Jandarma Genel Komutanlığı
Özet
Son yetmiş yılda adından en çok söz ettiren sözcüklerden birisi kuşkusuz yapay zekâdır. Özellikle son yıllarda yaşanan gelişmeler yapay teknolojilerin hem daha görünür olması sağlamış, hem de kamuoyu tarafından bilinebilirliği artırmıştır. Yapay zekâ teknolojilerinde asıl devrimsel değişikliğin, bu teknolojinin tam otomasyon sistemlere doğru evrildiğinde olacağı kabul edilmektedir. Yapay zekâ teknolojilerinin ulusal güvenlik açısından etkisinin devletler üzerinde askeri, bilgi ve ekonomik üstünlük bağlamında olacağı değerlendirilmektedir. Ülkelerin iç güvenliği açısından ise; yapay zekâ teknolojilerinden faydalanmanın yöntemlerinin ulusal güvenlikten farklılık oluşturduğu açıktır. İç güvenlik eylemi, ülkede ki vatandaşlarının bizatihi kendisini merkez alan ve fiziki varlıklarının emniyetini esas alan bir yaklaşımı gerektirmektedir. Yapay zekâ teknolojilerinden istifade ederken her alanda vatandaşlarının yaşamı, huzuru ve refahını idame ettirmeyi temel alan bir politika öngörülmelidir. Bunlar iç güvenlik açısından temel işlevsel alanlar olan suçun önlenmesi ve asayişin sağlanmasından afetlerden korunmaya, kritik altyapı güvenliğinden siber tehditlere kadar yaygınlaştırılabilir. Bu bağlamda çalışma, yapay zekâ teknolojilerinin iç güvenlik alanında işlevsel olarak kullanım alanlarının tespitini amaçla[1]maktadır. Çalışma, literatür taraması yapılarak teorik bir zeminde yürütülmüş ve derlenmiştir. İlk olarak yapay zekâ teknolojilerinin ne olduğu ve güvenlikle ilişkisi açıklanacak, müteakiben ulusal güvenlik ve iç güvenliğe etkisi tanımlanacaktır. Son olarak ise; yapay zekâ teknolojilerinin iç güvenliğe işlevsel açıdan fayda sağlayacağı alanlar tespit edilecektir. Bu çalışma ile önümüzde[1]ki on yıllarda yapay zekâ teknolojilerinin günlük hayatta güvenlik açısından oluşturacağı katkıların ve neden olacağı güvensizlik ortamının öngörülmesi hedeflenmiştir. Çalışmanın sonucunda afetlere hazırlık, terörle mücadele, sınır güvenliği gibi faaliyetlerde yapay zekâ destekli geliştirilmiş tahmine dayalı analiz sistemlerinden; asayiş grevlerinin planlanması ve afetlere yardımlarda optimizasyon ve kaynak tahsisi programlarından; sınır güvenliği, terörle mücadelede ve gümrük muhafazada ise görüş sistemleri ve biyometri yöntemleri kullanılabileceği görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: İç Güvenlik, Kolluk, Yapay Zekâ, Ulusal Güvenlik, Güvenlik
THE USE OF ARTIFICIAL INTELLIGENCE IN THE FIELD OF INTERNAL SECURITY
Abstract
Undoubtedly, artificial intelligence is one of the most mentioned words in the last seventy years. Especially the developments in recent years have made artificial technologies more visible and increased the awareness of the public. It is accepted that the real revolutionary change in artificial intelligence technologies will occur when this technology evolves towards fully automated systems. It is evaluated that the effect of artificial intelligence technologies in terms of national security will be in the context of military, information and economic superiority on states. In terms of the internal security of the countries; It is clear that the methods of making use of artificial intelligence technologies differ from national security. Internal security action requires an approach that is centered on the citizens in the country and based on the safety of their physical assets. While benefiting from artificial intelligence technologies, a policy based on maintaining the life, peace and welfare of its citizens in every field should be envisaged. These can be extended from crime prevention and security, which are basic functional areas in terms of internal security, to protection from disasters, from critical infrastructure security to cyber threats. In this context, the study aims to determine the functional usage areas of artificial intelligence technologies in the field of internal security. The study was conducted and compiled on a theoretical basis by literature review. Firstly, what artificial intelligence technologies are and their relationship with security will be explained, and then their effect on national security and internal security will be described. Finally, Areas where artificial intelligence technologies will benefit internal security functionally will be determined. With this study, it is aimed to predict the contribution of artificial intelligence technologies in terms of security in daily life and the environment of insecurity that they will cause in the coming decades. As a result of the study, among the predictive analysis systems supported by artificial intelligence in activities such as disaster preparedness, fight against terrorism and border security; Planning of public security strikes and optimization and resource allocation programs in disaster relief; It has been observed that vision systems and biometric methods can be used in border security, fight against terrorism and customs enforcement.
Key Words: Internal Security, Law Enforcement, Artificial Intelligence, National Security, Security
GİRİŞ
Günümüz dünyasının son yetmiş yılında, adından en çok söz ettiren sözcüklerden birisinin yapay zekâ olduğunu söylememek imkânsızdır. Özellikle son birkaç yılda yaşananlar ile yapay zekâ çalışmalarının teknoloji ve sanayinin birçok alanında kullanılmaya başlanması, bu teknolojilerin hem daha görünür olması sağlamış, hem de kamuoyu tarafından bilinebilirliği artırmıştır. Kavram olarak yapay zekâ, en basit bir tarifle insan zekâsını modellenmesidir. Bu modelleme ile üretilecek bir yazılım veya makineden; insan gibi akıl yürütmesi, anlamlandırma yaparak genellemeye ulaşması ve geçmiş bilgilerden öğrenerek şu ana dair karmaşık bir hedefe ulaşma ve karar verme yetisine sahip olması beklenmektedir. Karmaşık bir hedefe ulaşabilme özgünlüğüne sahip olunması ise; öz farkındalık, anlayabilme, öğrenme ve problem çözme kabiliyeti gerektirmektedir. Yapay zekâ tanımında, “zekâ“ kavramı icra edilmesi gerekli olan işleme atıf yaparken, “yapay“ kavramı bu işlemin niteliğine yani teknolojinin üretilmiş haline vurgu yapmaktadır (Yılmaz, 2017:1-2; Tegmark, 2019: 74).
Zekâ kavramı, genellikle akıl kavramıyla karıştırılır. Zekâ, algılar ve kavramlar ile nesneler arasındaki bağı ve ilişki düzeyini anlayabilmek, bir amaç için çözümleyebilmek, bir yargı için karar verebilmek ve bir sonuca ulaşabilmeyi hedefler. Zekânın, söz konusu “işlem süreci“nde hayatın akışında karşılaşabileceği her bir durum ve koşul için kendisini adapte edebilmesi, arzu edilen bir neticedir. İnsanoğlu için zekâ, doğuştan farklılık oluşturan ve belirli oranlarda sahip olunan bir özelliktir. Zekânın merkeze alınması suretiyle ilk defa karşılaşılan bir olaya karşı insana benzer şekilde bir yazılım veya makinenin de anlayarak ve öğrenerek çözüm getirmesi, uyum göstermesi ve analiz edebilir olması beklenmektedir. Akıl ise, bir yazılım veya makine için modellemelerde geçerli olmayan bir kavram olarak görülür. Zira akıl, genetik yoldan alınan özelliklerin çevre ve toplum şartlarına göre davranışla birlikte ortaya çıktığı, zaman içinde değiştiği veya geliştirilebildiği sübjektif bir yetenektir (Yılmaz, 2017:1-2; Tegmark, 2019: 74).
Dünyada; ABD, Çin, Rusya ve İsrail gibi birçok ülke son yıllarda yapay zekâ teknolojilerini destekleyerek, kendi şirketlerini araştırma ve geliştirme çalışmaları kapsamında finanse etmeye başladılar. Yapay zekâ teknolojilerine yapılan yatırım ve elde edilen gelirler ise, bu süreci doğrulamaktadır. Dünya genelinde yapay zekâya çalışmaları ve ticaretine ilişkin elde edilen gelir 2016’da sadece 643,7 milyon dolar iken 2025 yılına kadar bu sektörde kazancın 36,8 milyar dolara olacağı tahmin edilmektedir (Allen & Chan, 2017: 14). Yapay zekâ teknolojilerinde asıl devrimsel değişikliğin, özellikle tam otomasyon sistemlere doğru evrildiğinde ulaşılacağı öngörülmektedir. Bu teknolojinin yaratacağı tarihsel kırılmanın geçmişte karşılaşılan barutun icadı veya nükleer silah tehdidine benzer olarak güvenliğin tüm aktörlerini, stratejisini, organizasyon yapısını ve önceliklerini tümüyle değiştireceğine kesin gözüyle bakılmaktadır. Bu değişimin; ulusal güvenlik açısından diğer devletlere karşı askeri, bilgi ve ekonomik üstünlüğün artırılmasında fayda sağlayacağı değerlendirilmektedir. Günümüzde askeri açıdan yapay zekâ ve robotik teknolojilerdeki gelişmelerin, yeni silahların icadına, istihbari bilgilerin elde edilmesine ve siber tehditlere karşı asimetrik üstünlük sağlamaktadır. Diğer taraftan yapay zekâ teknolojilerine odaklanabilen nüfusu az ve küçük ülkelerin büyük ve güçlü ülkelere karşı askeri ve ekonomik açıdan bir avantaj veya rekabet edebilir olma ihtimali açısından bir fırsat oluşturduğu da iddia edilebilir (Allen & Chan, 2017: 2-15; Çobanoğlu & Ak, 2020).
Ülkelerin iç güvenliği açısından ise; yapay zekâ teknolojilerinden faydalanmanın yöntemleri çeşitli olmakla birlikte, kullanımında temkinli yaklaşımı gerektiren bir sürece ihtiyaç duyulmaktadır. Zira iç güvenlik faaliyetleri, ülkedeki vatandaşlarının bizatihi kendisini merkez alan ve fiziki varlıklarının emniyetini esas alan bir yaklaşımı içermektedir. Yapay zekâ teknolojilerinden istifade ederken; iç güvenlik açısından temel işlevsel alanlar olan suçun önlenmesi ve asayişin sağlanmasından afetlerden korunmaya, kritik altyapı güvenliğinden siber tehditlere kadar her alanda vatandaşlarının yaşamı, huzuru ve refahını idame ettirmeyi temel alan bir politika öngörülmelidir. Bu açıdan iç güvenliğin sağlanmasında temel aktör olan kolluk kuvvetlerinin de; toplumsal güvenliği sağlamak adına suça ilişkin önleyici ve adli görevlerinde başarıya ulaşırken ve faaliyetlerinde optimizasyon ile kaynak tahsisi yaparken, yapay zeka teknolojilerinin işlevselliğinden faydalanması önemlidir. Bu bağlamda çalışma, yapay zekâ teknolojilerinin iç güvenlik alanında işlevsel olarak kullanım alanlarının tespitini amaçlamaktadır. İlk olarak yapay zekâ teknolojilerinin ne olduğu ve güvenlikle ilişkisi açıklanacak, müteakiben ulusal güvenlik ve iç güvenliğe etkisi tanımlanacaktır. Son olarak ise; yapay zekâ teknolojilerinin iç güvenliğe işlevsel açıdan fayda sağlayacağı alanlar tespit edilecektir. Bu çalışma ile önümüzdeki on yıllarda yapay zekâ teknolojilerinin günlük hayatta güvenlik açısından oluşturacağı katkıların ve neden olacağı güvensizlik ortamının öngörülmesi hedeflenmiştir.
- Yapay Zekâ Teknolojileri ve Gelişimi
Sonraki yüz yılarda sanayileşmenin çeşitlenmesi sayesinde yapay zekânın teknolojilerine katkı yapabilecek gelişmeler farklı alanlarda da ortaya çıkmıştır. Örneğin; Nicola Tesla, 1898 yılında radyo dalgalarıyla kontrol edilebilen bir küçük maket gemiyi uzaktan yönlendirebilmiş; Karel Capek ise, edebiyat alanında 1921 yılında yayınladığı “Rossum’un Akıllı Robotları“ (Rossum’s Universal Robots) adlı eserinde robot kavramını ilk defa kullanarak sözcüğün literatüre girmesine vesile olmuştur.(Yonck, 2019: 53-59).
19 ve 20’nci yüzyılda yapay zekâya en çok katkı sağlayan gelişmeler matematiksel mantık kurallarının elektronik bilimiyle birleşmesi ve bu sayede programlama dillerinin oluşmaya başlamasıdır. Özellikle, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın Enigma makinesi ile Japonya’nın kullandıkları şifreli mesajların çözümü üzerine harcanan çabalar bunlardan en önemlileridir. Bu süreçte yapay zekâ biliminin öncüsü kabul edilen Alan Turing’in yapay zekâya ilişkin düşünceleri pekişmiş ve onun taklit oyunu olarak bilinen Turing Testini[2] ortaya çıkmıştır. 1950’lere gelindiğinde ise, yapay zekâ fikri temelinde üretilen ve matematik problemlerin çözümüne odaklanan Mantık Teorisi (Logic Teorist), Genel Problem Çözücü (General Problem Solver) ve LISP (List Processing Language) gibi programların geliştirilmesi önemli katkılar olarak görülmüştür. Ancak 1970’li yıllarda çalışmalarda daha fazla ilerleme yaşanamaması yapay zekâ çalışmalarını yavaşlatmıştır (Temuçin, 2020: 22-23).
Gordon Moore’un teknolojik ilerlemenin doğasına ilişkin bir gözlemi barındıran ve Moore yasası olarak bilinen kuralları ise, yapay zekâ alanında sonraki elli yılda elektronik biliminde iletken endüstrisine yön vermiş, elektroniğin gelişimine katkı yapmış, daha çok işlemcinin daha küçük alanlara sığdırılmasına fayda sağlayarak dijital teknolojilerin önünü açmıştır. Yakın dönem[1]de üstel genişlemeyle ilgili ortaya sunulan Kryder yasası ve Metcalfe yasası bu çalışmalara benzer olarak oluşturulmuştur.[3] Bu sayede, sonraki yıllarda tıp bilimi ve yapılan nörolojik araştırmaların katkılarıyla birlikte programlama sürecinde beynin elektrik sinyallerini gönderip alan bir hücreler ağına benzer iletişim şebekelerinin kullanılmasının önü açılmıştır. Rosalind Picard’ın örüntü tanıma, görüntü modelleme ve insan algısı, sinyal işleme üzerine çalışmaları ile insana benzer bir resim veya herhangi bir sahnenin içerik ve anlam çıkaracak ölçüde biyolojik görme sistemlerine benzeyecek matematiksel modellerin kurgulanmasına odaklanılabilmiştir (Yonck, 2019: 53-59; Temuçin, 2020: 22- 23). Buradan hareketle, tüm bu çalışmaların sonucunda kamuoyu tarafından bilinen ve kullanımına sunulan yazılım ve robotların ortaya çıkmaya başladığı söylenebilir. Nitekim son on yıllara bakıldığında (Yılmaz, 2017:15 Eberl, 2019: 17-18; Tegmark, 2019: 119; Baraniuk, 2020);
• 1996 yılında IBM tarafından geliştirilen ve Deep Blue adı verilen bilgisayar 1997 yılında Garry Kasparov ile yaptığı satranç turnuvasını bir önceki yıl yenilmiş olmasına rağmen kazanmayı başarmış,
• Honda Şirketi, 2000 yılında Asimo adını verdiği ilk insansı robotu üretmiş,
• Alex Krizhevsky, Ilya Sutskever ve Geoffrey E. Hinton tarafından 2010 yılında AlexNet ismini verdikleri derin öğrenme olarak tanımlanabilecek bir yapay sinir ağı modeli geliştirilmiş,
• 2011 yılında ABD’de IBM Systems tarafından geliştirilmiş olan ve metinleri doğal dil olarak algılayabilen Watson yazılımı, “Kim Milyoner Olmak İster“ adlı televizyon yarışmasının bir türü olan Jeopardy (Riziko) adlı yarışmada daha önce şampiyon olmuş insan rakiplerini mağlup etmiş,
• Apple şirketi, akıllı telefonlarda bir konuşma anlama yazılımı olan Siri’yi 2011 yılında kişisel asistan fonksiyonu olarak piyasaya sürmüş,
• 2012 yılında ABD’li Boston Dynamics firmasının saatte 45,5 kilometre hıza koşarak ulaşan Cheetah adında bir robot üretmiş,
• Google’a ait olan DeepMind şirketinin AlphaGo adlı derin öğrenme yazılımı, 2016 yılında dünyanın go oyununun şampiyonu Lee Sedol’u yenmiş,
• Yine aynı yıl Alfa adlı yapay zekâ savaş pilot sistemi, bir savaş simülasyonunda karar vermeden önce çeşitli seçenekleri göz önünde bulunduran bulanık mantık kavramına dayalı bir yapay zekâ türü olarak emekli bir insan savaş pilotunu hava muharebesinde yenmiştir.
Yapay zekâ yazılımı ve robotik teknolojilerinin sanayi ve hizmet sektörlerine yansıması; bu teknolojilerin Tablo-1’de gösterildiği üzere otomotiv, bankacılık, uzay, elektronik, eğlence, finans, sigortacılık, üretim ve imalat, sağlık, telekomünikasyon, robotik sistemler ve güvenlik gibi birçok iş kolunda yaygınlaşmasına vesile olmuştur.
“Kovid-19 Sonrası Geleceğin Güvenlik Kurumları ve Stratejik Dönüşüm“ e-kitabından alınmıştır. Makalenin tamamını okumak için lütfen tıklayınız.
“Kovid-19 Sonrası Geleceğin Güvenlik Kurumları ve Stratejik Dönüşüm“ e-kitabını incelemek için lütfen tıklayınız.
0001-8452-1601