Macaristan’ın Acısı Hala Yüreğimde
1956 yılında sadece 4 -5 yaşlarındaydım. Evimizden 5 ev ötede, Macar asıllı bir mühendis olan Otto von Salamon ailesi ile otururdu. Burla Biraderler’de çalışır, o tarihte bir çok kamu kuruluşuna da hizmet verirdi. Babamın iyi ahbabıydı.Bir gün evinin önündeki kaldırıma oturarak hıçkıra hıçkıra ağladığını gördüğümüzde, babamın “ Otto von Salamon’un ülkesi Rus tanklarının isgalinde. Derin acısı ondan. Bir ülkenin yabancılarca işgali çok kötü bir şeydir. Allah bize bir daha o günleri göstermesin““ dediğini bugün gibi hatırlıyorum. Hayatının ilk yıllarını işgal İstanbul’un da yaşayan babam, ertesi gün siyah manşet ile basılmış Cumhuriyet Gazetesinde, Rus tanklarının Budapeşte’ye girişini gösterdiğinde, küçük yüreğimde duyduğum sızıyı tarif edemem.
Tankların Prag Baskını
Sonra biz 1968 de o tankların Prag’a yürüdüğünü gördük. Rus Tankları, Varşova Pakt’ı birliklerine önderlik ediyordu. Amaç Dubcek’in liberal reformlarını engellemekti. Evet kağıt üstünde Polonya, Macaristan, Romanya, Bulgaristan ve Doğu Almanya, işgali reddetmişlerdi. Ama işte 500.000 kişilik bir işgalci birlik grubu Prag’a giriverdi. Artık16 yaşındaydım. O yaş benim için bahardı. Ama o sıcak Ağutos günü gerçekleşen işgal, adına Prag Baharı dense bile bir Prag cehennemiydi. O yaz, Çekoslavakya halkı için acı dolu bir yazdı. Sıcağın kavuramadığı umut çiçeklerini, Rus Tankları ezmiş geçmişti.
Nasılsa Rus Tanklarını Varşova’da Tekrar Görmedik
1980-81 Polonya için zor bir yıldı. ABD de işleri biten Polonya’lı arkadaşlarım, memleketlerine yeni döndüğü için yakından izliyordum. Kıtlık, açlık, baskı, acı ve umutsuzluk Polonya’yı pençesine almıştı. İlaç, içecek ve yiyecek yolluyorduk o asil insanlara. Kendi aralarında tesis ettikleri “Dayanışma“(Solidarite) ya bir miktar destek te biz dostlarının kısıtlı imkanlarından gidiyordu.
Ama hayret Rus Tankları Varşova’ya girmedi. Yani Sovyetler doğrudan müdahalede bulunmadı. Belki geçmişte, 2. Dünya Savaşında Polonya’da yaptıklarına hala pişmandılar. Nasıl da Vistül nehrinin Doğu kıyısında,bekleyip Nazilerinin Varşova’yı yakıp yıkmasını izlemişlerdi ki, tarümar olmuş bir şehre girsinler. Ola ki bundan duydukları utancı ve sonrasını kendileri bile affetmemişti. Belki de Batı’dan gelecek tepkilerden ve özellikle yaptırımlardan korktuları için, o yıllarda General Jaruzelski’ye dışardan destek verdiler Zaten Jaruzelski “söz verilmiş tanklara“ sırtını yaslayıp “Dayanışma“ grubunun başına balyoz gibi indi indi. Sıkı yönetim ile Polonyalı’ya Polonya’yı bir kere daha zindan etti.
Şimdi Sıra Doğu Ukrayna’da. Ama bu Farklı bir Durum
Kırım Rusya’ya geri döndüğünden beri Ukrayna’nın Doğusu kaynıyor. Bu kısmen Kırım’ın Rusya’ya karadan da bağlanması gereği, kısmen Donetz, Luhansk ve Khrakiv’deki etnik farklılıklardan kaynaklanıyor. Ama birinci nedeni amaç olarak da kabul edecek olursak, o zaman, Don Nehrinin Doğu’sunda kalan Zaphorizhya’nın da Rusya’ya geçmesi gerekir ki, bu Ukrayna’nın Don Nehrinden öteye toprağının kalmaması demek.
Yakın Tarihin Reddedilemez bir Gerçeği
Ukrayna 1991 de bir referandum ile bağımsız olduğunda, tüm bölgeleri bunu istemiş. Ama Batı Ukrayna nerede ise %95-100 istemiş. Ülkenin Doğu’su ise hep daha düşük bir bağımsızlık talebi beyan etmiş. Hele Kırım için bağımsızlık talebi sadece geçerli oyların %54 ünde kalmış.
Şimdi aradan geçen yıllar boyunca, kendi içlerinde sağlayamadıkları ahenk, önü alınamayan yolsuzluklar, imkanların bölgesel dağılımındaki eşitsizlikler, Rusya ile çekişme içinde geçen yıllar ve akim kalan renkli devrim girişimleri, Ukrayna’yı yine etnik farklılıkların ve tarihi hayallerin pençesine düşürmüş durumda.
Bu bağlamda, ülkenin en Doğu’sundan Donetz, Luhanks ve Kharkiv başta olmak üzere bölgelere Rus silahları, askerleri ve nihayet tankları giriyorsa, bu başka bir durum. Arzu edilmeyen bir durum, ama önceki örneklerden farklı. Rusya buralarda, 1991 de zor vazgeçilen bir ortak. Şimdi ise fırsat bir vuslat olarak algılanıyor. Ve bu algıyı Rusya iyi yönetiyor. Ukrayna yönetemiyor. Batı ise dışardan gazel okuyup, kendine de zarar veren yaptırımlara indirgiyor.
Asıl Korku ve Tehlike: “Rus Toprağı“
Şimdi çekilen görece mahrumiyet, ayrılıkçı hevesleri tetiklemekten öte, bir de Kievan rus, yani “Rus Toprağı“ tarihi iddiasını hortlatmış durumda. Bu en fazla Rusya tarafından tarihi- kültürel miras olarak kabul ediliyor. Romantik Rus faşist’leri, taa 9. Yüzyıla dayandırdıkları iddiaları ile, Putin’e ilham veriyorlar. Tarihteki “Volga ticareti“, uzun bir süre “Varşova Paktı“ nda siyasi kimliğe kavuşmuştu. Şimdi yeniden Bağımsız Ülkeler Topluluğu(CIS) nun bir kısmını içine alarak, AB ye karşı bir blok olur mu? Herkezin kafasındaki endişe artık bu. Aklında yoksa bile, şimdi birileri bunu düşündürüyor Putin’e. Üstelik Ukrayna’nın Batısı, şimdi AB üyesi olan tüm Baltık devletleri, Belarus ve Moldava’yı kapsayan bir tasarruf bu.
Ölümü Gösterirse Sıtmaya Razı Eder mi?
Geçmişin acıları, şimdi Kievan rus’dan öte nice endişeyi tetikliyor. Polonya’da, Latvia’da, Estonya’da büyük bir huzursuzluk var. Yani Rusya, Don nehrinin Doğu’sunu tahkim etmek için Volga boylarına da korku salıyor. Belki ölümü gösterip, sıtmaya razı etmeye çalışıyor. Ama korku en büyük tehlike. Tırmanan endişe, alınan onca NATO önlemi ve dozu artan yaptırımlarla tırmanan gerilim, 1915 e dörtnala ilerleyen takvim için hiç te hayra alamet değil. Dünya Rus Tanklarını yine görmekten huzursuz. Kötü anıları çağrıştırıyor.