1990’ların başlarında Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve Sovyetler Birliği ve Yugoslavya gibi devletlerin dağılmasıyla birlikte, toprak kazanımı, güç mücadelesi ya da etnik hâkimiyet kaygılarının tetiklediği iç savaşlar yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu süreçte BM bu duruma bigâne kalmayarak, Irak, Somali, Haiti ve Doğu Timor gibi (genellikle vahim insan hakları ihlallerinin eşlik ettiği) iç savaşların yaşandığı coğrafyalara müdahale etmeye başlamıştır. Bu ‘insani kriz’ noktaları, BM Kurucu Antlaşması’nın 39. maddesinde ifade edildiği üzere, ‘barışa tehdit’ teşkil ettiği gerekçesiyle genellikle ‘insani müdahale hakkı’ olarak vasıflandırılırken, askeri operasyonların kapısını da aralamıştır.1
Böylece, Soğuk Savaş’ın tarihe karışmasından sonra, Güvenlik Konseyi, ‘insanî müdahale hakkı’ çerçevesinde aldığı kararlar yoluyla, uluslararası barış ve güvenliğe yönelik tehdit tanımının kapsamını, bir ülkenin ‘içinde’ patlak veren etnik temizlik, katliamlar, sistematik işkence ve kitlesel tecavüz gibi insan onur ve haysiyetine saldırı niteliğindeki suçları da kapsayacak şekilde genişletmiştir. Böylece, yukarıda sözü edilen 39. maddeye dayanılarak, Konsey’in, ‘vahim’ düzeydeki insanî krizleri bertaraf etmek için operasyona katılmaya istekli devletlere askerî müdahale yetkisi vermesine imkân sağlanmıştır.
Böylece, Soğuk Savaş’ın tarihe karışmasıyla birlikte, kabaca 1945-1990 arası döneme tekabül eden Doğu-Batı kutuplaşmasının yol açtığı tıkanıklığı aşan Güvenlik Konseyi, bu sayede kendisine tedricen yeni yetki alanları açabilmiş ve hatta bu tarihten sonra uluslararası politikanın önemli bir aktörü haline gelmiştir. Bu bağlamda, söz gelimi, 1990’ların başlarından itibaren BM Güvenlik Konseyi’ndeki hareketlilik, hususiyetle bu organ içinde alınan ‘kararlar’ ve ‘başkanlık açıklamaları’ ekseninde büyük bir artış göstermiştir. Daha da ötesi, 1990’lı yıllarda, dünyanın dört bir yanında, Konsey kararları muvacehesinde önceki kırk yılda olduğundan daha fazla sayıda barış gücü operasyonu yürürlüğe konulmuştur.3 Bu noktada, BM Güvenlik Konseyi’nin günümüzde kriz noktalarına müdahale öngören kararları çerçevesinde hangi tür operasyonların ya da eylem planlarının hayata geçirildiğine bakmakta yarar vardır:
a) Barış gücü operasyonları: Barış gücü operasyonlarının (peacekeeping) temel amacı, ‘devletler-arasında’ ya da ‘devletlerin kendi içinde’ zuhur eden çatışmaların tarafsız bir üçüncü aktörün müdahalesiyle durdurulmasıdır. Burada sözü edilen müdahale, uluslararası bir bağlam içinde ve çatışmanın taraflarının onayı ile hayata geçirilir.5 Barış gücü operasyonları, öncelikli olarak, sona ermiş olan bir silahlı çatışma sonrasında barış ortamının tahkim edilmesi amacıyla gerçekleştirilir. Burada müdahalenin amacı, tarafların yeniden savaşa girmesini engellemek için onları bir masanın etrafında buluşturmak, gerekirse maddi destek sağlamak ve ayrıca taraflar arasında iletişimi arttırmak için güven arttırıcı önlemler almaktır. Öte yandan, Soğuk Savaş sonrasında BM’nin gündemine gelen ‘klasik olmayan’ barış gücü operasyonları, daha ziyade ‘barışın tahkimi’ni amaçlamaktadır. Bu barış gücü operasyonlarının başlıca amaçları şunlardır: tarafların silahsızlandırılması; bir kısım silahların imhası; mültecilerin evlerine dönmelerinin sağlanması; güvenlik güçlerinin eğitilmesi; seçimlerin gözlemcilerce izlenmesi; insan haklarının güçlendirilmesi; kamu kurumlarının ıslah edilmesi ve güçlendirilmesi ve toplumun siyasete katılımının teşvik edilmesi.6
b) Barış inşası: ‘Barış inşası’ (peacemaking) bir uyuşmazlığın zuhur etmesinden sonra ilgili taraflar arasında bir savaşın çıkmasını önleyerek barışçı bir çözümü hayata geçirmek için ortaya konan diplomatik çabalara denir. İyi niyet girişimi, arabulucuk, diplomatik yalnızlaştırma ve yaptırımlar gibi faaliyetler barış inşasının önemli vasıtalarıdır. BM Kurucu Andlaşması’nın VI. bölümünde düzenlenen ‘önleyici diplomasi’ türü girişimler, barış inşası çabaları ile barış gücü operasyonlarının arasında bir yerde yer almaktadır. Buradaki temel amaçlardan birisi, uluslararası bir krize yol açabilecek bir uyuşmazlık söz konusu olduğunda, tarafların kabul edebileceği barışçıl nitelikteki bir çözüm formülünü (soruşturma, diplomatik girişim, uyarı ve teftiş gibi) ilgili aktörlerin önüne getirmek ve böylece gerilimin ortadan kalkmasını sağlamaktır. 7 c) Barışa zorlama: ‘Barışa zorlama’ (peace enforcement), BM Kurucu Antlaşması’nın VII. Bölümü çerçevesinde silahlı bir çatışmanın ortaya çıktığı bölgelere yeniden barış getirmek için gerçekleştirilen ‘askeri müdahaleler’e denir. Geleneksel anlamı itibariyle, bir çatışmanın sonlandırılması için birçok devletin katıldığı müşterek askeri operasyonların yapılması zaruret arz eder. Buna karşılık, son dönemde, insani yardım götürmek amacıyla uluslararası veya ulus-içi mahiyetteki (iç savaş) çatışma bölgelerine de askeri müdahalede bulunulabileceği yönündeki yaklaşım tarzı yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Bu tür ‘silahlı insani yardım’ operasyonları da ‘barışa zorlama’ olarak tanımlanabilmektedir.8
d) İnsani müdahale: ‘İnsani müdahale’ (humanitarian intervention), ‘barış gücü operasyonları’ ile ‘barışa zorlama’ operasyonları arasında bir yerde durmaktadır. Bu operasyonların amacı, kitlesel bir insani mağduriyet içinde olan belli bir insan topluluğunu bu durumdan kurtarmaktır.9 BM Güvenlik Konseyi’nin Soğuk Savaş sonrasında kendisine ‘mesele’ ettiği ve hakkında kararlar aldığı konular adeta ‘geometrik’ olarak artmıştır: iç savaşlara müdahale; kitle imha silahları bulundurduğu veya elde etmeye çalıştığı gerekçesiyle bir ülkeye karşı yaptırım uygulama; uluslararası terörizme karşı uluslararası antlaşmalara benzer bir formatta kaleme alınmış kararlar kabul etme; savaş ve insanlık suçlarını yargılamak için ad hoc (geçici) uluslararası ceza mahkemeleri ihdas etme; ‘askeri zorlama tedbiri’ (savaş yetkisi verme) çerçevesinde işgal ettiği topraklardan çıkarılmış bir ülkenin ihtilaf halinde olduğu ülkeyle mevcut olan sınır anlaşmazlığını o ülkeye dayatma ve ayrıca savaş tazminatı ödemeye mahkûm etme; yönetime el koyan cunta mensuplarının ülkeyi terk etmesini talep etme; kitlesel insan hakları kıyımlarına ve açlığa son vermek için belli bir ülkeye yönelik insani müdahalede bulunma; iç savaşın ya da genel olarak silahlı çatışmaların hüküm sürdüğü ülkelerin, çatışma sonrasında geçici olarak BM’ce yönetilmesi; savaş ya da insanlık suçu işledikleri gerekçesiyle bazı faillerin yakalanması için ilgili ülkelere yönelik olarak askeri güç kullanım yetkisi verilmesi; davranışlarıyla uluslararası barış ve güvenliği tehlikeye attığını iddia ettiği ülkelere karşı askeri, ekonomik, diplomatik ve mali yaptırımların uygulanması. Bütün bu genişleyen yetki alanları, hususiyetle, dar anlamlı ‘askeri güvenlik’ten geniş anlamlı ‘insani güvenlik’ kavramsallaştırmasına geçişle birlikte ivme kazanmıştır. Bu yeni yaklaşım tarzı, bir bakıma günümüz toplumlarının ‘ahlaki kaygıları’nı güvenlik denkleminin içine sokmuştur.10
TASAM Yayınlarının “Küresel Yönetişim, Güvenlik Ve Aktörler:70. Yılında BM“ isimli kitabından alınmıştır.
e-kitap için Tıklayınız | kitap için Tıklayınız