Türk tarihinin zirve noktalarından olan ve günümüzde Kazakistan’ın kültürel ve politik olarak mirasçısı olduğu Timurlu imparatorluğu, tüm bu birleşik jeopolitiği denetimi altında toplamıştı. Timur ve etrafındaki bozkırlı savaşçılar, imparatorluk kurucu enerjileri, oldukça süratli ve sert askeri etkileri sayesinde, Avrasya coğrafyasında dağınık halde yaşayan bozkır kitlelerini tıpkı 7-8. yüzyıllarda Avrasya’da hüküm süren Türk Kağanlığı devrinde olduğu gibi, yeniden tek bir jeopolitik sistemde kaynaştırmayı başarmışlardır.
Bugün, Avrasya denkleminde Kazakistan-Çin ilişkilerini ele alırken, Timurlu imparatorluk vizyonuna göre tanımlanan tarihi perspektifte oluşan Avrasya jeopolitiğine kuşbakışı göz atmak, bugünü ve geleceği değerlendirmemizde önem arz etmektedir. Avrasya’ya yönelik özgün bir Türk Bakışı oluşturmaya çalışmak, herhalde önümüzdeki yakın süreçte, önemli ve verimli bir politik çaba olacaktır. Bu konuda genç akademisyenleri, analistleri ve stratejistleri yönlendirecek olan bir bilimsel teşvikten ziyade, dünya siyaset literatüründen çıkarabileceğimiz bazı önemli anekdotlar olacaktır. Mesela Dick Chenney’in[2] şu sözünü anımsamamızda yarar görüyorum:
‘Tarihin hiçbir döneminde Avrasya bölgesi kadar bir anda, böylesi bir stratejik öneme sahip olan bir toprak parçası hatırlamıyorum.’
Elbette ki, yukarıdaki anekdot, Dick Chenney’in şahsi bakış açısından da ziyade, ABD’nin son elli yılda ilmek ilmek ördüğü Asya jeopolitiği stratejisinin dışavurumudur. Peki, Kazakistan’ın kendi dengeleri nerededir? Avrasya’ya ulusal bir objektivizm ile yaklaşan yeni bir jeostratejik bakış mümkün değil mi? İşte, hem ülkemizde hem bütün Türk dünyasında ve hatta Avrasya genelinde yeni yetişen genç stratejistlerin ve genç akademisyen adaylarının bu sorulara cevap bulmaları gerekmektedir. Zira öyle bir noktaya geldik ki, şimdi asıl soruyla karşı karşıyayız: Türk dünyasının paradigması tamamlanmış mıdır? Yani kendi Paradigmamız dinamik bir ilerlemeye devam ediyor mu? Bu paradigma diğer Avrasya ülkelerinin paradigmalarıyla ortak bir jeopolitik denklemde buluşabilir mi? Unutmamak gerek; Kazakistan -Çin ilişkilerinin istikrarı ve verimliliği Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Avrasya coğrafyasındaki jeopolitik konumu ve güvenliği açısından da belirleyici rol oynayacaktır.
Avrasya coğrafyasında Çin-Kazakistan jeopolitik denklemini ele alırken karşımıza çıkan kilit kavram 'paradigma’ olmaktadır. Bu kavram 21. Yüzyılda en çok kullanılan sosyolojik terimlerin başında gelmektedir. Tarihçiler, siyaset bilimciler ve sosyologlar, bu kavramı, geçmişin sosyal, siyasal ve ekonomik değerlendirmesini yaparken, anahtar bir kavram olarak kullanmaktadırlar.
Paradigmayı basitçe tanımlarsak; bireyin iç ve dış dünyasını (kendisini ve etrafını) yorumlama, algılama ve bilme süreçleriyle ilgili tüm etkenlerin yarattığı örgütlü ve dinamik düşünsel sistem, düzenektir.
Bir paradigma, pratikte, yazılı veya yazılı olmayan bir kural ve düzenlemeler bütünüdür. Paradigma kayması, yeni bir oyuna değişim, yeni bir dizi kurallara geçiştir. Kurallar değişince, bütün dünya değişebilir. Bir paradigma kayınca veya yok olunca sistem tekrar sıfıra geri döner. Türk Devlet’inin 1923’te Cumhuriyet rejimine geçişi, rasyonel ve akılcı bir paradigma değişimidir. Zira devletin ve toplumun sağlıklı işleyişi açısından, 600 yıllık Osmanlı hanedanı tasfiye edilmiştir. Yeni paradigma; Mustafa Kemal Atatürk ve onun disiplinli, azimli ve kararlı kadrosunun eseri olan, Türkiye Cumhuriyeti olmuştur.