Giriş
Soğuk Savaş sonrası süreçte bilgi ve iletişim teknolojilerinin büyük gelişme kaydetmesiyle birlikte tüm dünyada büyük dönüşümler yaşanmıştır. Bu süreç, teknolojiyi geliştiren ülkeler kadar tüketen ülkelerde de aynı hızda gelişmiştir. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişiminin etkilediği önemli bir alan da güvenlik olmuştur. Bu bağlamda güvenlik kavramı söz konusu olduğunda güç kavramı da tartışılması gereken ve dönüşüm geçiren bir diğer önemli kavram niteliği sergilemektedir.
Değişen ve dönüşen uluslararası sistem dinamikleri, her ne kadar devlet temelli yaklaşımlardan birey temelli yaklaşımlara evrilse de güvenlik söz konusu olduğunda devletlerin gücü ve etkisi yadsınamaz bir gerçektir. Bu noktadan hareketle güç kavramı ve devletin gücünü oluşturan etkenlerin ifade edilmesi, ulusal güvenliğin koruyucusu olarak kabul edilen askeri güç kavramının dönüşümü için oldukça önem arz etmektedir.
Dolayısıyla küreselleşen uluslararası sistemdeki dönüşümlere ayak uyduran askeri güç, “sert güç“ müdür yoksa “akıllı güç“ müdür tartışmalarının gelişmiş ülkelerin dışındaki ülkelerdeki yansımaları özellikle Afrika ülkelerindeki algısı oldukça büyük önem arz etmektedir.
Ayrıca klasik realist perspektifteki devletin ana güç unsuru olan askeri güç, BİT ile siber güce ve akıllı güce nasıl dönüşebilmektedir, Afrika ülkeleri ve gelişmiş ülkelerin dışındaki ülkeler söz konusu olduğunda bu süreç günümüzde nasıl gerçekleşmektedir, sorularının yanıtları da çalışmanın uluslararası ilişkilerdeki güncel önemini vurgulamaktadır. Son olarak Afrika devletlerinin ve Afrika’daki gelişmiş devletlerin askeri güç unsurlarının farklılıkları kıyaslanarak Afrikalı devletlerin gelişen BİT’lerle birlikte olası saldırılara karşı siber ve fiziki kapsamda güvenlik sağlamada nasıl bir tutum sergilemeleri gerektiği yine çalışmanın inceleyeceği önemli konuları oluşturmaktadır.
Güç Kavramı ve Devletin Güç Unsurları
Güç kavramı toplumların gelişimi ve dönüşümüyle birlikte daima yeni biçim ve nitelikler kazanmıştır. Bu nedenle de birçok tanımı söz konusudur. İnsan temelli yaklaşımların önem kazandığı son dönemde güç kavramını sert, yumuşak ve akıllı güç şeklinde üçe ayıran Joseph Nye’a göre, “Güç, hava durumu gibidir. Herkes ona bağlıdır ve onun hakkında konuşur; fakat çok azı onu anlar. … Güç aynı zamanda aşk gibidir de… Onu yaşamak, tanımlamaktan ve ölçmekten kolaydır; fakat bu onun gerçekliğini azaltmaz. Sözlükte, gücün bir şeyi yapabilme kapasitesi olduğu yazar. En genel anlamıyla, güç, birinin istediği sonuçları elde edebilmesi demektir.“ (Nye, 2005: 11; Yatağan, 2018: 70-71)
Bu bağlamda güç, bir devletin kendi çıkarlarını koruma veya taleplerini karşı tarafa kabul ettirme konusunda sahip olduğu maddi ve manevi potansiyel olarak tanımlanabilir. Morgenthau’ya göre güç politik ve milli güç olmak üzere ikiye ayrılır (Dumankaya, 2019: 5). Politik güç milli güçten beslenir. Milli güç unsurları ise dokuz kategoride: 1-Coğrafya 2-Doğal Kaynaklar (Gıda - Hammadde – Petrol’ün Gücü) 3-Endüstriyel Kapasite 4-Askeri Hazırlık (Teknoloji - Liderlik - Silahlı Kuvvetlerin Niceliği ve Niteliği) 5-Nüfus (Dağılım – Trendler) 6-Milli Karakter 7-Milli Maneviyat/Manevi Değerler 8-Diplomasinin Kalitesi 9-Hükümetin Kalitesi şeklinde incelenebilir (Morgenthau, 1985: 127-169).
Dolayısıyla milli güç unsurlarından sadece biri olan teknolojik güç, tek başına bir ülkenin uluslararası sistemdeki yerini belirlemediği gibi teknolojinin olmadığı bir devlet de uluslararası sistemde varlığını koruyamaz niteliktedir.
Diğer yandan güç kavramını; bir devletin sahip olduğu güç aracılığıyla diğer devletin davranışlarını tehdit, cezalandırma, sert güç ve ödüllendirme ile yumuşak güç unsurlarını kullanarak etkileme yetisi olarak niteleyen davranışsalcı güç anlayışı ve fikirler, normlar, hatta söylemlerin uluslararası aktörlerin tercihleri ve davranışları üzerinde etki sahibi olabildiğini ifade ederek açıklayan Michel Foucault, Alexander Wendt gibi öncüleri olan söylemsel güç anlayışı da açıklamaya çalışmaktadır (Kadercan, 2014: 312-319).
Maddi ve manevi unsurları olan güç kavramı, ulusal çerçeveden değerlendirildiğinde Morgenthau’nun belirlediği kategorilerin bir devletin gücünü oluşturan etkenleri de doğru şekilde sıraladığı sonucuna ulaşılabilir. Çünkü bir ülkenin bulunduğu coğrafi konumu, uluslararası ilişkilerini belirleyen önemli bir konu iken, sahip olduğu doğal kaynaklar, endüstriyel gelişmişliği ve kapasitesi de ekonomik kalkınmışlık seviyesine işaret etmektedir. Nüfus potansiyeli ve kalitesi ile bu nüfusun oluşturduğu toplumun milli manevi değerleri ve milli karakteri de uluslararası ilişkilerini belirleyen manevi unsurları oluşturmaktadır. Diğer yandan askerinin sayısı ve kalitesi, hükümetinin ve diplomasisinin kalitesi bir ülkenin uluslararası konumunu ve nüfuzunu, prestijini ortaya koyan maddi ve manevi değerlerinin önemli parçalarını teşkil etmektedir.
Soğuk Savaş sonrası süreçte bilgi ve iletişim teknolojilerinin büyük gelişme kaydetmesiyle birlikte tüm dünyada büyük dönüşümler yaşanmıştır. Bu süreç, teknolojiyi geliştiren ülkeler kadar tüketen ülkelerde de aynı hızda gelişmiştir. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişiminin etkilediği önemli bir alan da güvenlik olmuştur. Bu bağlamda güvenlik kavramı söz konusu olduğunda güç kavramı da tartışılması gereken ve dönüşüm geçiren bir diğer önemli kavram niteliği sergilemektedir.
Değişen ve dönüşen uluslararası sistem dinamikleri, her ne kadar devlet temelli yaklaşımlardan birey temelli yaklaşımlara evrilse de güvenlik söz konusu olduğunda devletlerin gücü ve etkisi yadsınamaz bir gerçektir. Bu noktadan hareketle güç kavramı ve devletin gücünü oluşturan etkenlerin ifade edilmesi, ulusal güvenliğin koruyucusu olarak kabul edilen askeri güç kavramının dönüşümü için oldukça önem arz etmektedir.
Dolayısıyla küreselleşen uluslararası sistemdeki dönüşümlere ayak uyduran askeri güç, “sert güç“ müdür yoksa “akıllı güç“ müdür tartışmalarının gelişmiş ülkelerin dışındaki ülkelerdeki yansımaları özellikle Afrika ülkelerindeki algısı oldukça büyük önem arz etmektedir.
Ayrıca klasik realist perspektifteki devletin ana güç unsuru olan askeri güç, BİT ile siber güce ve akıllı güce nasıl dönüşebilmektedir, Afrika ülkeleri ve gelişmiş ülkelerin dışındaki ülkeler söz konusu olduğunda bu süreç günümüzde nasıl gerçekleşmektedir, sorularının yanıtları da çalışmanın uluslararası ilişkilerdeki güncel önemini vurgulamaktadır. Son olarak Afrika devletlerinin ve Afrika’daki gelişmiş devletlerin askeri güç unsurlarının farklılıkları kıyaslanarak Afrikalı devletlerin gelişen BİT’lerle birlikte olası saldırılara karşı siber ve fiziki kapsamda güvenlik sağlamada nasıl bir tutum sergilemeleri gerektiği yine çalışmanın inceleyeceği önemli konuları oluşturmaktadır.
Güç Kavramı ve Devletin Güç Unsurları
Güç kavramı toplumların gelişimi ve dönüşümüyle birlikte daima yeni biçim ve nitelikler kazanmıştır. Bu nedenle de birçok tanımı söz konusudur. İnsan temelli yaklaşımların önem kazandığı son dönemde güç kavramını sert, yumuşak ve akıllı güç şeklinde üçe ayıran Joseph Nye’a göre, “Güç, hava durumu gibidir. Herkes ona bağlıdır ve onun hakkında konuşur; fakat çok azı onu anlar. … Güç aynı zamanda aşk gibidir de… Onu yaşamak, tanımlamaktan ve ölçmekten kolaydır; fakat bu onun gerçekliğini azaltmaz. Sözlükte, gücün bir şeyi yapabilme kapasitesi olduğu yazar. En genel anlamıyla, güç, birinin istediği sonuçları elde edebilmesi demektir.“ (Nye, 2005: 11; Yatağan, 2018: 70-71)
Bu bağlamda güç, bir devletin kendi çıkarlarını koruma veya taleplerini karşı tarafa kabul ettirme konusunda sahip olduğu maddi ve manevi potansiyel olarak tanımlanabilir. Morgenthau’ya göre güç politik ve milli güç olmak üzere ikiye ayrılır (Dumankaya, 2019: 5). Politik güç milli güçten beslenir. Milli güç unsurları ise dokuz kategoride: 1-Coğrafya 2-Doğal Kaynaklar (Gıda - Hammadde – Petrol’ün Gücü) 3-Endüstriyel Kapasite 4-Askeri Hazırlık (Teknoloji - Liderlik - Silahlı Kuvvetlerin Niceliği ve Niteliği) 5-Nüfus (Dağılım – Trendler) 6-Milli Karakter 7-Milli Maneviyat/Manevi Değerler 8-Diplomasinin Kalitesi 9-Hükümetin Kalitesi şeklinde incelenebilir (Morgenthau, 1985: 127-169).
Dolayısıyla milli güç unsurlarından sadece biri olan teknolojik güç, tek başına bir ülkenin uluslararası sistemdeki yerini belirlemediği gibi teknolojinin olmadığı bir devlet de uluslararası sistemde varlığını koruyamaz niteliktedir.
Diğer yandan güç kavramını; bir devletin sahip olduğu güç aracılığıyla diğer devletin davranışlarını tehdit, cezalandırma, sert güç ve ödüllendirme ile yumuşak güç unsurlarını kullanarak etkileme yetisi olarak niteleyen davranışsalcı güç anlayışı ve fikirler, normlar, hatta söylemlerin uluslararası aktörlerin tercihleri ve davranışları üzerinde etki sahibi olabildiğini ifade ederek açıklayan Michel Foucault, Alexander Wendt gibi öncüleri olan söylemsel güç anlayışı da açıklamaya çalışmaktadır (Kadercan, 2014: 312-319).
Maddi ve manevi unsurları olan güç kavramı, ulusal çerçeveden değerlendirildiğinde Morgenthau’nun belirlediği kategorilerin bir devletin gücünü oluşturan etkenleri de doğru şekilde sıraladığı sonucuna ulaşılabilir. Çünkü bir ülkenin bulunduğu coğrafi konumu, uluslararası ilişkilerini belirleyen önemli bir konu iken, sahip olduğu doğal kaynaklar, endüstriyel gelişmişliği ve kapasitesi de ekonomik kalkınmışlık seviyesine işaret etmektedir. Nüfus potansiyeli ve kalitesi ile bu nüfusun oluşturduğu toplumun milli manevi değerleri ve milli karakteri de uluslararası ilişkilerini belirleyen manevi unsurları oluşturmaktadır. Diğer yandan askerinin sayısı ve kalitesi, hükümetinin ve diplomasisinin kalitesi bir ülkenin uluslararası konumunu ve nüfuzunu, prestijini ortaya koyan maddi ve manevi değerlerinin önemli parçalarını teşkil etmektedir.