Erdem EREN
ÖZ
Soğuk savaşın bitimini takiben SSCB’nin dağılması sonucunda Türkistan, Orta Asya ve Güney Kafkasya’da birçok yeni devlet bağımsızlığını kazandığı gibi çok kutuplu küresel sistem de sona ermiş, ABD’nin küresel güç olduğu yeni bir düzen başlamıştır. Ancak bu durum birçok bölgede istikrarsızlığa sebep olmuş, ilk olarak başını Rusya Federasyonu’nun çektiği Bağımsız Devletler Topluluğu kurulmuş daha sonra ise Çin’in de büyüyen bir dev olarak ortaya çıkmasıyla ABD’nin tek kutuplu düzenine karşı olarak Şanghay İşbirliği Örgütü kurulmuştur. Türkiye dış politikasında örgüt, yıllardır üyeliği için ayak diretilen AB’ye alternatif olarak görülmekte olup ilk olarak 2007 yılında üyelik başvurusu yapılmıştır. Ancak Türkiye’nin Şangay İşbirliği Örgütü’ne üyelik sürecinin olumlu ve olumsuz yönleriyle çok boyutlu olarak analiz edilmesi gerektiği gibi üyeliğinin, Türkiye’nin Rusya ve Çin ile karşılıklı güven ve faydaya dayalı, uzun vadeli bir ilişkiyi inşa etmesiyle mümkün olduğu görülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Türk Dış Politikası, Şanghay İşbirliği Örgütü, Türkiye, Rusya, Çin, BM, NATO, AB, Çok Kutupluluk, Bölgesel Bütünleşme.
Abstract
Following the end of the Cold War, as a result of the disintegration of the USSR, many new states has gained their independence in Turkistan, Central Asia and the South Caucasus and multipolar global system has ended and following that the new order emerged building USA as a global power. However, this led to instability in many regions. Firstly, with the emergence of the Independent States Community headed by the Russian Federation, and then a growing giant of China the Shanghai Cooperation Organization was established against the unilateral order of the United States. In Turkey's foreign policy, the organization has been seen as an alternative to the EU which has been on the verge of membership for many years, and which was applied for the application for membership in 2007. However, Turkey needs to be analyzed multidimensionally with positive and negative aspects of membership process; it seems that Turkey can build a long-term relationship with Russia and China based on mutual trust and benefit.
Key Words: Turkish Foreign Policy, Shanghai Cooperation Organization, Turkey, Russia, China, UN, NATO, EU, Multipolarity, Regional Integration.
GİRİŞ
İkinci Dünya Savaşı sonrası dünya Amerika Birleşik Devleti (ABD) ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) merkezli iki kutba ayrılmış, “Soğuk Savaş“ adı verilen bu dönem ancak SSCB’nin dağılmasıyla sona ermiştir. Ayrıca 8 Aralık 1991’de Rusya Federasyonu, Beyaz Rusya (Belarus) ve Ukrayna liderlerinin bir araya gelerek Bağımsız Devletler Topluluğu’nun (BDT) kuruluşunu ilan etmeleri aynı zamanda SSCB’nin resmen ve hukuken dağıldığının da kanıtı olmuştur (Hüseynov, 2003: 387). 21 Aralık 1991 tarihine gelindiğinde ise Kazakistan’ın Alma-Ata kentinde SSCB’nin 11 Cumhuriyeti; Azerbaycan, Ermenistan, Belarus, Kazakistan, Moldova, Kırgızistan, Rusya, Tacikistan, Türkmenistan, Özbekistan ve Ukrayna bir araya gelmiş, Alma-Ata (Almatı) Deklarasyonu kabul edilmiştir. Böylelikle tüm eski Cumhuriyetler Topluluğa katılmıştır. Bu dönem ABD’nin süper güç olarak hayatını devam ettirdiği bir sürecin başlangıcı anlamına da gelmektedir. Şanghay İşbirliği Örgütü işte bu tek kutuplu düzene alternatif olarak kurulmuş oluşumlardan biridir.
İlk olarak SSCB’nin dağılış sürecini ele almak gerekmektedir. 1990’lı yıllar öncesinde SSCB’nin Türkistan devletlerine yönelik giriştiği Ruslaştırma, Ortodokslaştırma yani Hıristiyanlaştırma ve Türkistan’daki Müslüman-Türk kimliğini eritme politikaları ters tepmiş, bu devletlerde Pan-Türkist ve Pan-İslamist fikirler güç kazanmıştır (Yalçınkaya, 1997A: 233-272). 1980’li yıllarda Gorbaçov döneminde geliştirilen Perestroyka (Yeniden Yapılanma) ve Glasnost (Açıklık) politikaları demokratikleşmeyi hedeflese de sonuç alınamamıştır (Yalçınkaya, 1999: 278). 1991 yılında SSCB’nin dağılışıyla Soğuk Savaş’ın iki kutuplu yapısı ortadan kalktığı gibi Türkistan’da birçok devlette bağımsızlığını elde etmiştir. Kazakistan, Tacikistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Özbekistan devletlerinin yanı sıra Güney Kafkasya’da Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan devletleri kurulmuştur (Yardımcıoğlu ve Koçarslan, 2012: 164).
Türkistan’daki devletlerden Azerbaycan 30 Ağustos 1991’de, Kırgızistan 31 Ağustos 1991’de, Özbekistan 1 Eylül 1991’de, Tacikistan 9 Eylül 1991’de, Türkmenistan 27 Ekim 1991’de ve son olarak Kazakistan ise 16 Aralık 1991’de bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir (Yalçınkaya, 1999: 278). Bu devletlerin uluslararası arenada sahne alması, Orta Asya içinde yeni bir dönemin kapısını aralamıştır. Soğuk Savaş sonrası zaten dünya yeni bir dizayn sürecinden geçmekte iken, Orta Asya’da bu dizayn ihtiyacının elzem olduğu bölgelerin başında gelmiştir.
SSCB’nin dağılması sonrasında bağımsızlığını kazanan devletler genel itibariyle büyük oranda bölgesel ve etnik uyuşmazlıklar yaşamakta ve aşırı fakir olup ekonomik zorluklarla boğuşmaktadır. Ayrıca bu devletlerin gelir dağılımlarında adaletsizlikler görülmekle birlikte azgelişmiş siyasi kurumları ve sivil toplum örgütlerini de bünyelerinde barındırmaktadırlar. Devletlerin milli kimliklerini ve siyasi/demokratik mekanizmalarını henüz inşa edememiş olmaları, hızlı nüfus artışı, toprak, su, enerji ve doğal kaynaklar üzerindeki yaşadıkları sorunlar özellikle Hazar Havzasında güvenlik ve istikrar bakımından büyük bir tehdit unsuru olmuştur (Yardımcıoğlu ve Koçarslan, 2012: 164). Bu tehdit, devletlerin modernleşme sürecine girmeleriyle de devam etmiştir. SSCB’den ayrılan bu devletlerin yaşadıkları ortak ve benzer sorunlar onları dış politikada da ortak hareket etmeye teşvik etmiştir.
Orta Asya’da bunlar yaşanırken Batı’da Avrupa Birliği’nin genişleme süreci hızlanmış ve NATO yeni bir stratejik konsept tespit ederek, Doğu Avrupa’ya doğru genişleme politikası belirlemiştir. Bunların dışında Türkiye’nin öncü olduğu Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü’nün temelleri atılmış, Rusya Federasyonu ise BDT’nin mevcut üyeleri ile ilişkilerini kuvvetlendirme çabasına girişmiştir. Ayrıca Rusya Federasyonu ile Çin Halk Cumhuriyeti ilişkilerini stratejik ortaklık seviyelerine çıkarmıştır. BDT üyelerinden Gürcistan, Ukrayna, Özbekistan, Azerbaycan ve Moldova ise ayrı bir birlik oluşturma fikrini taşımışlardır. Hem dünya hem de Orta Asya için bu dönemin en önemli gelişmelerinden biri ise 1996 yılında Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın Şanghay Beşlisini meydana getirmeleri olmuştur. Bu örgüte 2001 zirve toplantısında Özbekistan’ın da katılması sonrasında örgüt Şanghay İşbirliği Örgütü adını almıştır (Çelik, 2012).
Türkistan zengin doğal kaynaklarına özellikle petrol ve doğalgaza sahip olmakla birlikte coğrafyasında tarihsel olarak hep güçlü devletlere ve imparatorluklara ev sahipliği yapmış jeopolitik ve stratejik açıdan oldukça önemli bir bölgedir. Türkistan’ın petrol, doğalgaz, maden ve tarım zenginlikleri SSCB dönemi boyunca da günümüzde de Moskova için bir hammadde kaynağı olarak görülmüştür (Yalçınkaya, 1997B: 211). Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan’da son derece zengin petrol ve doğalgaz yatakları, Kazakistan, Tacikistan ve Özbekistan’da maden rezervleri, Kırgızistan ve Tacikistan’da ise hidroelektrik potansiyel bulunmaktadır. Ayrıca Kırgızistan’ın Fergane Vadisi’nden Özbekistan ve Türkmenistan’ın çöllerine uzanan bölgede değişik zenginlikte tarım arazileri mevcuttur (Yalçınkaya, 1997B: 219).
Etimolojik olarak “Orta Asya“ kavramı daha çok Batı tarafından kullanılmakta olup, bölge Özbek, Kazak, Kırgız ve Uygur Türklerini de barındırdığı için Türkistan olarak adlandırılmaktadır. Tarihsel ve siyasi sınırlar kapsamında Türkistan’dan; Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Tacikistan ile Çin işgali altında bulunan Uygur Özerk Bölgesi kastedilmektedir (Yalçınkaya, 1997B: 218). Orta Asya günümüzde daha çok Rusya ve Çin’in nüfuz bölgesinde bulunsa da özellikle enerji politikaları ve siyasi bakımından ABD’nin de güdümünde olan bir bölge olma niteliğini de taşımaktadır. Çin’in son yıllarda ekonomik ve askeri bakımdan giderek ön plana çıkması hem bölge hem de dünyadaki güç dengesinde değişime etki edecek bir sonucu da doğurmuştur. Bölgenin yer altı kaynaklarına yönelik ABD, Rusya ve Çin’in hâkim olma istekleri bölge devletlerini de bölgesel bütünleşmeye ittiği gibi, ortak güvenlik çıkar ve politikalarını da gündeme getirmiştir. Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) daha büyük oranda işte bu gündem üzerine ortaya çıkmıştır.
1. ŞANGHAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ’NÜN KURUMSAL YAPISI VE BİLGİLER
1.1. Tarihsel Arka Planı
ŞİÖ’ nün kuruluş sürecini iyi idrak edebilmemizin yolu örgütün temel taşları olan Rusya ile Çin arasındaki tarihsel ilişkiyi anlamamızdan geçmektedir. Rusya ve Çin arasında 4300 km’lik bir sınır bulunmakla birlikte iki ülkenin tarihsel sorunlarının belki de en büyüğünü öncelikle bu sınır sorunları sonra ise ideolojik farklılıklar oluşturmuştur (Yardımcıoğlu ve Koçarslan, 2012: 165). Sınır sorunları iki ülke arasında birçok kez krize yol açmış, öyle ki Mart 1969’da Büyük Usuri Adası nedeniyle aralarında sıcak çatışma dahi yaşanmıştır. Özellikle sınır sorunlarının çözümü ve sınır güvenliğinin sağlanması hususları iki ülke arasındaki diyalogun gelişmesine önemli bir katkı yapmıştır. Ayrıca Çin’in artan üretim faaliyetleri sonrasında enerji ihtiyacı duyması da ikili ilişkilerin kurulmasında ana etkenlerden olmuştur. Bu doğrultuda ŞİÖ’ nün kuruluşunun temelinin Sovyetler Birliği’nden günümüze Rusya Federasyonu ile Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki ilişkilere dayandığını söylemek de yanlış değildir. Çünkü sorunları çözmek ve güvenliği sağlayarak ortak çıkarları korumak adına bölgesel bütünleşmeye gitmek iki ülke için de makul bir yol olarak görülmüştür. 1996 yılında Çin’in Şanghay şehrinde yapılan ilk zirvede de sınır sorunlarının çözümü örgütün ortak amacı görülerek ele alınmıştır.
Sınır sorunları dışında Rusya ile Çin arasındaki ilişkinin en önemli öğelerinden biri de silah ticaretidir. Rusya, Çin’in yüksek teknolojili ve ucuz silahları temin ettiği ülkelerden biri konumundadır (Garnett, 2001: 13-14). Bunun yanında Çin, Rus malları içinde geniş bir pazardır. Rusya da Çin’in üretim fazlası mallarını temin etmektedir. Yine Rusya, Çin’in petrol ihtiyacının %20’sini karşılamaktadır. ABD’ye karşı ortak tavır alma isteği de Rusya ile Çin’i işbirliğine iten faktörlerden bir diğeridir. Rusya NATO’nun Doğu Avrupa ve Karadeniz havzasına yönelik genişlemesini tehdit unsuru olarak algılarken, Çin ise ABD’nin özellikle insan hakları noktasındaki baskı ve eleştirileri ile Tayvan’la olan silah ticaretinden ve Güney Çin Denizindeki adımlarından ötürü oldukça rahatsız olmaktadır (Harada, 1997: 40). Rusya ve Çin’in bu ortak tehdit algılamaları stratejik ortaklık noktasında onları bir araya getirmektedir (Çolakoğlu, 2004: 175). Tarihsel ve coğrafi olarak iki büyük devlet Rusya ve Çin arasında sıkışmış bulunan Türkistan devletleri ise varlıklarını devam ettirebilmek için iki devlet ile olan ilişkilerini denge unsuru üzerinden yürütmektedirler. Türkistan devletlerinin ŞİÖ’ ye katılımları da işte bu tarihsel dengeleme politikalarının bir sonucudur. 11 Eylül 2001 sonrasında ABD’nin Afganistan’ı işgaliyle birlikte bölge için yeni bir dönem de başlamıştır. Orta Asya’da ki Rusya ve Çin’in ağırlıklı konumunun yanında üçüncü olarak ABD faktörü de ortaya çıkmıştır. Bu durum ŞİÖ’ nün etkinliği ve geleceği açısından da oldukça büyük bir soru işareti olmuştur (Çolakoğlu, 2004: 173). Ayrıca örgüt doğal bir refleks göstererek askeri işbirliği konusunda da adımlar atmıştır.
1.2. Kuruluş, Zirveler ve Tatbikatlar
26 Nisan 1996 yılında Rusya ve Çin’in öncülüğünde, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrası Orta Asya’da ortaya çıkan sınır güvenliği ve bölgesel güvenlik sorunlarını çözmek amacıyla Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın dâhil olduğu beş ülke Çin’in Şanghay ilçesinde ilk defa bir araya gelmiş ve “Şanghay Beşlisi“ adı verilen oluşumu meydana getirmişlerdir. Ayrıca zirvede 21. yüzyıla doğru eşitlik ve güven odaklı stratejik ortaklık çerçevesinde “Sınır Bölgelerindeki Askeri Alanlarda Güven Artırıcı Önlemlere İlişkin Anlaşma“ da imzalanmıştır. Örgüt ikinci Devlet Başkanları Zirvesini 24 Nisan 1997’de Moskova’da gerçekleştirmiş, sınır bölgelerinde bulunan askeri kuvvetlerin azaltılması, askeri konularda bilgi alışverişinde bulunulması gibi konular gündeme alınmıştır. Ayrıca zirvede “Sınır Bölgelerinde Askeri Gücün Karşılıklı Azaltılması Anlaşması“ da imzalanmış ve anlaşmanın 31 Aralık 2020’ye kadar da yürürlükte kalacağı belirtilmiştir.
Örgütün üçüncü Devlet Başkanları Zirvesi ise 1998 yılında Kazakistan Almatı’da yapılmış ve sınır güvenliği konseptinin dışında ekonomik konularda da işbirliğinin oluşturulma gerekliliği zirvede ele alınmıştır. Zirvede devletler ayrıca; birbirlerinin iç işlerine karışmama, problemlerini barışçı yollarla çözme, etnik ayrımcılık ve terörizm, uyuşturucu ve silah kaçakçılığına karşı birlikte mücadele etme, ekonomik ilişkilerini geliştirme konularında kararlar almışlardır (Yardımcıoğlu ve Koçarslan, 2012: 166). Ek olarak zirvede etnik bölücülük, köktendincilik ve uluslararası terörizmin hiçbir şekilde kabul edilemeyeceği de ilan edilmiştir.
Şanghay Beşlisi 25 Ağustos 1999 tarihinde Kırgızistan’ın Bişkek kentinde dördüncü bir Devlet Başkanları Zirvesi daha yapmış, zirvede NATO’nun Yugoslavya’yı bombalaması, Özbekistan devlet başkanı İslam Kerimov’a yapılan suikast girişimi, Rusya’da gerçekleşen patlamalar ile Tacikistan ve Özbekistan başta olmak üzere bölgede gerçekleşen dini hareketlenmeler ele alınmıştır. NATO’nun insani müdahale adı altında Yugoslavya’ya gerçekleştirdiği silahlı müdahale nedeniyle ABD de şiddetle eleştirilmiştir (Özdaşlı, 2012: 112). Son olarak zirvede Kırgızistan Bişkek’e bir antiterör merkezinin kurulmasına da karar verilmiştir. Ancak bu antiterör merkezi ABD’ye karşı bir hamle olması amacıyla 17 Haziran 2004’te Taşkent zirvesinde alınan kararla Özbekistan’a nakledilmiştir.
Örgütün beşinci Devlet Başkanları Zirvesi 5 Temmuz 2000’de Tacikistan’ın başkenti Duşanbe’de olmuş, bu zirvede ilk olarak örgütün adı Şanghay Formu olarak değiştirilmiştir. Toplantıda ayrıca, ekonomik, siyasi ve askeri alanlarda işbirliğinin geliştirilmesi yönünde kararlar alınmıştır. Ek olarak ülkeler birbirlerinin hükümranlık haklarına saygılı olacağı, hiçbir surette birbirlerinin iç işlerine karışmayacaklarını teyit ederek, Çin’in Doğu Türkistan ve Rusya’nın Çeçenistan politikalarına desteklerini de beyan etmişlerdir (Çoğal, 2012).
15 Temmuz 2001 tarihi, oluşumun önemli bir dönüm noktası olurken, üye beş ülkeye Özbekistan’ında katılımıyla örgütün adı Şanghay İşbirliği Örgütü olmuştur. 2002 Haziran’ında örgüt liderleri Rusya’nın St. Petersburg şehrinde bir araya gelmiş ve zirvede; örgütün amaç, prensip, yapı ve işleyişini belirleyen “Şanghay İşbirliği Örgütü Beyannamesi“ imzalanmıştır. Beyannamede örgütün amaçları; üye ülkeler arasındaki dostluk, iyi komşuluk ve karşılıklı güvenin kuvvetlendirilmesi; ekonomik-ticari, bilim-teknik, kültür, eğitim, enerji, ulaşım, çevre ve diğer alanlarda etkin işbirliğinin geliştirilmesi; bölgesel barış ve istikrarın sürdürülmesi için ortak hareket edilmesi olarak belirtilmiş, terörizm, köktendincilik ve bölücülük ise ortak düşman olarak kabul edilmiştir (Özdaşlı, 2012: 114). Petersburg zirvesinde “Şanghay Terörizm Ayrılıkçılık ve Aşırıcılık ile Mücadele Sözleşmesi“ de imzalanmış ve bir “Anti-Terör Ajansının“ kurulmasını öngören anlaşma da imzalanmıştır (Deniz, 2013: 220).
2003 yılında Çin’in Moskova büyükelçisi Zhang Deguang Şanghay İşbirliği Örgütü’nün ilk genel sekreteri olarak atanmıştır. 2004 yılında ise Kazakistan’da “Bölgesel Anti-Terörizm Yapılanması Anlaşması“ kurulmuştur. 2004 yılında örgüt Taşkent zirvesinde genişleme kararına istinaden gözlemci ülke mekanizmasını hayata geçirmiş ve Moğolistan ilk gözlemci ülke olmuştur. Buna ek olarak “Gözlemci Statüsüne İlişkin Yönetmelik“ de kabul edilmiştir. Zirvede Çin üye ülkelere kredi imkânı sunma kararı almıştır. Ayrıca zirve sonunda Taşkent Deklarasyonu imzalanarak ŞİÖ Kalkınma Fonu ve ŞİÖ İş Kurulu gibi oluşumların hayata geçirilmesi fikirleri benimsenmiştir (Kessikbayev, 2012; Özdaşlı, 2012: 115).
2005 yılında ise Astana Zirvesi gerçekleştirilmiş, zirvede İran, Hindistan ve Pakistan da gözlemci ülke olmuşlardır. Bu gelişmeler aynı zamanda örgütü bölgesel ölçekte ekonomik ve güvenlik işbirliği örgütüne dönüştürmüştür. Zirvede ayrıca ABD başta olmak üzere koalisyon güçlerine Türkistan devletlerindeki üsleri kapatmaları için tarih belirleme çağrısında bulunulmuştur. Bu üslerin en önemlileri ise ABD’nin kullanımı altında bulunan Özbekistan’da ki Hanabad ve Kırgızistan’da ki Manas üsleridir. Bu çağrıların üzerine ise üsler 2005 ve 2009 yıllarında kapatılmıştır. Ayrıca Astana Zirvesi boyunca bir de sanat festivali ile bir sergi düzenlenmiştir. Örgütün kültürel boyutu adına bu gelişme bir yenilik özelliği de taşımıştır. 2007 yılına gelindiğinde Örgüt Bişkek’te toplanmış, zirvede ABD’nin tek kutuplu dünya görüşü yoğun eleştiriye tabi tutulurken, örgütün uluslararası düzende çok kutupluluk anlayışını benimsediği ifade edilmiştir.
Örgütün 2008 yılı zirvesi ise Duşanbe’de yapılmış, Afganistan’da ki gelişmelerin yanı sıra Rusya-Gürcistan arasında gerçekleşen Güney Osetya sorunu ele alınmıştır. Zirvede üyeler Rusya’dan yana olduklarını belirtmişlerdir. Gürcistan’a yönelik ise herhangi bir yaptırım içeren karar alınmamıştır. Ayrıca “Diyalog Ortaklığı Statüsüne İlişkin Düzenlemeler“ de kabul edilmiştir. 2009 yılında ise zirve Rusya’nın Yekaterinburg şehrinde toplanmış, Sri Lanka ve Belarus “diyalog ortağı“ olarak kabul edilmiş, böylelikle bu ülkelere toplantılara katılabilme hakkı tanınmıştır. Ancak diyalog ortaklarına zirvede karar alma ve imza atma gibi haklar tanınmamıştır.
2010 yılında Taşkent’te toplanan zirveye Afganistan devlet başkanı Hamid Karzai de katılmış, örgüt böylelikle hitap ettiği bölgeyi de genişletmiştir. Zirveyle örgütün gözlemci ülkeleri olan İran, Pakistan, Moğolistan ve Hindistan’da dâhil olmak üzere tüm üye ülkelerde terörle mücadele faaliyetlerinin arttırılması kararlaştırılmış ve uyuşturucu, silah kaçakçılığı ve diğer sınırı aşan suçlarla mücadelede de ortak mücadele kararı alınmıştır. Zirvede örgütün genişleme şartlarını düzenleyen “Genişleme Prosedürü Belgesi“ de kabul edilmiştir.
Örgütün en önemli zirvelerinden biri de Çin’in başkenti Pekin’de düzenlenen 12. Şanghay İşbirliği Örgütü Devlet Başkanları Zirvesi’dir. Zirvede eşitlik, stratejik işbirliği ve Suriye konusundaki ortak duruşa kadar birçok alanda değerlendirilmeler yapılmış ve ortak bir bildiri yayımlanmıştır. Bildiride: “Bağımsız bir ülkeye dış müdahalede bulunulmasına ya da rejim değişikliği dayatılmasına karşıyız. Suriye halkının bağımsızlığının ve toprak bütünlüğünün korunmasından yanayız. Suriye’de her türlü şiddetin sona erdirilmesi, siyasi diyalogun derhal başlatılması ve krizin dış müdahale olmadan, adil ve barışçı bir şekilde çözülmesi gerekmektedir“ ifadeleri yer almıştır (Deniz, 2013: 224). Örgütün yakın dönemdeki en önemli zirvelerinden biri de Tacikistan’ın başkenti Duşanbe’de gerçekleşen 12-13 Eylül 2014 tarihli zirvedir. Zirve örgütün genel gündem maddeleri olan ekonomik işbirliği, Orta Doğu ve Avrasya’da yaşanan istikrarsızlık ve bölgesel güvenliğe etkileri konularının dışında önemli maddelerin de görüşüldüğü bir zirve olmuştur. Zirvede örgütün gözlemci statüsünde bulunan Hindistan, Pakistan, İran ve Moğolistan’ın üyeliğe kabulünün alt yapısının hazırlanması da ele alınmıştır. Ayrıca örgütün 2025 yılına kadar gelişimine yön verecek taslak strateji de toplantıda onaylanmıştır (Demirtepe, 2014).
Örgütün 15. Devlet Başkanları Zirvesi 8-10 Temmuz 2015 tarihleri arasında Rusya’nın Ufa kentinde yapılmış, örgütün 2025 Kalkınma Stratejisi ve 2016-2018 dönemi “Terörizm, Ayrılıkçılık ve Aşırıcılıkla Mücadele Programı“ gibi belgeler onaylanmıştır. Ayrıca zirvede Hindistan ve Pakistan’ın örgüte tam üyelik süreci ve prosedürleri başlatılmış olup, Belarus’a gözlemci statüsü ve Azerbaycan, Ermenistan, Kamboçya ve Nepal’e diyalog ortağı statüsü verilmesi de kabul edilmiştir. Hindistan ve Pakistan arasındaki anlaşmazlıkların ŞİÖ’ nün ortak politikalarına zarar vermemesi adına iki ülkeye “İyi Komşuluk Anlaşması“ da diretilmiştir. Bu zirvenin bir diğer önemi ise BRICS İş Forumu ile Şanghay İşbirliği Örgütü Devlet Başkanları Zirvesinin aynı bölgede ardı ardına yapılmasıdır. Bu bizim için BRICS ile Örgütün yakınlaşması olarak görülebilse de bu noktada gelecek adına net bir yorum yapmak da erken olur. Uluslararası terörizmle mücadele noktasında BM çatısı altında birlik olunması çağrısı da zirvenin bir diğer önemli gelişmelerinden biridir (Amirbek, 2016: 1).
Örgütün en son düzenlediği Devlet Başkanları Zirvelerinden biri 16. Zirve olup, 23-24 Haziran 2016 tarihlerinde Özbekistan’ın başkenti Taşkent’te toplanmıştır. Zirvede Hindistan ve Pakistan’ın örgüte üyelikleri ile ilgili yükümlülükleri memorandumu imzalanmıştır. Hindistan ve Pakistan’ın memorandumda istenilenleri yerine getirmeleri halinde ise 8-9 Haziran 2017 tarihinde Astana’da düzenlenecek olan 17. Dönem Zirve Toplantısı’nda üyeliklerinin onaylanacağı belirtilmiştir. Üye devletler zirvede “Şanghay Ruhuna“ bağlı kaldıklarını teyit ederek Taşkent Deklarasyonuna da imza atmış, 2025 ŞİÖ Gelişim Stratejisinin 2016-2020 yıllarını kapsayan ilk dönem uygulama planı, turizmde işbirliğini geliştirme programı gibi kararları da kabul etmişlerdir. Taşkent Deklarasyonu örgütün tehdit algılamalarını ilan etmeleri bakımından büyük önem arz etmektedir. Bu tehditler; bazı güçlü aktörlerin bölgesel sorunlara müdahale etmeleri ve devletlerin iç işlerine karışarak istikrarı bozucu eylemlere başvurmaları, farklı devletlerin çıkarları gözetilmeden, tek taraflı ve sınır tanımadan füze kalkanı sisteminin geliştirilmesi, askeri uzay faaliyetlerinde bulunmaları ve silah konuşlandırmaları, kitle imha silahları ile kimyasal ve biyolojik silahların teröristlerin eline geçme ihtimali, siber terör tehditleridir (Amirbek, 2016: 1).
Örgütün 2016 yılındaki bir diğer önemli zirvesi de 8 Haziran 2016 tarihinde Kazakistan’ın başkenti Astana’da yapılan ŞİÖ Savunma Bakanları toplantısıdır. Toplantı alınan kararlar açısından da dikkat çekicidir. İlk olarak internet ağlarının yönetimini ve uluslararası enformasyon güvenliğini sağlamak hedefler arasında sayılmıştır. BM nezdinde “Uluslararası Terörle Mücadele“ anlaşmasının kabul edilmesi için çalışılması gerektiği vurgulanmıştır. Jeopolitik gerçeklerden hareketle ve anlaşılan konular dâhilinde ortak siyasi yaklaşımlar geliştirmek, dini ve etnik çatışmalara, özellikle üye ülkelerin genç nüfusuna aşırıcılık ve ayrılıkçı ideolojilerin empoze edilmesine izin vermemekte önemli hedefler arasında yer verilmiştir. Örgüt aşırıcılıkla mücadele konusunda nihai anlaşma metninin tamamlanması için görüşmelere devam edileceğini ve üye ülkelerin ŞİÖ “Bölgesel Anti-Terör Teşkilatı“ kapsamında etkileşimini arttırması gerektiğini de beyan etmiştir. Afganistan’da iç istikrarın sağlanması için Afgan hükümetine gerekli yardımların sağlanacağı ve istihbarat paylaşımı alanında işbirliğinin güçlendirileceği kararları alınmıştır. Son olarak alınan kararla üye ülkelerin katılımıyla 5-13 Eylül 2016’da Kırgızistan’da terör karşıtı “Barış Misyonu-2016“ askeri eğitiminin düzenlenmesi planlanmıştır (Amirbek, 2016: 1). Örgütün son zirvesi; 8-9 Haziran 2017 tarihinde Astana’da düzenlenen 17. Dönem Zirve Toplantısı olmuştur. Toplantı da Hindistan ve Pakistan’ın üyelikleri resmen onanmıştır. Örgütün düzenlediği askeri tatbikatların da bilgisini vermek gerekmektedir. Örgüte üye devletler ilk olarak 2003 yılında Çin ve Kazakistan’da ortak askeri tatbikatlar düzenlemiştir. Bunu 2005 yılında Rusya’nın Vladivostok ve Çin’in Shandong Yarımadası’nda yapılan “Barış Misyonu 2005“ tatbikatı izlemiştir. 2007 yılında ise Rusya’nın Ural Dağları’nın Chelyabinsk bölgesinde “Barış Misyonu 2007“ tatbikatı yapılmıştır. 2012 yılında ise 8-12 Haziran tarihlerinde örgüt Tacikistan’da “Barış Misyonu 2012“ adlı tatbikatı gerçekleştirmiştir. (Deniz, 2013: 221). 24-26 Ağustos 2014 tarihlerinde ise Duşanbe Zirvesi öncesinde bir tatbikat daha gerçekleştirilmiştir (Demirtepe, 2014). Örgütün düzenlediği son tatbikat ise 5-13 Eylül 2016’da düzenlenen Barış Misyonu 2016 tatbikatı olmuştur.
...