Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonucunda yazmaya başladığı, “MYANMAR; GÜNEYDOĞU ASYA’DAKİ MAYIN TARLASI“ adıyla Mart 2022’de yayımlanarak uluslararası ilişkiler literatüründeki yerini alacak yeni kitap çalışmasının “Militan Budizm“ bölümünün bir kısmını yayımlıyoruz.
Dr. Cengiz Topel MERMER
Myanmar’da Budizm’in siyasallaşarak yaşadığı evrim sonucunda yabancılara ve özellikle Müslümanlara karşı düşmanlıkta lider rol üstlenmesi Myanmar’la ilgili çalışma yapan araştırmacıları hayli şaşırtmıştır. Daha önce de siyasallaştığı görülen, ancak şiddete karıştığı bilinmeyen Budist rahiplerin özellikle 2012 yılında Arakan Rohingyalarının katledilmesine giden olayları örgütleyen provokatörler olarak öne çıkması tüm dünyayı hayrete düşürmüştür. Aslında Budist rahiplerin, 1930’larda benzer katliamları organize etmekle kalmayıp kadın takipçileriyle birlikte bizzat cinayetleri işlediği bilinmediğinden bu olaylar dünya kamuoyu için sarsıcı olmuştur.[1] Bu gelişmeler sonrasında Budist rahiplerin kurduğu örgütlerin nefret söylemleriyle halkı Müslümanlara karşı şiddete sürüklemeye devam etmesi sonrasında söz konusu Budist rahipler militan olarak nitelendirilmiştir.[2] Budist kozmolojinin doğasının tam aksi istikamette şiddete bu denli meyil veren Budist rahiplerin Sri Lanka, Myanmar ve Tayland dışında daha önce pek örneği görülmediği-bilinmediği için Budizm’in bu versiyonu araştırmaya değer bir konu olarak öne çıkmıştır.
Hindistan topraklarında M.Ö. 6. asırda ortaya çıkan ve insanın egosunu/nefsini kontrol altına alarak huzura kavuşması yolundaki mücadelesine odaklanan Budizm, güney ve güneydoğu coğrafyasındaki yolculuğunda yerel gelenekler ve sosyal hayatın içinde yoğrularak farklı bir gelişim göstermiştir. Sri Lanka’dan Güneydoğu Asya ülkelerine doğru ilerleyen Budizm’in bu farklı yorumu Teravada Budizmi olarak tanımlanmıştır. Sri Lanka topraklarında şekillenen Teravada Budizmi’nin Hint Budizmi’nden ayrıldığı ilk nokta; Buda’nın öğretilerine ait metinlerin, Hint coğrafyasının kadim dili olan Sanskritçe yerine Budizm’in geliştiği bölgenin yerel dili olan Pali dilinde ve Tera adı verilen kıdemli yerel rahipler tarafından yazılmış olmasıdır.
M.S. 13. asırda Sri Lanka’da sosyal düzen ile özdeşleşen Teravada Budizmi monarşinin koruması altına alınmıştır. Budist rahiplerin kontrolü altındaki krallıklar bu sayede sosyal düzeni korumuş ve bu sistem Güneydoğu Asya ülkelerinde de benzer mahiyette şekillenmiştir. Burma (Myanmar)’da Teravada Budizmi komşularına nazaran sosyal hayatta daha baskın rol alırken hayatın her alanında söz sahibi olmuştur. Normal şartlar altında altı yaşına giren her erkek çocuğun 13 yaşına kadar Budist eğitimden geçtiği ve sonraki yaşamında (evlendiğinde eşiyle birlikte) karşılaştığı her sorunda Budist rahiplere danıştığı ülkede Budizm en belirleyici yol gösterici olmuştur.[3]
Toplumda önemli sosyal rol üstlenen Budizm, yönetimler tarafından korunmuş ve desteklenmiştir. Burma sosyal ve idarî düzeni Budizm ile karşılıklı bağımlılık içerisinde gelişerek yerleşirken Budist rahipler her zaman yönetimden cömert maddî destek sağlamıştır. İngiliz sömürgeciler 19. asırda bu topraklarda hâkimiyet sağlayınca Budist manastırın koruduğu sosyal düzen ve Budizm’in sosyo-ekonomik gücü sarsılmıştır.[4] Alıştığı sosyal ve ekonomik düzeni sarsılan Budist manastır İngilizlerden destek görmediği gibi misyonerlik faaliyetleri ve modern eğitim nedeniyle zor duruma düşerken sosyal rolü de zayıflamaya başlamıştır.[5] Devlet desteğinden mahrum kalan Budizm eski konumunu kazanmak için gayretlerini artırırken iç bünyede yaşanan tartışmalar nedeniyle kendi içinde ayrışmaya başlamıştır.[6] Bu yoksunluklar ve ayrışmalarla artan hoşnutsuzluk Budist manastırını muhalefet rolüne doğru itmiş ve Teravada Budizmi bu coğrafyada savunma pozisyonuna geçmiştir. Bu gelişmeler sonrasında yeni düzenden memnun olmayan kitleler ile işbirliği yapan Budizm, sömürgeciye karşı verilen mücadelede sorumluluk üstlenmiştir.[7]
Sömürge düzeninin sosyal değişikliklerine karşı eski düzeni korumak kapsamında 1906’da, Budist eğitimi geliştirmek maksadıyla kurulan Genç Budistler Birliği’nin 1916’da ülke çapında tanınması ve devamında 1920’lerde Budist manastır tarafından, Budist dünya düzenini korumak maksadıyla hayata geçirilen Budist rahip organizasyonunun (General Council of Sangha Sameggi-GCSS Budist Düzen Genel Konseyi) faaliyetlerinin halkta kabul görmesi, Budist manastırı, öncü rol üstlenmesinde cesaretlendirmiştir.[8] Genç Budistler Birliği 1920’de anti sömürgeci bir milliyetçi örgüte evirilerek adını “Burma Örgütleri Genel Konseyi (General Council of Burmese Associations-GCBA)“ olarak değiştirmiş ve liderliğini Budist rahip U Ottama üstlenmiştir. Budizm’in yabancı işgali nedeniyle tehlike altında olduğunu savunan örgüt, rahipleri manastırları terk ederek Budizm’i savunmaya çağırmıştır.[9] Budist manastırın üstlendiği bu rol halkta karşılık bulunca Budist rahibin siyasî önderliği süreklilik kazanmıştır.[10] Böylece Budist manastır Burma’da kendisini işgalciye karşı mücadelede nefsi müdafaa yapan din ve milliyet bekçisi olarak konumlandırmıştır.[11]
Siyasallaşan Teravada Budizmi Bamar çoğunluk ile ortak kimlik tanımında ortaklaşarak anti sömürgeci milliyetçi mücadelede öncülük ederken kendi içinde bazı alt bölümlere-mezheplere ayrılmıştır. Üçte ikisinin Thudhamma mezhebine kalan üçte birlik bölümün de Shwegyin ve Dwaya mezheplerine ayrıldığı Teravada Budizmi’nin çoğunluğunu oluşturan Thudhamma mezhebi siyasî hayatın içinde yer almaktan yana olmuş, azınlıktaki Shwegyin ve Dwaya mezhepleri ise siyaset dışında kalmayı tercih etmiştir.[12] Burada sayılan ana mezheplerin dışında daha ufaklarının da geliştiği ayrışmalar genellikle İngiliz sömürge döneminde Budizm’in muhalif arayışlara girdiği dönemde yaşanan iç tartışmalar sürecinde ortaya çıkmıştır.[13] Böylece Budizm de kendi içinde çelişkiye düşerek klasik Budist felsefenin iyilik ve şiddet karşıtlığı ile şiddet yanlılılığı arasında bir ikilem yaşamıştır.[14]
Budizm’in siyasallaşmasının bağımsızlık sonrasında devam etmesine paralel olarak devlet dini statüsü alması ve ulus inşa sürecinde Bamarlaştırma rolüne ortak edilmesi de Budist manastırın kendisini ülkenin “harcı“ olarak görmesine yol açmıştır.[15] Budizm’e verilen devlet dini statüsü Budizm’i devletin savunucusu rolüne de ortak ederken devlet ve dinin “tehlike altına girdiğine“ inandıkları zaman, Budist rahipler kendilerince ülkeyi korumak adına harekete geçmekte tereddüt etmemiştir.[16] General Ne Win döneminde yapılan 1974 anayasasında Budizm’in devlet dini statüsünün kaldırılması ve bu iktidar dönemde ayrıcalıklarının azaltılmasının Budist manastırı askerî rejime muhalif konuma taşıması, daha sonraki askerî rejimleri tekrar Budizm’e taviz vermeye itmiştir.
Myanmar yönetimleri meşruiyet kazanmak ve Bamar çoğunluğu mobilize etmek için, kendilerini Budizm’i kullanmak zorunda hissedince Budist manastır toplumdaki siyasal rolünü daha da sahiplenmiştir. Generallerin Budizm’e taviz vermediği durumlarda Budist manastır hemen muhalifleşmiştir. Bu kapsamda toplumda öğrencilerle birlikte öncü rolüne soyunan Budist rahipler zamanla askerî yönetimlere karşı icra edilen gösterilerde de rol almıştır. 969 hareketi gibi Mon kaynaklı püriten bir örgüt bu dönemde 1988 protestoları sonrasında radikal Bamar Budistlerin kontrolüne geçmiştir.[17] Askerî rejime muhalefet kapsamında 1988 yılında yaygınlaşan öğrenci protestolarına destek veren Budist rahipler, 2008’de Safran Devrimi olarak adlandırılan gösterilere de öncülük etmiştir. [18]
Toplumda kanaat önderi rolüne iyice adapte olan Budist rahipler Sri Lanka, Myanmar ve Tayland’da Müslümanlar ile birlikte yaşarken 11 Eylül 2001’de ABD’de yapılan saldırılar sonrasında artan İslamofobya rüzgârından etkilenmiş ve nefret söylemleriyle Müslümanlara karşı mevcut düşmanlığı körüklemiştir.[19] Sri Lanka’nın radikal Budist-milliyetçi örgütü Bodu Bala Sena küresel İslamofobi dalgasının da etkisiyle ülkedeki tehdit azınlık algısını değiştirerek Tamillerin yerine Müslümanları koymaya başlamıştır. Myanmar ve Sri Lanka’nın Budist örgütleri arasındaki dayanışma canlandırılırken bu iş birliği iki ülkede de Müslümanların ötekileştirilmesini-şeytanlaştırılmasını hızlandırmıştır.[20]
Budist rahiplerin nefret söylemlerinin de katkısıyla İngiliz sömürge döneminden kalan ve Müslümanların güçlü olduğuna dair yerleşmiş algı, Budistlerde Müslümanların ellerindekileri de alacağına dair kaygı yaratmış ve savunma içgüdüsünü harekete geçirmiştir.[21] 1930’larda yaşanan Müslüman katliamlarına neden olan bu takıntı nefret söylemleriyle büyümüş ve Bamar-Budist fanatikleri canavarlaştırmıştır.[22] “Müslümanların şiddeti seven insanlar olduğuna ve İslâm’ın şiddet duygusunu beslediğine“ inanan fanatik Budistler, Müslümanların et yeme alışkanlığı ve kurban kesme gibi inançlarını bu düşüncelere temel olarak göstermiştir.[23] Müslüman kadınların kıyafetlerinden rahatsız olan radikal Budistler İslâm’ın kadınları geri plana attığını ve örtünmeye zorladığını savunurken İslâm’ın çok kadınla evlenmeyi ve kadınlara şiddeti teşvik ettiği propagandası yapmıştır.[24] Kadınları korkutan bu algıları suiistimal etmeyi başaran fanatik Budist rahipler Müslüman düşmanlığının yeşerdiği ilk dönemlerinden itibaren Budist kadınları yanlarına çekerek radikal eylemlerine ortak etmeyi başarmıştır.[25]
Taliban’ın 2001’de Bamiyan’daki Buda kabartmalarını bomba ile imha etmesi ve 2007’de Pakistan’daki Budist tarihî miras ile antik üniversite alanına saldırması da Budistlerdeki Müslüman algısını sarsmıştır.[26] Devamında Irak, Suriye ve Afganistan’da Müslümanların din adına yaptığı şiddet gösterileri Budistleri endişelendirirken İslâm’ın kendini yaymak için şiddeti normal gördüğü ve başka inançlara ve kültürlere saygı göstermediği düşüncesini artırmıştır.[27]
Toplumda öncü rol verilen Budist rahipler sadece siyasî değil sosyal projelerde rol alma yarışına girmiş ve toplum hayatının her safhasında boy göstermeye başlamışlardır.[28] Devletin de Budist düzeni korumaya yönelik kademeli olarak hayata geçirdiği kanun zırhı, Budist rahiplere hareket özgürlüğü ve özgüveni vermiştir.[29] Budist manastır toplumdaki öncülük misyonuna sarıldıkça toplumun en kolay mobilize olan kurumlarından birine dönüşmüş ve böylece Müslüman karşıtı provokasyonların içine çekilmesi kolaylaşmıştır. Böylece Budizm’in ve ülkenin tehdit altında olduğuna dair her provokasyon Budist manastırı Müslüman karşıtı ajitasyonların öncüsüne dönüştürmüştür.[30]
Budistlerin radikal örgütü “969 Hareketi“nin lideri Budist rahip U Wirathu, bu iklimde yeşermiş ve büyümüş ve 2011 sonrası Rohingyalara karşı yapılan etnik temizlik hareketinin kışkırtmalarında başrol oyuncusu olmuştur. Örgüte ismine veren 969 rakamı Buda’nın hayatı ve öğretilerinin kutsallığına olan bağı ifade etme kapsamında püriten, sûfî ve kolektif bir kimliğe gönderme yaparken[31] 969 Hareketi U Wirathu liderliğinde kendisini dinin ve Bamarların koruyucusu olarak tanımlamıştır.[32] U Wirathu 2001’de liderliğine geçtiği hareketi şiddete taşımıştır. Mandalay’da 10 Müslümanın öldürülmesi olayında organizatör olması nedeniyle 2003 yılında 25 yıl hapse mahkûm olan Budist rahip U Wirathu 2012 yılında ilan edilen af ile serbest kalırken bu dönem ile başlayan Müslüman katliamlarının başrolünde yer almıştır.[33]
Rohingyalara karşı etnik soykırımın tahrik edildiği 2012-2015 yılları, halkın Budist rahiplerin vaazlarıyla galeyana getirilerek Müslümanlara saldırtıldığı bir dönem olmuştur. Radikal Budist rahip U Wirathu’nun liderlik ettiği “969 Hareketi“nin nefret söylemlerine 27 Haziran 2013’te radikal Budist rahiplerce kurulan Ma Ba Tha (Din ve Milliyeti Koruma Komitesi) de dâhil olunca Müslümanlar hedef tahtasına dönüşmüştür.[34] 969 Hareketi 2013 yılı sonunda, devlet kontrolündeki Budist rahiplerin yönetim organizasyonu olan Sanga Konseyi (Sangha Council) tarafından yasaklanmış, ancak bu kez nefret bayrağını militan rahip U Wirathu’nun da dâhil olduğu Ma Ba Tha devralmıştır.[35] Nitekim Ma Ba Tha’nın Haziran 2015’te Yangon (Rangon)’da düzenlediği ikinci yıllık konferansında örgütün ilk hedefinin Bamar ırkını (milliyeti) korumak olduğu beyan edilmiştir.[36]
Ma Ba Tha rahipleri bu dönemde Budist olmayanların dini özgürlük kullanmasının engellenmesi, Budizm’den başka dinlere geçişin yasaklanması ve dinler arası evliliklerin engellenmesine yönelik kanun tekliflerinin taslağını da bizzat yazmışlardır.[37] 2015’te kanunlaşan bu taslaklar 1954 yılında çıkarılan Budist kadınların Müslüman erkeklerle evlenmesini zorlaştıran kanunun kapsamını genişletirken daha da zorlaştırmış ve cezai yaptırımlar da eklemiştir. Bunun yanı sıra Müslümanların evlilik ve çoğalmasını engelleme hedefi kapsamında yeni kısıtlamalar getirmiştir.[38]
Bu kapsamda Mayıs 2015’te çıkarılan “Nüfus Kontrol Yasası“; devlet başkanının uygun gördüğü yerlerde hükûmetin nüfus kontrol uygulamalarını hayata geçirmesine imkân vermektedir. Bu konuda yasa sonrası uygulama yapılmasa da bu yasanın geçmişteki öncülü kapsamında, Rohingyalara iki çocuk sınırlaması getirildiği hafızalarda hâlâ tazedir.[39] Bu yasalarla anayasada şeklen tanınan din ve inanç özgürlüğü Budist rahiplerin radikal örgütlerinin “dini ve milliyeti koruma“ gayretleriyle fiiliyatta açıkça askıya alınmıştır.[40]
Myanmar’da politikaya girmesi ve oy vermesi anayasada yasak olan[41] ve politika üstü olması arzu edilen Budist manastırın fiiliyatta Budizm’i koruma iddiası ile yaptığı provakasyonlar ile diğer dinlerin mensuplarına karşı düşmanca politikaları yönlendirmesi memnuniyetle karşılanmaktadır.[42] Ma Ba Tha da yasak olmasına rağmen taraftarlarına “dini ve milliyeti koruyan partiye oy verme“ çağrısı yaparken gayrı resmî olarak NLD karşısındaki askerlerin partisini desteklemekten çekinmemiştir.[43]
Bütün bunların yanı sıra fanatik Budist rahiplerin örgütü olan Ma Ba Tha’nın liderleri Rohingyalara yönelik olarak yaptıkları açıklamalarda, her insanın saygıyı hak etmediğini ifade etmekten çekinmemiştir.[44] Nitekim ARKO’nun 25 Ağustos 2017 saldırıları sonrasında Tatmadav’ın Eylül ve Ekim 2017 aylarında icra ettiği etnik kitlesel kıyım operasyonlarına Sri Lanka ve Myanmar’ın radikal Budistleri moral destek verirken Budist olmayanların insan yerine konmaması gerektiğine dair klasik Budist folk söylemlerini açıkça ifade etmişlerdir.[45]
U Ottama’nın 1920’lerde, Bamarların Buda’nın aşireti olan Sakiya kabilesinden geldiği için üstün bir ırk olduğunu savunmasına çağdaş fanatik Budist rahiplerin, Buda’nın da koyu bir milliyetçi olduğu söylemini katması Bamar fanatizmini körüklemiştir.[46] Myanmarlı Budist radikal rahipler Sri Lankalı dava arkadaşları ile irtibatlı olarak siyasî şiddete yol alırken şiddet karşıtı Budist rahipler korkudan ses çıkaramamaktadır.[47] Aslında Budist rahiplerin çoğunluğu Budist fanatizmi eleştirmekte ve Budizm’in şiddeti reddettiğini savunmakta, ancak radikallerin saldırgan tutumu ılımlıları korkutup sindirmektedir.[48]
Suu Kyi iktidarında Budist rahip U Wirathu’nun nefret söylemi saçan vaazları yasaklanırken Ma Ba Tha’nın faaliyetleri kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. Halka ekonomik yardım yapan, sağlık ve barınma desteği sunarak kalbini kazanan Ma Ba Tha’nın faaliyetleri takip edilmiş ve Sangha Komitesi tarafından örgütün Ma Ba Tha ismini kullanması yasaklanmıştır.[49] Suu Kyi ve partisi NLD ülkede birlik sağlamak için çalışırken böylesine nefret pompalayan bir yapının bütün emeklerini boşa çıkarma potansiyeli taşıdığının bilincinde olarak Ma Ba Tha üzerinde baskı uygulamayı ve dizginlemeyi tercih etmiştir. Ma Ba Tha’nın yasaklanmasının ülkeyi karıştıracağının farkında olan iktidar daha ileri adımlar atmaktan imtina etmiştir.[50] Örgüt de adını Buddha Dhamma Charity Foundation (Buda Öğretileri Hayır Kurumu Vakfı) olarak değiştirerek faaliyetlerine devam etmiştir.[51]
Suu Kyi de ev hapsinde kaldığı dönemlerde Gandi benzeri bir iç mücadele ile zorluklara göğüs germeye çalışmıştır. Bu noktada Suu Kyi ev hapsindeyken Budizm’e daha fazla sarılmış ve bu mecradan aldığı manevî güçle ayakta kalmayı başarmıştır. Bu yaşadığı tecrübe onun Batı tarzı eğitimi ve dünya görüşüyle Budizm’i mezcetmeye yönelik felsefî eğilimini geliştirirken Budizm’le olan bağını da artırmıştır.[52] Ev hapsinden kurtulmasında Budist rahiplerin rolüne müşahede eden Suu Kyi Budizm’in Burma’daki sosyal rolünün ve siyasal baskı gücünün bilincindedir.[53] Bu nedenle Suu Kyi yönetimi radikal Budist rahipler ile mücadele ederken temkinli davranmayı tercih etmiştir.