“Tüm dünyayı ele alırsak ve göçleri hariç tutarsak, bugünkü dünya nüfusu eğer bir milyar ise insan ırkının sayısal artışı şöyle olacaktır: 1, 2, 4, 8, 16, 32, 64, 128, 256; ancak varlık vasıtaları 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9 diye artacaktır. İki yüzyıl sonunda nüfusun varlık vasıtalarına oranı 256’ya 9 olacaktır; üç yüzyılın sonunda ise 4096’ya 13; iki bin yıl sonraki rakamlar neredeyse hesaplanamayacak düzeydedir.“20
Nüfus artışını gösteren eğri adeta “J“ harfini andırmaktadır. Grafiklerde böyle bir artış çok fazla ya da anormal kabul edilir. Nüfus artışının kontrolden çıkmış olduğunu ifade edebilmek için demograflar buna “Deli J“ adını vermektedirler. Bu artış dünya ekonomistleri, ekologları, demografları ve siyasetçileri arasında endişe, hatta korku yaratmaktadır. 21
Teorisi “azalan verim kanunu“ görüşüne dayanan Malthus, nüfus artış hızının, insanın beslenmesi için gerekli gıda artış/üretim kapasitesinden çok daha yüksek olduğunu, bunun da mevcut hâliyle yönetilemeyeceğini ve kaçınılmaz biçimde geometrik nüfus artışının kriz çıkaracağını söylüyordu.
Dünyanın nüfuslanma süreci, insanın yerleşik hayata geçtiği Neolitik Dönemle başlar.23 Müteakip dönemlerde tıp alanında yapılan buluşlar neticesi yaygın hastalıkların önlenmesi, refah seviyesinin yükselmesi, teknolojik imkânların artması vb. gelişmeler sayesinde, insan ortalama ömrünün uzamasına da bağlı olarak nüfus artışı da hızlanmıştır. 10-12 bin yıl önce 80 milyon civarında olan dünya nüfusu 1650’lerde 500 milyona, Son 360 yılda ise, 500 milyondan yaklaşık 7 milyara yükselmiştir (6.973.738.433, 2011 verileri BM). (Tablo 1)
Malthus nüfus-besin dengesinin sağlanabilmesi için geç evlenmek, az sayıda çocuk sahibi olmak gibi yaklaşımların teşvik edilmesi, nüfus kontrolü ve planlamasının gerektiğini düşünüyordu. O’na göre toplumsal sefaletin en büyük sebebi alt sınıflardı ve nüfus planlaması alt sınıflara uygulanmalıydı.
Nitekim Malthus’un fikirlerini benimseyen Neo-Malthusçuluk özellikle 20. yüzyıl boyunca Üçüncü Dünya ülkelerinde rağbet görmüş ve nüfus planlaması politikaları için kuramsal dayanak olmuştur.
Her ne kadar Malthus’un ve Neo-Malthusçuların 20. yüzyıl için öngördükleri aşırı nüfus artışı karşısında yetersiz gıda üretimi kaynaklı sefalet ve kriz yaşanmamış olsa da, bu tür bir krizin yaşanmamasında gelişen teknolojilerin ve nüfus artış hızının Malthus’un geometrik artış beklentisinin altında kalmasının payı büyüktür.
Su kaynaklarının geliştirilerek insanlığın hizmetine sunulması yönündeki çabalar binlerce yıl önce başlamış ve günümüze kadar teknolojik gelişmelere paralel olarak artarak devam etmiştir. Bu gelişmeler özellikle 20. yüzyılda tarihi rekorlara ulaşmıştır. Örneğin; Uluslararası Büyük Barajlar Komisyonu’nun tespitine göre, 20. yüzyıl başlarında çeşitli ülkelerde 420 adet baraj varken bu rakam 20. yüzyıl sonlarında 36327’ye ulaşmış ve bu sayının yüzde 90’nı 1950 yılından sonra inşa edilmiştir. Belirtilen sayının yaklaşık üçte biri gelişmiş Avrupa ülkeleri ile ABD ve Kanada’da yer almıştır. Belirtilen artışa paralel olarak sulanan alanlar 1950 yılında 74 milyon hektar iken, 20. yüzyıl sonunda 274 milyon hektara ulaşmış, bu değişim “Mavi Devrim“ olarak isimlendirilmiştir. Mavi Devrim, hızla artan ve çağın sonunda 7 milyara yaklaşan dünya nüfusunun önemli bir bölümünün gıda güvenliğinin sağlanmasında büyük bir etken olmuştur. 24
Kaynak: Güneydoğu Anadolu Projesi GAP'ın Türkiye ve Ortadoğu Ekonomi Politiğine Etkisi. İhsan TOY, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. 2015. M.Ü. Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü.