Afrika atasözü: “Eğer hızlı ilerlemek istiyorsan, tek başına git; eğer uzağa gitmek istiyorsan, grupla beraber ilerle“
50 yıllık tarihi boyunca grupla ilerleyen ve oldukça yol alan Avrupa Birliği içerisinde tek başına hızla ilerlemek isteyenler var gibi gözükmektedir. Bu durum birlik içerisinde oldukça kaygıyla karşılanmış olmalı ki son günlerde, birliğin ortaklaşa elde ettiği kazanımlar ve birliktelik üzerine oldukça vurgu yapılmaktadır. Son Avrupa Konseyinde Anayasa çalışmalarında yön değiştirilmesi Avrupa Birliği tarihindeki en büyük geri adım olmuştur. Avrupa Birliği’nde yaşanan gelişmeler bizlere Roma İmparatorluğu hukuk birliğindeki gelişmeleri çağrıştırmaktadır. Roma İmparatorluğu güçlü bir orduya sahip olmasına rağmen o dönemin şartlarını da göz önüne aldığımızda gittiği ülkelerde aşırı direnişle karşılaşmamış ve getirmiş olduğu ekonomik refah ve büyük pazar kazanımıyla gücünün gönüllü olarak kabul edildiği bir yapıya bürünmüştür. Özellikle Güney Doğu Avrupa’da ulus inşa süreciyle benzer yapıyı gösteren Avrupa Birliği karşılaştığı çıkmazı hangi anahtarla açacak?
Açıkça görülmektedir ki Avrupa Birliği, izlediği süreç içerisinde postmodern bir yaklaşım sergilemektedir. Krizler karşısında alternatif çözümler bulabilmesi ve esneklik gösterebilmesi ve bunun sonucu kimi zaman yavaş bile olsa ilerleme kaydetmesi buna bağlıdır. Postmodern görüşte herhangi bir konuda bilimsel gerçeklik değerinde mutlak doğru yaklaşımı yoktur. Doğru, akademisyenlerin, sivil toplumun, bürokrasinin ve devlet adamlarının tartışmalar sonucu ulaştığı uzlaşının kendisidir. Herkes tarafından kabul edilen ortak görüş-bilgi- gücü meydana getirir. Avrupa Birliğinin anayasa konusunda geri adım atması, birlik adına şu an olumsuz bir geri adım olsa da uzun vadede değerlendirilecek olursa yola devam etmeyi sağlayan yeni bir oluşum olduğu da mutlaktır. AB dönem başkanlığını devreden Almanya Başbakanı Merkel’in Avrupa Parlamentosu’ndaki konuşmasını bu açıdan değerlendirmek gerekmektedir.
Angela Merkel’in Konuşması,
Son Konsey toplantısından çıkan Reform Antlaşması kararının, kesinlikle bir geri adım olması ve birlik içerisinde temel konularda görüş ayrılığını ortaya çıkarmasına rağmen, resmi organlarca büyük bir başarı olarak adlandırılmaktadır. Bunun açıkça ifadesi olarak dönem başkanlığını devreden Almanya Başbakanı Angela Merkel, Avrupa Parlamentosundaki konuşmasının giriş bölümünde yaşanan bu son gelişmelere yer vermiştir. Merkel konuşmasında barışın, demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün bizlere sonsuza kadar verilmediğini, bu değerlerin bir gece içersisinde yok olabileceğini, bu yüzden tekrar tekrar güçlendirilmesi ve savunulması gerektiğini söylemiştir. Ara verilen ve duraklama dönemi olarak adlandırdığı devrin Reform Antlaşması ile sona erdiğini ve artık harekete geçme zamanının geldiğini ifade eden Merkel, Konsey toplantısında çok önemli bir başarı elde edildiğini ve çatlağın önlendiğini belirtmiştir. Bu duraklama dönemi boyunca birlik içerisinde anayasayı onaylayan ve destekleyen üye ülkeler bir tarafta, bunu onaylamadığı gibi köklü değişiklikler talep eden üyeler ise diğer tarafta yer almıştır. Esasında sorun ayrı görüşlerin oluşmasından öte, uzayan duraklama sürecinin birlik üzerinde yarattığı olumsuz havayı ortadan kaldırmaktır. Zaten Konsey toplantısında geri adımı attırmayı sağlayacak nedenler bu noktada yoğunlaşmıştır. Konuşmanın genel ifadelerine bakıldığı zaman gelinen noktanın rasyonelleştirilme gayreti göze çarpmaktadır. Merkel, her zaman görüşlerde bölünme riski olduğunu, ancak bunun Avrupa için son anlamına gelmediğini önemli olanın, bu durumlarda krizlerin önlenip yola devam edilmesi olduğunu ifade etmiştir. Konuşmanın en kilit noktalarından birisi de Reform Antlaşması ile vatandaşların “Avrupa Süper Devleti“ korkularını dikkate aldıklarını söylemesidir. AB’nin yapısı teknik olarak incelendiğinde süper devlet olma yolunda çabalarının olmadığı kimilerince söylenmektedir. Ancak Barselona Raporu gibi resmi belgeler incelendiğinde, uygun fırsatların oluşması halinde böyle bir isteğin varlığı anlaşılmaktadır. Önemli olan algılamaların ne yönde oluştuğunun tesbit edilmesidir ve birlik vatandaşlarının bu yöndeki yargıları bellidir. Avrupa vatandaşları birkaç önemli konuda birliğin etkili olmasını, diğer yandan üye devletlerin daha etkili olabileceği bazı alanlarda da, daha az etkili Avrupa istemektedirler. Merkel, yapılacak değişiklik ile üye devletlerin ticari alan dışındaki konularda manevra yapabilecekleri daha geniş bir alana sahip olacaklarını bildirmiştir. Bütün bunların yanında son Konsey toplantısında, dış dünyaya karşı etkili olabilme noktasında “tek bir ses“ oluşturabilmek için “Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Birlik Yüksek Temsilciliği“ oluşturulmuştur. Bir tarafta dış dünyaya karşı tek bir ses isteyenler, diğer tarafta birlik içerisinde ulus devletlerin etkinliğinin tamamen kaybolmasını istemeyenler. Tüm bu gelişmeler AB için yapılan ( Özellikle Doğu Avrupa bağlamında) birlik mi, imparatorluk mu tartışmalarını gündeme getirmektedir.
Avrupa Birliği Kriz Yönetimi
AB’nin 50 yıllık tarihinde her dönem tartışılan konular olmuştur. Ancak kriz yönetimi gerektirecek ciddi sorunlarla karşılaştığı –kurumların test edildiği- dönemler çok fazla değildir. Anayasa konusunda yaşanan gelişmeler bir kriz yönetimi olarak adlandırılabilir mi? Elimizdeki veriler doğrultusunda ortada ciddi bir krizin varlığından bahsetmek zor gözükebilir. Ancak özellikle Mekel’in konuşmasına ve AB’nin üst düzey bürokratlarının ifadelerine baktığımızda son Konsey toplantısında krizin eşiğinden dönüldüğünden bahsetmek zor olmasa gerek. AB bir hukuk sistemidir ve değer empoze etmektedir. Bu değerler özellikle sivil toplum, demokrasi ve insan hakları ekseninde, bir başka deyişle liberal barış doğrultusunda oluşturulmuş yaklaşımlardır. Birliğe bugüne kadarki başarılarında rehberlik yapan olgulardır ki bundan dolayı son günlerde bu değerler ışığı altında ortak çalışmaya vurgu yapılmaktadır. Diğer bir noktada özellikle ekonomik kazanımlara vurgu yapılmakta ve AB üye devletlerini ticari olmayan konularda hala geniş uygulama alanlarına ve düzenleme yapma yetkisine sahip olduğu belirtilmektedir. Bu noktadan sonra AB içerisinde gelişmelerin ne yönde oluşacağı belirsizliğini korumaktadır. Ancak yakın gelecekte birlik dâhilinde yaşanan bu sorunlardan ziyade dış dünya ile olan ilişkilere ağırlık verileceği beklenmelidir. Zaten Merkel, Almanya dönem başkanlığı sürecinde ABD, Kanada ile yapılan düzenleyici konularda işbirliği anlaşmasına, Rusya ile yapılan enerji krizi konusunda erken uyarı mekanizması oluşturulması konusunda görüş birliğine değinmiştir. Şu an dönem başkanlığını alan Portekiz’de özellikle dış ilişkilere atıfta bulunmaktadır. Hatta bu dönemin sonunda Aralık ayında Afrika Birliği ile bir zirve yapılması da planlanmaktadır. Görünen o ki duraklama süreci biraz daha uzayacak ve bu dönem içinde üye ülkeler arasında görüş birliği sağlamak için yoğun tartışmalar yaşanacak.