ÖZET
Uluslararası ilişkiler disiplininde gücün tanımı üzerine yapılan pek çok akademik çalışma neticesinde, boyutlarına ve kullanımındaki yöntemlere bağlı olarak güç konusunda çeşitli ayrımlara gidildiği görülmektedir. Kendi çıkarları doğrultusunda güç kullanan devletin hangi unsurlardan ve yöntemlerden faydalandığı ise karşımıza yumuşak güç ve sert güç kavramlarını çıkarmaktadır. Genel olarak sahip olunan askeri ve ekonomik gücün baskı ile kullanılması sert gücü temsil ederken, kısaca sahip olunan değerlerin diğer devlete kendi rızasıyla benimsetilmesi ise yumuşak güç olarak tanımlanmaktadır. Bunun ışığında yumuşak güç kullanımının son yıllarda Türk dış politikasına yön veren bir yaklaşım olduğu görülmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Sahil Güvenlik Komutanlığı bu anlayıştan yola çıkarak geniş bir coğrafyada Türkiye’nin görünürlüğünü artırmak ve Türkiye’nin yumuşak güç politikasına katkı sağlamak adına, gerek üyesi olduğu Karadeniz’e Sahildar Devletler Sınır/Sahil Güvenlik Teşkilatları İşbirliği Forumu (Black Sea Littoral States Border and Coast Guard Cooperation Forum -BSCF), Asya Sahil Güvenlik Teşkilatları Liderler Toplantısı (Heads of Coast Guard Agencies Meeting-HACGAM), Akdeniz Sahil Güvenlik Faaliyetleri Forumu (Mediterranean Coast Guard Functions Forum -MCGFF), Dünya Sahil Güvenlik Zirvesi (Coast Guard Global Submit-CGGS) gibi çok taraflı platformlar vasıtasıyla gerekse 18 ülke ile birebir yürütmüş olduğu ikili işbirliği faaliyetleri ile pek çok alanda etkinlik göstermekte, Asya’dan Amerika’ya, Afrika’dan Avrupa’ya kadar toplamda 48 ülkenin muhatap teşkilatlarıyla ikili ve çok taraflı işbirliği içerisinde yer almaktadır. Sahip olduğu yetişmiş personel ve her türlü modern gemi/teknik donanım ile Sahil Güvenlik Komutanlığı, yasadışı olaylara karşı icra ettiği operasyonlar ve günümüzün en büyük sorunu olan düzensiz göçe karşı verdiği mücadele ile tüm dünyada takdir toplayan, başarıları ile göz önünde olan ve özenilen bir sahil güvenlik teşkilatıdır. Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın sahip olduğu bu yüksek disiplin ve eğitim seviyesini diğer ülkeler de yakalamak istemekte, bünyesinde eğitim alıp envanterinde bulunan modern gemi/teçhizata sahip olmayı arzulamakta ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın kapasitesine ulaşmak adına yakın işbirliği içinde bulunmayı istediklerini her fırsatta dile getirmektedirler.
Sonuç olarak bu durum; Sahil Güvenlik Komutanlığının, Türkiye’nin Avrupa, Afrika ve Asya’da sürdürdüğü kapasite artışı faaliyetlerine denizcilik ve kolluk alanında icra ettiği eğitim, teknik destek ve işbirliği faaliyetleri ile katkı sağlamasına yardımcı olmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Türk Sahil Güvenlik Komutanlığı, Yumuşak Güç, İkili İşbirliği, Bölgesel İşbirliği, Kapasite Artışı
ABSTRACT
It is observed that the concept of power has various classifications in accordance with its dimensions and methods of exercise in the light of a lot of academic studies about power conducted in the field of International Relations. A state’s decision of instruments and methods while exercising power considering its own interests leads us to soft power and hard power concepts. In general, while the use of military and economic power with coercion represents hard power, having the other state adopted the values of another actor with the state’s own consent is defined as soft power. In the light of this it is seen that the use of soft power affects Turkish foreign policy immensely especially in the last years.
Turkish Coast Guard Command, with this approach, becomes effective in a lot of field both through multilateral fora such as Black Sea Littoral States Border and Coast Guard Cooperation Forum –BSCF, Heads of Coast Guard Agencies Meeting-HACGAM, Mediterranean Coast Guard Functions Forum –MCGFF, Coast Guard Global Submit-CGGS and through bilateral cooperation activities with 18 countries in order to increase Turkey’s visibility in a vast geography and to contribute Turkey’s soft power policy. It cooperates with 48 countries’ counterpart agencies in many continents from Asia to America and Africa to Europe bilaterally and multilaterally. Turkish Coast Guard Command is an appreciated, visible with success and admired agency with the operations it conducted against illegal activities and its struggle against irregular migrants, which is the biggest problem of our time, through its well-educated personnel capacity and modern ship and technical equipment. Other countries also wish to catch the Turkish Coast Guard Command’s high discipline and education level, desire to get educated under the roof of Turkish Coast Guard Command and possess its modern ship/equipment. They express their willingness at every chance to be in close cooperation with Turkish Coast Guard Command to reach its capacity.
To conclude, this situation leads Coast Guard Command to contribute Turkey’s sustainable capacity augmentation activities in Europe, Africa and Asia through its education, technical support and cooperation activities in the field of maritime and law enforcement.
Key Words: Turkish Coast Guard Command, Soft Power, Bilateral Cooperation, Regional Cooperation, Capacity Building
GİRİŞ
Uluslararası ilişkiler disiplininde güç kavramı; boyutları, araçları ve unsurlarının geniş seçenek ve sınırlara sahip olması nedeniyle, tanımlanması zor olan ve bu sebeple de akademik çevrelerde çokça tartışılagelen konulardan biri olmuştur. Bu ayrımların detaylarına değinmeden önce, ‘Güç’ olgusunun literatürdeki tanımlarını ve hangi kuramsal yaklaşımlarda hangi yönüyle ele alındığını açıklamak yerinde olacaktır.
Güç kavramı uluslararası ilişkiler disiplininde ele alındığı teoriler ışığında çeşitli anlamlara bürünmüştür. 1900’lerin başında esasında İngiltere’de doğan Liberal Teori ışığında güç, güçlünün güçsüze yardımsever bir şekilde yaklaşması olarak algılanmıştır. Tüm dünyada hâkim olan kolonyal yapıdan yeterince pay alamayan ancak sömürgeci devletlerle de savaşmak istemeyen Amerika Birleşik Devletleri, Başkan Wilson aracılığı ile tarihte Wilson İlkeleri olarak bilinen ilkeler ışığında her milletin kendini idare etme hakkının olduğunu savunurken esasında gücü, güçlünün güçsüzü ezmemesi tam tersine ona yardımcı olması olarak ilan etmekteydi.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında güçlenen ve ağırlıklı olarak Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı olan akademisyenlerce benimsenen Realist kuramda ise güç, devletlerin güvenlik kaygıları ve ekonomik çıkarları doğrultusunda kullandığı bir araç olarak kabul edilmiştir. İki kutuplu dünya düzeninde yaşanan taraf seçme gerekliliği üzerinde ideolojik olarak yürüyen dünya düzeninde, devletlerarasındaki ilişkileri tamamen çıkar ilişkileri ve üstünlük kurma olgusu üzerinden açıklamaya çalışan Realist Teori’nin konuyu bu şekilde ele alması son derece doğaldır. Özellikle askeri ve ekonomik kapasitenin güç algısına etki ettiği Realist Teoride gücün bir başka devlete çeşitli şekillerde kabul ettirilmesi ile bir fayda ya da çıkar aracı olması öngörülmektedir. Devletin elindeki ekonomik ve askeri gücü diğer bir devlet üzerinde etki kurmak için kullanmaktan çekinmemesi ve bunu diğer devlete açık ya da kapalı bir biçimde hissettirmesi ya da uygulaması Realist Teori’nin gücü serbest, acımasız ve yapıcı olmayan, karşılıklı çıkara dayanmayan, sadece güçlü devletin çıkarlarına hizmet eden bir yapıya evirmesini analiz etmektedir.
Güçlü devletin hâkimiyetini ortaya koyan ve Realist Teorinin temel varsayımlarından biri olan ‘Hegemonya’ kavramı da bu anlayıştan yola çıkılarak geliştirilmiştir. Güce dayalı hegemonya olarak da karşımıza çıkan bu kavram, güçlü devletlerin; ekonomik ve askeri kapasiteleri gelişmemiş diğer devletler üzerinde etki kurmaları, onları kendi taraf ya da kutuplarına çekmeleri ya da bağlamaları için ellerindeki her türlü gücü serbestçe kullanabilme özgürlükleri olduğunu meşrulaştıran bir algı yaratmıştır.
80’li yıllarda ise dünya teknolojik gelişmelere de dayalı olarak daha da küçülmüş ve küreselleşme hareketlerinin temelleri atılmaya başlanmıştır. Bu kapsamda gelişen Eleştirel Teori gücü daha çok paylaşılması gereken, Realist Teoride olduğu gibi bir baskı unsuru olarak değil imrenilen ve ulaşılmak istenen bu sayede de bu rızaya dayalı olarak gerçekleşmesinin daha yapıcı ve sonuçlarının böylelikle uzun vadeli olacağı yönünde değerlendirilmiştir.
Eleştirel Teori ve onun devamı olan tüm diğer teoriler gücün bu değişen yapısı içerisinde artık sadece askeri ve ekonomik unsurların olamayacağı, artık farklı içeriklere de sahip olması gerektiğini değerlendirmişlerdir. Askeri ve ekonomik kapasitenin yanına bu anlayışla kültür, insan hakları ve adalet anlayışına saygı, bilim, teknoloji ve sanatta gelişmişlik ve tüm bunların neticesi olan saygınlık gibi pek çok alan getirmişlerdir. Burada sayılan ya da sayılmayan tüm değerler ışığında oluşan yeni bir güç olgusu artık kaba kuvvete dayalı değildir. Yeni güç anlayışı imrenilecek, gönüllü olarak tabi olunmak istenilecek bir kavramdır.
Uluslararası ilişkiler disiplininde güç kavramı üzerine çalışan bilim insanlarının ‘güç tanımları’ ele alındığında; gücün karşı tarafa istekleri kabul ettirmede kullanılan araç ve metotlarına ilişkin çeşitli analizler yapıldığı ve bunun sonucunda gücün tanımlamasına gidildiği görülmektedir. Buna göre; gücü kullananın bu araç ve metotları teknolojik ve askeri gücü ile orantılı kullanması sert gücü; kültürü, tarihi, değerleri, iç ve dış politikaları, kurumları, ekonomik refah düzeyi, bilim, sanat ve edebiyattaki gelişmişliği gibi unsurlar ile kullanması ise yumuşak gücü ortaya çıkarmaktadır.1
Kavrama ilişkin en sade açıklama ünlü siyaset bilimci Robert Dahl tarafından yapılmıştır. Dahl, güç kavramını bir aktörün diğer bir aktöre onun aksi takdirde yapmayacağı bir şeyi yaptırabilme becerisi olarak tanımlamıştır.2 Öte yandan güç kavramını uluslararası ilişkiler disiplininin merkezi konumuna yerleştiren Hans J. Morgenthau gücü; uluslararası ortamda geçerliliği olan tek hakikat olarak nitelendirmektedir.3 Joseph S. Nye’ın ünlü tanımına göre ise güç; başkalarının davranışlarını, istediğimiz sonuç doğrultusunda etkileyebilme kapasitesidir.4
Gücün kullanım şekilleri açısından sert ya da yumuşak olarak ayrıştırmanın ardından bu iki tanımın yaklaşımlarını incelemekte fayda olduğu değerlendirilmektedir. Buna göre sert gücün hedefe ulaşması için üç aşaması bulunmaktadır. Birincisi, yeterli miktarda sert güç kaynağının mevcudiyetidir. Sert güç kaynağından kasıt özellikle ekonomik ve askeri kapasitedir. Karşı tarafın bu gücü görebilmesi ve ona göre tutumunda yumuşama ve pozisyonunu güçlünün lehinde alması beklenmektedir. Bu olmadığı takdirde ikinci aşama, bu kaynakların kullanılmasından çekinilmeyeceğinin gösterilmesidir. Burada karşı tarafa her ne kadar sert güç kullanılmasının istenilmediği izlenimi verilse de gerektiğinde kullanılabileceğine dair bir mesajı verilir. Üçüncü ve son aşamada ise, tüm müzakerelerden ve uygulamalardan sonuç alınamadığı takdirde sert gücün uygulanmasıdır. Sert gücün uygulanma süreci esasen güç sahibinin inisiyatifindedir. Eldeki gücün kapasitesine göre karşı tarafı genelde zorlayıcı bir şekilde ikna etme ile zorla, güç kullanarak kabul ettirme arasında olduğu söylenebilir. Burada tercih daha çok güç sahibinin seçimlerine ya da niyetine göre şekillenmektedir5.
“Atlantik’ten Hint Okyanusu’na Geleceğin İnşası“ kitabından alınmıştır. Makaleyi okumak için lütfen tıklayınız.
Atlantik’ten Hint Okyanusu’na Geleceğin İnşası e-kitabını incelemek için lütfen tıklayınız.
Uluslararası ilişkiler disiplininde gücün tanımı üzerine yapılan pek çok akademik çalışma neticesinde, boyutlarına ve kullanımındaki yöntemlere bağlı olarak güç konusunda çeşitli ayrımlara gidildiği görülmektedir. Kendi çıkarları doğrultusunda güç kullanan devletin hangi unsurlardan ve yöntemlerden faydalandığı ise karşımıza yumuşak güç ve sert güç kavramlarını çıkarmaktadır. Genel olarak sahip olunan askeri ve ekonomik gücün baskı ile kullanılması sert gücü temsil ederken, kısaca sahip olunan değerlerin diğer devlete kendi rızasıyla benimsetilmesi ise yumuşak güç olarak tanımlanmaktadır. Bunun ışığında yumuşak güç kullanımının son yıllarda Türk dış politikasına yön veren bir yaklaşım olduğu görülmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Sahil Güvenlik Komutanlığı bu anlayıştan yola çıkarak geniş bir coğrafyada Türkiye’nin görünürlüğünü artırmak ve Türkiye’nin yumuşak güç politikasına katkı sağlamak adına, gerek üyesi olduğu Karadeniz’e Sahildar Devletler Sınır/Sahil Güvenlik Teşkilatları İşbirliği Forumu (Black Sea Littoral States Border and Coast Guard Cooperation Forum -BSCF), Asya Sahil Güvenlik Teşkilatları Liderler Toplantısı (Heads of Coast Guard Agencies Meeting-HACGAM), Akdeniz Sahil Güvenlik Faaliyetleri Forumu (Mediterranean Coast Guard Functions Forum -MCGFF), Dünya Sahil Güvenlik Zirvesi (Coast Guard Global Submit-CGGS) gibi çok taraflı platformlar vasıtasıyla gerekse 18 ülke ile birebir yürütmüş olduğu ikili işbirliği faaliyetleri ile pek çok alanda etkinlik göstermekte, Asya’dan Amerika’ya, Afrika’dan Avrupa’ya kadar toplamda 48 ülkenin muhatap teşkilatlarıyla ikili ve çok taraflı işbirliği içerisinde yer almaktadır. Sahip olduğu yetişmiş personel ve her türlü modern gemi/teknik donanım ile Sahil Güvenlik Komutanlığı, yasadışı olaylara karşı icra ettiği operasyonlar ve günümüzün en büyük sorunu olan düzensiz göçe karşı verdiği mücadele ile tüm dünyada takdir toplayan, başarıları ile göz önünde olan ve özenilen bir sahil güvenlik teşkilatıdır. Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın sahip olduğu bu yüksek disiplin ve eğitim seviyesini diğer ülkeler de yakalamak istemekte, bünyesinde eğitim alıp envanterinde bulunan modern gemi/teçhizata sahip olmayı arzulamakta ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın kapasitesine ulaşmak adına yakın işbirliği içinde bulunmayı istediklerini her fırsatta dile getirmektedirler.
Sonuç olarak bu durum; Sahil Güvenlik Komutanlığının, Türkiye’nin Avrupa, Afrika ve Asya’da sürdürdüğü kapasite artışı faaliyetlerine denizcilik ve kolluk alanında icra ettiği eğitim, teknik destek ve işbirliği faaliyetleri ile katkı sağlamasına yardımcı olmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Türk Sahil Güvenlik Komutanlığı, Yumuşak Güç, İkili İşbirliği, Bölgesel İşbirliği, Kapasite Artışı
ABSTRACT
It is observed that the concept of power has various classifications in accordance with its dimensions and methods of exercise in the light of a lot of academic studies about power conducted in the field of International Relations. A state’s decision of instruments and methods while exercising power considering its own interests leads us to soft power and hard power concepts. In general, while the use of military and economic power with coercion represents hard power, having the other state adopted the values of another actor with the state’s own consent is defined as soft power. In the light of this it is seen that the use of soft power affects Turkish foreign policy immensely especially in the last years.
Turkish Coast Guard Command, with this approach, becomes effective in a lot of field both through multilateral fora such as Black Sea Littoral States Border and Coast Guard Cooperation Forum –BSCF, Heads of Coast Guard Agencies Meeting-HACGAM, Mediterranean Coast Guard Functions Forum –MCGFF, Coast Guard Global Submit-CGGS and through bilateral cooperation activities with 18 countries in order to increase Turkey’s visibility in a vast geography and to contribute Turkey’s soft power policy. It cooperates with 48 countries’ counterpart agencies in many continents from Asia to America and Africa to Europe bilaterally and multilaterally. Turkish Coast Guard Command is an appreciated, visible with success and admired agency with the operations it conducted against illegal activities and its struggle against irregular migrants, which is the biggest problem of our time, through its well-educated personnel capacity and modern ship and technical equipment. Other countries also wish to catch the Turkish Coast Guard Command’s high discipline and education level, desire to get educated under the roof of Turkish Coast Guard Command and possess its modern ship/equipment. They express their willingness at every chance to be in close cooperation with Turkish Coast Guard Command to reach its capacity.
To conclude, this situation leads Coast Guard Command to contribute Turkey’s sustainable capacity augmentation activities in Europe, Africa and Asia through its education, technical support and cooperation activities in the field of maritime and law enforcement.
Key Words: Turkish Coast Guard Command, Soft Power, Bilateral Cooperation, Regional Cooperation, Capacity Building
GİRİŞ
Uluslararası ilişkiler disiplininde güç kavramı; boyutları, araçları ve unsurlarının geniş seçenek ve sınırlara sahip olması nedeniyle, tanımlanması zor olan ve bu sebeple de akademik çevrelerde çokça tartışılagelen konulardan biri olmuştur. Bu ayrımların detaylarına değinmeden önce, ‘Güç’ olgusunun literatürdeki tanımlarını ve hangi kuramsal yaklaşımlarda hangi yönüyle ele alındığını açıklamak yerinde olacaktır.
Güç kavramı uluslararası ilişkiler disiplininde ele alındığı teoriler ışığında çeşitli anlamlara bürünmüştür. 1900’lerin başında esasında İngiltere’de doğan Liberal Teori ışığında güç, güçlünün güçsüze yardımsever bir şekilde yaklaşması olarak algılanmıştır. Tüm dünyada hâkim olan kolonyal yapıdan yeterince pay alamayan ancak sömürgeci devletlerle de savaşmak istemeyen Amerika Birleşik Devletleri, Başkan Wilson aracılığı ile tarihte Wilson İlkeleri olarak bilinen ilkeler ışığında her milletin kendini idare etme hakkının olduğunu savunurken esasında gücü, güçlünün güçsüzü ezmemesi tam tersine ona yardımcı olması olarak ilan etmekteydi.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında güçlenen ve ağırlıklı olarak Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı olan akademisyenlerce benimsenen Realist kuramda ise güç, devletlerin güvenlik kaygıları ve ekonomik çıkarları doğrultusunda kullandığı bir araç olarak kabul edilmiştir. İki kutuplu dünya düzeninde yaşanan taraf seçme gerekliliği üzerinde ideolojik olarak yürüyen dünya düzeninde, devletlerarasındaki ilişkileri tamamen çıkar ilişkileri ve üstünlük kurma olgusu üzerinden açıklamaya çalışan Realist Teori’nin konuyu bu şekilde ele alması son derece doğaldır. Özellikle askeri ve ekonomik kapasitenin güç algısına etki ettiği Realist Teoride gücün bir başka devlete çeşitli şekillerde kabul ettirilmesi ile bir fayda ya da çıkar aracı olması öngörülmektedir. Devletin elindeki ekonomik ve askeri gücü diğer bir devlet üzerinde etki kurmak için kullanmaktan çekinmemesi ve bunu diğer devlete açık ya da kapalı bir biçimde hissettirmesi ya da uygulaması Realist Teori’nin gücü serbest, acımasız ve yapıcı olmayan, karşılıklı çıkara dayanmayan, sadece güçlü devletin çıkarlarına hizmet eden bir yapıya evirmesini analiz etmektedir.
Güçlü devletin hâkimiyetini ortaya koyan ve Realist Teorinin temel varsayımlarından biri olan ‘Hegemonya’ kavramı da bu anlayıştan yola çıkılarak geliştirilmiştir. Güce dayalı hegemonya olarak da karşımıza çıkan bu kavram, güçlü devletlerin; ekonomik ve askeri kapasiteleri gelişmemiş diğer devletler üzerinde etki kurmaları, onları kendi taraf ya da kutuplarına çekmeleri ya da bağlamaları için ellerindeki her türlü gücü serbestçe kullanabilme özgürlükleri olduğunu meşrulaştıran bir algı yaratmıştır.
80’li yıllarda ise dünya teknolojik gelişmelere de dayalı olarak daha da küçülmüş ve küreselleşme hareketlerinin temelleri atılmaya başlanmıştır. Bu kapsamda gelişen Eleştirel Teori gücü daha çok paylaşılması gereken, Realist Teoride olduğu gibi bir baskı unsuru olarak değil imrenilen ve ulaşılmak istenen bu sayede de bu rızaya dayalı olarak gerçekleşmesinin daha yapıcı ve sonuçlarının böylelikle uzun vadeli olacağı yönünde değerlendirilmiştir.
Eleştirel Teori ve onun devamı olan tüm diğer teoriler gücün bu değişen yapısı içerisinde artık sadece askeri ve ekonomik unsurların olamayacağı, artık farklı içeriklere de sahip olması gerektiğini değerlendirmişlerdir. Askeri ve ekonomik kapasitenin yanına bu anlayışla kültür, insan hakları ve adalet anlayışına saygı, bilim, teknoloji ve sanatta gelişmişlik ve tüm bunların neticesi olan saygınlık gibi pek çok alan getirmişlerdir. Burada sayılan ya da sayılmayan tüm değerler ışığında oluşan yeni bir güç olgusu artık kaba kuvvete dayalı değildir. Yeni güç anlayışı imrenilecek, gönüllü olarak tabi olunmak istenilecek bir kavramdır.
Uluslararası ilişkiler disiplininde güç kavramı üzerine çalışan bilim insanlarının ‘güç tanımları’ ele alındığında; gücün karşı tarafa istekleri kabul ettirmede kullanılan araç ve metotlarına ilişkin çeşitli analizler yapıldığı ve bunun sonucunda gücün tanımlamasına gidildiği görülmektedir. Buna göre; gücü kullananın bu araç ve metotları teknolojik ve askeri gücü ile orantılı kullanması sert gücü; kültürü, tarihi, değerleri, iç ve dış politikaları, kurumları, ekonomik refah düzeyi, bilim, sanat ve edebiyattaki gelişmişliği gibi unsurlar ile kullanması ise yumuşak gücü ortaya çıkarmaktadır.1
Kavrama ilişkin en sade açıklama ünlü siyaset bilimci Robert Dahl tarafından yapılmıştır. Dahl, güç kavramını bir aktörün diğer bir aktöre onun aksi takdirde yapmayacağı bir şeyi yaptırabilme becerisi olarak tanımlamıştır.2 Öte yandan güç kavramını uluslararası ilişkiler disiplininin merkezi konumuna yerleştiren Hans J. Morgenthau gücü; uluslararası ortamda geçerliliği olan tek hakikat olarak nitelendirmektedir.3 Joseph S. Nye’ın ünlü tanımına göre ise güç; başkalarının davranışlarını, istediğimiz sonuç doğrultusunda etkileyebilme kapasitesidir.4
Gücün kullanım şekilleri açısından sert ya da yumuşak olarak ayrıştırmanın ardından bu iki tanımın yaklaşımlarını incelemekte fayda olduğu değerlendirilmektedir. Buna göre sert gücün hedefe ulaşması için üç aşaması bulunmaktadır. Birincisi, yeterli miktarda sert güç kaynağının mevcudiyetidir. Sert güç kaynağından kasıt özellikle ekonomik ve askeri kapasitedir. Karşı tarafın bu gücü görebilmesi ve ona göre tutumunda yumuşama ve pozisyonunu güçlünün lehinde alması beklenmektedir. Bu olmadığı takdirde ikinci aşama, bu kaynakların kullanılmasından çekinilmeyeceğinin gösterilmesidir. Burada karşı tarafa her ne kadar sert güç kullanılmasının istenilmediği izlenimi verilse de gerektiğinde kullanılabileceğine dair bir mesajı verilir. Üçüncü ve son aşamada ise, tüm müzakerelerden ve uygulamalardan sonuç alınamadığı takdirde sert gücün uygulanmasıdır. Sert gücün uygulanma süreci esasen güç sahibinin inisiyatifindedir. Eldeki gücün kapasitesine göre karşı tarafı genelde zorlayıcı bir şekilde ikna etme ile zorla, güç kullanarak kabul ettirme arasında olduğu söylenebilir. Burada tercih daha çok güç sahibinin seçimlerine ya da niyetine göre şekillenmektedir5.
“Atlantik’ten Hint Okyanusu’na Geleceğin İnşası“ kitabından alınmıştır. Makaleyi okumak için lütfen tıklayınız.
Atlantik’ten Hint Okyanusu’na Geleceğin İnşası e-kitabını incelemek için lütfen tıklayınız.