Kızılelma: “Post-Güvenlik Jeopolitik Az Kaynak Çok İnsan”

Açılış Konuşması

Sayın Bakanlar, Sayın Genelkurmay Başkanı, sayın bürokratlar, sayın misafirlerimiz, hepiniz TASAM tarafından düzenlenen 7. İstanbul Güvenlik Konferansı’na hoş geldiniz. ...

Sayın Bakanlar, Sayın Genelkurmay Başkanı, sayın bürokratlar, sayın misafirlerimiz, hepiniz TASAM tarafından düzenlenen 7. İstanbul Güvenlik Konferansı’na hoş geldiniz. Bugün ve yarın farklı salonlarda güvenliğin proaktif boyutlarını kapsayan, son derece yoğun ve önemli toplantılar gerçekleştirilecektir.

7. İstanbul Güvenlik Konferansı’nın açılışında birlikte olmaktan ötürü tekrar müteşekkir ve minnettarız. Yurtdışından teşrif eden Sayın Bakanlara, Genelkurmay Başkanı’na İstihbarat Başkanlarına, JSGA Komutanımız ve heyetine, Ülkemiz otoritesi kurumların değerli temsilci ve katılımcılarına, diplomatik sivil ve askerî misyon temsilcilerine içtenlikle minnettarım. Aramızda bulunan duayen büyüklerimize, büyük elçilerimize teşrifleri için yine minnettarız. TASAM Başkan Yardımcımız Doçent Dr. Tuğgeneral (E) Fahri ERENEL nezaretinde ve Proje Yöneticimiz Mustafa Onat MENDİL’in ekip liderliğinde sayısız kişinin katkılarına da müteşekkiriz. Sponsorlarımıza destekleri için ve ilgili bakanlıklara/kurumlara kurumsal katkılarından dolayı da ayrıca minnettarız.

Güvenlik işi, ekosistem meselesidir. Henüz sağlıklı işleyen bir ekosistem noktasına gelmiş değiliz fakat bu tür toplantı ve çalışmalarda, ekosistemin sağlıklı işleyişine olan ihtiyacı sürekli gündemde tutmanın boşa gitmediğini, mesafe alındığını da görüyoruz. Pandeminin yoğun olduğu 2020 yılındaki toplantısı da hibrit formatta çevrim-içi gerçekleşen İstanbul Güvenlik Konferansı, hiç aksamadan devam etmektedir. Mutad olduğu üzere bu yıl da; 7. İstanbul Güvenlik Konferansı’nınSTANBUL GÜVENLİK KONFERANSI yanı sıra; “Çeşitlilik içinde Birlik ve Güvenliğin İnşası“ teması ile 5. Türkiye - Körfez Savunma ve Güvenlik Forumu, “Güvenlik ve Savunma: Stratejik Dönüşüm“ teması ile 4. Türkiye - Afrika Savunma Güvenlik ve Uzay Forumu, “Türk Deniz Ekosistemi: Proaktif Politika, Ürün ve Teknolojiler“ teması ile 3. Denizcilik ve Deniz Güvenliği Forumu alt-etkinlikler olarak birlikte eş zamanlı gerçekleştirilecektir.

Konuşma notlarımı başlıklar hâlinde beş bölüme ayırdım. Vakit elverdiğince çok özet olarak detaylandırmaya çalışacağım:

- İstanbul Güvenlik Konferansı - Proaktif Geçmiş ve Gelecek
- Öncelikleri, Düşmanlıkları ve Yönetimini Yeniden Düşünmek
- Kızılelma: İnsanlık için Ortak Değerler ve Ahlak Devrimi

- Post-Güvenlik Jeopolitik ve Rekabet (Yeni Literatür, Uzay vb.)
- Toprak-Su-Hava-Ateş’in İnsanda/Doğada Tekrar Dengelenmesi için Ulusal/Küresel Öncelikler
- Döngüsel (Yeşil) Ekonomi

- Çoklu Görev/Yetenek Temelli “Kurmay Güvenlik/Ordu“ Doktrini ile Stratejik Dönüşüm
- Kurumsal (Meritokrasi) Yapının Yeniden İnşası
- Az Kaynak Çok İnsan
- Siyasi, Ekonomik ve Sektörel Hedeflerin Eşgüdümlü olduğu Kurumsal Altyapı

- QUAD, AUKUS, BLUE DOT NETWORK, D10, T12 | Akdeniz-Atlantik, Hint-Pasifik Entegrasyonları ve CPTPP, RCEP vb. Karşıtları
- Çin, Rusya, Hindistan, Japonya ve NATO

- Yeni Güç ve Mülkiyet Ekosistemi
- Siber Güvenlik, Gıda Kıtlığı, Üretim-Tüketim Zincirinin Güvenliği ve Rekabetçi Yönetişimi
- Orta Sınıfın Dönüşümü, Geleceğin Demokrasisi

İlk İstanbul Güvenlik Konferansı toplantısının sonuç bildirisinin ilk maddesinde yer alan “mevcut üretim, tüketim ve büyüme standartları en büyük güvenlik tehdidi ve riskidir“ vurgusunu, pandemi döneminde ve sonrasında yaşananlar teyit etti. İki yıl önceki açılış konuşmamızda “insanlığın karşı karşıya olduğu ortak riskler itibarıyla mevcut rekabetin büyük ölçüde anlamsızlaştığı, fakat toplumların ve devletlerin rekabet etmeden yaşayamayacağı, dolayısıyla bu rekabetin mümkün olduğu ölçüde uzaya veya farklı alanlara taşınması gerektiği, yoksa mevcut rekabetin insanlık için doğru bir zamanlamada olmamasından ötürü faydadan çok zarar getirdiği“ üzerinde durmuştuk. Bugün yaşanan tartışmalar, komplo teorileri, bilimsel tezler ve antitezler, bu noktada insanlık için büyük bir risk olduğunu da ortaya koymaktadır.

Millî Savunma ve Güvenlik Enstitüsü ile İstanbul Güvenlik Konferansı dışında da güvenlik ile ilgili birçok çalışma yapmaya gayret ediyoruz. Güvenlikte ve düşünce kuruluşu olabilmekte en önemli unsur, eleştirel düşünce ve liyakat temelinde proaktif olabilmek, politika önerileri geliştirebilmektir. Düşünce kuruluşlarının yorum ve makale yayımlamasının, yapmaları gereken işin çok küçük bir kısmı olduğunu düşünüyorum. Bunu üniversiteler yapmakta, milyonlarca makale ve kitap yayımlanmaktadır. Bir düşünce kuruluşunun, hedef aldığı ve odaklandığı alanlarda mutlaka politikaları etkileyecek, pozitif katkı sunacak bir yapılanma ile çalışması gerektiğini, önümüzdeki yıllarda bu anlamda - Batı’dakiler dâhil olmak üzere - düşünce kuruluşlarının önemli bir bölümünün işlevsiz kalacağını ve kalmaya başladığını düşünüyorum.

“Bir musibet, bin nasihatten evladır“ atasözümüz, pandemi ile hem Türkiye için hem dünya için doğruluğunu teyit etmiştir. Gelinen noktada küresel anlamda, hem kendi elimizle yaptığımız hatalar, hem uluslararası sistemin sağlıklı çalışmaması, hem de ulus devletlerin zayıflaması ve yeterli kurumsal kapasiteye sahip olmaması nedeniyle birçoğu ciddi ve herkesi aşan küresel tehditler söz konusudur. Örneğin pandemi sürecinde gördüğümüz üzere, büyük orduların salgınla mücadeleye pek katkısı olmadı. En fazla, lojistik destek noktasında ihtiyaç olan alanlarda devreye girdiler veya bir takım sağlık bazlı lojistik takviyeleri, katkıları oldu. Bu anlamda bu süreç hiç kimsenin çalışmadığı yerden geldi. Keza pandemi, savaş ve güvenlik doktrini ile yürütülmesi gereken bir süreçti. Hangi ülke ne kadar uyum sağladı, bu doktrin görünür veya görünmez şekilde ne kadar uygulandı, bunu zamanla daha iyi analiz edeceğimizi düşünüyorum.

Geldiğimiz noktada; az önce de ifade ettiğim gibi, düşmanlıklar ile önceliklerin yeniden düşünülmesi gerektiği ve aslında bunun 10-20 yıl önce yapılması gerekirken yeterince yapılmadığı kanısındayım. Önceliklerin ve düşmanlıkların yönetimini yeniden düşünmemiz gereken bir dönemden geçiyoruz. Şüphesiz herkes kendi bakış açısı ile bir takım çıkarımlar yapabilir. Keza, insanlığın “güvenlik“ anlamında geldiği nokta ve hayat tarzı itibarıyla son 200 yılı büyük ölçüde Batı medeniyeti şekillendirdi. Şimdi ise çok-kutuplu düzene geçiş söz konusu. Referanslar belli ölçülerde farklı, belli ölçülerde tek düze olmaktadır. Uluslararası sistemin kuralları büyük ölçüde tek merkezde, tek yapıda belirlenmektedir. Bundan dolayı - bir ideolojik söylem olarak değil - hem ulusal hem uluslararası ve küresel ölçekte Kızılelmalara, doktrinlere ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Bu, Çin’de Zümrüdüanka’dır. Dünyanın başka bir yerinde başka bir şeydir. Çinli dostlarımız bize “yanlış kalkınma modeli izledik, küllerimizden Zümrüdüanka gibi yeniden doğacağız“ tanımlaması yapmıştı. Bu Kızılelma, her kültürde farklı şekilde ifade edilebilir. Fakat güvenlikten bağımsız olmayan bir medeniyet krizi yaşadığımızı düşünürsek insanlık için ortak değerlere ve ahlak devrimine hayati gereksinim olduğu kanaatindeyim. Bunun için de iyi örneklere ihtiyacımız var.

Türkiye’nin ve dost ülkelerin bu anlamda böyle bir devrime nitelikli katkı yapacak alt yapıya sahip olduğuna inanıyorum. “Post-Güvenlik“ ya da “Jeopolitik-Ötesi“ dediğimiz zaman, klasiğin ötesine çıkmış oluyoruz ve anlamlar yoruma açık hâle geliyor. Kurumsal alt yapıların uzmanlık alanlarının ve birikimlerinin mevcut risklere cevap veremediği ya da yetersiz kaldığı bir dönemdeyiz. Sanırım bu alt yapı eksikliği bütün ülkeler için artarak devam edecek. Bu anlamda rekabetin boyutunu doğru analiz etmek ve insanlık için risk oluşturan alanlarda - az önce de ifade ettiğim gibi - bunu uzaya taşımak ya da bu rekabetin yeni alanları ile ilgili literatür geliştirmek son derece önemli ki akademisyenlerin, uzmanların en büyük katkısı bu olacaktır. Çünkü böyle bir literatüre ve tartışılmasına da çok ihtiyacımız var.

“Toprak, Su, Hava, Ateş“ dengesinin insanda ve doğada tekrar sağlanması için ulusal ve küresel ölçekli çalışmaların yapılması şüphesiz elzemdir. Doğanın dengesinin bozulması ile ciddi sorunlar yaşanırken, bunların en başında iklim krizi gelmektedir. Ciddi bir iklim krizi yaşıyoruz, bununla beraber tüm dünyada iklim krizi ile ilgili büyük çalışma ve yapılanmalar var.

Israr edilen üretim-tüketim ve büyüme standartlarının işleyişinden dolayı bu dengeyi bozmamız, insanlığı ve dünyayı çok büyük bir krize sürüklemiştir. Üretim krizi yaşıyoruz, tüketim krizi yaşıyoruz. Tüm dünyada alarm zilleri çalıyor. Çin’in son 30 yılda izlediği kalkınma politikaları nedeniyle nehirlerinin %60’ı zehirlenmiş durumda ve bu üretim hızıyla devam edildiği takdirde dünyanın çok kısa sürede bir çıkmaza gireceğini herkes görmektedir.

Pandemi süreci sonrasında üretim ve tüketime ulaşmanın zorlaşması ve zorlaştırılmasının temel nedenlerinden biri de budur. Dolayısıyla hayatın, doğasını tekrar yakalayabilmesi; insan sağlığı ve yaşamının güvenliği anlamına gelmektedir. Aksi takdirde hayalet ülkeler ve hayalet kentler ile karşılaşma sürecimiz çok uzak görünmemektedir. Tam bu çerçevede özellikle son iki yıldır sıklıkla gündeme getirilen bir ekonomi modeli olarak döngüsel yeşil ekonomi karşımıza çıkmakta ve tüm finans piyasası da buna göre yapılandırılmaktadır.

Sanayi Devrimi ile birlikte büyük ölçüde doğrusal bir ekonomi bizi bugüne kadar getirdi. Yeşil Ekonomi ile “üret, tüket, at“ yerine “üret, tüket, dönüştür“ yaklaşımı üzerinden bugün %10 bandında bir dönüşme oranı söz konusudur. Bu oranın daha yükseğe, %100’e çıkması durumunda ideal noktada bir ekonomik model dönüşümü söz konusudur. Örneğin Çin, kömür santrallerini finanse etmeyeceğini tüm dünyaya ilan etti. Uluslararası finans piyasaları ise döngüsel yeşil olmayan ekonomik alt yapı projelerine finans vermekte zorluk çıkarıyor veya daha yüksek bedel öneriyor.

Geçtiğimiz aylarda Türkiye de bu anlamda bir takım hedefler belirledi. Fakat bu, çok büyük alt yapı dönüşümü gerektiren bir süreçtir. Hem Türkiye için hem müttefik ülkeler için bu ekonomik modele uyum sağlamak en önemli zihinsel eşiklerden biri olarak önümüze çıkmaktadır.

Bir diğer önemli nokta ise çoklu görev ve yetenek temelli kurmay güvenlik/ordu merkezli dönüşümdür. Ordu dememiz gerekmiyor fakat kurumsal birikim açısından bunu vurgulamak önemli. Bu doktrin ile stratejik dönüşüme ihtiyacımız var. Fakat bunun için dünya olarak çok geç kaldığımız düşüncesindeyim. Bu konuda başarılı olan ülkeler elbette mevcut fakat burada sivillerin her konunun güvenlikleştirilmesi gerektiğine ikna olması, akabinde askerlerin de sivillerin alanına giren ilgili konularda uzmanlığa ya da yönetişim altyapısına sahip olması gerektiği aşikardır. Gereksiz bir asker-sivil tartışması başlatmadan, bunun bir yönetim tarzı hâline gelmesi gerektiğini düşünüyorum.

Güvenlik bugün; Tarım, Sağlık, Ekonomi Bakanlıklarında başlamaktadır. Meritokratik alt yapının her noktasında güvenlikleştirme, yönetim biçimi hâliyle topluma yansıyacaktır. Ayrıca tüm dünya için benzer stratejik dönüşüm ihtiyacı içinde olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü mengene her geçen yıl tüm insanlığın boğazını sıkmaya devam ediyor. Bu konuda başarılı olmaya aday ülkeler arasında Türkiye’nin de olduğunu vurgulamak isterim.

Kişisel yorumuma göre meritokrasi, sadece bürokrasi değil her şeyin doğru yerde olması ve doğru yerde durması anlamına gelmektedir. Tüm bu güvenlik riskleri ve yeni dünya ile rekabet edebilmek için toplumsal dengeler dâhil olmak üzere meritokrasinin yeniden liyakat ve eleştirel düşünce temelinde organize edilmesi gerekmektedir. Meritokratik dönüşümün ve ekonomik dönüşümün temel sloganının “az kaynak, çok insan“ olduğunu düşünüyorum. Bu özellikle son 20 yıldır çok güçlü bir yapısal olgu olarak karşımıza çıkmakta ve TASAM tarafından ısrarla vurgulanmaktadır.

Bu kavramı sürekli dile getirsek de maalesef tam tersini işletmeye devam ediyoruz. Oysa “az kaynak, çok insan“ alt yapısını kurduğumuz zaman risklere ve krizlere karşı daha dayanıklı hâle geliyoruz. Bu anlamda Türkiye’nin 2.200 yıldan eskiye dayanan bir kurumsal geçmişi ve birikimi var. Benzer şekilde dost, kardeş ülkelerin de birikimi var. Dolayısıyla “az kaynak çok insan“ modelli bir dönüşüme ihtiyaç; yönetilebilirliğin de, güvenliğin de muasır anahtarıdır.

Konfora ve alt yapıya harcadığımız konulara 30 yıl ara versek yenisine gerek duymayız diye düşünüyorum. Bu durum ülkelere göre elbette değişiklik gösterebilir. Söz konusu dönüşümde siyasi, ekonomik ve sektörel hedeflerin eş güdümlü olması gerekmektedir. Çünkü siyasi hedefler, ekonomik hedefler ve sektörel hedefler birbiri ile uyumlu çalışmadığı zaman enerjinin %80’ini toprağa vermekteyiz. Bu da kişilerin ve kurumların fedakarlığına kalmaktadır. Bir takım vizyoner ve lider kişiler gittiğinde ya da kurumsal kültür değiştiğinde de çok daha fazla geriye gitmek sürekli tekrarlanıyor. Tarihimizin ve dünya tarihinin de bunun örnekleri ile dolu olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla siyasi, ekonomik ve sektörel hedeflerin eş güdümlü olmasının, güvenlik konularındaki rekabet alt yapısı açısından da belirleyici olduğunu düşünmekteyim.

Konferans konumuzun da merkezini oluşturan “Post-Güvenlik Jeopolitik“ başlığının içini dolduran konular; özellikle Akdeniz, Atlantik ve Hint-Pasifik’teki yeni entegrasyon çalışmaları olmaktadır. Bunların bir kısmı resmîleşti, bir kısmının müzakereleri devam etmektedir. Bir kısmı ise beyan edildi, henüz resmî bir girişim yapılmadı. Fakat bunların hepsi farklı alanlarda yeniden standartları belirleme ve yeniden iş bölümü yapma noktasındaki entegrasyonlardır. QUAD, AUKUS, BLUE DOT NETWORK, D10, T12 entegrasyonlarında hem Avrupa’dan hem Hint-Pasifik’ten ülkelerin olduğunı ve ABD’nin ise tümünde yer aldığını görmekteyiz. CPTPP, RCEP vb. karşıt entegrasyonlar da yeni bir re-organizasyon sürecine girmiştir.

Çin’in belli teknoloji alanlarında öne geçmesi ile uluslararası standartları tanımlama yetisi de gelişmiş oldu. Bu ise uluslararası sistemde en önemli rekabet unsuru hâline gelmiştir. Zira standartları kim belirlerse sonuçları da o belirlemiş oluyor. Mesela T12, tekno demokrasileri tekno otokrasilere karşı bir araya getiren bir yapılanma olarak öngörülmüştür. Bu anlamda bütün entegrasyonların hem güvenlik hem sosyolojik hem ekonomik hem de teknolojik anlamda zaman içinde büyük karşılıkları olacaktır. Bu entegrasyonlar içindeki dengenin nasıl şekilleneceği, her ülkenin kendine göre nasıl bir pozisyon alacağı noktasında bu konuların karşılaştırmalı çalışılmasına çok ihtiyaç var. Dünyanın bugünü ve geleceği açısından, temel büyük ülkeler olarak Çin, Rusya, Hindistan, Japonya ve NATO’nun - ki Türkiye de NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip üyesidir - alacağı inisiyatiflerin ve örnekliklerin sürükleyici ve belirleyici olacağı aşikardır ve bunun olası senaryolarının da çok iyi analiz edilmesi gerekmektedir.

Tüm bu rekabet parametrelerinin ışığında ve “yeni güç ve mülkiyet ekosistemi“ içinde, konvansiyonel olarak sahip olduğumuz her şeyin, anlamını büyük ölçüde kaybettiği ve değerinin düştüğü bir dönemdeyiz. Örneğin Türkiye’nin bayrak taşıyıcı hava yolu olan gözbebeğimiz Türk Hava Yolları’nın piyasa değeri 2 milyar dolar olup, 350 adet uçağı bulunmaktadır. Fakat bir nevi taksi uygulaması olan Uber ise hiç aracı olmamasına rağmen yakın geçmişte 100 milyar dolar piyasa değerine ulaşmıştır. Buna benzer sayısız örnek üretilebilir.

Henüz uzayla ilgili ciddi ticari dönüşüm olmamasına rağmen ABD’de 100 milyar dolar değerinde uzay şirketi vardır. Uzun yıllardır TASAM olarak ülkemiz ve dünya için “kendimizi nerede, hangi kulvarda görüyoruz ve ne ile yüzleşeceğiz“ diye sorguluyoruz. Bu anlamda elimizdeki alt yapıyı ve kapasiteyi güncel varlıklara/yeni konvansiyonele dönüştürmeye dair nasıl bir politika izleyeceğimiz geleceğimiz ve güvenliğimiz için de belirleyici olacaktır.

Aynı şekilde uzun süredir bizim de dile getirdiğimizüzere, Kovid-19 salgınından sonra beklenen; siber güvenlik, gıda kıtlığı, üretim-tüketim zincirinin güvenliği ve rekabetçi yönetişimi olacaktır. Bu siber güvenlik alanı artık hayatın işleyişi, doğası hâline gelmiştir. Pandemiden sonra özellikle tüketime ulaşma noktasında ciddi sorunlar var ve global ölçekte çok ciddi bir enflasyon ile karşı karşıyayız. Bunun arkasında; ABD’nin, Avrupa Merkez Bankası’nın çok fazla karşılıksız para basması gibi nedenlerle birlikte, Çin’in kalkınma modelini değiştirmesi yatmaktadır. Tüketime ulaşmak, Çin öncesi döneme evrilmekte ve birim fiyatlar sürekli yükselmektedir. Bu aslında ulusal enflasyonların da, ekonomi politikalarının da üstünde bir konudur. Ülke bazında bu döneme zayıf yakalanmışsanız şüphesiz sonuçlarını çok daha kötü hissediyorsunuz. Bu konjonktürün; hem güvenlik açısından hem devletlerin, toplumların sürdürülebilirliği açısından büyük türbülanslara gebe olduğunu düşünüyorum. Çünkü tüketime yeterince ya da hiç ulaşamamanın ortaya çıkaracağı sorunların iyi analiz edilmesi gerektiğinin altını çiziyorum.

Son olarak, bütün bu çerçevesini çizdiğimiz dünya, bize bir orta sınıf vaat ediyor mu? Çünkü, orta sınıfı olmayan ülkeler de yönetim ya otokrasilere ya da kaosa evriliyor. Uluslararası alanda birbirini dengeleyecek güçler olmadığı için bütün insanlığın mevzi kaybettiği aşikardır. Ortalamanın sürekli aşağıya indiğini görüyoruz. ABD ve Almanya gibi ülkelerle yaptığımız toplantılarda genelde orta sınıfın dönüşümünden doğacak sonuçlar ve güvenliğe etkileri üzerine konuşmaktayız. Keza bu ülkeler dünyanın gelişmiş ve varlıklı ülkeleri arasındadır. Bu anlamda tüm bu rekabet ortamında ulus devletlerin zayıflaması ile orta sınıfın dönüşümü ve demokrasilerin geleceği konusunun altının çizilerek sürekli karşılaştırmalı çalışılması gerektiği kanısındayım.

( TASAM Başkanı Süleyman ŞENSOY, 7. İstanbul Güvenlik Konferansı Açılış Konuşması Deşifresi, 04.11.2021 )


 
Bu içerik Marka Belgesi altında telif hakları ile korunmaktadır. Kaynak gösterilmesi, bağlantı verilmesi ve (varsa) müellifinin/yazarının adı ile unvanının aynı şekilde belirtilmesi şartı ile kısmen alıntı yapılabilir. Bu şartlar yerine getirildiğinde ayrıca izin almaya gerek yoktur. Ancak içeriğin tamamı kullanılacaksa TASAM’dan kesinlikle yazılı izin alınması gerekmektedir.

Alanlar

Kıtalar ( 5 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2779 ) Etkinlik ( 223 )
Alanlar
TASAM Afrika 77 650
TASAM Asya 98 1116
TASAM Avrupa 23 650
TASAM Latin Amerika ve Karayip... 16 67
TASAM Kuzey Amerika 9 296
Bölgeler ( 4 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1406 ) Etkinlik ( 54 )
Alanlar
TASAM Balkanlar 24 297
TASAM Orta Doğu 23 623
TASAM Karadeniz Kafkas 3 297
TASAM Akdeniz 4 189
Kimlikler ( 2 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1304 ) Etkinlik ( 78 )
Alanlar
TASAM İslam Dünyası 58 786
TASAM Türk Dünyası 20 518
TASAM Türkiye ( 1 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2054 ) Etkinlik ( 83 )
Alanlar
TASAM Türkiye 83 2054

İçinde bulunduğumuz dönem askeri güçler bakımından eski yapıların çöktüğü, kimisi kalıcı kimisi geçici olan yeni yapıların ortaya çıkıp hayatta kalabilmek için yarıştığı bir dönemdir. Yeni teknolojiler; silahların menzilini artırmakta, reaksiyon süresini azaltmakta ve insan kapasitesini aşacak şekil...;

Bu navigasyon planı iki stratejik sonla bitiyor: 2027’de Çin Halk Cumhuriyet’i ile olası savaşa karşı hazır olmak ve donanmanın uzun dönem avantajlarını iyileştirmek. Biz bu olası sonlarla karşılıklı iki zorlayıcı yollarla çalışacağız: Proje 33’ü uygulamak ve donanmasının ortak savaş ekosistemine k...;

Tüm boyutlarıyla herkesin ve herşeyin doğru yerde olduğu bir meritokrasiye dayanarak işlemesi mümkün olan ekosistemde doğru ölçü (kutsal referanslar vb) selefivari bir yorumla yanlış yerde uygulanmışsa; önce emanet, kaynak krizi derinleştikçe emanetin sahibi adeta ganimet olur. Teşbihen piyango bile...;

Dünya, 21. yüzyıla “pusulasız“ bir halde girdi. Soğuk savaşın yıkıntıları arasında kalan kurallara dayalı küresel düzen, çoğunluğun taleplerine yanıt veremezken Batı cenahı dışında kalan ülkelerin BRICS ile bir karşı-hegemonya alanı yaratmaya başladığı görülüyor.;

Türkçe’ye “İslam ve Müslümanlar için Destek Cemaati” olarak çevrilebilen “Jama’a Nusrat ul-Islam wa al-Muslimin (JNIM)” terör örgütü 2 Mart 2017’de Afrika’nın Sahel bölgesinde etkili dört terör örgütü olan El Murabitun, Ensar Dine, Mağrip El Kaidesi (AQIM) ve Macina Kurtuluş Cephesinin birleşmesiyle...;

Geçtiğimiz yıl boyunca, COVID-19 pandemisi dünyaya kırılganlığını hatırlatmış ve yüksek düzeydeki karşılıklı bağımlılığın içerdiği riskleri gözler önüne sermiştir. Önümüzdeki yıllar ve on yıllarda, dünya hastalıktan iklim değişikliğine, yeni teknolojilerden ve finansal krizlerden kaynaklanan kesinti...;

Artık ahkâm kesmekten öte çapı kalmayan Birleşmiş Milletlerin(BM), Afet Riski Azaltma Günü yaklaşırken uygun gördüğü tema bu yıl oldukça ilginç. Adeta eski kuşaklardan ümidi kesmişçesine 2024, Uluslararası Afet Riski Azaltma Günü olan 13 Ekim için açıklanan tema “ Bir Sonraki Kuşağın, dirençli bir G...;

Biz, dünya halklarını temsil eden Devlet ve Hükümet Başkanları olarak, Gelecek İçin Pakt'ta yer alan eylemler aracılığıyla mevcut ve gelecek nesillerin ihtiyaçlarını ve çıkarlarını korumak amacıyla Birleşmiş Milletler Genel Merkezi'nde toplandık.;

10. İstanbul Güvenlik Konferansı (2024)

  • 21 Kas 2024 - 22 Kas 2024
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2024 Dönem 2

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programları ile katılımcılara stratejik yönetim ve liderlik alanlarındaki yeniliklerin aktarılması, Türkiye ve dünyadaki gelişmeler ışığında ulusal ve uluslararası güvenlik stratejileri konularında çok yönlü analiz, sentez ve değerlendirmeler yapabilmelerine, çözüm önerileri, farkındalık ve gelecek öngörüleri geliştirmelerine destek sağlanması amaçlanıyor.

  • 20 Nis 2024 - 11 May 2024
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2024 Dönem 1

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programları ile katılımcılara stratejik yönetim ve liderlik alanlarındaki yeniliklerin aktarılması, Türkiye ve dünyadaki gelişmeler ışığında ulusal ve uluslararası güvenlik stratejileri konularında çok yönlü analiz, sentez ve değerlendirmeler yapabilmelerine, çözüm önerileri, farkındalık ve gelecek öngörüleri geliştirmelerine destek sağlanması amaçlanıyor.

  • 20 Oca 2024 - 10 Şub 2024
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2023 Dönem 1

21. yüzyıl güvenlik sorunlarının dönüşümünü takip edebildiğimiz bir dönem olarak dikkat çekmektedir.

  • 11 Kas 2023 - 02 Ara 2023
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Doğu Akdeniz Programı 2023-2025

  • 17 Tem 2023 - 19 Tem 2023
  • Sheraton Istanbul City Center -
  • İstanbul - Türkiye

5. Denizcilik ve Deniz Güvenliği Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

2. İstanbul Siber-Güvenlik Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

7. Türkiye - Körfez Savunma ve Güvenlik Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “ABD Hegemonyasına Meydan Okuyan Çin’in Zorlu Virajı; Güney Çin Denizi” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Küresel Rekabet Penceresinden Pasifik Adaları” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “TEKNOLOJİK ÜRETİMDE BAĞIMSIZLIK SORUNU; NTE'LER VE ÇİPLER ÜZERİNDE KÜRESEL REKABET” isimli stratejik raporu yayımladı

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Sri Lanka’nın Çöküşüne Küresel Siyaset Çerçevesinden Bir Bakış” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Çin-Japon Anlaşmazlığında Doğu Çin Denizi Derinlerdeki Travmalar” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “MYANMAR; Büyük Oyunun Doğu Sahnesi” isimli stratejik raporu yayımladı

İngiltere’nin II. Dünya Savaşı sonrasında Hint Altkıtası’ndan çekilmek zorunda kalması sonucunda, 1947 yılında, din temelli ayrışma zemininde kurulan Hindistan ve Pakistan, İngiltere’nin bu coğrafyadaki iki asırlık idaresinin bütün mirasını paylaştığı gibi bıraktığı sorunlu alanları da üstlenmek dur...

Devlet geleneğimizde yüksek emsalleri bulunan Meritokrasi’nin tarifi; toplumda bireylerin bilgi, bilgelik, beceri, çalışkanlık, analitik düşünce gibi yetenekleri ölçüsünde rol almalarıdır. Meritokrasi din, dil, ırk, yaş, cinsiyet gibi özelliklere bakmaksızın herkese fırsat eşitliği sunar ve başarıyı...