Oslo’nun Tükenişi, İsveç için Uyanışı mı?
Orta Doğu karmakarışık. Bu karışık coğrafyada hala bölgenin eski sömürgecilerinden derlediği koalisyon ile ABD nin borusu ötüyor. Elbette ABD nin önderlik ettiği barış girişimleri bölge için fevkalade önemli. Ama her seferinde yeni bir girişim akim kalmış, yol üstünde nice harita paramparça olmuş durumda. Oslo süreçleri ise, ne öneri ile gelirse gelsin, sonuç hep “indifada“, hep “indifada“.
Tabii biz kendi küçük dünyamızda, bir tek sorunlu komşuların Orta Doğu’da olduğunu düşünürüz. Ama gerçek dünyada hal böyle değil. Norveç’e gitseniz, İsveç’in, İsveç’e gitseniz Norveç’in hala diğerini “ Kanlı(Bloody) İsveç’li“ veya “Kanlı Norveç’li“ diye adlandırdığı bir Nordik dünyası var. Tarih boyunca hemen her alanda birbirlerine kıyasıya rakip olmuşlar. Birlik kurma girişimleri sonuçsuz kalmış. Rekabet çoğu kez yenilik ve başarı getirmiş olsa bile, geçmişte yaşadıkları acı deneyimler de var. Şimdi Norveç’in Oslo süreçleri ile kanıta ihtiyacı olmayan bir başarısızlık çizgisi yakaladığı İsrail-Filistin yılan hikayesine, İsveç tarafları eşit bir seviyeye oturtarak yeni bir başlangıç sunarsa fena mı olur?
Filistin Meselesi Kimin Rehini?
Hatırlayanlarınız var mı bilmiyorum. Ama 23 Ağustos 1973 de makinalı tüfekli 2 hapishane kaçkını, Stockholm’de bir bankaya girerek, dört kişiyi rehin almış ve tam 131 saat, dinamit çubukları ile bağladıkları rehineleri banka kasasında tutmuşlardı. 28 Ağustos’ta sonunda kurtarılan rehineler, o kadar sakin, itidalli davranmışlardı ki, her kez onların kendilerini tutsak alan adamları desteklediğini düşünmüştü. Nitekim, rehineler arasındaki kadınlardan biri, hapishane kaçkını ile nişanlanarak herkezi şaşırttı.
Bu olay, psikoloji litratürüne yeni bir tanım kazandırdı. Zalim ile mazlum arasında “kurulan duygusal bağ“ o günden sonra “ Stockholm Sendromu“ olarak adlandırılmaya başladı ki bu bağ, çoğu vakada rehinelerin canlı kurtarılmasına umut olarak kabul edilir hale geldi.
Şimdi öyle görülüyor ki, İsrail’i kızdıran ani bir kararla, Filistin’in bağımsız devlet statüsünü tanıyan İsveç, Filistin’liler için yepyeni bir duygusal bağ yarattı. İsveç bunu neden yaptı? Filistin’i rehin mi aldı? Sayıları 2012 itibarı ile 93.000 e ulaşan, çoğu Arap ve onun da çoğu Filistin’li olan mülteci nüfusu nedeni ile mi yaptı bunu? İsveç gibi seyrek nüfuslu bir ülke için büyük olarak kabul edilebilecek mültecilerin, kendisine huzur vermesi için mi?
Doğru dürüst bir kurumsal, teknik ve fiziki altyapısı bile olmayan Filistin’i inşa etmek için mi? Mültecileri sonra geldikleri yerlere yollamak için mi? Sebebi hepsi olabilir. Ama sadece bunlar bile bu Stockholm Sendromu’nu Filistin için cazip kılan nedenler.
Kimilerine Göre Bir Tür Sosyal Demokrat Sendromu
Apansız yapılan tanımanın mimarı elbette İsveç’in Sosyal demokrat Başbakanı. Sekiz yıl sonra iktidara gelmeyi, Müslüman azınlıklara Filistin’li bir jest yaparak taçlandırıyorlar. Oyu tabii onlar da verdi. Ama daha iyi sağlık, eğitim, iş ve barınma sözleri de tacın kıymetli taşları. Açıklamayı ise, AB nin 2000 li yılların başında Çevre komiseri olan Dışişleri Bakanı Margot Wallström yaptı ve İsveç’in bu girişimle müzakerelerde “Filistin’in değil, barışın yanında yeralacağını“ söyledi.
Evet tarafların daha eşit olacağı bir masada müzakerelerin daha fazla başarı şansına sahip olması beklenebilir. Kuzeyin refah ülkesi, Batı’sındaki “kanlı“ komşu Norveç’ten bir adım daha öteye giderek, “ İki Devletli bir Çözüm“ e kendilerini angaje etmeye hazır olduğunu açıklamakla cesur hareket etti.
İsrail’in Stockholm Büyükelçisini Tel Aviv’e çağırması umurlarında bile değil. Halbuki İsveç ve İsrail arasında o kadar ortak özellik ve ortak faaliyet var ki! Sanki Tel Aviv-Stockholm hattı doğal bir coğrafi çizgi(line). Üstelik öyle bir ekonomik bir çizgi ki bu, açık savaş ilanı dışında hiçbir siyasi girişim çizgiyi bozamaz. Ortak ticaret, ortak araştırma- geliştirme(ARGE) ve nihayet ortak bilim projeleri durdurulabilir mi? Elbette hayır.
Pamuk Elini Cebine de Sokacak. Artık Top Filistin ve İsrail’de
Filistin için Stockholm sürecinin gerçek olabilmesi için yardım gerekli. Hep yardımla yaşayan ve yardıma doyamayan Filistin’in “devlet kurma ve kapazite inşaası“ için Wallström beş yıl içinde 200 milyon Dolar sözü de verdi. Bu tabii halen verdiği insani yardıma ilave bir para. 2011 yılında Filistin’in UNESCO üyelik başvurusunu reddeden 14 ülke arasında yeralan İsveç, muhtemelen Tevrat, İncil ve Kuran’ın ilk okunduğu, tarihin en eski yerleşim yerlerinin de UNESCO mirası olarak korunması için çaba harcayacaktır. Bu yaklaşık 500.000 olarak telaffuz edilen Müslüman nufusuna da iyi bir dosluk mesajı. Gerisi önce İsveç için “yurtta sulh“. Ama hemen sonra dünyanın kanayan coğrafyası Orta Doğu’da sulh. Artık İsrail ve Filistin mesajı nasıl okurlarsa.