Özet
Bu çalışmada, ABD-Rusya ilişkilerinde nükleer silahlara ilişkin stratejik istikrar sorunu ele alınmaktadır. Soğuk Savaş döneminde karşılıklı caydırıcılık ilkesine dayanan bir stratejik istikrar söz konusu olmuştur. Her iki tarafın da ikinci vuruş kapasitesine sahip olması, bir nükleer savaşı başlatma güdüsünü zayıflatmış ve bir krizi istikrarı tesis edilmiştir. Bu durum nükleer silahlara ilişkin bir silahların kontrolü rejimi doğurmuştur. Günümüzde ise stratejik istikrarı etkileyen meseleler sadece nükleer silahlara ilişkin değildir. Dolayısıyla nükleer strateji sadece nükleer silah kullanımını caydırmaya ve silahların kontrolü rejimini sürdürmeye yönelik değildir. Konvansiyonel tehditlere de nükleer caydırıcılık stratejisine başvurularak karşı konulduğu gözlenmektedir. Bu çalışma, stratejik istikrarda ortaya çıkan sorunların uluslararası sistemde görülen birtakım eğilimlerden kaynaklandığını ileri sürmektedir. Bu gelişmelerin başında bölgesel güvenlik sorunlarındaki ve jeopolitik risklerdeki artış gelmektedir. Bir diğer önemli gelişme uluslararası sistemin çok kutuplu bir karakter kazanması ve büyük güç rekabetinin ön plana çıkmasıdır. Son olarak ABD-Rusya ilişkilerine blok mantığının hâkim olması stratejik istikrarı olumsuz etkilemektedir. Stratejik istikrarda yaşanan sorunların ne yöne evrileceği ve ABD-Rusya ilişkilerindeki nükleer sorunların geleceği de uluslararası sistemdeki temel eğilimler etrafında tartışılmaktadır.
Anahtar Kelimeler
ABD-Rusya İlişkileri, Uluslararası Güvenlik, Nükleer Silahlar, Silahların Kontrolü, Stratejik İstikrar
1. GİRİŞ
Caydırıcılık ve silahların kontrolü, Soğuk Savaş yıllarında uluslararası sistemin istikrarını sağlayan unsurlar arasında yer almışlardır. İki süper gücün karşılıklı olarak nükleer caydırıcılığa sahip olmaları hem nükleer savaş ihtimalini düşürmüş hem de nükleer silahsızlanmanın önünü açmıştır. Bir başka deyişle, iki süper güç, aralarındaki stratejik ve ideolojik rekabeti sona erdirmemiş ama onu yönetme becerisi geliştirmişlerdir. Nükleer silahlara ilişkin olarak, stratejik istikrar şeklinde tanımlanan bu olgu Soğuk Savaş sonrası dönemde de sürdürülmüştür. Ancak son yıllarda yaşanan gelişmeler karşılıklı caydırıcılığın ve silahların kontrolünün geleceğinin sorgulandığı bir küresel ortam yaratmıştır.
NATO’nun genişlemesi, NATO bünyesinde oluşturulan Balistik Füze Savunma Sistemi, ABD’nin Anti-Balistik Füze Antlaşmasından çekilmesi vb. gelişmeler Rusya tarafından karşılıklı caydırıcılığı ortadan kaldıracak girişimler olarak görülmüştür. Diğer taraftan Rusya’nın yakın çevresinde yayılmacı bir politika izlediği, Gürcistan ve Ukrayna başta olmak üzere Batıyla yakınlaşmaya çalışan ülkelere engel olduğu, geliştirdiği yeni nükleer silahlarla yeni bir silahlanma yarışını başlattığı yönünde eleştiriler ABD ve NATO tarafından dile getirilmektedir. Bu gelişmeler, ABD ve Rusya’nın nükleer olmayan güvenlik sorunlarını da nükleer caydırıcılık stratejisine dâhil etmelerine yol açmaktadır. Bir başka deyişle, nükleer strateji artık sadece nükleer silahlara ilişkin bir olgu değildir. Nükleer stratejik dengelerde ortaya çıkan bu belirsizlikler, silahların kontrolü antlaşmalarını da olumsuz etkilemektedir. Taraflar birçok önemli antlaşmadan çekilmekte ya da bu antlaşmaları anlamsız hale getirmektedir.
Bu çalışmada, caydırıcılık ve silahların kontrolü alanlarında Soğuk Savaş sonrasında yaşanan gelişmeler ana hatlarıyla ortaya konulacaktır. Bununla birlikte, bu sorunun sadece teknik düzeyde bir sorun olmadığı ve sorunun temelinde küresel politik süreçlerdeki belirsizliklerin ve yirmi birinci yüzyılda ortaya çıkan yeni eğilimlerin yattığı iddia edilmektedir. Bu amaçla, stratejik istikrar alanında yaşanan temel sorunlar ortaya konulduktan sonra uluslararası sistemde gözlemlenen bazı eğilimler ele alınacaktır.