Mesut ÖZEL
Emekli Tümamiral
Emekli Tümamiral
ÖZET
Avrupa ile Amerika’nın doğu limanlarına en kısa erişimi sağlayan Doğu Akdeniz Çin’in İpek Yolu Kuşak ve Yol Girişimi’nin ana geçiş güzergâhlarındandır. Son dönemde bölgesel krizlerde sınırlı boy gösteren Çin Donanması, Doğu Akdeniz’de Rus savaş gemileri ile sancak/varlık göstermiştir. Çin’in denizaşırı ilk üssünün Cibuti’de bulunması deniz ticaret yollarının güvenliğiyle irtibatlıdır. Süveyş Kanalı’na yatırım yapan Çin, Afrika’ya erişim konusunda Mısır’la ilişkilerinin pekiştirilmesini önemsemektedir. Çin’in İsrail’le özgün askeri ve ticari irtibatları sürmektedir. Avrupa’ya erişim merkezi olarak Yunanistan’ın Pire limanını seçen Çin, Kıbrıs Rum Kesimi’nde de yatırımlar yapmaktadır. Türkiye’de İpek Yolu Ekonomik Kuşağı’nın Orta Koridor Girişimi’nde kara ve demir yolları, lojistik üsleri ve iletişim altyapıları ile rol almaktadır. Çin, kıyıdaş ülkelerle Kuşak Yol Girişimi çerçevesinde, bölgesel güvenlik ve egemenlik sorunsallarının etrafından dolaşarak jeopolitik ve jeoekonomik güdülerle ticaret ve yatırıma yoğunlaşarak askeri ve ekonomik ilişkilerini geliştirmeyi tercih etmiş görülmektedir. Bununla birlikte, Çin’in bölgeye yönelik politikasının derinliğinin, Rusya ve Çin’in küresel iş birliği de dikkate alınarak irdelenmelidir. Bu bağlamda, AB(D), Çin’in bölgede nispi olarak artan jeopolitik ve jeoekonomik kazanım ve etkisinin yanı sıra Rusya ve Türkiye’yi bölgesel müşterek enerji ve askeri ittifakları ile dengelenme gayreti içindedir. Yakın gelecekte, Çin’in, ABD’nin Doğu Akdeniz sorunsalına müdahil olmasını, sadece ‘Asya’ya yöneliş’i nedeniyle üzerindeki baskının azalması ve bölgedeki yatırımlarının güvenliğinin sağlanması açısından “ehven-i şer“ bir statü olarak gördüğü bir vakadır. Sonuç olarak, Çin’in Doğu Akdeniz özelinde geleneksel zamandan bağımsız ‘bekle gör’ stratejisi ve ‘başka devletlerin işine karışmama’ diplomatik tutumu halefine, yatırımlarını koruma bağlamında bölgede gerginliği azaltma adına ‘proaktif’ bir politika uygulaması beklenmesi yakın ve orta vadede beklenmemelidir. Ancak yükselen Çin küresel ilişki ağının hayati bir güzergâhında bulunan Doğu Akdeniz havzasının geleceğinde fark yaratan değişken olarak dikkate alınmalıdır. Türkiye, Çin’le stratejik hareket serbestisini ve öz-ekonomik yeterliliğini kaybetmeyecek şekilde dengeli stratejik bir iş birliği tesis etmelidir.
Anahtar Kelimeler: Kuşak Yol Girişimi, Doğu Akdeniz, Deniz Egemenlik sorunları, Enerji Paylaşımı, Çin
GİRİŞ
Üç kıtanın arasındaki Akdeniz, insanlığın en büyük medeniyetlerinden Mısır, Eski Yunan, Roma, Bizans, Arap, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluklarının ortak coğrafyasıdır. Aynı zamanda, tarihi İpek ve Baharat yollarının geçtiği Akdeniz tarihi boyunca devletlerin güç mücadele alanlarından biri olmuştur. Bu deniz yolunun, 16’ncı yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun kontrolüne geçmesi, Asya’ya farklı erişim yolları arama hedefiyle başlayan keşifler çağının tetikleyicisi olarak kabul edilmiştir.[1] Dünya denizlerinin yüzey alanı olarak yüzde 1,7’sini oluşturmasına karşılık deniz ulaştırması açısından, Akdeniz en yoğun deniz yollarından biridir Dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 20’si, dünya konteyner ticaretinin yüzde onunun geçtiği Akdeniz’de yılda 200 milyondan fazla yolcu taşınmaktadır [2] . Güncel bir çalışmaya göre, yıllık Akdeniz’den geçen yük oranı yüzde 8,2, gemi oranı ise yüzde 3,6 oranında artmaktadır.
Süveyş kanalının genişletilmesi de bu suyolunu kullanan gemilerin kapasite olarak yüzde 12 oranında büyümesini katkıda bulunmuştur[3].
Soğuk savaş döneminde de Akdeniz, Sovyet Rusya’nın kontrolünü amaçlayan, Spykman’nın Kenar Kuşak Teorisi[4] ve George Kennan’ın Sovyetleri Çevreleme Politikası’nın[5] en önemli coğrafi bölümlerinden biri oldu. ABD bu denizde çift şapkalı olarak NATO Komutanlığı da olan 6’ncı filosunu konuşlandırırken, Sovyetler Birliği ise müzahir bölge ülkelerindeki üs ve liman kolaylıklarından istifade ile Beşinci Eskadra[6] adı ile anılan Akdeniz Filosunu konuşlandırdı.[7] Bu bağlamda, İsrail’in güvenliği açısından da ABD Doğu Akdeniz’e özel bir önem ve öncelik atfetmektedir.
Akdeniz, halen jeopolitik ve stratejik önemini muhafaza ederken, deniz dibinde bulunan hidrokarbon kaynakları mavi ekonomi ve enerji boyutunda rekabeti bu denkleme eklemlemiştir. ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi’nin yaptığı bir araştırmaya göre Doğu Akdeniz’de, özellikle de Levent havzasında, 3,5 trilyon metreküp doğal gaz ve 1,7 milyar varil petrol bulunduğu açıklanmıştır. [8] Dünya doğal rezervlerinin yüzde 1,5’una karşılık gelmesine rağmen, bu rezervin dünyanın üçüncü büyük doğal gaz tüketicisi (dünya toplam tüketiminin yüzde 14,5’una karşılık gelen) olan Avrupa Birliği pazarına yakınlığı cazibesini artırmaktadır. [9] Bu rezervlerin, Avrupa’nın önümüzdeki otuz yıl için ihtiyacını karşılayacak boyutta olduğu hesaplanmaktadır. [10] Mısır ve İsrail’de işletilmeye başlanan yataklar ulusal ihtiyaçlarının ötesinde ihracat potansiyeli olduğunu gösterdiğinden, Kıbrıs adası çevresindeki muhtemel rezervlerin işletilmesine yönelik çokuluslu petrol şirketlerin hevesini artırmaktadır. [11] Bölgenin jeoekonomik ve jeostratejik çehresinin değiştirmekte olan bu hidrokarbon kaynaklarının, Ortadoğu’ya barış ve istikrar getirmediği tarihsel gerçeğinin aksine, Doğu Akdeniz kıyıdaşlarının eşit ve adil bir paylaşım ve de akılcı ve sağduyulu politikalar ile bölgesini “barış denizi“ olarak taçlandırma getirme imkânı halen masadadır.
ABD ve Çin arasındaki küresel güç mücadelesinin Doğu Akdeniz’e yansımaları mevcuttur. Çin’in Doğu Akdeniz’de tarihsel olarak boy gösteren Rusya, İngiltere, ABD’nin yanı sıra varlık göstermesi irdelenmesi gereken bir vakadır. [12] Bu bildiri de Çin’in Doğu Akdeniz’de kıyıdaş ülkeler ve küresel güçlerin müdahil olduğu deniz alanları paylaşımı ve enerji rekabeti sorunsalına, jeoekonomik hamlesi Kuşak ve Yol Girişimine olası etkileri bağlamında bakış açısı ve izleyeceği politikalar irdelenmekte, mevcut yaklaşımlarından farklı politikalar uygulama sorunsalına cevap aranmaktadır.
- Çin Yükseliyor
1978 yılında başlatılan ekonomik reformların olgunlaşmasıyla hızla büyüyerek 2010 yılı sonrasında dünyanın başat ekonomileri arasına giren Çin, kendine çok kutuplu yeni dünya düzeninde daha etkin bir rol ve statü arayışına geçmiştir. Dünya lideri ABD’nin bu gelişime tepkisi, kuzeybatıdan güneydoğuya kayan dünya güç merkezini dengelemek amacıyla diğer bir deyişle Çin’i sınırlamak amacıyla 2012 yılında “Asya’ya Dönüş (Pivot to Asia)“ stratejisini yürürlüğe koymuştur. Çin’in buna karşın tepkisi veya ekonomik yayılmasının bir sonucu olarak, 2013 yılında jeoekonomik bir hamle olan “Kuşak Yol Girişimi (KYG)“ni hayata geçirmek olmuştur. Bu şekilde, ABD’nin kendi mahrem alanında varlığını artırmasına mukabil Çin’de ABD’nin geleneksel etki ve ilgi alanlarında esasen ekonomik, kısmen de politik ve askeri olarak varlığını artırma yolunu seçmiştir. Bu alanlardan biri de Akdeniz’dir. Bu anlamda, Avrupa ile Amerika’nın doğu limanlarına en kısa rotalardan erişim sağlayan Doğu Akdeniz ve havza ülkeleri Çin’in mavi ekonomi hamlesinin deniz bacağı olan İpek Yolu Girişimi’nin ana geçiş güzergâhlarında yer aldığı için özel bir önem arz etmektedir. Dikkat çeken ilk nokta, Çin’in prensip olarak Akdeniz’de mevcut jeostratejik yapıyı hedeflemeden, KYG ile ekonomik boyutta bölgedeki denizcilik altyapısının geliştirilmesini ve kullanılmasını esas alan bir yaklaşım izlediği görüntüsüdür. [13]
Bu bölgedeki rekabeti incelemeden önce Çin’in geleneksel dış politikasının ana hatlarını hatırlamak faydalı olacaktır. Çin’in barış içinde birlikte yaşamayı (peaceful coexistence) esas alan ve müdahaleci olmayan politikası (non-interference): egemenlik ve toprak bütünlüğüne karşılıklı saygı, karşılıklı saldırmazlık, birbirlerinin içişlerine karışmamak, eşitlik ve karşılıklı yarar ve barış içinde bir arada yaşama prensiplerini ihtiva etmektedir. Hatırlanmalıdır ki, Çin, gücünün zirvesinde olduğu 15’inci yüzyılda kıtasal ülkesinin kendine sağladığı zenginliklerle yetinerek, Çin Seddi’nin arkasına çekilmiş, genel anlamda dış dünyayla iletişimin kendisine uygun olmadığını düşünen bir yaklaşım esas almıştır. Bunun sonucu olarak Çin, 15’inci yüzyılda Portekiz ve İspanyollardan çok daha önce büyük bir donanmayla okyanusları aşarak Afrika’ya erişmesine rağmen, jeostratejik bir refleksle geri çekilmiştir. [14] Özellikle, 19’uncu ve 20’nci yüzyıl başlarında sömürgeci devletlerin işgaline uğraması, güvensizlik üzerine kurulu bu politik yaklaşımını perçinlemiştir. [15]
Çin’in jeoekonomik hamlesini bütünleyecek şekilde, ABD’nin küresel deniz kontrolüne meydan okumuyor olmasını, henüz bu yeterlilikte bir deniz gücüne sahip olmamasının yanı sıra milli birlik ve bütünlüğünü sağlayamamış olmasına bağlamak mümkündür. Çin’in güvenlik stratejisinin temelini oluşturan Sun Tzu’nun öğretileri göre, ordunun savaşa gitmesinden önce milli bütünlüğün sağlanmasını dikte etmektedir.[16] Çin, yakın tarihinden aldığı acı dersleri de dikkate alarak, dış politikada Konfiçyus’un öğretileri doğrultusunda ‘statükonun muhafazası esaslı (status quos bias state)’ yaklaşımı esas almakta olduğu ifade edilmektedir. Ancak jeoekonomik olarak, başta Doğu Akdeniz olmak üzere Amerika’nın mahrem alanlarına girmesinin Vaşington’da kaygı yarattığı da açıktır. Çin’in bu ekonomik yükselişinin, dünya tarihinde büyük güçlerinin yükselişi ve düşüşü incelendiğinde, zamanı geldiğinde askeri ve politik olarak meydan okumaya dönebileceği temel uluslararası ilişkiler kavramlarının öngörüsüdür.[17] ABD’nin de bu yükselişi engelleyecek şekilde bir politik-askeri davranış dizisini takip etmesi, Thucydides Tuzağı’na yani güvenlik açmazına düşerek kaçınılmaz bir çatışmaya dönüşmesi ofansif realizmin öngörülerinden biridir. Ancak Çin’in ABD ve müttefikleri ile bu bölgede stratejik ve rekabetten kaçınarak, defansif realist bir yaklaşım izleyeceği daha kuvvetli bir beklentidir. Bu durumda ABD’nin yapması gereken, Çin’e aynı araçlarla karşılık verecek yaklaşımlar izlemesi, bölgede yatırımlarını artırması, politik, ekonomik ve eğitim alanındaki ilişkilerini geliştirmesi olacaktır. Askeri varlığını da gözden geçirmesi, yeni duruma göre tertiplenmesi akılcı ve öngörülü bir tutum olacaktır. Avrupalı müttefiklerini de bu rekabette yanına alması başarı şansını artıracaktır. Kritik olan, bu politikanın finansal boyutunun karşılanması olacaktır. [18]
Makalenin tamamını okumak için lütfen tıklayınız.
TASAM Yayınlarının “ATLANTİK’TEN HİNT OKYANUSU’NA GELECEĞİN İNŞASI“ isimli e-kitabından alınmıştır. Kitabı incelemek için lütfen tıklayınız.
Not: TASAM Yayınlarının kitapları http://yayinlar.tasam.org/ sitesinden çevrimiçi olarak alınabilir.
[2] “Maritime Transport,“ United Nations Environment Programme Mediterranean Action Plan Barcelona Convention , 2014.
[3] Jon Shumake, “American Shipper,“ Suez Canal Has Record-Setting 2018, 2019.
[4] Nicholas J Spykman, Geography of the Peace (New York: Brace Comp, 1944).
[5] George F Kennan, American Diplomacy: 1940-1950 (Chicago: University of Chicago Press, 1969).
[6] Beşinci Eskadra olarak bilinen Sovyet Akdeniz Donanması (SOVMEDRON), ABD’nin 1958 Lübnan’a müdahalesi sonucunda bölgedeki Sovyet çıkarlarını korumak amacıyla konuşlandırıldı.
[7] Gordon H McCormick, “The Soviet Presence in the Mediteranean“ (Santa Monica: Rand Coop., 1987).
[8] “Assessment of Undiscovered Oil and Gas Resources of The,“ United States Geological Survey, 2010.
[9] “Assessment of Undiscovered Oil and Gas Resources of The.“
[10] Cihat Yaycı, “The Problem of Delimitation of Maritime Areas in Eastern Mediterranean and Turkey,“ Bilge Strateji 4, no. 6 (2012): 1–70.
[11] Theodorus Tsakiris, Sinan Ülgen, and Ahmet Kasım Han, “Gas Developments in the Eastern Mediterranean: Trigger or Obstacle for EU-Turkey Cooperation?,“ Trans European Policy Studies Association, 2018.
[12] Morris Mottale, “The United States and China in the Mediterranean: New Great Power Conflicts in an Ancient World | INTERSECURITYFORUM,“ 2020, https://www.inter-security-forum.org/the-united-states-and-china-in-the-mediterranean-new-great-power-conflictsin-an-ancient-world/.
[13] Spyridon N Litsas, US Foreign Policy in the East Mediterranean Power Politics and Ideology Under the Sun (Cham: Springer Nature Switzerland, 2020).
[14] Francis Fukuyama, The Origins of Political Order: From Prehuman Times to the French Revolution (New York: Farrar, Straus and Giroux, 2011).p.316.
[15] Litsas, US Foreign Policy in the East Mediterranean Power Politics and Ideology Under the Sun.p.185
[16] Seow Wah Sheh and T Foo, “ Modelling the Dao of Sun Tzu for Business,“ in Finance and Strategy inside China (Singapore: Springer Nature Singapore, 2019), 113–30.
[17] Paul Kennedy and Birtane Karanakçı, Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri (Ankara: İş Bankası Kültür Yayınları, 1990).
[18] Litsas, US Foreign Policy in the East Mediterranean Power Politics and Ideology Under the Sun.