ABD Savunma Departmanı’na bağlı Politika Sekreterliği bünyesinde faaliyet gösteren Kuvvet ve Strateji Geliştirme Sekreterliği için gerçekleştirilmiş bu çalışma, söz konusu hususlara yoğunlaşmaktadır. Bu kapsamda, başlıca güçler arası rekabet ve çekişme, buna ilişkin tarihsel vakalar ve teorik çalışmalar, ABD’nin ulusal gücü ve rekabet kapasitesine ilişkin literatür ve mevcut rekabette gerek Rusya gerekse Çin’in hedef ve stratejilerine ilişkin değerlendirmeler incelenmiştir. Nüfuz ve güç kaynakları bakımından ABD - Çin rekabetinin ayrıntılı bir şekilde analiz edilmesine özel önem verilmiştir. Rekabetin geldiği aşamayı değerlendirmek üzere kapsamlı ekonomik, askerî ve jeopolitik veriler toplanmıştır. Bu rapor, söz konusu verilerin az bir kısmının netleştirdiği bu araştırmadan elde edilen birkaç üst düzey bulguyu aşağıdaki gibi hülasa etmektedir.
ABD’yi yönetenler, başat güçler arası rekabeti kavramsal bir zemine taşıyıp değerlendirmek veya anlamlandırmak üzere dört temel kategoriyi dikkate almalıdır. Tarihsel çekişmeler ve bunların sonuçlarına ilişkin bu araştırma, stratejik rekabet hâlini anlamak ve değerlendirmek üzere kullanılabilecek dört kategoriden oluşan şu basit çerçeveyi desteklemektedir:
Birinci kategori, başat güçler arası rekabetin genel bağlamı veya rekabetin tebarüz ettiği ortamla ilgilidir ve çok kutuplu bir dünya sistemi, neoliberal modele yönelik başkaldırılar, 4. sanayi devrimi, saldırıya açık bir bilgi-iletişim ortamının yükselişi, iklim değişikliği, krizler vb. konuları kapsamaktadır.
İkinci kategori, ulusal güç ve rekabetçi kapasite veya rekabetçi duruşun dayandığı iç ulusal güç ve dinamizmin kritik bileşenleriyle ilgilidir ve ülkenin genel üretim kapasitesi, öncü teknoloji geliştirme becerisi, mali çeviklik, idari etki gücü, askerî kaynak kapasitesi, etki gücü vb. konuları kapsamaktadır.
Üçüncü kategori, uluslararası konum ve nüfuz veya bir ülkenin göreceli konumunu şekillendiren küresel pozisyon, güç ve etki unsurlarıyla ilgilidir ve iktisadi pozisyon ve angajmanlar, askerî pozisyon ve angajmanlar, paradigmatik ve ideolojik rekabet, kritik/kilit ülkelerin taraf seçme durumları vb. konuları kapsamaktadır.
Dördüncü kategori, ikili rekabetin şekli ve durumu veya ikili çekişmenin yapısını belirleyen spesifik çıkar ve hedef çatışmalarıyla ilgilidir ve temel ulusal çıkarlar, çıkarların çatıştığı veya örtüştüğü alanlar, rekabet alanlarının frekansı vb. konuları kapsamaktadır.
Güçlü küresel ittifaklar, ağlar ve ortaklıklarla bütünleşmiş iç istikrar ve iç dinamizm, ABD'nin rekabetçi başarısının formülüdür. Stratejik rekabette başarı ile en yaygın olarak ilişkilendirilen faktörlerden biri, küresel bir jeopolitik güç ittifakıyla bütünleşmiş dinamik bir toplumsal tabandır (ekonomik gelişmişlik, öncü endüstrilerde yetkinlik, siyasal/toplumsal meşruiyet ve istikrarın bir kombinasyonu olarak). Bu temel kombinasyon, lehte bir küresel güç dengesinin, bir devletin müttefiklerine ve ortaklarına olduğundan ne ölçüde daha fazla kendi kapasitesine dayandığı da dâhil olmak üzere farklı biçimler alabilir. Fakat bu, tarih boyunca başat güçler arası rekabette başarı için temel formül olmuştur ve bugün de öyle olması muhtemeldir.
ABD, risklere karşı bağlantısızlığı veya tarafsızlığı sigorta addeden güçler bulunan bir dünyada rekabet etmek mecburiyetindedir. Çok az ülke, Rusya veya Çin'in teşkil ettiği tehlikeyi ABD'nin hâlihazırda algıladığı kadar önemli ve harekete geçmeyi gerektiren bir durum olarak algılamaktadır. Pek çok kritik nitelikli yükselen güç, jeopolitik bağımsızlık veya bağlantısızlık doktrinlerine sıkıca bağlı kalmaktadır. O kadar ki ABD’nin Asya'daki bazı müttefikleri bile ABD - Çin rekabetinde resmen taraf olmaya gönülsüzdürler. ABD bu rekabet sürecinde, nadiren istediği ölçüde çözümler dikte edebilecek veya rekabetçi politikalarına yönelik nadiren refleksif veya derhal destek elde edebilecektir.
ABD'nin rakipleri savaşmadan kazanmayı ummakta ve planlamaktadır. Gerek Çin gerekse Rusya, stratejik hedeflerine, mümkünse geniş çaplı bir muharebeye girmeden ulaşmayı amaçlamaktadır. Bu durumun başlıca sebebi; dünya kamuoyu nezdinde meşruiyetlerini korumak ve hem ABD’nin askerî gücüne hem de nükleer gerilim risklerine yönelik imtina hâlini muhafaza etmek istemeleridir.
Bu ise bu tür savaşların artık imkansız hâle geldiği ya da ABD’nin Savunma Departmanı'nın bu tür savaşlara hazırlık yapmaktan vazgeçebileceği veya vazgeçmesi gerektiği anlamına gelmemekte; daha ziyade, yatırımlar, planlar ve faaliyetler çerçevesinde, geniş çaplı savaşa hazırlanmak ile gündelik rekabet arasındaki dengenin önemini işaret etmektedir. ABD'nin askerî olmayan kapasiteye yeterince eğilmemesi veya yatırım yapmaması, kendisini zemini rakiplerine - hem de üstünlüğü ele geçirmeyi tercih edecekleri alanlarda - terk etme riskiyle karşı karşıya bırakacaktır.
Çin, Rusya ve ABD'nin uzlaşılmaz çıkarları şaşırtıcı derecede az olmakla birlikte her biri yinelenen krizlere yol açma ihtimali yüksek keskinlikte zıt hedeflere sahiptir. Her iki rekabet ilişkisindeki ikili çıkarlara dair değerlendirmemiz, gerek ABD’nin gerekse Rusya ve Çin'in taviz verilemez ölçüde zıt nitelikli hayati çıkarlarının nispeten az olduğunu göstermektedir. Bu rekabet ilişkisinin tüm tarafları, birbirlerine kıyasla daha fazla nüfuz ve iktidara sahip olmak istemektedir. Fakat, birbirleriyle uğruna geri döndürülemez veya uzlaştırılamaz nitelikte sıfır toplamlı çatışmalara girdikleri temel ulusal güvenlik veya beka unsurları varsa bile çok azdır. Bu tür rekabetler, teorik açıdan, çatışmaya girmeden yönetilebilir rekabetlerdir.
En başta gelen rekabet uluslararası sistemin karakterine yönelik nüfuza dair rekabettir. Hem Çin hem Rusya ile ikili rekabetin askerî, ekonomik, jeopolitik vb. birçok unsuru varsa da bunlar bilhassa Çin için esasen uluslararası sistemin dominant kurallarını, normlarını, kurumlarını şekillendirmeye dair bir çabayı temsil etmektedir. Bu ise öncelikle ABD'nin uluslararası düzen üzerindeki nüfuzunu kaybetse de baskın askerî güç konumunu koruyabileceğini, öte yandan rekabette geriye düşeceğini göstermektedir. ABD'ye rekabet avantajı kazandırmak, rekabetin askerî olmayan yönlerine, bilhassa bilgi-iletişimsel ve iktisadi idari kapasite alanlarına daha fazla yoğunlaşmayı gerektirmektedir.
ABD güçlü rekabetçi pozisyonunu muhafaza etmektedir. Büyük nükleer cephaneliğe sahip önemli bir askerî güç olan Rusya ile ilişkilerde istikrara yüksek öncelik verilmelidir. Yine de Rusya küresel nüfuz açısından ABD ile rekabet edemez. Zira ekonomisinin güçlü kısıtları bulunan Rusya küresel teknoloji lideri de değildir ve müttefiklerinin sayısı çok azdır. Daha çetin bir rekabet olan ABD - Çin rekabetine gelince, ABD hem küresel jeopolitik ittifak dengesi hem de açık ve dinamik ekonomisinin müzmin gücü dolayısıyla mukavim avantajlarını muhafaza etmektedir. Neticede, bu ikili ilişkinin aslı “iktidar transferi“ öyküsü değil, Çin'in dünyanın iki dominant gücünden biri olarak ABD'ye katılışının öyküsüdür. Mesela, ABD'nin ittifaklar, ortaklıklar ve güvenlik ağlarında belirleyici nitelikte bir liderlik rolüne sahip olmayı sürdürmesi olasıdır. Sürecin dikkatle yönetilmesi hâlinde normlar, değerler ve kurumlara ilişkin küresel nüfuz konusunda da dominant pozisyonunu korumayı sürdürecektir.
Yeni teknolojiler ve devrim niteliğindeki operasyonel konseptler manzumesi, ABD'nin mutat muharebe yöntemlerini tehdit etmektedir. ABD'nin savunma politikasındaki başlıca risk; muhtemelen, sistemlerin birinde veya az sayıda sistemde geri kalması veya potansiyel bir kritik durum karşısında kuvvetlerinin yetersiz kalması değil, muharebe yöntemlerindeki dönüm noktalarına bağlı olarak, bu tür değişimlerle ilişkili operasyonel konseptlerin ve takviye edici teknolojilerin olduğu kadar askerî rekabet biçimlerinin de dönüşüme uğrama eğiliminde olmasıdır. Otonom sistemlerden yapay zekâya kadar geniş spektrumlu yeni teknolojiler, önümüzdeki on yıllık süreçte tam da böyle bir dönüm noktası potansiyeli oluşturmaktadır ve ABD'nin rakipleri, mutat ABD askerî operasyon konseptlerinin etki gücünü azaltmak üzere bu değişimden yararlanmaya çalışmaktadır. Elbette, gereği gibi esnek ve yenilikçi olmaya hazırlıklı olması hâlinde, ABD de söz konusu yeni teknolojileri benimseme ve bunlardan istifade etme imkanına sahiptir.
ABD rekabetçi pozisyonunda epeyce ilerleme kaydetmiş olmakla birlikte hâlâ kritik boşluklar söz konusudur. ABD hükûmeti, Savunma Departmanı öncülüğünde bu analizde ileri sürülen birçok öncelikli hususa eğilmeye başlamıştır. Fakat bu rapor, ilave ilgi ve bazı hâllerde ilave kaynak gerektiren bazı spesifik (ABD ulusal güvenlik bürokrasisinde kurumsal reformlar, müttefikler ve ortaklarla yakın çalışmayı kolaylaştırmaya yönelik politika değişiklikleri, muharebe-harici rekabete yönelik daha gelişmiş enstrümanlar, yeni operasyonel konseptlerin hayata geçirilmesi ve bağlantısızlığı veya tarafsızlığı risklere karşı sigorta addeden ülkelerle verimli çalışmalar yürütmeye yönelik stratejiler geliştirmek gibi) hususlara da dikkat çekmektedir.
( RAND Corporation'ın “Yeni Stratejik Rekabet Dönemini Anlamak“ başlıklı 2022 raporunun Yönetici Özeti )