbanlar arasında öldürülen 1000 bebek var. Bu her 15 dakikada 1 bebek öldürülüyor demektir. Şimdi televizyonda açıklandı, Gazze’de Angalikan Kilisesi’ne ait El Ahli Baptist Hastahanesi’ni İsrail’in bombalaması sonucunda 471 ölüden bahsediliyor.

Bu acımasız ölüm ve kara matem tablosu insani suçların tablosudur. Hiçbir şey, hatta Hamas’ın terörizm olarak nitelendirilen saldırıları bile İsrail’in işlediği katliamları ve bütün bir halkı mahkum etmeyi haklı kılmaz. Kuşkusuz Hamas’ın bu saldırıları en güçlü şekilde kınanmalıdır, ancak bu saldırılar insanlığa karşı suç boyutlarını kazanmamıştır. Doğru ölçüleri oturtmak ve terörist eylemlere orantı ölçüsüyle mukabele etmek gerekir.

Keza savaş hukukunu geçerli kılmak ve bu hukuku kendi askerlerinin lehine geçersiz, “null and void“ ilan etmemelidir. Kendi Bakanlarının tanımına göre “avlayacakları hayvanlar(!) ile karşı karşıya oldukları“ ilan edilen bu askerlerin elleri “Seçilmiş Halkın“ çocukları oldukları gerekçesiyle zulüm ve kıyımlara girişmekte serbest bırakılmamalıdır.

Mevcut durumun dayanılmaz bir noktaya vardığı konusunda benimle hem hemfikirsiniz sanırım.

Üstelik İsrail elektrik, gıda ve su bağlantılarını kestiği Gazze’ye yönelik eylemlerini hava bombardımanlarına ilaveten kara operasyonlarıyla sürdüreceğini ilan ediyor. İsrail’in eylemleri bütün olarak ve görüş birliği içinde şimdiden ancak insanlığa karşı suç, hatta apaçık bir soykırım olarak tanımlanabilir. Bu saldırının karada devamının ne boyutlara varacağını düşünmek ise çok zor.

Batı dünyasına gelince, bir arenanın basamaklarında gladyatörleri daha fazla ölüm için kışkırtarak heyecanlarını sergileyen seyircileri oynuyor. AB’nin Gazze’yi kana boyayan İsrail’e sınırsız destek beyan etmesi çok utanç vericidir. Bundan daha utanç verici olan ise ABD Başkanının da İsrail’e ülkesinin tam desteğini ifade etmesi, keza “Yahudi olmayan birisi için bile Siyonist olmamak mümkün değildir“ şeklindeki konuşması oldu. ABD’den İsrail’e durmaksızın silah ve mühimmat sevkiyatı için köprü kurulması ise adil vicdanları sızlattı. Tam bir şaşkınlıkla karşılanan, Fransa’nın ve Almanya’nın Filistinlilere destek amaçlı gösterileri yasaklamasını duymak da utanç verici olmuştur. Ya Avrupa ülkelerinde kariyerlerinde cezalandırılan futbolculara ve bir kitap fuarından dışlanan Filistinli yazarlara ne demeli.

Bir soykırımı ve etnik temizliği kışkırtan ve alkış tutan Batı, bundan böyle “İnsan Hakları“ savunucusu ruhsatını ve vasfını kaybetmiştir. Bundan sonra “İnsan Hakları“ konusu Batı için bir baskı aracı olmaktan çıkmıştır. Bu hakları ağızlarına aldıklarında ancak alay konusu olabilirler.

Gazze’nin kuzeyinde soykırımın sürdürülmesini önlemek için dünyanın “İnsan Hakları“ şampiyonları(!) halkın alelacele ve süratle Gazze şeridinin güneyine göç etmesini öneriyorlar. Bunun adını koyalım; bombaların saldığı korkunun şekillendirdiği bir gönüllü irade sayesinde gerçekleştirilecek etnik bir temizleme öneriyorlar.

“Medeni Dünya“ halkları empati duygularına neden kilit vurdular. Yoksa bu tür duyguları Yahudi-Hristiyan(Judéo-Chrétien) toplum sınırlarında tutmak için mi format yediler.

Soğuk bir şekilde bütün Filistin halkının Gazze’den tahliyesini önerenlerin, yani tehlikedeki bir halkı kurtarma görünümü altında etnik bir temizliği önerenlerin paralı askeri olmak İsrail’in büyüklüğüne(!) yaraşır mı diye kendime sormadan edemiyorum.

Güvenlik Konseyi’ni ele alacak olursak; Gazze’deki çatışmanın bütün bölgeye yayılma konusunda çok ciddi risk taşımasına rağmen Konsey kapkaranlık bir sessizliğe bürünmüş görünmektedir.

Türkiye’ye gelince İsrail’in bütün uluslararası hukuk normları ve insanı insan yapan bütün erdemleri çiğneyen ve hukuk kaba gücüne dayanan alçaklık ve vahşet boyutlarındaki saldırılarını, özellikle hastane bombalamasını kınarken, uluslararası topluma bu kan tablosunu durdurma çağrısında bulunuyor. Bu krizin barışa dönüşümü için ümidini dile getiriyor, İslam ülkelerini öz güvenleriyle hareket ederek İsrail lehine yerleşmiş hegemonik söylevi kırmaya davet ediyor. İki devletli bir yapı çerçevesinde toprak devamlılığı olan, 1967 sınırlarına sahip başkenti Kudüs olan bir Filistin ve iki devletli çözümü tesis etmek amacıyla Müslüman ülkelerinin cesaretle eyleme geçmesini savunuyor. Müslüman ülkelerin İsrail’e karşı zorlayıcı politikalar izlemesi gerektiğini, bundan sonra barışı ertelemesinin bir maliyeti olacağını İsrail’in bilmesi gerektiğini belirtiyor. Müslüman ülkelerinin Filistin halkının güvenliğini ve refahını teminat altına almalarını ifadeyle bir “garantör ülkeler mekanizması“ kurulmasını öneriyor. Buna göre Filistin halkı adına bölge ülkelerinden oluşan bir barış garantörleri grubunun oluşturulmasını, İsrail’in de kendi adına barış garantörleri ülkelerini seçmesini teklif ediyor.

Türkiye, başta hastane bombalanmasında olmak üzere ciddi sivil kayıplar veren Filistin halkının acılarını paylaşmak amacıyla 3 günlük yas ilan etti.

Yahudilerin yarısından fazlasının hümanist ve demokrat zihniyete sahip bireyler olduklarını biliyorum. Buna karşılık “Seçilmiş Halk“ ideolojisinin yayılmacı Siyonist aşırılıkçılarının gücü karşısında Demokrat Yahudilerin ağırlığının buldozer altında kalmış gibi ezildiğini de görüyorum.

Filistin haritalarının kronolojik sıralamasına bakılırsa sıkça iktidarda olmalarına rağmen Demokrat Yahudilerin eylemlerinin etkisiz kaldığını anlayacaksınız. 1947 tarihli Filistin haritası ile 2023 haritası mukayese edilecek olursa; sonunda Batı Şeria’da neredeyse bir Filistin ülkesi kalmadığı, halihazırda sadece Gazze şeridinin Filistin ülkesi olarak kaldığı görülecektir. Bu mukayese, demokratların ağırlığının yayılmacı Siyonist aşırılıkçı bir damar tarafından yok edildiğini göstermektedir.

Bu yayılmacı Siyonist aşırılıkçı damar başlangıçta İsrail devletinin çimentosuna da akmış görünmektedir. Her şeye rağmen Demokrat Yahudilerin sonunda bu damarı siyaset dünyasında, hatta İsrail devletinin çimentosunda önemsiz kılacağına inanıyorum.

Demokrat Yahudilerin bundan sonra bu yayılmacılık senaryosunda demokratlara hiçbir şekilde uygun düşmeyen figüran rolü oynamaya hasla katlanmayacaklarına da inanıyorum. Sonunda artık Demokrat Yahudilerin önüne çıkan halkları katletmeyi öngören Siyonist yayılmacılığı ve Siyonist aşırılıkçıları durdurmaya yönelik etkili yolları bulmaları gerekmektedir. Üstelik bu yayılmacılığın nerede duracağı bilinmiyor. O halde Demokrat Yahudilerin artık eylemlerine etki kazandırmanın yollarını bulmaları zamanı gelmiştir.

Sözüm ona “Seçilmiş Halkın“ sözüm ona “vadedilmiş topraklarının“ sınırlarının nerede durduğunu bilmiyorum. Galiba Toros Dağları sınır oluşturuyor gibi görünüyor. Bu takdirde aile kökenimin şehri Kilis’i ve doğum yerim Gaziantep’i de kapsıyor. Bible tarafından sözüm ona vazolunan bu yayılma başarılı olursa, Kilis ve Gaziantep halkı “Seçilmiş Halkın“ askerleri ve zulümleri karşısında insan olarak değil ancak hayvan değerinde muamele görebilecekler. Aman Allahım, düşünmek bile istemiyorum.

Bütün bu kabuslara ve trajedilere son vermenin yolu; Demokrat Yahudilerin sadece siyasi hayatta yayılmacı Siyonist aşırılıkçıların karşısında etkisi olan politikalar oluşturmakla kalmayıp, İsrail devletinin çimentosundaki bu aşırılıkçı ve yayılmacı damarı gözden geçirmelerinden geçmektedir, aksi takdirde insanlık suçu işleyenlerin 1945’ten beri başarıyla yürüttükleri senaryoda figüran olarak tarihe geçeceklerdir.

Başka milletler üzerinde üstünlük hakimiyeti sağlayan iki budala inançtan yani “Seçilmiş Halk“ inancından ve kendi medeniyetlerini Yahudi-Hristiyan (Judeo-Chétien) kültürüne indirgemekten vazgeçen uluslardan oluşan bir dünyayı ömrüm sonlanmadan görebilmeyi hayal ediyorum.

Bu içerik Marka Belgesi altında telif hakları ile korunmaktadır. Kaynak gösterilmesi, bağlantı verilmesi ve (varsa) müellifinin/yazarının adı ile unvanının aynı şekilde belirtilmesi şartı ile kısmen alıntı yapılabilir. Bu şartlar yerine getirildiğinde ayrıca izin almaya gerek yoktur. Ancak içeriğin tamamı kullanılacaksa TASAM’dan kesinlikle yazılı izin alınması gerekmektedir.

Alanlar

Kıtalar ( 5 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2776 ) Etkinlik ( 223 )
Alanlar
TASAM Afrika 77 650
TASAM Asya 98 1114
TASAM Avrupa 23 650
TASAM Latin Amerika ve Karayip... 16 67
TASAM Kuzey Amerika 9 295
Bölgeler ( 4 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1406 ) Etkinlik ( 54 )
Alanlar
TASAM Balkanlar 24 297
TASAM Orta Doğu 23 623
TASAM Karadeniz Kafkas 3 297
TASAM Akdeniz 4 189
Kimlikler ( 2 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1304 ) Etkinlik ( 78 )
Alanlar
TASAM İslam Dünyası 58 786
TASAM Türk Dünyası 20 518
TASAM Türkiye ( 1 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2054 ) Etkinlik ( 83 )
Alanlar
TASAM Türkiye 83 2054

Gelecek artık bugün oldu. Günümüz savaşlarında silahlar bir kere ateşlenince kimin nereden ve nasıl vuracağı belli olmayacak, durum hızla tırmanma riski gösterecektir. Füze savaşları ve hassas güdümlü mühimmat kullanımı ile devam edecek ilk dönem farklı platformlar, sensörler ve mühimmat ile destekl...;

Afrika, küresel terör örgütleri El Kaide ve DAEŞ'in rekabet ve savaş alanına dönüşmüş durumda. Bölgedeki zayıf devlet yapıları, etnik ve dini çatışmaların varlığı, ekonomik sorunlar ve sosyal huzursuzluk gibi etkenler, bu örgütler için ideal bir zemin yarattı. ;

Biz, dünya halklarını temsil eden Devlet ve Hükümet Başkanları olarak, Gelecek İçin Pakt'ta yer alan eylemler aracılığıyla mevcut ve gelecek nesillerin ihtiyaçlarını ve çıkarlarını korumak amacıyla Birleşmiş Milletler Genel Merkezi'nde toplandık.;

27 Eylül 1538’de Haçlı donanmasına karşı kazanılan Preveze Deniz Savaşı’nın gerek icrası gerekse sonuçları çok tartışılmıştır. Basit taktik ve teknik nedenlerden,;

Yakında dünyanın en büyük işgücüne sahip olacak olan Afrikalılar, modern güce erişebildikleri takdirde bölgelerini küresel bir ekonomik güç merkezine dönüştürme fırsatına sahipler. Şu anda, Sahra Altı Afrika'da yaklaşık 600 milyon insan elektriğe erişemiyor. Bu durum onları yemek pişirmek, ısınmak v...;

Çin’i Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü savaşın kararlı bir destekçisi olmakla itham eden NATO, Avrupa-Atlantik güvenliğinin tehlikede olduğunu düşünüyor. NATO, çok kutuplu bir yapıya evrilen uluslararası sistem içerisinde kendisine tatmin edici tarihsel bir rol arıyor.;

Savunma sanayii, bir ülkenin güvenliği ve ekonomik kalkınması için kritik öneme sahiptir. Türkiye’nin jeopolitik konumu ve iç-dış tehditler, savunma sanayiinin önemini artırmaktadır. Terörle mücadele, Türk savunma sanayiinin gelişimini etkileyen başlıca faktörlerden biridir. Bu çalışma, terörle müca...;

Başlıca ekonomik mega trendler dünya çapında devam etmekte ve giderek daha yıkıcı bir etkiye sahip olmaktadır: Dijitalleşme, karbonsuzlaştırma ve sürdürülebilirliğin yanı sıra sosyal ve demografik değişim, önceki değer yaratma yapılarının giderek daha geçersiz hale gelmesine neden olmaktadır.;

10. İstanbul Güvenlik Konferansı (2024)

  • 21 Kas 2024 - 22 Kas 2024
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2024 Dönem 2

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programları ile katılımcılara stratejik yönetim ve liderlik alanlarındaki yeniliklerin aktarılması, Türkiye ve dünyadaki gelişmeler ışığında ulusal ve uluslararası güvenlik stratejileri konularında çok yönlü analiz, sentez ve değerlendirmeler yapabilmelerine, çözüm önerileri, farkındalık ve gelecek öngörüleri geliştirmelerine destek sağlanması amaçlanıyor.

  • 20 Nis 2024 - 11 May 2024
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2024 Dönem 1

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programları ile katılımcılara stratejik yönetim ve liderlik alanlarındaki yeniliklerin aktarılması, Türkiye ve dünyadaki gelişmeler ışığında ulusal ve uluslararası güvenlik stratejileri konularında çok yönlü analiz, sentez ve değerlendirmeler yapabilmelerine, çözüm önerileri, farkındalık ve gelecek öngörüleri geliştirmelerine destek sağlanması amaçlanıyor.

  • 20 Oca 2024 - 10 Şub 2024
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2023 Dönem 1

21. yüzyıl güvenlik sorunlarının dönüşümünü takip edebildiğimiz bir dönem olarak dikkat çekmektedir.

  • 11 Kas 2023 - 02 Ara 2023
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Doğu Akdeniz Programı 2023-2025

  • 17 Tem 2023 - 19 Tem 2023
  • Sheraton Istanbul City Center -
  • İstanbul - Türkiye

5. Denizcilik ve Deniz Güvenliği Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

2. İstanbul Siber-Güvenlik Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

7. Türkiye - Körfez Savunma ve Güvenlik Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “ABD Hegemonyasına Meydan Okuyan Çin’in Zorlu Virajı; Güney Çin Denizi” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Küresel Rekabet Penceresinden Pasifik Adaları” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “TEKNOLOJİK ÜRETİMDE BAĞIMSIZLIK SORUNU; NTE'LER VE ÇİPLER ÜZERİNDE KÜRESEL REKABET” isimli stratejik raporu yayımladı

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Sri Lanka’nın Çöküşüne Küresel Siyaset Çerçevesinden Bir Bakış” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Çin-Japon Anlaşmazlığında Doğu Çin Denizi Derinlerdeki Travmalar” isimli stratejik raporu yayımladı.

İngiltere’nin II. Dünya Savaşı sonrasında Hint Altkıtası’ndan çekilmek zorunda kalması sonucunda, 1947 yılında, din temelli ayrışma zemininde kurulan Hindistan ve Pakistan, İngiltere’nin bu coğrafyadaki iki asırlık idaresinin bütün mirasını paylaştığı gibi bıraktığı sorunlu alanları da üstlenmek dur...

Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinin bugünü ve geleceğinin ele alındığı Avrupa Birliği Sempozyumu, Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) ile Türk Avrupa Bilimsel ve Eğitimsel Araştırmalar Vakfı (TAVAK) işbirliğinde 02 Şubat 2018’de İstanbul Taksim Hill Otel’de gerçekleştirildi.

Rusya'nın hem Avrasya bölgesine hâkim olmak hem de dünya politikalarında lider aktörlerden biri olmak amacıyla geliştirdiği Avrasyacılık tartışmaları, analitik olarak klasik ve modern olarak değerlendirilebilir.