"Balkanlara Nasıl Bakmalıyız?" Sorusuna Dair Analiz - I

Makale

Dünya’da bölge çalışmaları ile ilgili, bilhassa son 10-15 yılda, mühim gelişmeler yaşandı. Kurulan birçok düşünce kuruluşu, analiz merkezleri, sürekli yayınlanan raporlar ile veri üretimi ve buna dairler, özellikle ait oldukları bölgeler üzerinde politika üreten devletlere katkılar sağladı....

Dünya’da bölge çalışmaları ile ilgili, bilhassa son 10-15 yılda, mühim gelişmeler yaşandı. Kurulan birçok düşünce kuruluşu, analiz merkezleri, sürekli yayınlanan raporlar ile veri üretimi ve buna dairler, özellikle ait oldukları bölgeler üzerinde politika üreten devletlere katkılar sağladı. Ancak bazı bölgeler var ki, tarihi, sosyal, politik hatta kültürel manada kurgusu devam eden suni bir düzlemde var olduklarından, yukarıdaki gibi salt modern argümanlar ve istatistiklerle izahları mümkün olamazdı. Zira siyaset üstü kavramlarla çerçevelenmiş bir mazi örüntüsü ile bu bölgelerin analizleri mümkün değildi. Bunların ilk akla gelenleri de şüphesiz ki Balkanlar ve Ortadoğu. İhtisas alanı olarak genelde Balkan coğrafyasının dışına çıkmamaya gayret etmekle birlikte, Balkanları da Avrupa’nın bakışına göre eski kıtanın Ortadoğu’su olarak görmek mümkün. Dolayısıyla bu iki bölgeyi metodik inceleme sorunları açısından birlikte düşünmek de makul olabilir.

Bu girişten sonra çalışmanın ana sınırından bahsetmek faydalı olacaktır.

Bu çalışmanın gayesi, Balkanlar -ki aslında Rumeli denmesi taraftarıyız- olarak bilinen ve sınırları konusunda asla bir mutabakata varılamayan müphem coğrafya üzerine, Türkiye’de yapılan çalışma ve ortaya atılan değerlendirmeler konusundaki genel hataları, bu çalışma türlerini sayarak anlatmaya gayret etmek. Ve elbette eksik kalması mukadder bu metin ile olabildiğince kullanılabilir bir genel güncelleme ve eleştiriyi birlikte sunmak.

Balkanların, geçmişten bugüne devam eden, derinleşen, çeşitlenen sorunları var. Ve bunun yanında etkilerin halen devam eden, hatıraları süregelen yakın dönem savaş ve soykırımları. Bahse konu sorunların bu denli çetrefilli oluşu çok yönlü bir bakışı da zaruri kılıyor elbette. Bu çok yönlü bakışın önündeki en önemli engel ise romantik ya da daha sık kullanılmaya başlanan neo-osmanlıcı tavır. Bunu somutlaştırmak adına, bölgeye dair çalışmaları türlerine göre sınıflandırarak anlatmakta fayda var gibi duruyor. Ve görece daha az akademik/objektif olandan başlayarak.

Son yıllarda Balkan ülkelerine gerçekleşen seyahatler vesilesi ile zaman zaman yayınlanan seyahatnameler, yolculuk günceleri ve notlar, bunların sahiplerinin ideolojileri, bölgeye bakışları ya da orada bulundukları süre haricinde bölgeye dair kafa yormadıkları gerçeği unutularak, bir anda fazlaca ciddiye alınır oldu. Elbette bu metinler değersiz demek haksızlık olacak ancak şunu unutmamalıyız ki bunların birçoğu oldukça kısa zamanlara ait notlar. Bölgeye dair genel bir problem analizi yapmak ya da bir lokal etkileşime girmek mümkün değil. Böyle olunca ortaya çıkan eserlerin belki bir merak giderici unsur olarak görülmesi ve ötesinde bir beklentiye girilmemesi önemli. Bununla birlikte bir de yolculuğun bir gayeye matuf oluşu ile romantize edilen geçmiş bugün bağının ortaya çıkardığı sunilik de yabana atılmaması gereken sorunlar.

Bölgeye dair bilgi kaynağı olarak görülen bir başka görece sübjektif metin türü de anlatılardan beslenen edebi ürünler. Romanlar, öyküler ve diğerleri. Elbette bu ürünlerin varlığı özellikle bölge kültürü ve hatıranın aktarılması açısından çok değerli. Ancak bu ürünlerin zaten bölgeden bir türlü yok olmayan ayrılıkları besleyici bir yöne kayması durumu, stratejik analizleri etkileyecek düzeye ulaşabiliyor. Buraya kadar ki bölümde her bir eser türüne ait bölüme, örnek isimler de konulabilirdi lakin çalışma bir polemik oluşturmaktan çok bir tespit peşinde. Bağcıyı dövmek derdinde değil.

Şimdi biraz daha ilmi ve objektif düzleme doğru geçilecek.

Az evvel de bahsedildiği üzere başta Avrupa olmak üzere birçok bölge üzerinde çıkar besleyen ülke, kurdukları kurumsal düzenekler ile buraya dair veriler üretmekte. Özellikle etnik ve kültürel istatistiklerin buraya dair politikalar üretmekteki kullanılabilirlik durumu göz önüne alındığında, bahse konu çalışmaların çıkarlara göre şekillendiği dolayısı ile de subjektifleştiği de aşikâr. Ancak bu kurumların beynelmilel özelliklerinden dolayı ülkemizde de bir bilgi kaynağı olarak kullanılması sebebi ile bizde ortaya çıkan analizlerin, zaman zaman o ülkelere ait politikalara hizmet ettiği gerçeği büyük bir eleştiri konusu. Hele de bizdeki bu kurumların devlet kontrolünde resmi birinler olması durumunda ülke politikamız açısından ne denli yönlendirici olduğu da bir gerçek. Bunun önünü alabilmenin yolu öncelikle bölge dilini ve kültürünü bilen kendi kaynaklarımızı kullanmaktan geçiyor. Özellikle bu denli topraktan ve tarihten beslenen bir bölgede, konuşulan dilden, yenilen yemeğe kadar hemen her özelliğin bir mana içerdiği düşünülürse salt teknik istatistiklerle buraları anlamak ve anlamlandırmak oldukça sathi bir düşünce. Otantik bakışın var olmadığı bir analizin bu bölge için her daim eksik olacağını bilmekte fayda var. Burada ara bir parantez olarak özellikle kültürel işbirliklerine dair kurumlarımızın idareci ve diğer görevlilerinin buna uygun seçilmesi ihtiyacımız olan bilgi analizi açısından çok mühim.

Çalışmanın bu kısmında bölgeye dair çalışmalar yapan bir akademisyen olarak 2 temel konuya değinmekte zaruret görüyorum: akademik çalışmalarda rasyonelleşme ve bölgeye dair eğitim faaliyetlerinde (dersler başta olmak üzere) eksik/kifayetsiz materyal sorunu.

Türkiye’de son yıllarda akademik alanda Balkanlara dair çalışmaların çeşitlendiği bir gerçek. Tarih, uluslararası ilişkiler, edebiyat, sosyoloji hatta bazı fen bilimlerinde dahi buraya dair tezler, makaleler ve dahi başka tür eserler verilmekte. Burada özellikle tarih ve uluslararası ilişkiler konusuna yoğunlaşacağız.

Hem tarih hem de uluslararası ilişkiler bağlamındaki lisans müfredatlarında, Balkan tarihi ve buna dair dersler yer almakta. Ancak bu derslerin ciddi bir kısmının seçmeli statüsünde olduğunu belirtmekte fayda var. Bunun yanında Balkan tarihi derslerinin, bazı bölümlerde 2 dönemlik iken çoğu bölümde tek dönemlik olması da ayrıca dikkat çekici. Zaman ve mekan sınırı çizmenin çok zor olduğu bir coğrafyaya dair Çağdaş Balkan Tarihi gibi bir dersin olması da biraz zorlama duruyor çünkü çağdaşlık konusu da belirgin değil. Öte yandan bu derslerin varlığı yanında derse dair kaynak sorunları da çok fazla. Neresinden bakarsanız bakınız, bu kadar uzun bir süre doğrudan hükmettiğiniz ve sizden sonra da sizden kalanlar vesilesi ile devam ede gelen etkiniz göz önüne alındığında Balkan tarihi, kültürü, coğrafyası ve daha birçok alanının mevcut durumun çok üzerinde bir etki ile incelenmesi şart. Bu manada bahse konu bölümlerin bulunduğu birçok üniversitede Balkanlar’a dair dersler almadan, eğitim-öğretim faaliyeti görmeden mezun olan lisans öğrencilerinin olduğunu bilmek üzücü. Bu durumda bölgeye dair yetkin araştırmacılar yerine, gözlemci bir bakışla iktifa etmek derin tespitleri de imkânsız hale getiriyor.

Lisansüstüne gelindiğinde durumun daha da vahim olduğu düşünülebilir. Zaten 2 dönemlik bir ders evresinde çoğu zaman lisansa bağlı/benzer dersler ile geçiştirilen süreç, yine konuya dair eksikliği beslemekte. Tezlere gelindiğinde ise özellikle tarih bölümlerinde Anadolu’daki her hangi bir yere dair belge bazlı tezlerin bura özellikleri hiç bilinmeden devam ettirildiği görülmekte. Elbette bu bir genelleme. İstisnası olduğu açık. Lakin özellikle bölgenin toponimik, antroponomik özelliklerine dair ulaşılacak birçok verinin sadece bölgeyi tanımayan araştırmacılar sebebi ile imhal ya da ihmal edildiğinin bilinmesi bile can sıkıcı. Bu durumda yakın zamanlarda Milli Eğitim Bakanlığı’nca gerçekleştirilen müfredat revizyonlarının üniversiteler özelinde de gerçekleştirilmesi kıymetli olacaktır.

Ders kitabı konusunda ayrıca bir başlık açmak gerekli bu son kısımda. Ders kitabı kavramı özellikle akademik dünyada en basit ifadesi ile tahfif edilen bir alan. Ders kitabı hazırlamak bir angarya hatta yük. Ancak bilinmelidir ki özellikle lisans düzeyinde henüz akademik düzen ve metot alışkanlığı/ytkinliği kazanmamış öğrenci grubunun bu alışkanlığı kazanmak konusundaki ilk aşaması ders kitapları. Konuyu Balkanlara taşırsak, bugün çok üzücü bir gerek olarak erken dönemlerden günümüze ulaşan bir monografik bölge tarihi kitabı yok. Buna yükselecek itirazları tahmin edebiliyoruz. Ancak bahse konu olabilecek, örneğin Barbara Jelavich’in 2 ciltlik eserinin ilgilendiği tarih aralığının nazar-ı dikkate alınması gerekli. Osmanlı tarihinin genelini içine alan oldukça faydalı ders kitapları bugün kaleme alınırken Balkanlara dair çalışmaların bir şekilde ilerlemediğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Çalışma boyunca bahsedilen konular ve itirazlar şüphesiz ki bu çalışmanın hacmine sığmayacak, hatta belki bir bilgi şöleni olacak düzeyde. Bu noktada da sözü bitirme gayemiz buna dairdir. Ancak bilinmelidir ki, bugün Balkanlar halen kaynayan bir kazan ve bu kaynamanın kökleri oldukça eskilerde. Salt pragmatist bir bakışla dahi söylenebilir ki, Balkanlara dair ülkemizde yapılan çalışmaların, bu kaos coğrafyasını doğru analiz etmemiz için, gerekliliği çok fazla. Acilen önemsenmeli ve bu alana dair akademisyenlerin yetiştirilmesine destek verilmeli. Yoksa böyle giderse internetten okuyacağı bir yazı ile tüm bölgeye dair ahkâm keseceklerin sayısı giderek artacaktır. Ve bu, sürekli dillendirdiğimiz, bölgede yönlendirici hâkim rol oynamak söylememizi kısa zaman zarfında çürütecektir.
Bu içerik Marka Belgesi altında telif hakları ile korunmaktadır. Kaynak gösterilmesi, bağlantı verilmesi ve (varsa) müellifinin/yazarının adı ile unvanının aynı şekilde belirtilmesi şartı ile kısmen alıntı yapılabilir. Bu şartlar yerine getirildiğinde ayrıca izin almaya gerek yoktur. Ancak içeriğin tamamı kullanılacaksa TASAM’dan kesinlikle yazılı izin alınması gerekmektedir.

Alanlar

Kıtalar ( 5 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2781 ) Etkinlik ( 223 )
Alanlar
TASAM Afrika 77 650
TASAM Asya 98 1117
TASAM Avrupa 23 651
TASAM Latin Amerika ve Karayip... 16 67
TASAM Kuzey Amerika 9 296
Bölgeler ( 4 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1406 ) Etkinlik ( 54 )
Alanlar
TASAM Balkanlar 24 297
TASAM Orta Doğu 23 623
TASAM Karadeniz Kafkas 3 297
TASAM Akdeniz 4 189
Kimlikler ( 2 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1304 ) Etkinlik ( 78 )
Alanlar
TASAM İslam Dünyası 58 786
TASAM Türk Dünyası 20 518
TASAM Türkiye ( 1 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2054 ) Etkinlik ( 83 )
Alanlar
TASAM Türkiye 83 2054

Soğuk Savaş’ın sona ermesi, Avrupa Arktik Bölgesi için önemli bir dönüm noktası olmuştur. Soğuk Savaş boyunca Arktik, Barents Denizi’nin nükleer silahlı denizaltılar ve yoğun askeri konuşlanmalar için bir operasyon sahası olduğu stratejik bir sınır hattıydı. ;

Makale, Türk dış politikasının şekillenmesinde güvenlik kültürünün önemli bir rol oynadığını incelemektedir. Güvenlik kültürü, uzun dönemli yapısal ve kısa dönemli konjonktürel faktörlerden etkilenir. Uzun dönemli yapısal faktörler arasında Türkiye’nin kurucu ideolojisi, coğrafi koşulları ve tarihse...;

Ortadoğu, Osmanlı hakimiyeti altında dört yüzyıl boyunca barış ve istikrarın hüküm sürdüğü bir bölge olmuştur. Ancak I. Dünya Savaşı’nın ardından bu düzen sona ermiş ve bölge, büyük devletlerin güç mücadelelerinin etkisiyle zayıf, istikrarsız ve geri kalmış bir yapıya bürünmüştür. Soğuk Savaş’ın son...;

Teknopolitik, teknolojinin dünya siyasetinde ve toplumsal yapıda oynadığı yeni rolü anlamak için kullanılan bir kavram. Bu kavram, teknolojinin ekonomik, politik ve kültürel dinamikleri nasıl dönüştürdüğünü ve yeni bir dünya düzeni inşa etmekte olduğunu anlatıyor. Teknoloji, artık sadece bir araç de...;

II. Dünya Savaşı’nın sona ermesi ile birlikte modern istihbarat teşkilleri radikal değişimler yaşamaya başladılar. Her şey de önce istihbarat askerlerin işi olmaktan çıktı ve CIA’nın kurulması ile birlikte istihbaratın barışta da ihtiyaç olduğu kabul edilmiş oldu. 1952’de Sherman Kent’in kurduğu ana...;

Çin’in küresel ekonomik sistemin resmen ve fiilen dışında kalıp güçlendiği yıllarda, uluslararası ticaretin serbestleştirilmesi için büyük bir çaba sarf eden ülkeler, çeşitli yuvarlak masa toplantılarıyla, üzerinde uzlaşılan bir serbest ve adil bir ticaret mekanizması yaratmışlardı. ;

Küresel ölçekte bir “Türkiye Markası” olan 10. İstanbul Güvenlik Konferansı (İGK) 2024, TASAM Millî Savunma ve Güvenlik Enstitüsü (MSGE) tarafından “Teknopolitik Yeni Dünya Güvenliğin Güvenliği: Akıl, Nesil, Aile, İnanç ve Devlet Güvenliği” ana teması altında 21-22 Kasım 2024 tarihinde İstanbul’da W...;

Bu çalışmada İran’ın Nükleer enerji çalışmaları üzerine uluslararası düzeyde nasıl karşılandığı ve etkileri analiz edilmiştir. ‘’İran'ın Nükleer Enerji Politikası ve Yansımaları ‘’ ve ‘’İran’ın Nükleer Programı ve Türkiye’’ makaleleri değerlendirilmiş nükleer enerji tarihi, dış politikaya vurumu ve ...;

10. İstanbul Güvenlik Konferansı (2024)

  • 21 Kas 2024 - 22 Kas 2024
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2024 Dönem 2

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programları ile katılımcılara stratejik yönetim ve liderlik alanlarındaki yeniliklerin aktarılması, Türkiye ve dünyadaki gelişmeler ışığında ulusal ve uluslararası güvenlik stratejileri konularında çok yönlü analiz, sentez ve değerlendirmeler yapabilmelerine, çözüm önerileri, farkındalık ve gelecek öngörüleri geliştirmelerine destek sağlanması amaçlanıyor.

  • 20 Nis 2024 - 11 May 2024
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2024 Dönem 1

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programları ile katılımcılara stratejik yönetim ve liderlik alanlarındaki yeniliklerin aktarılması, Türkiye ve dünyadaki gelişmeler ışığında ulusal ve uluslararası güvenlik stratejileri konularında çok yönlü analiz, sentez ve değerlendirmeler yapabilmelerine, çözüm önerileri, farkındalık ve gelecek öngörüleri geliştirmelerine destek sağlanması amaçlanıyor.

  • 20 Oca 2024 - 10 Şub 2024
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2023 Dönem 1

21. yüzyıl güvenlik sorunlarının dönüşümünü takip edebildiğimiz bir dönem olarak dikkat çekmektedir.

  • 11 Kas 2023 - 02 Ara 2023
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Türkiye - AB İlişkilerinin 60. Yılı ve Geleceği Konferansı

  • 24 Eki 2023 - 24 Eki 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

Doğu Akdeniz Programı 2023-2025

  • 17 Tem 2023 - 19 Tem 2023
  • Sheraton Istanbul City Center -
  • İstanbul - Türkiye

5. Denizcilik ve Deniz Güvenliği Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

2. İstanbul Siber-Güvenlik Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “ABD Hegemonyasına Meydan Okuyan Çin’in Zorlu Virajı; Güney Çin Denizi” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Küresel Rekabet Penceresinden Pasifik Adaları” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “TEKNOLOJİK ÜRETİMDE BAĞIMSIZLIK SORUNU; NTE'LER VE ÇİPLER ÜZERİNDE KÜRESEL REKABET” isimli stratejik raporu yayımladı

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Sri Lanka’nın Çöküşüne Küresel Siyaset Çerçevesinden Bir Bakış” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Çin-Japon Anlaşmazlığında Doğu Çin Denizi Derinlerdeki Travmalar” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “MYANMAR; Büyük Oyunun Doğu Sahnesi” isimli stratejik raporu yayımladı

İngiltere’nin II. Dünya Savaşı sonrasında Hint Altkıtası’ndan çekilmek zorunda kalması sonucunda, 1947 yılında, din temelli ayrışma zemininde kurulan Hindistan ve Pakistan, İngiltere’nin bu coğrafyadaki iki asırlık idaresinin bütün mirasını paylaştığı gibi bıraktığı sorunlu alanları da üstlenmek dur...

Devlet geleneğimizde yüksek emsalleri bulunan Meritokrasi’nin tarifi; toplumda bireylerin bilgi, bilgelik, beceri, çalışkanlık, analitik düşünce gibi yetenekleri ölçüsünde rol almalarıdır. Meritokrasi din, dil, ırk, yaş, cinsiyet gibi özelliklere bakmaksızın herkese fırsat eşitliği sunar ve başarıyı...