2020 Kasım Ayında Yapılacak ABD Başkanlık Seçimleri ve Türkiye’ye Olası Etkileri

Makale

ABD; bir milletin kurmadığı, tarihi-kültürel-dini ortaklıkları ve geçmişleri olmayan değişik halkların, kendilerini idare eden ve sömüren İngiliz Koloni idaresine karşı 7 yıl savaşlarında İngiltere karşısındaki muazzam yenilgisinin öcünü almak için Fransa’ nın da kışkırtması ve para ve silah ile desteklemesi sonucu, 13 İngiliz Kolonisi (Sömürgesi) ...

ABD; bir milletin kurmadığı, tarihi-kültürel-dini ortaklıkları ve geçmişleri olmayan değişik halkların, kendilerini idare eden ve sömüren İngiliz Koloni idaresine karşı 7 yıl savaşlarında İngiltere karşısındaki muazzam yenilgisinin öcünü almak için Fransa’ nın da kışkırtması ve para ve silah ile desteklemesi sonucu, 13 İngiliz Kolonisi (Sömürgesi) halklarının birleşerek 1776 da Filedelfiya Bağımsızlık Bildirgesini imzalamak suretiyle İngiliz Monarşisine başkaldırması sonucu oluşmuş bir devlettir.

Bugün ABD halkını (milletini değil) oluşturan insan topluluğunun ataları; birkaç yüzyıl önce kıta Avrupa’ sındaki çeşitli devletlerden, kendi ülkelerindekinden daha iyi yaşam şartlarına kavuşmak ve baskı ve zulümden kurtulmak için yeni keşfedilen Amerikan kıtasının kuzeyine yerleşmiş değişik kültürler-diller-dinler-mezhepler ile örf ve adetlere sahip insanlardı. Protestan İngiliz Krallarının mezhepsel (dinsel) ve dilsel (kültürel) tahakkümü altında ezilen Katolik ve Irish (İrlandaca) konuşan İrlandalılar, bu baskı ve zulümden kurtulmak için gruplar halinde değişik zamanlarda münferiden veya topluca Büyük Britanya’dan Kuzey Amerika’ya göç etmişlerdir. ABD Bağımsızlığını kazandıktan sonra seçilen her 3 Başkandan birinin kökenlerinin İrlanda asıllı bir aileden gelmiş olduğu tespit edilmiştir. 1871’ de Prusya liderliğinde Alman Birliği kurulmadan önce değişik Alman Prensliklerinde, köylü/çiftçi olarak çalışıp zor ekonomik ve sosyal koşullarda yaşayan Almanlar da 18 ve 19. YY da kıta Avrupa’sından Kuzey Amerika’ya göçmüşlerdir. Mevcut ABD Başkanı Donald Trump da böyle Alman asıllı bir aileden gelmektedir.

Keza, Almanya gibi Birliğini 1861 tarihinde en geç oluşturan Avrupa ülkelerinden olan İtalya’ nın ekonomisi tamamen Ortaçağdaki gibi tarım ve balıkçılığa dayalı olduğu için çok fakir olan başta 2 Sicilya Krallığı ve Sardinya Krallığı olmak üzere; özellikle çizmenin (İtalya’ nın coğrafi görünüm biçimi) güneyinde bulunan İtalyan şehir devletlerinden daha yüksek hayat standartlarına erişmek için Kuzey Amerika’ya göç eden İtalyan kafilelerinin torunları da bugün ABD iş ve siyaset dünyasında çok önemli pozisyonlara gelmişlerdir. Bugün dünyanın en büyük organize suç örgütü olan ABD merkezli MAFIA örgütü de Sicilya’ da kurulmuş ve göçmen İtalyanlarla birlikte ABD’ ye taşınıp dünyanın en büyük yeraltı teşkilatı haline gelmiştir. MAFIA’ nın yıllık cirosunun Afrika kıtasındaki ülkelerin yarısından fazlasının GSMH’ nın toplamından da fazla olduğu tahmin edilmektedir. Bugün İtalya Dünyanın en gelişmiş 7 devletinden biri olmasına rağmen, sanayileşmiş zengin Kuzey İtalya bölgesi ile kırsal Güney İtalya arasında hala büyük çapta iktisadi ve sosyal gelişmişlik farkı vardır. Bu gelişmişlik farkı sadece İtalya için siyasi, iktisadi ve toplumsal bir sorun teşkil etmeyip; kurucusu olduğu ve Bölgesel, Yapısal ve Tarım Fonlarından büyük miktarda Güney İtalya için mali kaynak aldığından AB açısından da büyük sorun teşkil etmektedir. Kuzey Amerika topraklarına 19. YY da Prusya İmparatorluğu-Rus Çarlığı-Avusturya Macaristan İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu’ nun hegemonya mücadeleleri altında ezilmiş olan Çek ( Bohem’ yalı )- Macar-Leh (Polonya’ lı)-Litvanya-Yunan- Güney Slavlar gibi Orta ve Doğu Avrupa halkları da büyük çapta göç etmeye başlamışlar ve daha önce gidenler Atlantik kıyılarını mesken ve yurt edindiği için çok daha ucuz hatta bedava olan ABD’ nin orta eyaletleri ve Pasifik kıyılarına kadar Batı Eyaletlerine yerleşmişlerdir.

Bu Avrupa’ nın çeşitli bölgelerinden gelen Katolik- Protestan ve Ortodoks Hıristiyan ile Yahudi ve Müslüman gibi değişik din ve mezhepler ile farklı dilleri konuşan ve kültürel özelliklere sahip olan insan topluluğu, Amerikan vatandaşlığı potasında eriyerek Amerikan halkını oluşturmuştur. 1492 de Amerika Kıtasının keşfiyle Güney Amerika topraklarına yerleşen Latin Katolik halklarından İspanyollar ve Portekizliler yüzyıllar boyu Güney Amerika’yı sömürmüşler; altın gümüş gibi değerli madenlerini Avrupa’ya taşıdıkları gibi kendi dilleri olan Portekizce’yi (Dünyanın en büyük ülkelerinden biri olan Brezilya) ve İspanyolca’yı (22 ülke) Güney Amerika’da resmi dil yapmışlar; ortak mezhepleri olan Hıristiyan Katolik mezhebini de bütün Latin (Güney) Amerika devletlerinin resmi dini haline getirmişlerdir. 19. YY’ ın sonunda ABD eski İspanyol sömürgesi olan Meksika Krallığı’ nı yenerek bu ülkeden, halen ABD’ nin en zengin eyaletleri olan Texas, Kaliforniya (Tek başına bu eyalet dünyanın 7. Büyük ekonomisidir. Bilişim üssü olan Silikon Vadisi de bu eyalettedir) ve Florida eyaletlerini gasp etmiştir. ABD bu eyaletleri işgal ve ilhak ederek sadece çok zengin petrol (Texas- Dallas) ile çeşitli madenler ve çok geniş ve verimli zırai plantasyonları değil; ayrıca Latin Katolik kültürünü de alarak ABD’ nin hakim kültürü olan Protestan Kültürü ve hakim ve resmi dili olan İngilizce yanında, dünyanın en çok inanı olan Katolik mezhebi ve dünya üzerinde ana dil olarak Çince’ den sonra en çok kullanılan ve en yaygın lisan olan İspanyolcayı da ABD kültürel değerlerine ithal ederek, Katolik Dünyası üzerinde de egemen olmasına vesile olmuştur. Bugün ABD’ nin en zengin eyaletleri, dünyanın en zengin bölgeleri olan Teksas, Kaliforniya ve Florida eyaletlerinde İngilizce’ nin yanı sıra İspanyolca da resmi dildir.

1917 Bolşevik Devriminden kaçan 1,5 milyon Rus (Beyaz Rus olarak adlandırılmışlardır) ile Çin’deki totoliter Krallıkların iç baskısı, önce İngiliz işgali sonradan da Japon işgalinin dış baskılarıyla 20. YY başlarında da 2 milyon Çin’ linin ABD’ ye göçüşü ile ABD tam bir çeşitli dinler, kültürler, ırklara mensup insanların oluşturduğu bir mozaik haline gelmiştir.

Amerikan kültürel ve siyasi değerlerine dahil olan son unsur zencilerdir. 15. YY da Portekiz’ in Brezilya’ daki geniş zırai üretim alanı olan plantasyonlarda karın tokluğuna çalıştırmak üzere Afrika’dan zorla kaçırarak veya para karşılığı satın alarak getirdiği zenci işgücü, üretim faktörü Koloni idaresi sırasında ABD Kolonilerinde de kullanılmaya başlanmış; ABD’ nin bağımsızlığından sonra da özellikle ABD ile Federasyona, girmeyi reddeden; geniş pamuk, tütün, şeker, mısır ve pirinç plantasyonlarında zenci köle işgücü faktörüne dayanan karlı üretim biçimini sürdürmek için ABD’ nin Güney Eyaletlerine Afrika’dan, çoğunluğu Müslüman yüzbinlerce zenci köle getirilmiştir. ABD savaşını kazanan ekonomisi sanayi ve ticarete dayanan Kuzey Eyaletleri birliği, ekonomisi köle işgücü faktörüyle tarım ve madenciliğe dayanan Güney’ i yenerek Güney Eyaletlerini 1865 de ABD Federasyonuna dahil etmişler ve köleliği yasaklamışlardır. Ancak resmen kölelik ve zencilere ayrımcı muamele yasak olsa da 1960’ lı yılların ortasına kadar ABD’ de zencilere 2. Sınıf muamelesi yapılmış, zenci çocuklarının beyaz çocukların okul servislerine binmesi yasaklanmış, zencilerin belli mahallelerde ikamet etmesine izin verilmemiş ve zencilerin devlet kademelerinde üst düzey görevlere getirilmeleri engellenmiştir. Çok yakın bir tarihte zenciler ABD toplumsal ve siyasi hayatında fiilen de beyazlarla eşit duruma gelmişler, bunun tezahürü olarak da Irak’ın Kuveyt’ i işgaliyle başlayan 1. Körfez Krizi akabindeki Çöl Fırtınası olarak adlandırılan Irak Savaşında ABD Genel Kurmay Başkanı olan Colin Powell ABD tarihindeki ilk zenci Genel Kurmay Başkanı olmuş ve ABD’ nin 44. Başkanı olan Barak Hüseyin Obama’ nın ilk zenci ABD Başkanı olmasıyla da Afro-Amerikan olarak adlandırılan zenciler ve Müslümanlar da Amerikan siyaset ve kültür potasında etkili olarak yer almaya başlamışlardır.

Çok değişik tarihi, kültürel, dinsel, mezhepsel farklılıklara sahip olsalar da Dünyanın en büyük ekonomik, siyasi ve askeri gücü ve tek hegemon devleti olan (Pax-Amerikana) ABD’ de yaşayan 331 milyon insanı bir arada aynı potada tutan tutkal görevi gören birleştirici unsur “ABD VATANDAŞLIĞI“ dır. İşte bu 331 milyon ABD vatandaşı Dünyanın Tek süper gücünün eşit haklara sahip vatandaşları olduklarının bilinciyle, Kasım ayında yeni Başkanlarını seçeceklerdir.

Yukarıda kısaca anlattığımız Amerikan halkının yani dolayısıyla seçmenlerinin tarihi kökenleri ile sosyo-ekonomik ve kültürel yapılarının farklılığının Kasım ayında yapılacak ABD Başkanlık seçimlerine nasıl yansıyabileceğini analiz etmeye çalışacağız. ABD Başkanlık seçim sonuçları sadece Amerikan halkını değil, ABD’ nin Dünyanın tek süper gücü olmasıyla bütün ülkelerin vatandaşlarını ve 1952’ den beri NATO bünyesinde müttefiki ve stratejik partneri olarak ülkemizi ve Türk Halkını da yakından ilgilendirmektedir.

ABD, gevşek bir konfederasyon şeklinde oldukça serbest ve Avrupa halklarına göre çok daha fazla özgür 13 İngiliz Kolonisi olarak örgütlenen ve İngiliz Monarşisinin Londra’dan yolladığı Genel Valiler tarafından idare edilen siyasi bir yapının kendi iradesiyle bağımsızlığını ilan ederek İngiliz Kralına başkaldırması ve nispeten çok az can kaybına neden olan bir bağımsızlık savaşı sonucu bağımsızlığını kazanmıştır. Dolayısıyla Kuzey Amerika halkları tarihte hiç imparatorluk, şahlık, krallık, emirlik gibi bir hanedan tarafından idare edilmediği; Kuzey Amerika topraklarında otokton (kökten) bir etnik ya da dini grup daha önce otorite kurmadığından; yeni bağımsızlığına kavuşan bu heterojen Amerikan vatandaşları yönetim biçimi olarak halkın kendi kendisini yönettiği “Demokrasi“ (Liberal Demokrasi) ve yönetim şekli olarak da yönetimin babadan oğula geçtiği hanedan değil Devletin Başkanını halkın doğrudan seçtiği ve periyodik seçimlerle sürekli değişebilen “Cumhuriyet“ rejimini benimsemiştir.

1776 da Konfederal olarak İngiliz işgaline karşı bağımsızlığını kazanmak üzere kurulan ABD, 1789 da yapılan anayasa ile Eyaletlerden oluşan Federal bir devlet olarak bugünkü idari ve anayasal yapısına kavuşmuştur. 13 koloniyle başlayan ABD Federal demokratik cumhuriyet sistemi daha sonra katılan topraklarla bugün 50 eyalet (State) ‘ten oluşan Amerika Birleşik Devletleri haline gelmiştir.

Hem federe devletlerin (states-eyaletler) hem federal devletin yönetimlerinin ayrı ayrı belirlendiği, örnek olarak eyaletlerde hakimlerin eyalette yaşayan vatandaşlarca seçildiği keza yerel güvenlikten sorumlu şeriflerin de eyalet halkınca seçildiği, ayrıca eyaletin en yüksek yürütme organı olan Valinin de Başkentten atanmayıp eyalet halkınca seçildiği; buna karşılık Washinton DC deki başkentteki ABD Başkanının yönettiği federal devletin hakimleri ile federal polisin (FBI- Federal Bureau of Investigation) federal yönetimce atandığı ikili bir siyasi yapı vardır. Bu yürütme erkindeki ikili yapı kendisini yasama erkinde de göstermekte, ABD’ de hem federal düzeyde yasama organı olan Kongre hem de eyaletlerin ayrı meclisleri vardır. Ceza kanunu, borçlar kanunu, medeni kanun gibi kanunlar eyaletlerde farklıdır. Bazı eyaletlerde idam cezası varken diğerlerinde yoktur. Bazı eyaletlerde evlenme ve boşanma mevzuatı çok basit ve kolayken bazı eyaletlerde mevzuat farklılığı nedeniyle yıllarca süren boşanma davaları ve ticari ihtilaf davaları görülebilmektedir. Orta öğretim ve yüksek öğretim standartları belirleme yetkisi ve kuruluş izin yetkileri de eyalet yönetimindedir. Dolayısıyla Üniversite eğitim süreleri, müfredatlar ve mesleki yeterlilikler eyaletler arasında farklılar göstermektedir. Aynı şekilde iş kurma, ticari ve ekonomik faaliyette bulunma şartlarını belirleme ve gerekli yasal izinleri verme yetkisi de eyaletlerde olduğu için şirket kurma, yatırım yapma, ticari faaliyette bulunma şartları eyaletten eyalete değişebilmektedir. Bu ikili yapıya paralel şekilde ABD Federal yasama organı olan Kongre de 2 kanattan oluşmaktadır: 1. Kanatta her eyaletten nüfusa oranlı olarak belirlenen sayıda seçilen Temsilciler Meclisi; üst meclis olarak da faaliyette bulunan 2. Kanatta ise nüfusa bakılmaksızın her eyaletten eşit olarak 2 şer senatörün şeçildiği 100 üyeden oluşan Senato.

ABD’ nin 1776’ da kuruluşundan beri oluşan bu konfederasyon-gevşek federasyon karışımı “sui generis“ (nevi şahsına münhasır-kendine özgü) yönetim şekli; ABD vatandaşlarının Avrupa’dan göçlerle ikinci anavatan topraklarına (ülke) yerleşmeleri ve yeni bir halk (Amerikan Halkı) oluşturmaları ile koloni idaresinin boyunduruğundan kendi özgür ve kararlı iradeleriyle tam bağımsızlıklarını ve egemenliklerini kazanma sürecinde oluşan siyaset geleneklerinin bir sonucudur.

Bu siyasi gelenek, ABD seçim sisteminde de kendini göstermiştir. ABD’de seçim sistemi, siyasi temsil sistemi, siyasal partiler sistemi demokrasinin gereği olarak çok partili sistem olmasına karşın; 250 seneden beri oluşan siyasi teamüller uygulamada 2 partili sistem olarak tezahür etmiştir. Hukuken ABD’ de birçok siyasi parti varken; fiilen 2 büyük parti siyasi hayatı ve siyasi kurumları ve siyasal davranışları oluşturmakta ve yönetmektedir. Bu siyasi partilerden birincisi şimdiki Başkan Donald Trump’ un Partisi olan genel olarak siyaset biliminde “Sağ“ kavramıyla tanımlayabileceğimiz Cumhuriyetçi Parti; diğeri ise bir önceki başkan Barak Obama’ nın partisi kısaca “Sol“ olarak siyaset bilimi kavramı ile tanımlayabileceğimiz Demokrat Parti’ dir. Bu 2 partinin dışında birçok siyasi parti mevcut olsa da seçimlerde bir varlık gösterecek oyu alamamakta Kongrede temsil edilememektedirler.

Demokrat Parti genel olarak Türkiye’ de CHP’ nin yapısına benzemekte, seçmen tabanı da CHP seçmen tabanına benzer özellikler göstermektedir. Demokrat Parti Okyanus kıyılarından yani West Coast ve Esat Coast eyaletlerinde oy almakta; seçmen tabanı iyi ve yüksek eğitimli, büyük şehirlerde ve metropollerde yaşayan beyaz yakalı olarak adlandırılan orta ve üst düzey yöneticilerden oluşan üretim araçlarına sahip olmayan eğitim, yetenek ve emekleriyle ücretli olarak çalışarak hayatlarını idame eden kentli zümreden oluşmaktadır. Buna karşılık Cumhuriyetçi Parti Türkiye’ deki geçmişteki Terakkiperver Cumhuriyet Partisi-Serbest Fırka-Demokrat Parti-Adalet Partisi-Anavatan Partisi-Doğruyol Partisi ve bugünkü AK Parti yapısına benzemekte ve seçmen tabanı da buna paralellik arz etmektedir. Cumhuriyetçi Parti daha çok ABD’ nin okyanuslara kıyısı olmayan orta ve güney eyaletlerinden, eğitim düzeyi daha düşük Amerikan vatandaşlarından, büyük çiftçi, sermaye sahibi işletmeci, kendi nam ve hesabına çalışan serbest meslek sahibi, esnaf-tüccar-işadamları ile büyük medya, banka-sigorta gibi finans kuruluşu, sanayi kuruluşları ile holding sahip ve ortaklarından oluşmaktadır.

İç politikada Demokratlar federal bütçenin büyük kısmının eğitim-sağlık-ulaşım-barınma gibi Amerikan halkının sosyal ve kültürel ihtiyaçları için harcanmasını savunurken; Cumhuriyetçiler minimal devlet anlayışı ile sanayici, banker ve holding sahipleri gibi işverenlerden daha az vergi alınması ve zengin yatırımcıların sermaye birikimlerinin ve karlarının artırılması böylece daha çok yatırım yapmaları, Amerika’ nın üretim miktarı ve dünyadaki ekonomik üstünlüğünün pekiştirilmesi taraftarıdırlar. Fakir halka zengin Amerikan vergi mükelleflerinin parasının verilmesine karşıdırlar. Demokratlarca ileri sürülen vergi oranlarının artırılması ve vergi kaynaklarının çeşitlenip geliştirilmesi fikirlerine kesinlikle karşıdırlar. Bu durumun zenginlerin yatırım yapmaktan kaçınmasına ve servetlerini yurtdışına kaçıracaklarına neden olacağını iddia etmektedirler. Sosyal transfer denilen bütçenin az gelirli Amerikan halkına bedava eğitim, sağlık, ulaşım ve kültür hizmeti olarak harcanmasına liberal iktisadi sisteme aykırı olduğu için karşı çıkmaktadırlar. ABD’ de devletin iktisadi faaliyetteki payının sadece % 2 olduğu ve ekonominin tamamen özel sektör tarafında idare edildiği göz önüne alınırsa Cumhuriyetçi Parti’ nin 2. Dünya Savaşından sonra Demokrat Parti’ye karşı iktisadi dalgalanmalar ve küresel kriz dönemleri hariç sürekli başarı sağlamasının nedeni açıkça ortaya çıkmaktadır. Keza aynı durum Türkiye’de de paralellik göstermektedir. 1946’ da 2. Dünya Savaşından sonra çok partili döneme geçilmesinden bu yana 1977’ de % 43 lük CHP galibiyeti dışında bütün seçimleri Demokrat Parti-Adalet Partisi-Anavatan Partisi-Doğru Yol Partisi ve AK Parti gibi sağ partiler kazanmışlardır. CHP’ nin 1977 seçimlerindeki başarısının altında da Kıbrıs Zaferi başarısı yatmaktadır.

İç politikadaki bu yapılanmanın yanı sıra dış politikada Demokrat Parti, ABD bütçesi ve mali kaynaklarının Amerikan vatandaşlarına harcanması; ABD’ nin Irak, Afganistan, Bosna, Yemen, Libya gibi ülkelere askeri müdahaleler yapmaması; Vietnam felaketinin bir daha yaşanmaması için ABD’ nin dünyanın jandarmalığı görevini bırakıp iç işlerine dönmesi ve bütün enerjisi ve kaynaklarının ABD içinde harcanması taraftarıdır. Cumhuriyetçiler için Pax-Amerikana (Yani Amerikan Barışı Amerikan karşıtlarının ironik ve aşağılayıcı söylemiyle Amerikan İmparatorluğu) söylemine uygun olarak Dünyanın neresinde ABD’ nin çıkarlarına aykırı veya potansiyel olarak ileride aykırı olacak oluşumlar, hareketler varsa derhal onları siyasi, askeri ve psikolojik harp taktikleri ile bertaraf etmek; o yapıların yerine kendi emirlerini dinleyen, kendine bağlı yönetimleri işbaşına getirmek olmuştur. Cumhuriyetçiler bu amaçlarını gerçekleştirmek için Amerikan vatandaşlarının 100 milyarlarca dolarını Rusya, İran, Kuzey Kore, Libya, Yemen gibi yerlerde harcamakta tereddüt etmemişlerdir.

Amerikan siyasi partilerinin Dine bakış açıları ve dini siyasette kullanmaları hususunda ise Demokratlar, dini değerlere fazla atıfta bulunmayan laik bir yapıya sahipken, Cumhuriyetçiler ise yeni ahit yani İncili temel alan Protestan ve Katolik Hıristiyan ve Yahudilerin kutsal kitabı eski ahitten yani Tevrattan esinlenerek Hıristiyanlığı yorumlayan Evanjelik Hıristiyan değerlerine sürekli referans vererek iç ve dış politikalarını bu dini-kültürel değerlerinin üzerine inşa etmektedirler.

Demokrat ve Cumhuriyetçi Partilerin etnik ve kültürel yapıya göre seçmen tabanları ise; Çinli ve diğer Asya ülkelerinden göçmenler, orta-doğu’ lu ülkelerden göç edenler, zenciler ve Yahudiler ile Meksikalı, Porto Rikolu, Kübalı vb hispaniklerin çok büyük bir bölümü kitle halinde Demokratlara oy verirken, Beyazlar, Protestanlar, Hispanik olmayan Katolikler, Ortodokslar, ataları İrlanda, İngiltere, Hollanda, İtalya, Almanya gibi Avrupa ülkelerinden göç etmiş kitleler Cumhuriyetçilere oy vermektedirler. Bu nedenle ABD’ yi ve Dünyayı WASP ( White- Anglo-Sakson-Protestan )’ ların idare ettiği iddia edilmektedir. Trump’ un seçildiği son Başkanlık seçimlerinde etnik ve dini temellere dayanan seçmen davranışlarında şaşırtıcı bir değişim görülmüştür. Genellikle ABD’ yi Hıristiyanların idare ettiği için kendilerini azınlık hisseden bu nedenle % 90 nispetle Demokratlara oy veren Yahudiler geçen seçimde Yahudi inançları üzerine Hıristiyanlığı okuyan ve inşa eden Evanjelistlerin topluca Cumhuriyetçilere oy vermesi, Trump’ un kendisin de koyu bir Evanjelist olmasından dolayı Yahudilerin yarısının Cumhuriyetçilere oy verdiği ölçülmüştür. Bu eğilimin devam edeceğini Yahudilerin zaten iktisadi menfaatlerinin Cumhuriyetçilerin iktidarında olduğu ancak etnik ve dinsel nedenlerle azınlık psikolojisi ile şimdiye kadar Demokratlara oy verdikleri bilinmektedir.

Bütün bu tespitlerden ortaya çıkan sonuç; Kasım ayında Trump tekrar Başkan seçilirse ABD’ nin mevcut politikalarının devam edeceği ve Orta-Doğu’da, Batı Balkanlarda ve Kafkasya’ da en güçlü devlet olarak Türkiye ile müttefiklik ilişkisini ve işbirliğini artırarak devam ettireceği, rakibi Demokrat Parti adayı Joe Biden seçilirse ise Türkiye’ye karşı hasmane bir politika izleyeceği değerlendirilmektedir.
Prof. Dr. Uğur ÖZGÖKER

Arel Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü ve Milli Savunma Üniversitesi Kara Harp Enstitüsü Öğretim Üyesi
Kıbrıs Amerikan Üniversitesi Mütevelli Heyet Üyesi
Uluslararası Diplomatlar Birliği ve Türkiye-Avrupa Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi
Bu içerik Marka Belgesi altında telif hakları ile korunmaktadır. Kaynak gösterilmesi, bağlantı verilmesi ve (varsa) müellifinin/yazarının adı ile unvanının aynı şekilde belirtilmesi şartı ile kısmen alıntı yapılabilir. Bu şartlar yerine getirildiğinde ayrıca izin almaya gerek yoktur. Ancak içeriğin tamamı kullanılacaksa TASAM’dan kesinlikle yazılı izin alınması gerekmektedir.

Alanlar

Kıtalar ( 5 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2782 ) Etkinlik ( 223 )
Alanlar
TASAM Afrika 77 650
TASAM Asya 98 1118
TASAM Avrupa 23 651
TASAM Latin Amerika ve Karayip... 16 67
TASAM Kuzey Amerika 9 296
Bölgeler ( 4 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1406 ) Etkinlik ( 54 )
Alanlar
TASAM Balkanlar 24 297
TASAM Orta Doğu 23 623
TASAM Karadeniz Kafkas 3 297
TASAM Akdeniz 4 189
Kimlikler ( 2 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1304 ) Etkinlik ( 78 )
Alanlar
TASAM İslam Dünyası 58 786
TASAM Türk Dünyası 20 518
TASAM Türkiye ( 1 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2054 ) Etkinlik ( 83 )
Alanlar
TASAM Türkiye 83 2054

Soğuk Savaş’ın sona ermesi, Avrupa Arktik Bölgesi için önemli bir dönüm noktası olmuştur. Soğuk Savaş boyunca Arktik, Barents Denizi’nin nükleer silahlı denizaltılar ve yoğun askeri konuşlanmalar için bir operasyon sahası olduğu stratejik bir sınır hattıydı. ;

Makale, Türk dış politikasının şekillenmesinde güvenlik kültürünün önemli bir rol oynadığını incelemektedir. Güvenlik kültürü, uzun dönemli yapısal ve kısa dönemli konjonktürel faktörlerden etkilenir. Uzun dönemli yapısal faktörler arasında Türkiye’nin kurucu ideolojisi, coğrafi koşulları ve tarihse...;

Ortadoğu, Osmanlı hakimiyeti altında dört yüzyıl boyunca barış ve istikrarın hüküm sürdüğü bir bölge olmuştur. Ancak I. Dünya Savaşı’nın ardından bu düzen sona ermiş ve bölge, büyük devletlerin güç mücadelelerinin etkisiyle zayıf, istikrarsız ve geri kalmış bir yapıya bürünmüştür. Soğuk Savaş’ın son...;

İstanbul'da 22-28 Kasım arasında 14. Suç ve Ceza Filmleri Festivali gerçekleştiriliyor. Prof. Dr. Adem Sözüer tarafından kurulan ve hâlâ başkanlığında devam eden Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali şöyle tanıtılıyor.;

Teknopolitik, teknolojinin dünya siyasetinde ve toplumsal yapıda oynadığı yeni rolü anlamak için kullanılan bir kavram. Bu kavram, teknolojinin ekonomik, politik ve kültürel dinamikleri nasıl dönüştürdüğünü ve yeni bir dünya düzeni inşa etmekte olduğunu anlatıyor. Teknoloji, artık sadece bir araç de...;

Küresel ölçekte bir “Türkiye Markası” olan 10. İstanbul Güvenlik Konferansı (İGK) 2024, TASAM Millî Savunma ve Güvenlik Enstitüsü (MSGE) tarafından “Teknopolitik Yeni Dünya Güvenliğin Güvenliği: Akıl, Nesil, Aile, İnanç ve Devlet Güvenliği” ana teması altında 21-22 Kasım 2024 tarihinde İstanbul’da W...;

Bu çalışmada İran’ın Nükleer enerji çalışmaları üzerine uluslararası düzeyde nasıl karşılandığı ve etkileri analiz edilmiştir. ‘’İran'ın Nükleer Enerji Politikası ve Yansımaları ‘’ ve ‘’İran’ın Nükleer Programı ve Türkiye’’ makaleleri değerlendirilmiş nükleer enerji tarihi, dış politikaya vurumu ve ...;

Amerika Birleşik Devletleri’ni (ABD) kuranlar Mustafa Kemal Atatürk gibi bir asker değil, zengin iş adamlarıydı. 1773’te Boston Limanı’nda başlayan isyanın (Çay Partisi) nedeni, Fransa ve Hint savaşları nedeniyle kasası boşalan İngiltere’nin kolonilerde çay vergisini artırmasıydı. ;

10. İstanbul Güvenlik Konferansı (2024)

  • 21 Kas 2024 - 22 Kas 2024
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2024 Dönem 2

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programları ile katılımcılara stratejik yönetim ve liderlik alanlarındaki yeniliklerin aktarılması, Türkiye ve dünyadaki gelişmeler ışığında ulusal ve uluslararası güvenlik stratejileri konularında çok yönlü analiz, sentez ve değerlendirmeler yapabilmelerine, çözüm önerileri, farkındalık ve gelecek öngörüleri geliştirmelerine destek sağlanması amaçlanıyor.

  • 20 Nis 2024 - 11 May 2024
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2024 Dönem 1

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programları ile katılımcılara stratejik yönetim ve liderlik alanlarındaki yeniliklerin aktarılması, Türkiye ve dünyadaki gelişmeler ışığında ulusal ve uluslararası güvenlik stratejileri konularında çok yönlü analiz, sentez ve değerlendirmeler yapabilmelerine, çözüm önerileri, farkındalık ve gelecek öngörüleri geliştirmelerine destek sağlanması amaçlanıyor.

  • 20 Oca 2024 - 10 Şub 2024
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2023 Dönem 1

21. yüzyıl güvenlik sorunlarının dönüşümünü takip edebildiğimiz bir dönem olarak dikkat çekmektedir.

  • 11 Kas 2023 - 02 Ara 2023
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Türkiye - AB İlişkilerinin 60. Yılı ve Geleceği Konferansı

  • 24 Eki 2023 - 24 Eki 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

Doğu Akdeniz Programı 2023-2025

  • 17 Tem 2023 - 19 Tem 2023
  • Sheraton Istanbul City Center -
  • İstanbul - Türkiye

5. Denizcilik ve Deniz Güvenliği Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

2. İstanbul Siber-Güvenlik Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “ABD Hegemonyasına Meydan Okuyan Çin’in Zorlu Virajı; Güney Çin Denizi” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Küresel Rekabet Penceresinden Pasifik Adaları” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “TEKNOLOJİK ÜRETİMDE BAĞIMSIZLIK SORUNU; NTE'LER VE ÇİPLER ÜZERİNDE KÜRESEL REKABET” isimli stratejik raporu yayımladı

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Sri Lanka’nın Çöküşüne Küresel Siyaset Çerçevesinden Bir Bakış” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Çin-Japon Anlaşmazlığında Doğu Çin Denizi Derinlerdeki Travmalar” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “MYANMAR; Büyük Oyunun Doğu Sahnesi” isimli stratejik raporu yayımladı

İngiltere’nin II. Dünya Savaşı sonrasında Hint Altkıtası’ndan çekilmek zorunda kalması sonucunda, 1947 yılında, din temelli ayrışma zemininde kurulan Hindistan ve Pakistan, İngiltere’nin bu coğrafyadaki iki asırlık idaresinin bütün mirasını paylaştığı gibi bıraktığı sorunlu alanları da üstlenmek dur...

Devlet geleneğimizde yüksek emsalleri bulunan Meritokrasi’nin tarifi; toplumda bireylerin bilgi, bilgelik, beceri, çalışkanlık, analitik düşünce gibi yetenekleri ölçüsünde rol almalarıdır. Meritokrasi din, dil, ırk, yaş, cinsiyet gibi özelliklere bakmaksızın herkese fırsat eşitliği sunar ve başarıyı...