Türkiye topraklarının yüzde 5’ini oluşturan Doğu Trakya bölgesi Balkan coğrafyası içinde yer almaktadır. Dolayısıyla, coğrafi açıdan Türkiye bir Balkan ülkesidir. Ama bundan daha önemlisi, modern Türkiye Cumhuriyeti yaklaşık 550 yıl Balkanlar’da hüküm sürmüş olan Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasını taşımaktadır ve kurulduğu tarihten itibaren yüzünü Batıya dönmüş, Asyalı kimliğinden çok Avrupalı ve Balkanlı kimliğine vurgu yapmıştır. Dolayısıyla Türkiye sadece coğrafi olarak değil ama ayrıca siyasi, tarihsel ve kültürel yönden de bir Balkan ülkesidir.
Balkanlar bölgesi dört temel faktörden dolayı Türkiye için önemlidir. : (1) Tarihsel bağlar, (2) Türkiye’de yaşayan Balkan kökenli nüfus, (3) Balkanlar’daki Türk ve Müslüman topluluklar, (4) bölgenin jeopolitik konumu. Bu dört faktör hem Balkanlar bölgesini Türkiye için önemli kılıyor hem de Türkiye’nin bölge devletleri ve halkları ile olan ilişkilerini yakından etkiliyor.
1. Tarihsel Bağlar
Balkanlar tarihsel olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun başlıca yayılma alanıydı. Osmanlı İmparatorluğu bir Asya veya Orta Doğu İmparatorluğundan çok, bir Balkan İmparatorluğu görünümündeydi. Çünkü beşeri kaynaklar ve ekonomik gelirler büyük ölçüde Balkanlar’dan sağlanıyordu. İmparatorluğun 215 sadrazamından 62’si Balkanlı idi. Ayrıca İmparatorluk yönetimi en çok Balkanlar’a önem veriliyor ve en önemli yatırımlar bu bölgeye yönelik gerçekleştiriliyordu.1 Böylece yaklaşık 550 yıl süren Osmanlı egemenliği bölgenin dinsel, etnik, ekonomik ve kültürel yapısını etkileyerek günümüze dek ulaşan gelişmeler üzerinde değişik düzeylerde ve yoğunluklarda belirleyici oldu.
Osmanlı Devleti ile Balkan halkları arasında yaşanan tarihsel egemenlik ilişkileri kaçınılmaz olarak bir takım önyargılar üretti. Yunanlılar, Ortodoks Slav milletler (Sırplar, Karadağlılar ve Bulgarlar), Makedonlar ve Romenler nezdinde Türklere yönelik olumsuz önyargılar oluştu. Çünkü bu milletler 19. yüzyılın başlarından itibaren ulusal bağımsızlık mücadelelerini Osmanlı yönetimine karşı verdiler. Bağımsızlık sonrasında ise, kendi ulus-devletlerini oluşturma sürecinde kendi tarihlerini yeniden kurgularken “Osmanlı/Türk karşıtlığını“ geliştirdiler ve hem siyasal hem de kültürel düzeyde Osmanlı geçmişinden / mirasından arınma (de-Ottomanization) çabasına girdiler.
Yunanlılar, Ortodoks Slav milletler, Makedonlar ve Romenler Osmanlı egemenliğini siyasal, ekonomik ve kültürel baskı / esaret dönemi olarak tanımladılar. “Osmanlı esareti“ altında oldukları için Batı Avrupa’da yaşanan Rönesans, Reform ve Aydınlanma süreçlerinden geri kaldıklarını ileri sürerek, günümüzde yaşadıkları sorunların birçoğunu ve Batı Avrupa’ya göre ekonomik-toplumsal geri kalmışlıklarını Osmanlı egemenliği / esareti dönemine bağladılar.
Bu bakış açısı için, Osmanlı İmparatorluğu’nun bir başka olumsuz etkisi, Balkanlar bölgesine İslamiyet dininin taşınmasıdır. Boşnaklar, Pomaklar, Torbeşler, Müslüman Arnavutlar ve Balkanlı Türkler, Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlar’daki “olumsuz İslam mirası“ olarak görülmektedir.
Türkiye tarafından bakıldığında da Balkanlar’daki gayrimüslim milletlere (özelliklede Yunan ve Ortodoks Slav milletlere) yönelik olumsuz bir önyargının var olduğu söylenebilir. 19. yüzyılda Osmanlı egemenliğine karşı ortaya çıkan milliyetçi hareketler, bu hareketlerin başarıya ulaşıp kendi bağımsız ulus devletlerini kurmaları, Balkan Savaşları’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun bozguna uğratılması ve bölgeden kovulması, Osmanlı yönetiminin bölgeden çekilmesi ile birlikte Türk ve Müslüman topluluklara yönelik saldırıların yapılması gibi tarihsel gelişmeler zaman içerisinde Türkiye’de Balkanlı gayrimüslüm milletlere ve devletlere karşı olumsuz bir önyargı geliştirdi.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra da Balkanlar, Türk dış politikası açısından genelde olumsuz bir bölge olarak algılandı. Çünkü iki dünya savaşı arasında bölge, İtalya’nın yayılma alanlarından birisi oldu. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise Balkanlar bölgesi SSCB’nin “arka bahçesi“ ve “komünist tehdidin geliş yolu“ olarak algılandı. Ayrıca Türk devlet adamları ve kamuoyu, bu coğrafyayı “azınlık sorunlarının yaşandığı ve bu nedenle uzak durulması gereken karmaşık bir bölge“ olarak gördü.
Öte yandan, Balkanlar’ın Osmanlı-Türk siyaset hayatını yakından etkilemiş olduğunu söyleyebiliriz. Milliyetçilik, cumhuriyetçilik, laiklik, parlamentarizm, liberalizm, sosyalizm gibi Batı Avrupa’da gelişen siyasi fikirler ve hareketler Balkan toprakları yoluyla Osmanlı siyaset hayatına girmiş ve güçlenmiştir. Örneğin; Osmanlı İmparatorluğu’nda 1908 Meşrutiyet Devrimini gerçekleştiren İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin en önemli merkezlerinden ikisi Selanik ve Manastır idi. Ayrıca Balkan coğrafyası askeriye, ekonomi ve bilim-teknoloji alanlarında Osmanlı Devleti’ni besleyen bir bölgeydi. Çünkü Avrupa’da bu alanlarda meydana gelen gelişmeler ve ortaya çıkan yenilikler Balkanlar üzerinden Osmanlı İmparatorluğu’na nüfuz ediyordu.
2. Balkan Kökenli Nüfus
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ile birlikte yaklaşık 100 yıl sürecek olan Balkanlar’dan Türkiye’ye göç dalgaları başladı. En son göç dalgası 1990’lı yıllarda Bosna-Hersek ve Kosova savaşları nedeniyle yaşandı. 100 yıl kadar sürmüş ve Müslüman Arnavutları, Boşnakları, Torbeşleri, Pomakları ve Türkleri Balkanlar’dan Türkiye’ye taşımış olan bu göç dalgaları günümüz Türkiye’sinde yaklaşık 5-7 milyon olarak tahmin edilen bir Balkan kökenli nüfus yarattı. Bu insanların halen Balkan ülkelerinde akrabaları yaşamaktadır. Türkiye’deki Balkan kökenli insanlar, geldikleri ülkelerdeki akrabaları ile ilişkileri ve bağları günümüzde de devam ettirmektedirler. Dolayısıyla, Balkan ülkelerinde yaşayan Müslüman ve Türk toplulukların maruz kaldıkları baskılar canlı akrabalık bağları/ilişkileri kanalıyla Türkiye’ye aktarılmaktadır. Özellikle bunalım ve çatışma dönemlerinde, yani Balkanlar’daki Türk ve diğer Müslüman azınlıklara yönelik baskıların yaşandığı dönemlerde, Ankara yönetimi Türkiye’deki Balkan kökenli nüfusu göz önüne almak zorunda kalıyor. Çünkü Türkiye’de yaşayan Balkan göçmenlerinin belli bir örgütlenme düzeyine ulaşmış bir “Balkan lobisi“ oluşturduklarını söyleyebiliriz.
Dolayısıyla Türkiye’deki Balkan kökenli nüfus, Balkanlar’da yaşanılan sorunlar ve olaylar karşısında Türk hükümetleri ve Türk dış politikası üzerinde bir baskı oluşturabiliyor, hükümetler ve Türk dış politikası da bu baskıyı dikkate almak zorunda kalıyor. Bunun en güzel örneği Bosna-Hersek ve Kosova savaşları sırasında yaşandı. Türkiye’nin bu savaşlar sürecinde Boşnakların ve Arnavutların lehine aktif dış politika izlemesinde, Türkiye’de yaşayan Boşnak ve Arnavut nüfusun hassasiyetleri ve talepleri önemli bir rol oynadı.
3. Balkanlar’da Türk ve Müslüman Nüfus
Balkanlar coğrafyasında yaklaşık rakamlarla 1 milyon 70 bin Türk ve 8,2 milyon (Balkanlı Türkler dahil) Müslüman nüfus yaşamaktadır. Günümüzde yaklaşık rakamlarla Bulgaristan’da 763 bin, Yunanistan’da 120 bin, Makedonya’da 78 bin, Kosova’da 40 bin ve Romanya’da 70 bin Türk nüfus yaşamaktadır. Balkanlar’daki diğer Müslüman topluluklar Arnavutlar, Boşnaklar, Torbeşler ve Pomaklar’dır. Pomaklar Bulgaristan, Makedonya ve Yunanistan’da yaşayan Slav kökenli, Torbeşler ise çoğunluğu Makedonya’da yaşayan Makedon kökenli Müslüman topluluklardır. Müslüman Yugoslavlar olan Boşnaklar çoğunlukla Bosna-Hersek, Sırbistan, Karadağ, Kosova ve Makedonya içinde yaşıyorlar. Müslüman Arnavutlar ise çoğunlukla Arnavutluk, Kosova, Makedonya ve Yunanistan’da ikamet ediyorlar. Balkanlar’da Müslüman nüfusun (Türkler dahil) ülkelere göre dağılımı yaklaşık rakamlarla şu şekildedir: Arnavutluk’ta 2,5 milyon, Bosna-Hersek’te 2 milyon, Kosova’da 1,6 milyon, Bulgaristan’da 900 bin, Makedonya’da 674 bin, Yunanistan’da 150 bin, Karadağ’da 120 bin, Sırbistan’da 235 bin, Romanya’da 70 bin. 2
Balkanlı Türkler ve etnik kökenleri ne olursa olsun Balkanlı Müslüman topluluklar Türkiye’ye karşı olumlu düşünceler besliyorlar. Bu topluluklar özellikle baskı, çatışma ve kriz dönemlerinde Türkiye’yi “koruyucu devlet“ olarak görüyorlar. Türkiye devleti ve toplumu da, hem kendi içinde Balkan kökenli bir nüfusun yaşıyor olması hem de tarihsel-kültürel bağlar nedeniyle Balkanlı Türkleri ve Müslümanları kendi soydaşları, dindaşları ve dostları olarak görmektedir. Bu nedenle, hem devlet hem de kamuoyu düzeyinde Türkiye’nin bu insanlara olan ilgisi - özellikle kriz, çatışma ve baskı dönemlerinde - son derece yüksek olmaktadır.
4. Balkanlar’ın Jeopolitik Konumu
Balkanlar’ı Türkiye için önemli kılan ve Türkiye’nin bölge ile olan ilişkilerini yakından etkileyen dördüncü faktör bölgenin jeopolitik konumudur. Balkanlar bölgesinin jeopolitik açıdan önemli olmasının başlıca nedenleri aşağıdaki gibidir:
(1) Türkiye’nin Balkanlar’da bulunan tek toprak parçası olan Doğu Trakya bölgesi İstanbul ve Boğazların savunması açısından büyük önem taşımaktadır. Balkanlar üzerinden gelebilecek bir saldırı için Doğu Trakya bölgesinde yeterli “ülke derinliği“ bulunmamakta ve bu nedenle burası bir “stratejik savunma bölgesi“ olarak değerlendirilmektedir.
(2) Balkanlar, Türkiye’nin Avrupa’ya açılan yoludur. Türkiye’nin ekonomik ve siyasal ilişkilerinin en yoğun olduğu Avrupa ülkeleriyle arasındaki bağlantı yolları bu bölgeden geçer. Dolayısıyla Balkanlar’ın istikrar ve barış içinde bulunması, hem Türkiye’nin güvenliği için hem de bu bağlantı yollarının kesilmemesi ve aksamaması açısından büyük önem taşıyor. Bu nedenle 1923’ten buyana Türk dış politikası, Balkan coğrafyasında istikrar ve barış ortamının var olmasını istemiş ve bunun için sürekli olarak bölge ülkeleri ile işbirliği kurma yollarını aramıştır.
(3) Balkanlar’ı jeopolitik yönden önemli kılan bir başka husus ise Yunanistan’ın bu bölgede yer alıyor olmasıdır. Her ne kadar son zamanlarda Türk-Yunan ilişkilerinde bir yumuşama ve normalleşme yaşanıyor olsa da, Kıbrıs ve Ege Denizi konusunda sorunlar ve anlaşmazlıklar hala çözülmemiş durumda beklemektedir. Hatırlanacağı gibi 1995 yılında, bir Türk yük gemisinin Türkçe ismiyle Kardak, Yunanca ismiyle İmia kayalıkları açıklarında karaya oturmasıyla başlayan ve “Kardak Bunalımı“ olarak adlandırılan kriz sırasında iki ülke sıcak çatışmanın eşiğinden dönmüştü. Dolayısıyla, Yunanistan’ın Balkan coğrafyasında etkin bir aktör haline gelmemesi, diğer bölge ülkeleriyle Türkiye’yi zor durumda bırakabilecek ilişkiler geliştirmemesi ve Türkiye’nin bu coğrafyada Yunanistan’ı dengelemesi veya Yunanistan’dan daha etkili/belirleyici olması Türkiye için son derece önemli bir konudur.
(4) Balkanlar bölgesi Avrupa, Asya ve Orta Doğu arasında hava ve kara taşımacılığında geçiş yoludur. Ayrıca suyolu taşımacılığı açısından Orta Avrupa, Karadeniz ve Akdeniz’de önemli etkileri olan stratejik bir bölgedir.
(5) Balkanlar, Avrupa’dan Orta Doğu petrol alanlarını hedef alan muhtemel askeri harekatların üs ve destek bölgesi olma özellini taşır.
Caner Sancaktar; TASAM Balkanlar Çalışmaları Koordinatörü ve Kocaeli Üniversitesi İİBF Uls. İlş. Böl. Öğretim Üyesi’dir.
1. Halil Şimşek, Türkiye’nin ulusal Güvenlik Stratejisi, İstanbul, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2002, s. 221.
2. Balkanlar ülkelerinde Türk ve Müslüman nüfus için bkz.: Faruk Sönmezoğlu (Der.), Uluslararası İlişkiler Sözlüğü, İstanbul, Der Yayınları, 2005 ; J. F. Brown, “Turkey: Back to the Balkans“, Graham E. Fullner, Ian Lesser, (Ed.), Turkey’s New Geopolitics: From the Balkans to Western China, Boulder, Westview Pres, 1993, s. 145-150 ; R. Craig Nation, “The Turkic and Other Muslim Peoples of Central Asia, the Caucasus and the Balkans“, Mastny, Nation (Ed.), a. g. e., s. 113-124 ; Şimşek, a. g. e., s. 229 ; Ervin İbraim, “Romanya Türkleri“, Caner Sancaktar (Ed.), Uluslararası Balkan Kongresi: Balkan Milletleri Arasında Etkileşim, İstanbul, TASAM Yayınları, 2009, s. 429-432 ; Dragi Gjorgiev, “Osmanlı Mirası Makedon Torbeşleri“, Sancaktar (Ed.), a. g. e., s. 301-306 ; Mahir Yağcılar, “Kosova Türkleri“, Sancaktar (Ed.), a. g. e., s. 407-412 ; Refik Catic, “Bosna Hersek ve Sancak’taki Boşnaklar“, Sancaktar (Ed.), a. g. e., s. 413-427 ; Süleyman Baki, “Makedonya Türkleri“, Sancaktar (Ed.), a. g. e., s. 475-485 ; Cüneyt Yenigün, “Balkanlar’da Otokton Türk Varlığı“, Sancaktar (Ed.), a. g. e., s. 501-515 ve https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/index.html, 20.05.2010.