Covid-19 Süreci’nin Millî Güç Unsurlarına Etkisi

Makale

Risk toplumları veya belirsizlikler çağı olarak da adlandırılan içinde bulunduğumuz dönemde, geleneksel risklerden oldukça farklı özelliklere sahip, iklim değişikliği, salgın hastalıklar, düzensiz göç, uyuşturucu ticareti, siber saldırılar ve ekonomik krizler gibi sıra dışı riskler nedeniyle, “İnsani Güvenlik” kavramı etrafında şekillenecek yeni bir güvenlik konsepti ihtiyacı öne çıkmaktadır....

Risk toplumları veya belirsizlikler çağı olarak da adlandırılan içinde bulunduğumuz dönemde, geleneksel risklerden oldukça farklı özelliklere sahip, iklim değişikliği, salgın hastalıklar, düzensiz göç, uyuşturucu ticareti, siber saldırılar ve ekonomik krizler gibi sıra dışı riskler nedeniyle, “İnsani Güvenlik“ kavramı etrafında şekillenecek yeni bir güvenlik konsepti ihtiyacı öne çıkmaktadır (İkinci, 2020).

İnsani güvenlik, yalnızca devletin güvenliğine odaklanan geleneksel güvenlik anlayışının değişmesi gerektiğini savunur. İnsani güvenlik, “insanların günlük hayatlarında her tür tehdide karşı güvenliklerinin sağlanması, insanların açlık, hastalık, baskı gibi kronik tehditlere karşı güvende olması ve günlük hayatlarının ani ve kötü şekilde bozulmasına karşı korunmasıdır“ (UNDP, 1994: 3). İnsani güvenlik, güvenliğin içeriğini genişleten bütüncül (holistic) bir yaklaşıma sahiptir ve insana yönelik; ekonomi, gıda, sağlık, çevre, kişisel, toplum ve siyasi olmak üzere yedi farklı güvenlik çeşidini içermektedir (UNDP, 1994).

Çin’de başlayıp kısa sürede Avrupa’yı ve dünyayı etkisi altına alan COVID-19 hakkında, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin küresel barış ve güvenliği tehdit ettiği yönündeki açıklaması ve İsrail ile Fransa gibi ülkelerin liderlerinin virüsle mücadele yerine ‘virüse karşı savaş’ tabirini kullanmaları güvenlikte başlayan dönüşümün işaretleri olarak görülmektedir.

Uluslararası sistem düzeyinde köklü değişimi öngörenler, esasında müesses nizamın etkisi, mevcut güç dengeleri ve bir bütün olarak uluslararası sistemden oluşan statükonun gücünü küçümsedikleri için bu tahminde bulunmaktadırlar. Geçmişe bakınca bu gerçeği daha iyi görebiliriz. Belki de bugünün COVID-19 salgınına en yakın vaka, 1918’de yaşanan sözde ‘İspanyol’ gribi salgınıdır. Yaklaşık 100 yıl önce gerçekleşen bu salgın dünya üzerinde tahminen 50 milyon insanın ölümüne yol açtı. Kayıp sayısı Birinci Dünya Savaşı’ndakinden çok daha fazla olmasına rağmen, dünya siyaseti tarafından grip neredeyse hiç olmamış kabul edilmektedir. Yakın zamanda yapılan bir değerlendirmede bu durum şöyle ifade edilmektedir: “çoğu salgın hastalığın mirası miras bırakmamasıdır“ (Aydınlı, 2020: 36).

Uluslararası ilişkilerde daha geleneksel, “devletçi“ yaklaşıma geri dönülmesi muhtemeldir. Devletin gerçek anlamda geri dönüşüne tanık olabiliriz. Devlet, sadece son yıllarda terörizm, göç ve yükselen güçlerden kaynaklı tehditler karşısında öne çıkan “dış koruyucu“ kimliğiyle değil, aynı zamanda vatandaşını savunan “iç koruyucu“ kimliğiyle geri dönecektir. Güçlü bir yönetimi, rezervleri, kapasitesi ve vatandaşlarını böylesi zamanlarda koruyabilecek kurumsal hazırlığı olan kuvvetli devletler ideal haline gelebilirler. Hal- kın güvenliğinin sağlanması öncelik olacağı için devletler ve kurumlar önem kazanacaktır. Önceliğin insanlarda olduğu bir düzende de güvenliği kimin sağlayacağı sorusuna verilecek yanıt kaçınılmaz olarak devlet olacaktır (Aydınlı, 2020: 38).

COVID-19 salgını, geleneksel güvenlik anlayışının güvenlik endişelerini karşılamakta yetersiz kaldığını ve insana yönelik tehditleri kapsayan insani güvenlik yaklaşımına ihtiyaç olduğunu çok açık bir şekilde göstermiştir. Uluslararası ilişkilerde etkili olan geleneksel güvenlik anlayışı yalnızca devlete yönelik tehditleri dikkate almaktadır. Güvenliği, devletlerin anarşik uluslararası ortam içinde hayatta kalması olarak gören ve insanların güvenliğini dikkate almayan bu anlayış, COVID-19 salgının ortaya çıkardığı güvenlik endişelerini karşılamaktan uzaktır. COVID-19 salgınında tehdidin kaynağı devletlerin askeri güçleri değil, bir virüstür. Tehdit devletlere değil, doğrudan insanların yaşamına yöneliktir. Ordu, tank, top, uçak, nükleer silahlar bu tehdide karşı çaresizdir. Bir yıllık kısa sürede ortaya çıkan insan kayıpları yıllarca süren savaşlardan veya terör olaylarından fazladır. Örneğin, 1954-1975 yılları arasında devam eden ve Amerikalıları çok etkileyen Vietnam Savaşı’nda hayatını kaybeden Amerikan askerlerinin sayısı 58 bin 200’dür (Spector, 2020). Yine son dönemlerde ABD’nin yaşamış olduğu en önemli terör olayı olan 11 Eylül saldırılarında ölen insan sayısı, 2,753’tür (CNN, 2020).

Ulus devletlerin önceliğine dayanan devlet merkezli geleneksel güvenlik anlayışı; bütünü yani “insanlığı» değil, parçayı yani “ulus-devleti“ referans noktası olarak almaktadır. Ülkeler arasındaki etkileşim ve karşılıklı bağımlılığın arttığı, dünyanın bir bölgesindeki gelişmelerin dünyanın başka bölgelerindeki insanların güvenliklerini etkilediği günümüzün küresel dünyasında, insani güvenliğin tam olarak sağlanabilmesi için bu tehditlere yönelik küresel bir mücadelenin yapılması gerekir. Ülke odaklı yerel çabalar, küresel insani güvenlik tehditleriyle mücadele edebilmek için yetersiz kalmaktadır. Eleştirel teorinin savunduğu gibi insanların özgürleşmesinin sağlanabilmesi için insanlığı bir bütün olarak gören “evrensel“ bir bakış açısına ihtiyaç vardır. Bu bakış açısının odağı, egemen bir devletin üyesi olan “vatandaş“ değil, her zaman “insan“ olmalıdır (Linklater, 1982).

COVID-19 gibi öngörülemez kriz dönemlerinde, ani ve etkili dalgalanmalara karşı hızlıca adapte olabilmek, bu alanda elastikiyet kabiliyetine sahip olabilmek ve bu sayede şokların etkilerinin en aza indirilerek normal hayata geri dönüşün olabildiğince hızlı gerçekleşmesi, ulusal güvenlik perspektifi açısından da büyük önem taşımaktadır (İkinci, 2020). Sadece sağlık sistemi değil aynı zamanda ekonomi, kültür sistemi, eğitim, sosyal yaşam, dış ilişkiler, savunma ve güvenlik gibi birçok alanı etkisi altına alan pandemiye ilişkin ulusal düzeyde planlama ve stratejilerin belirlenmesinde ve kritik yönetim kararlarının alınmasında verilerin kullanılmasını sağlayacak karar destek mekanizmaları önemli bir yer teşkil etmektedir (İkinci, 2020).

Değişen ve dönüşen uluslararası sistem dinamikleri, her ne kadar devlet temelli yaklaşımlardan birey temelli yaklaşımlara evrilse de güvenlik söz konusu olduğunda devletlerin gücü ve etkisi yadsınamaz bir gerçektir. Bu noktadan hareketle güç kavramı ve devletin gücünü oluşturan etkenlerin ifade edilmesi, ulusal güvenliğin koruyucusu olarak kabul edilen askeri güç kavramının dönüşümü için oldukça önem arz etmektedir (Boztaş, 2020).

Güç kavramı toplumların gelişimi ve dönüşümüyle birlikte daima yeni biçim ve nitelikler kazanmıştır. Bu nedenle de birçok tanımı söz konusudur. İnsan temelli yaklaşımların önem kazandığı son dönemde güç kavramını sert, yumuşak ve akıllı güç şeklinde üçe ayıran Joseph Nye’a göre, “Güç, hava durumu gibidir. Herkes ona bağlıdır ve onun hakkında konuşur; fakat çok azı onu anlar. (…) Güç aynı zamanda aşk gibidir de (…) onu yaşamak, tanımlamaktan ve ölçmekten kolaydır; fakat bu onun gerçekliğini azaltmaz. Sözlükte, gücün bir şeyi yapabilme kapasitesi olduğu yazar. En genel anlamıyla, güç, birinin istediği sonuçları elde edebilmesi demektir.“ (Nye, 2005: 11; Yatağan, 2018: 70-71).

Bu bağlamda güç, bir devletin kendi çıkarlarını koruma veya taleplerini karşı tarafa kabul ettirme konusunda sahip olduğu maddi ve manevi potansiyel olarak tanımlanabilir. Morgenthau, uluslararası politikayı bir güç arayışı olarak tanımlamış ve her ne kadar devletlerin nihai hedeflerinin farklılık gösterebileceğini vurgulasa da, günün sonunda en önemli hedeflerinin güç veya bir diğer ifadeyle güce ulaşmak olduğunu ifade etmiştir. Morgenthau’ya göre güç politik ve milli güç olmak üzere ikiye ayrılır. Politik güç milli güçten beslenir. Milli güç unsurları ise dokuz kategoride: 1- Coğrafya 2- Doğal Kaynaklar (Gıda - Hammadde – Petrol’ün Gücü) 3- Endüstriyel Kapasite 4- Askeri Hazırlık (Teknoloji - Liderlik - Silahlı Kuvvetlerin Niceliği ve Niteliği) 5- Nüfus (Dağılım– Trendler) 6- Milli Karakter 7- Milli Maneviyat/Manevi Değerler 8- Diplomasinin Kalitesi 9- Hükümetin Kalitesi şeklinde incelenebilir (Morgenthau, 1985: 127-169). Morgenthau, uluslararası politikayı bir güç arayışı olarak tanımlamış ve her ne kadar devletlerin nihai hedeflerinin farklılık gösterebileceğini vurgulasa da, günün sonunda en önemli hedeflerinin güç veya bir diğer ifadeyle güce ulaşmak olduğunu ifade etmiştir.

Tarihsel süreçteki klasik sert güç askeri güç olarak tanımlanırken, günümüzde askeri güç, teknoloji ve ekonomik güç ile birlikte akıllı güce dönüşmüştür. Akıllı güç; ne sert güçtür ne de yumuşak güçtür. Akıllı güç, hedeflere ulaşmak için hem sert hem de yumuşak gücün birleşik bir strateji ile değerlendirilmesidir.

Akıllı güç, bir yandan güçlü bir ordu bir yandan da ülkenin nüfuz potansiyelini artıracak her pozisyonda ittifaklara veya ortaklıklara yatırımları gerektirmektedir. Bu bağlamda akıllı güç, bilgi ve iletişim teknolojileri (BİT), diplomasi ve harp sanatının ustaca kullanımının eseri olarak nitelendirilebilir. Çünkü gücün teknolojik destekle birlikte hangi durumda, nerede, nasıl kullanılacağına karar vermek ve uygulamak teknoloji, akıl, yetenek ve tecrübe gerektirmektedir (Yatağan, 2018: 74). Dolayısıyla askeri güç, teknoloji ve ekonomik güçle desteklenmedikçe ya da ekonomik çıkarlar ve teknolojik gelişmeler, askeri güçle korunamadıkça ne askeri ne de ekonomik güç ve teknolojik gelişmeler tek başlarına bir anlam ifade edemezler.

“Kovid-19 Sonrası Geleceğin Güvenlik Kurumları ve Stratejik Dönüşüm“ e-kitabından alınmıştır. Makalenin tamamını okumak için lütfen tıklayınız.

“Kovid-19 Sonrası Geleceğin Güvenlik Kurumları ve Stratejik Dönüşüm“ e-kitabını incelemek için lütfen tıklayınız.


 
Bu içerik Marka Belgesi altında telif hakları ile korunmaktadır. Kaynak gösterilmesi, bağlantı verilmesi ve (varsa) müellifinin/yazarının adı ile unvanının aynı şekilde belirtilmesi şartı ile kısmen alıntı yapılabilir. Bu şartlar yerine getirildiğinde ayrıca izin almaya gerek yoktur. Ancak içeriğin tamamı kullanılacaksa TASAM’dan kesinlikle yazılı izin alınması gerekmektedir.

Alanlar

Kıtalar ( 5 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2727 ) Etkinlik ( 222 )
Alanlar
Afrika 77 641
Asya 98 1089
Avrupa 22 642
Latin Amerika ve Karayipler 16 67
Kuzey Amerika 9 288
Bölgeler ( 4 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1386 ) Etkinlik ( 54 )
Alanlar
Balkanlar 24 294
Orta Doğu 23 611
Karadeniz Kafkas 3 296
Akdeniz 4 185
Kimlik Alanları ( 2 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1292 ) Etkinlik ( 78 )
Alanlar
İslam Dünyası 58 781
Türk Dünyası 20 511
Türkiye ( 1 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2045 ) Etkinlik ( 82 )
Alanlar
Türkiye 82 2045

Dr. Attila Gökhun Dayıoğlu’nun uzun araştırmalar sonunda kaleme aldığı “Macaristan’da Radikal Sağ, Popülist Radikal Sağ Politikaların Ana Akımlaşması” kitabı TASAM yayınları tarafından yayımlandı.;

Bugün, Avrasya denkleminde Kazakistan-Çin ilişkilerini ele alırken, Timurlu imparatorluk vizyonuna göre tanımlanan tarihi perspektifte oluşan Avrasya jeopolitiğine kuşbakışı göz atmak, bugünü ve geleceği değerlendirmemizde önem arz etmektedir.;

1972 yılında gerçekleşen Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı'ndan günümüze kadar, Dünya Çevre Günü her yıl 5 Haziran'da Dünya genelinde çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır. Dünya Çevre Günü'nde düzenlenen etkinliklerin amacı, çevre sorunlarına dikkat çekerek, toplumda çevre bilincinin artmasıdır.;

Orta Doğu topraklarının sahip olduğu zengin enerji ve su kaynakları dünya üzerindeki birçok devletin dikkatini çekmektedir. Gücünü maksimize etmeye çalışan Batılı devletlerin siyasi rekabet sahası olarak görülen Orta Doğu, Rusya’nın da dikkatini çekmektedir. ;

Kosova’nın Sırp sınırına yakın ve Sırp nüfusun yoğunlukta olduğu bu kısmındaki dört Sırp belediye başkanının Kurti yönetiminin kararını protesto amaçlı istifası ile 2022 Kasımında artan gerilim NATO’nun müdahale kararına sebep olacak düzeyde büyüdü.;

Çin Halk Cumhuriyeti’nin 1949’da kuruluşundan Soğuk Savaşın sonuna kadar Çin ve Ortadoğu ülkeleri arasındaki ilişkiler çok çabuk gelişti. 950’lerin ortalarında Çin sadece birkaç Arap ülkesiyle diplomatik iletişim içindeydi. Bunun nedeni bu ülkelerin batı emperyalizmi ve kurtuluş mücadeleleri içinde ...;

Türkiye'nin, Yeni İpek Yolu güzergâhında, Orta Koridorun gelişimi, Avrasya üzerinden karasal Doğu-Batı ticaretinde lojistik üs haline gelmesi ve tedarik zincirinde merkez konumda olması, ekonomi ve dış politika önceliklerden biridir. Ayrıca Türkiye'nin bir enerji ticaret merkezi olma rolü güçlenmeli...;

Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ) [CSTO | Collective Security Treaty Organization] üyeleri, Orta Asya Cumhuriyetleri, Türkiye’nin sınır komşusu Ermenistan ve yine Türkiye’nin en büyük partneri olan Rusya’dır.;

Doğu Akdeniz Programı 2023-2025

  • 17 Tem 2023 - 19 Tem 2023
  • İstanbul - Türkiye

5. Denizcilik ve Deniz Güvenliği Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul - Türkiye

2. İstanbul Siber-Güvenlik Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul - Türkiye

7. Türkiye - Körfez Savunma ve Güvenlik Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul - Türkiye

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “ABD Hegemonyasına Meydan Okuyan Çin’in Zorlu Virajı; Güney Çin Denizi” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Küresel Rekabet Penceresinden Pasifik Adaları” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “TEKNOLOJİK ÜRETİMDE BAĞIMSIZLIK SORUNU; NTE'LER VE ÇİPLER ÜZERİNDE KÜRESEL REKABET” isimli stratejik raporu yayımladı

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Sri Lanka’nın Çöküşüne Küresel Siyaset Çerçevesinden Bir Bakış” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Çin-Japon Anlaşmazlığında Doğu Çin Denizi Derinlerdeki Travmalar” isimli stratejik raporu yayımladı.

İngiltere’nin II. Dünya Savaşı sonrasında Hint Altkıtası’ndan çekilmek zorunda kalması sonucunda, 1947 yılında, din temelli ayrışma zemininde kurulan Hindistan ve Pakistan, İngiltere’nin bu coğrafyadaki iki asırlık idaresinin bütün mirasını paylaştığı gibi bıraktığı sorunlu alanları da üstlenmek dur...

Devlet geleneğimizde yüksek emsalleri bulunan Meritokrasi’nin tarifi; toplumda bireylerin bilgi, bilgelik, beceri, çalışkanlık, analitik düşünce gibi yetenekleri ölçüsünde rol almalarıdır. Meritokrasi din, dil, ırk, yaş, cinsiyet gibi özelliklere bakmaksızın herkese fırsat eşitliği sunar ve başarıyı...

Gündem 2063, Afrika'yı geleceğin küresel güç merkezine dönüştürecek yol haritası ve eylem planıdır. Kıtanın elli yıllık süreci kapsayan hedeflerine ulaşma niyetinin somut göstergesidir.