Toryum ve Uranyum Zenginleştirme Programlarının Uluslararası Siyaset ve Çevreye Etkileri

Makale

Küreselleşen dünyada teknolojinin gelişmesi ve giderek artan dünya nüfusu, enerji ihtiyacını hızlı bir şekilde arttırmaktadır. Dünya üzerinde mevcut bulunan fosil yakıtların hızlı tüketimi ve kullanımının çevre kirliliğine sebep olması, yeni ve alternatif enerji kaynaklarını ön plana çıkarmaya başlamıştır. XX. yüzyılın en önemli ürünlerinden biri olan fosil enerji kaynaklarına alternatif nükleer enerji ve yenilenebilir enerji kaynaklarından enerji üretimi olmuştur....

Rahmi İNCEKARA, Kemerburgaz Üniversitesi

Selma ŞEKERCİOĞLU, Nişantaşı Üniversitesi

Giriş

Küreselleşen dünyada teknolojinin gelişmesi ve giderek artan dünya nüfusu, enerji ihtiyacını hızlı bir şekilde arttırmaktadır. Dünya üzerinde mevcut bulunan fosil yakıtların hızlı tüketimi ve kullanımının çevre kirliliğine sebep olması, yeni ve alternatif enerji kaynaklarını ön plana çıkarmaya başlamıştır. XX. yüzyılın en önemli ürünlerinden biri olan fosil enerji kaynaklarına alternatif nükleer enerji ve yenilenebilir enerji kaynaklarından enerji üretimi olmuştur.

Nükleer enerji hammaddelerinde bugün için uranyum ve toryum öncelikli olarak yer almaktadır. Bu iki elementin rezervleri dünya geneline petrol ve doğalgaza nazaran dengeli bir şekilde dağılmış olması, nükleer santrallerde yakıt ihtiyacının az olması, depolanabilme özelliği, giderek gelişen yeni nesil reaktörlerin varlığı, önümüzdeki yıllarda, enerji güvenliği konusunda uluslararası arenada nükleer enerjiyi ön plana çıkaran nedenler olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca, küresel ısınma olgusu göz önünde tutulduğunda, sürdürülebilir kalkınma ve dünya barışı için nükleer enerjinin temiz enerji çerçevesinde değerlendirildiği çalışmalar olduğu gibi yenilenebilir enerjinin ön plana çıkartıldığı çalışmalar da mevcuttur. Nükleer enerji bu kapsamda elektrik enerjisi üretiminde görmeye başladığımız bir enerji seçeneği konumunda yer almaktadır.1

Nükleer enerji; atom çekirdeğinden elde edilmektedir. Ağır nitelikteki atom çekirdeklerinin bölünmesi (fisyon) ya da hafif nitelikli atom çekirdeklerinin kaynaşması (füzyon) sonucu nükleer enerji elde edilmektedir.2 Nükleer füzyon, tirityum ile döteryum elementlerinin tepkimesi sonucu meydana gelmektedir. Büyük bir füzyon reaktörü olarak güneş enerjisi de gösterilebilir. Ancak günümüzde henüz nükleer füzyondan enerji elde edilememektedir. Nükleer fizyon ise; uranyumun nükleer reaktörlerde ve parçacık hızlandırıcılarında nötronlarla bombardıman edilmesi sonucu oluşmakta ve bu tepkime sonucu neptünyum ve plütonyum gibi transuranik elementler ortaya çıkmaktadır.3

Fizyon tepkimesi sınırlı miktarlarda mevcut uranyum ve toryum gibi elementler ile; Füzyon tepkimesi ise doğada bolca mevcut bulunan hidrojen kaynakları ile gerçekleşmektedir.Bu anlamda nükleer enerjinin sıklıkla yenilenemeyen ve yenilenebilir enerji kaynağı niteliğinde değerlendirildiği görülmektedir. Bir diğer açıdan nükleer enerjinin taşıdığı güvenlik riskleri ve kullanım amacının dışına çıkma ihtimali yenilenebilir kaynaklardan (Rüzgar, jeotermal, hidroelektirik v.b.) enerji üretiminin ön plana çıkması sonucunu doğurmuştur. Dolayısıyla bütün bu enerji türlerinin bir arada değerlendirilerek bir perspektif geliştirilmesi önemli olmaktadır.


1. Teorik Çerçeve

I. Dünya Savaşı öncesi Güç Dengesi şeklinde seyreden uluslararası sistem modeli, II. Dünya Savaşı sonrasında İki Kutuplu sisteme evrilmiştir. Uluslararası ilişkiler açısından incelediğimizde, I. Dünya Savaşında Thomas Woodrow Wilson ilkeleri ile şekillenen İdealizm bu dönemde etkili olmaya başlamıştır.

İdealizm kavramsallaştırması aslında realistler tarafından ortaya atılmış ve bu anlamda düşünürlerinin kendi kavramsallaştırması dışında şekillenmiştir. Atila Eralp bu kavramsallaştırmayı “realizmin kendini tanımlama sürecinin bir parçası“ olarak nitelendirmektedir.4 Bu bakış açısının temel hedefi dünya barışı, işbirliği ve kurumsallaşma ile küresel çapta savaşın önüne geçilmesidir. İdealizm bu kapsamda, Milletler Cemiyeti’nin kurulması ile insanın özünde iyi olduğu düşüncesinin uzantısı olarak devletlerin de iyi niyetli girişimleri sonucunda kalıcı bir barış sağlanmayı hedeflenmiştir.

Burada uluslararası hukuk, uluslararası toplum fikirlerinin ilerlemeci bir anlayışla temellendirilmeye çalışıldığı görülmektedir.5 Fakat I. Dünya Savaşı bitiminden kısa bir süre sonra Almanya’da Hitler, İtalya’da Mussolini, İspanya’da Franco gibi liderlerin öne çıkması ve agresif dış politika çerçevesinde izlemiş oldukları işgalci ve yayılmacı felsefe, yeni oluşmaya başlayan uluslararası ilişkiler disiplininde realizm anlayışının ön plana çıkmaya başlamasına sebep olmuştur. Bundan sonraki süreçte realizmin süregelen gelişmeleri anlamlandırmak için kullanıldığını söylemek gerekmektedir.

İdealizmin kalıcı barış, işbirliği, yardımlaşma ve insan özünün aslında iyi olduğu, bunun sonucu devletlerin politikalarının da iyi niyetli geliştiği düşüncesi II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ile dönüşmeye başlamıştır. Reel politik anlayış ile güç ve çıkar çatışmalarını ön plana çıkaran ülkeler dünya üzerinde yeniden bir savaşa neden olmuş, üstelik bu savaş ilk savaşa göre küresel çaplı olarak gelişmiş bir savaş olarak karşımıza çıkmıştır.

İdealizmin aksine Realizm, uluslararası ilişkilerde güç ve çıkar ilişkilerinin belirleyici olduğu, bireylerin ve paralelinde devletlerin özünde iyi niyetli olmadıkları ile reel politik davrandıklarını belirten bir teori olarak karşımıza çıkmaktadır. Scott Burchill, Carr ve Morgenthau gibi alanın öncü düşünürlerine bakıldığında birkaç özelliğin ön plana çıktığını vurgular. Buna göre temel analiz birimi ve ana aktörler devletlerdir, küresel sistemin yapısı anarşiktir ve devletlerin davranışları rasyoneldir.6 Sonraki süreçte realizme özellikle askeri güce yaptığı vurgu ve statükoyu yapısı dolayısıyla realizme eleştiriler getirilmiştir.7 Ancak iki dünya savaşı arası dönemde yaşanan değişim ve dönüşüm devletlerin temel aktör konumunu sürdürmelerine olanak vermiş ve bundan dolayı realizm teorisinin tam da bu dönemdeki dönüşümü anlatması mümkün olabilmiştir.

1945 yılında II. Dünya savaşını sona erdiren Yalta ve Potsdam Konferanslarında realizm etkisi altında sıkı iki kutuplu dünya sistemine adım atılmıştır. Bu iki konferans ile uluslararası ilişkilerde ön plana çıkan iki küresel güç ABD ve Sovyetler Birliği (SSCB) hegemonya alanlarını belirlemişlerdir. Şekillendirilen dünyada sistemin tekel gücü olma adına nükleer enerji hamleleri yapan ABD’ye karşılık veren SSCB, 1949’da ilk atom bombası denemesini gerçek leştirmiş, aynı tarihte ABD Başkanı Truman, SSCB’nin de atom bombasına sahip olduğunu resmen açıklamıştır.8

Bu perspektiften bakıldığında özellikle nükleer enerji ve gelişimi konusunda realist perspektiften bakılmasının anlamlı olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Nihai olarak nükleer enerji sorunsalının gelişimi devlet merkezli olmaktadır. Ancak yenilenebilir enerji gibi uluslararası girişimleri ön plana çıkartan yaklaşımlar realist perspektifin ötesine geçmekte ve bu anlamda küreselleşme kavramının dikkate alınmasını da beraberinde getirmektedirler. Bu durum da enerjinin geleceği kapsamında yenilenebilir enerji ve nükleer enerji gibi farklı enerji üretim metotlarının bir arada değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır.

TASAM Yayınlarının "Devlet Doğasının Değişimi: Güvenliğin Sınırları" isimli kitabından alınmıştır.
“Devlet Doğasının Değişimi: Güvenliğin Sınırları“ e-kitabı için Tıklayınız
Bu içerik Marka Belgesi altında telif hakları ile korunmaktadır. Kaynak gösterilmesi, bağlantı verilmesi ve (varsa) müellifinin/yazarının adı ile unvanının aynı şekilde belirtilmesi şartı ile kısmen alıntı yapılabilir. Bu şartlar yerine getirildiğinde ayrıca izin almaya gerek yoktur. Ancak içeriğin tamamı kullanılacaksa TASAM’dan kesinlikle yazılı izin alınması gerekmektedir.

Alanlar

Kıtalar ( 5 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2782 ) Etkinlik ( 223 )
Alanlar
TASAM Afrika 77 650
TASAM Asya 98 1118
TASAM Avrupa 23 651
TASAM Latin Amerika ve Karayip... 16 67
TASAM Kuzey Amerika 9 296
Bölgeler ( 4 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1406 ) Etkinlik ( 54 )
Alanlar
TASAM Balkanlar 24 297
TASAM Orta Doğu 23 623
TASAM Karadeniz Kafkas 3 297
TASAM Akdeniz 4 189
Kimlikler ( 2 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1304 ) Etkinlik ( 78 )
Alanlar
TASAM İslam Dünyası 58 786
TASAM Türk Dünyası 20 518
TASAM Türkiye ( 1 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2054 ) Etkinlik ( 83 )
Alanlar
TASAM Türkiye 83 2054

Son yıllarda teknolojideki ilerlemeler ve uluslararası serbestleşme faaliyetleri, üretim, tüketim ve finans alanlarında küreselleşmiş bir ekonominin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu küreselleşme sürecinin önde gelen aktörlerinden olan çok uluslu şirketler, birden çok ülkede faaliyet göstermektedi...;

Küresel ekonomide son yıllarda bilhassa Çin, Hindistan ve Endonezya gibi kalabalık nüfusa sahip ülkeler, önemli büyümelerin gerçekleştiği ülkeler olarak göze çarpıyor. Bu ülkeler, küresel ekonomik büyümenin son derece kısıtlı olduğu son birkaç yılda büyümenin itici güçleri arasında yer aldı. Türkiye...;

Soğuk Savaş’ın sona ermesi, Avrupa Arktik Bölgesi için önemli bir dönüm noktası olmuştur. Soğuk Savaş boyunca Arktik, Barents Denizi’nin nükleer silahlı denizaltılar ve yoğun askeri konuşlanmalar için bir operasyon sahası olduğu stratejik bir sınır hattıydı. ;

Küresel ölçekte bir “Türkiye Markası“ olan 10. İstanbul Güvenlik Konferansı (İGK) 2024, TASAM Millî Savunma ve Güvenlik Enstitüsü (MSGE) tarafından “Teknopolitik Yeni Dünya Güvenliğin Güvenliği: Akıl, Nesil, Aile, İnanç ve Devlet Güvenliği“ ana teması altında 21-22 Kasım 2024 tarihinde İstanbul’da W...;

Makale, Türk dış politikasının şekillenmesinde güvenlik kültürünün önemli bir rol oynadığını incelemektedir. Güvenlik kültürü, uzun dönemli yapısal ve kısa dönemli konjonktürel faktörlerden etkilenir. Uzun dönemli yapısal faktörler arasında Türkiye’nin kurucu ideolojisi, coğrafi koşulları ve tarihse...;

Dünya sanki “delilik yürüyüşü“ne çıktı. “Topal ördek“ Biden ve ABD’nin dümen suyundaki İngiltere ile Fransa, Ukrayna’ya, Rusya’yı uzun menzilli ABD ve İngiliz-Fransız füzeleriyle vurma izni verdiler. Putin de Nükleer Doktrin’i, Rusya’nın nükleer veya konvansiyonel füzelerle vurulması halinde, sadece...;

II. Dünya Savaşı’nın sona ermesi ile birlikte modern istihbarat teşkilleri radikal değişimler yaşamaya başladılar. Her şey de önce istihbarat askerlerin işi olmaktan çıktı ve CIA’nın kurulması ile birlikte istihbaratın barışta da ihtiyaç olduğu kabul edilmiş oldu. 1952’de Sherman Kent’in kurduğu ana...;

Çin’in küresel ekonomik sistemin resmen ve fiilen dışında kalıp güçlendiği yıllarda, uluslararası ticaretin serbestleştirilmesi için büyük bir çaba sarf eden ülkeler, çeşitli yuvarlak masa toplantılarıyla, üzerinde uzlaşılan bir serbest ve adil bir ticaret mekanizması yaratmışlardı. ;

10. İstanbul Güvenlik Konferansı (2024)

  • 21 Kas 2024 - 22 Kas 2024
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2024 Dönem 2

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programları ile katılımcılara stratejik yönetim ve liderlik alanlarındaki yeniliklerin aktarılması, Türkiye ve dünyadaki gelişmeler ışığında ulusal ve uluslararası güvenlik stratejileri konularında çok yönlü analiz, sentez ve değerlendirmeler yapabilmelerine, çözüm önerileri, farkındalık ve gelecek öngörüleri geliştirmelerine destek sağlanması amaçlanıyor.

  • 20 Nis 2024 - 11 May 2024
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2024 Dönem 1

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programları ile katılımcılara stratejik yönetim ve liderlik alanlarındaki yeniliklerin aktarılması, Türkiye ve dünyadaki gelişmeler ışığında ulusal ve uluslararası güvenlik stratejileri konularında çok yönlü analiz, sentez ve değerlendirmeler yapabilmelerine, çözüm önerileri, farkındalık ve gelecek öngörüleri geliştirmelerine destek sağlanması amaçlanıyor.

  • 20 Oca 2024 - 10 Şub 2024
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2023 Dönem 1

21. yüzyıl güvenlik sorunlarının dönüşümünü takip edebildiğimiz bir dönem olarak dikkat çekmektedir.

  • 11 Kas 2023 - 02 Ara 2023
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Doğu Akdeniz Programı 2023-2025

  • 17 Tem 2023 - 19 Tem 2023
  • Sheraton Istanbul City Center -
  • İstanbul - Türkiye

5. Denizcilik ve Deniz Güvenliği Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

2. İstanbul Siber-Güvenlik Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

7. Türkiye - Körfez Savunma ve Güvenlik Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “ABD Hegemonyasına Meydan Okuyan Çin’in Zorlu Virajı; Güney Çin Denizi” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Küresel Rekabet Penceresinden Pasifik Adaları” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “TEKNOLOJİK ÜRETİMDE BAĞIMSIZLIK SORUNU; NTE'LER VE ÇİPLER ÜZERİNDE KÜRESEL REKABET” isimli stratejik raporu yayımladı

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Sri Lanka’nın Çöküşüne Küresel Siyaset Çerçevesinden Bir Bakış” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Çin-Japon Anlaşmazlığında Doğu Çin Denizi Derinlerdeki Travmalar” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “MYANMAR; Büyük Oyunun Doğu Sahnesi” isimli stratejik raporu yayımladı

İngiltere’nin II. Dünya Savaşı sonrasında Hint Altkıtası’ndan çekilmek zorunda kalması sonucunda, 1947 yılında, din temelli ayrışma zemininde kurulan Hindistan ve Pakistan, İngiltere’nin bu coğrafyadaki iki asırlık idaresinin bütün mirasını paylaştığı gibi bıraktığı sorunlu alanları da üstlenmek dur...

Devlet geleneğimizde yüksek emsalleri bulunan Meritokrasi’nin tarifi; toplumda bireylerin bilgi, bilgelik, beceri, çalışkanlık, analitik düşünce gibi yetenekleri ölçüsünde rol almalarıdır. Meritokrasi din, dil, ırk, yaş, cinsiyet gibi özelliklere bakmaksızın herkese fırsat eşitliği sunar ve başarıyı...