1. Giriş
Yirminci yüzyılda Avrupa arka arkaya patlak veren iki dünya savaşından yıkıma uğrayarak çıkmıştır. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ise Avrupalı devletler savaşın üye ülkeler arasında bir daha düşünülemez kılınması için uluslar üstü bir yapı kurmuşlardır. Nevi şahsına münhasır yapısı olan bu Topluluk, ekonomik bir dev olarak tanımlandığı halde askeri kabiliyetlerinin sınırlı olduğu bir gerçektir. Soğuk Savaş dönemi boyunca AB’ye üye devletler güvenlik ve savunma politikalarında ortak hareket edememiş ve NATO şemsiyesi altında güvenliklerini tesis etmişlerdir. AB’nin askeri yeteneklerinden uzaklığı, Birliğin sivil güç yönünün baskınlığına ve dış politikada askeri olmayan sivil araçları kullanmasına olanak tanımıştır. 1990’lı yıllarda AB’nin Balkanlarda -kendi kıtasında- meydana gelen çatışmalarda etkinlik gösterememesi bu güvenlik kalıbının dışına çıkılması gerekliliğini doğurmuştur. Bu dönemde Avrupa Birliği, Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği’ni oluşturarak NATO’dan ayrışma yoluna gitmiştir. Birliğin ortak savunma gücü oluşturma girişimleri 2001 yılında ABD’de yaşanan terör saldırılarından sonra ivme kazanmıştır. NATO içinde ABD ve İngiltere’nin başını çektiği Atlantik kanadın Irak’a müdahalesi Avrupacı kanat tarafından onaylanmamıştır. Bu gelişmeler ışığında 2003 yılında düzenlenen Avrupa Güvenlik Stratejisi’nde AB’nin hem ortak savunma gücü oluşturması hem de küresel bir aktör olduğu iddiası ön plana çıkmıştır. Küreselleşmiş bir dünyada savunma ve askeri yetenekler Avrupa Birliği’nin gelecekteki rolüne ilişkin düşüncelerin merkezindedir. Bu yüzden AB sivil araçlarını ve NATO’nun ötesinde askeri yeteneklerini geliştirmeyeçalışmaktadır. Ancak Deighton’a göre Soğuk Savaş sonrasında AB’nin sivil kültüründen koptuğu gözlemlenmektedir. AB’nin güvenlik ve savunma politikalarında yaşanan ilerlemeler Birliğin sivil yapısında kopuşu ve NATO ile kurumsal ilişkilerinde yaşanan uzaklığı sürdürecek niteliktedir.
Bu çalışmada Avrupa Birliği’nin gelecekte sivil güç olarak tanımlanamayacağı ve ortak savunma gücünü çerçeve uluslar altında oluşturabileceği ileri sürülmektedir. Bu çerçeve ulusun Almanya olabileceği bu çalışmanın temel savıdır. Soğuk Savaş’ın bitişinden sonra sivil güç olarak tanımlanan Almanya’nın birleşmesi ve NATO dâhilinde askeri operasyonlara katılması, ülkeyi AB’nin savunma politikalarında öncül olabileceğine ve AB’nin savunma konusunda stratejik kültürünü değiştirebileceğine olanak vermektedir. Bu değişimin gelecekte AB’nin güvenliğinde önemli bir unsur olması çalışmanın kapsamını ifade etmektedir.
1. 1. Soğuk Savaş Döneminde Avrupa Birliği’nin Ortak Savunma Oluşturma Girişimlerinin Tarihsel Gelişimi
2. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan Soğuk Savaş şartlarında Avrupalı devletlerin amacı Sovyet bloğunun yayılmasını engellemek ve yeni bir çatışmanın yaşanmasını önlemekti. Batı Avrupa devletlerinin korunmasına yönelik Truman Doktrini gereği, ilk olarak 1947 yılının Mart ayında Benelüks ülkeleri ile İngiltere ve Fransa arasında Dunkirk Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma daha sonra genişletilmiş ve Brüksel Antlaşması ile Batı Birliği kurulmuştur. 1948 yılının Nisan ayında ise Batı Birliği’nin savunmayı ele alan yapısı Batı Birliği Savunma Örgütü kurulmuştur. Bu örgüt Avrupa’da kolektif güvenlik sisteminin kurulması bakımından uluslararası bir oluşumu teşkil ediyordu. Buna göre, üye ülkelerden birine yapılacak herhangi bir saldırıya karşı diğer üyeler de saldırıya uğrayan devletin yanında saldıran devlete askeri ve ekonomik olarak karşılık vereceklerini öngörüyordu. Ancak 1948 yılının Haziran ayında Sovyetlerin Berlin’i abluka altına alması Avrupa’nın savunmasını kendi kendine sağlayamayacağını ortaya çıkarmıştır. Nitekim Brüksel Antlaşması askeri güçlerinin 1950 yılında NATO ile birleştirilme kararı, NATO’nun Batı Avrupa’nın güvenlik sisteminin tek unsuru olmasını sağlamıştır.
Batı Avrupa devletlerini içine alan NATO organizasyonunun Fransa gibi Avrupacı devletlerarasında benimsenmemesi ABD’den bağımsız bir Avrupa ordusu kurulması fikrini öne çıkarmıştır. 1950 yılında Fransa, Pleven Planıkapsamında bir Avrupa savunma bakanı ve ortak bütçe ile birlikte bir Avrupa ordusu kurulmasını önermiştir.1 Avrupalı ülkelerin askeri güçlerini uluslar üstü bir yapı içinde birleştirme fikri olan Avrupa Savunma Topluluğu’nu kuran anlaşma, Federal Almanya’nın da dâhil edilmesiyle 27 Mayıs 1952 tarihinde imzalanmıştır. Anlaşma, İtalya, Belçika, Lüksemburg, Hollanda ve Federal Almanya tarafından imzalanmasına karşılık 1954 yılında Fransız Parlamentosu’nda reddedilmiştir.
Sivil kavramı genellikle askeri olmayan dış politika davranışlarıyla ilişkilendirilir. Kavram, dış politikanın ekonomiye yönelimini merkeze alan ve askeri gücü arka planda bırakan bir gücü ifade etmek için kullanılmaktadır. Sivil güç, ulus devletlerarasında askeri gücün, hukukun üstünlüğü, meşru yönetişim ve refahın güvence altına alınması adına kısıtlanması anlamına gelir. Sivil güç pratikleri askeri gücü kısıtlayıcı yönüyle uluslararası kurumlar kurmak için kolektif eylemi destekler ve güvenliğe yönelik tehditleri ortadan kaldırmak için askeri olmayan dış politika araçlarını kullanır.