Değinmek istediğim ikinci husus son 30 yıl içinde Asya’nın ekonomik haritasının ciddi bir değişime girmesi. Şu an Asya’nın GSYİH’sı küresel GSYİH’nın üçte birine denk geliyor ve Asya ticaret hacmi de küresel ticaret hacminin üçte birini aşmış durumda. Dolayısıyla Asya ülkeleri her türlü ekonomik işbirliği kurumu haline geldi. Bu bilgiler ışığında, yeni gelişen ya da gelişmekte olan piyasalar ve küreselleşme trendini yakalamak için yeni teknolojiler edinme fırsatı olan gelişmekte olan büyük güçler ortaya çıktı. Söz konusu büyük gelişim güçlerini tanımlarken ilk olarak bölgesel güçleri ve sonra stratejik kaynakları ele almalıyız. Stratejik kaynaklarsa bir ülkenin sahip olduğu siyasi güç, bulunduğu jeopolitik konum ve finansal gücü, dini gücü, etnik gücü, enerji gücü, askeri gücü ve benzeri kaynaklar olarak tanımlanabilir. Ayrıca bu güçlü ülkelerin bölgesel bir stratejisi olmalı ve bu strateji için ellerinden geleni yapmalılar. Bölgesel düzeyde ulusal kapasiteye göre çalışmalar yürütülmeli ve küresel güçlerle sağlanan ilişkiler geliştirilmelidir. Bu terminolojiyi karşılayan ülkeler arasında Hindistan, Pakistan, Malezya, Endonezya, Kazakistan, Türkiye ve İran bulunuyor. Tabii ki Asya’daki gelişmekte olarak ülkeler arasında Çin’i de saymazsak olmaz. Bu ülkeler bir takım bölgesel ve alt bölgesel işbirliği mekanizmalarının omurgasını oluşturuyor. Bu mekanizmaların örnekleri arasında ise CICA çerçevesi, “10 3“ ve Şanghay İşbirliği Örgütü gibi organizasyonlar bulunuyor. Bu anlamda bir takım öneriler de gördük: Örneğin Japonya, Doğu Asya Topluluğu konseptini başlattı.
(Makalenin devamı alttaki ilgili dokümanda)
İlgili e-kitaba erişmek için tıklayın > Asya'da Güvenliğin İnşası ve CICA