Sınır Ticareti, ülkelerin kara ve kıyı sınırlarında bulunan yerleşim yerlerindeki ekonomik faaliyetleri canlandırmak ve ulusal sınırların ötesindeki komşularla ilişkileri güçlendirmek için teşvik edilen bir ticarettir. Bu yolla, çoğu kez görece mahrumiyet yaşayan bölgelerde gelir, istihdam ve refah artışı sağlanacağı varsayılır. Sınırlar çoğu zaman yapay bir biçimde çizildiği için, sınır boylarında yaşayan bireylerin farklı ulusal uyruk sahibi olsalar bile aralarında etnik ve dil benzerlikleri hatta akrabalık bağları da olabileceği için ticari ilişki yolu ile kültürel yakınlaşma sağlanacağı ve dostluk bağlarının güçleneceği umut edilir. Sınır ticaretinin coğrafi yakınlığa ve yerel üretime dayanması esastır. Tabi olduğu kurallar uluslararası ticaretle benzerlik gösterse bile farklıdır[1]. Ama sınır ticaretinde öncelikle bürokratik engeller asgariye indirilir ki istenen fayda elde edilebilsin.
Sınır Ticaretinin Dayanağı ve Türkiye’de Hâlen Geçerli Mevzuat[2]
Her şeyden önce sınır ticaretine girecek ülkeler arasında anlaşmaların bulunması şarttır. Ayrıca ikili veya üçlü olabilecek sınır ticaretine girecek olan özel veya tüzel kişilerin bulundukları mülki teşkilata ve/veya ticaret ve sanayi odalarına başvurarak bir tür izin belgesi temin etmeleri gerekir. Bu hem ticarete konu olacak mal ve/veya hizmetlerin yerel olma özelliğini koruması, hem de istenmeyen ve kamu zararı yaratabilecek sınır ticaretinin denetlenmesi açısından önemlidir. Sınır ticaretinin kaçakçılığı önleme işlevi de işte bu belgelendirmeyle daha kolaylaşabilir. Sınır ticareti Sınır Ticaret Merkezlerinden (STM) veya yetkili sınır gümrük idarelerinden yapılan ihracat ve ithalat olarak değerlendirilir. Bu tür ticaretin teşviki için belirlenen ürünler üzerinden gümrük vergisi veya eş değerli harçlar alınmaz. Dolayısı ile sınırların ötesinden ithal edilen malların, sınırdaş alt bölge olarak belirlenen alan içinde tüketime konu olması, uluslararası ve/veya transit ticaretten ayrılması bakımından önemlidir.
Türkiye’de son olarak 2.12.2021 tarih ve 2021/4874 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararına ek niteliğindeki “Sınır Ticaretinin Düzenlenmesine İlişkin Karar“ kapsamında yer alan iller ve sınır kapıları açıkça belirlenmiştir. Bu illerde yaşayan insanların ihtiyaçlarının kısmen, sınır komşusu ülkelerden daha düşük maliyetle karşılanması, yerel üretim ve ihracatlarının arttırılması yoluyla ekonomilerinin canlanması öngörülmüştür. Yukarıda belirtilen karar bağlamında İran ile Ağrı, Van, Iğdır ve Hakkâri; Irak ile Hakkâri ve Şırnak, Nahcivan ile Kars ve Iğdır; Gürcistan ile Kars, Ardahan ve Artvin kapılarının sınır ticaretine açık olduğu anlaşılmaktadır. Suriye ile ise hâlâ Gaziantep-Karkamış, Kilis ve Hatay-Öncüpınar, Hatay-Cilvegözü, Mardin-Nusaybin-Şenyurt, Şanlıurfa-Akçakale kapılarının sınır ticaretine açık olması denetimlerin nasıl yapıldığı ilgili endişeleri akla getirmektedir.
Akla Ziyan bazı Güvenlik Endişeleri
Bir başka endişe sınır ticareti kisvesi altında özellikle İran, Irak ve Suriye üzerinden ne kadar kaçak göçmenin kapılardan girdiği ile ilgilidir. Ayrıca sınırdan geçen malların sadece sınır ticaretine yetkili iller içerisinde yapılması ve o illerde yaşayan insanların ihtiyaçlarında kullanılması esası hatırlanacak olursa, malların Türkiye’nin her tarafına dağılması keyfiyeti, sınır ticaretinin çığırından çıktığını düşündürmektedir. Özellikle Güneydoğu kapılarından sınır ticareti kapsamında getirilen akaryakıtın bölgede bulunan bazı rafinerilerde arıtılıp diğer bölgelere sevk edildiği iddiası uzun bir zamandan beri gündemde olmakla birlikte konunun üzerine ne ölçüde gidildiğini anlamak kolay değildir. Aynı şekilde kaynakları savaş dolayısı ile bir hayli kıtlaşan Suriye’den gelen gıda maddelerinin, sınır illeri yerine daha yüksek fiyatla ülkenin başka bölgelerinde satışa sunulması sınır ticaretinden umulan yararı sınırlandırmakta ve esas amacından saptırmaktadır. Bu tür uygulamalar sınırın iki yakasındaki bölge halkının ihtiyaçlarını karşılama amacına yönelik bir ticaretin yerel üretim bacağını aksatmakta ve uluslararası, hatta transit ticarete dönüşmesine neden olmaktadır.
Bavul Ticareti Benzeri Sınır Ticaretinin Ekonomik Boyutu
Bir ülkedeki malların, seyahat eden kişiler (yerleşik olmayanlar) tarafından kendi ülkelerine götürmek için yaptıkları satın alma işlemi olarak tanımlanan bavul ticareti, Türkiye'nin ödemeler bilançosuna 1996'dan itibaren yansımaya başlamış bir kalemdir. 1990’lı yıllarda Türkiye’ye Rusya, Doğu Avrupa, Kafkasya ve Orta Asya ülkelerinden gelen turistlerin başlattığı bavul ticareti, ekonomik kriz yıllarında özellikle kayıt dışı, merdiven altı üretimi ve istihdamı canlı tutarak, miktarı tam olarak bilinmeyen bir katma değer yaratmıştır. Bunun dışında bavul ticareti üzerinden hesaplanan ihracat sınır ticaretinden farklı gümrük beyanı, vergi muafiyeti veya KDV iadesine tabiidir. Bavul ticaretinin sınır ticaretini çağrıştırır hâle gelmesi ise Yunanistan ile zaman zaman büyük ölçüde yumuşayan ilişkilerin ve vize kolaylıklarının sonucu olmuştur. Özellikle Yunanistan’ın büyük bir ekonomik çöküntü yaşadığı yıllarda, Yunan adalarında yaşayan halklar, Türkiye’nin elle uzanıp dokunulabilecek kıyı şehir ve kasabalarına akın edip, günlük sebze, meyve, zerzevat ve diğer ihtiyaçlarını gidermişlerdir. Belki sorgusuz sualsiz ve gümrük vergisiz bu tür ticareti “Kıyı Ticareti“ olarak adlandırmak daha doğru olur. Öyle veya böyle bu ticaretten Türk lirasının çok aşınmadığı yıllarda bile Edremit, Bodrum ve Marmaris gibi ilçelerin nasıl faydalandığını hatırlayabiliriz. Tabii Türk yat turizminin Yunan adalarına gösterdiği ilgi de hatırlanacak olursa, kıyı ticareti gideri, getirisinden fazla ama çift yönlü bir ticaret olmuştur. Perakende ticaret, marina, yat, taşımacılık ve günü birlik turizm ekonomik açıdan yararlanan sektörler hâline gelmiştir. İşin ilginç yanı Ege denizi kıyılarında yer alan yerleşimler için bir sınır ticareti tanımlaması bulunmamasıdır.
Kapıkule[3] ve Bulgar Pazarına Dönen Ulus Pazarı
Edirne, Balkanlar ve Avrupa yolu üzerinde bulunması nedeniyle Türkiye için uluslararası ticaret açısından Batı kapısı. Ama şimdi sınırın hemen ötesindeki Bulgar halkı için çok önemli hâle geldi. Geçen yıla kadar Edirne’ye sadece turistik gelip geçen Bulgarlar, son bir yıldır Türk Lirasının Dolar ve Leva dâhil tüm paralar karşısında büyük değer kaybetmesi ve Bulgar vatandaşlarının Türkiye’ye girişlerinde pasaport zorunluluğunun kaldırılması nedeniyle hemen her gün, ama daha çok semt pazarlarının kurulduğu günlerde Edirne’ye hücum ediyor. Öyle ki bu balon canlanmayı ancak sınır kapısını basan sel yavaşlatabiliyor. Edirne esnafının yüzü gülüyor. Ama yerel halk için aynı şeyi söylemek kolay değil. Onlar talep patlamasının yarattığı fiyat artışlarının kurbanı. Ayrıca artan talebe karşılık yerel üretim ve istihdam katkısı olmadığı için refah etkisi olduğunu da söylemek pek mümkün değil. Bu açıdan Kapıkule’deki sınır ticareti fakirleştiren bir büyüme örneği. Esnafa sel gibi akan para ise bozulan gelir adaletinin daniskası. Bu sel sularının nasıl değerlendirildiği ise ayrı bir inceleme konusu olmalı.
4 Eylül 2022