İnsan yaşamı, yerkürenin dörtte üçünü örten denizlerde başlamış olmasına ve bahşettiği tüm nimet ve imkânlara rağmen tarih boyunca deniz bir tehlike ve güvensizlik ortamı olarak görülmüştür. İnsanoğlu, denizlerden bir besin ve maden kaynağı, ulaştırma ve ticaret yolu, bilgi ve fikir değişim alanı ile egemenliğini koruma/yayma ortamı olarak istifade etmiştir. Denizlerin cömertliğinden ekonomik ve stratejik yararlanma, deniz kaynakları, deniz ticareti, deniz gücü ve deniz üstünlüğü arasında döngüsel bir etkileşim yaratmaktadır. Antik çağlardan bu yana, deniz ticaretinin korsanlara karşı korunması, donanmaların sorumluluk alanlarından biri olmuş, daha sonra köle ticaretinin önlenmesi de bu görev yelpazesine dâhil olmuştur. Literatürde, denizlerin sağladığı nimet ve imkânların emniyet ve güven içinde kullanılması “denizde düzenin temin ve muhafazası“1 deniz gücünün işlev alanlarından biri olarak yer almıştır. (Till, 2018)
Kavramsal Gelişim
Güvenlik çalışmalarındaki gelişmelere paralel olarak deniz güvenliği disiplininin geleneksel ilgi alanı, soğuk savaş sonrasının dinamikleri sonucu genişlemiş ve derinleşmiştir. Terörizm, organize suçlar, çevrenin bozulması gibi devlet ve devlet dışı aktörleri kapsayan güvenlik sorunsallarını ilgi alanına alarak, bunları güvenlik ve ekonomik kalkınmayla ilişkilendiren çok sektörlü bir karakter kazanmıştır. Küresel ortak alan denizlerde istikrarlı ve iyi bir düzenin sağlanması, diğer bir deyişle deniz güvenliği çeşitli ulusal ve uluslararası kurumların çalışma alanı olmuştur.
Soğuk savaş sonrası yeni uluslararası düzenin denizde olanları nasıl etkilediği/etkileyeceği ve bunun sonucunda denizde olanların yani uluslararası deniz düzeninin karada olanları nasıl etkilediği/etkileyeceği akademik bir inceleme alanıdır. Denizde düzeni etkileyen temel ve ilişkili konular: (1) Ulaştırma ortamı olarak kıtalar ve deniz arasında denge ki günümüzde denizler bu anlamda öne çıkmakta; (2) Büyük güçlerin rekabeti ve işbirliği arasındaki denge ki günümüzde büyük güç rekabeti ve jeopolitiğin öne çıkması denizde düzeni tartışmalı hale getirmekte; (3) Erişim ve erişimi engelleme arasındaki mücadele ve denge; (4) ülkelerin/deniz kuvvetlerinin geleneksel askeri görevler ve savaş dışı görevler için kuvvet geliştirmesi/hazırlaması arasındaki operasyonel denge; (5) Geleneksel olmayan, genellikle karasuları ve ulusal sınırları aşan tehdit/risklerin nasıl yönetileceği; (6) Bir yandan milli menfaatlerin korunması ile diğer yandan ulus aşırı tehdit/risklerle mücadelede ulusların girişimlere destek sağlaması ve denizde uluslararası düzenin muhafazası arasındaki denge olarak sayılabilir.
Uluslararası deniz düzenine kavramsal olarak iki tehdit vardır. Bunların ilki, küresel güç kaymaları değişimi sonucu oluşan yapısal değişikler yoluyla yukarıdan aşağı değişen tehdit algılamalarıdır: Ülkedeniz kuvvetlerinin modernizasyonu, deniz kuvvetleri yeteneklerindeki değişim/gelişim, Uluslararası Deniz Hukuku’nun evirilen uygulama ve yorum farklılıkları. Diğer tehdit ise; aşağıdan yukarı geleneksel olmayan güvenlik tehditleri, deniz haydutluğu, terörizm, KİS kaçakçılığı, sürdürülebilir olmayan balıkçılık, çevresel bozulma olarak sayılabilir. Bu tehditler, deniz kuvvetlerine yeni görevler verilmesi sonucunu doğurmuştur. Denizde düzenin muhafazasında, sahildar ülkelerin hakları ile açık denizlerde seyrüsefer serbestisi arasında adil dengenin, bir anlamda denizde düzeni sağlaması gereken 1982 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin (UNCLOS) farklı yorum ve uygulamaları bu işlevi yerine getirmesini sorunlu hale sokmaktadır. Günümüzde, UNCLOS’un teorik altyapısını tehdit eden üç sorunsaldan söz edilmektedir; deniz ortamına yönelik aşırı ve temelsiz talepler, bayrak devleti kontrolünün azalması ve deniz hukuku uygulamalarına müsamahakâr bir yasal rejimin uygulanması. (Till, 2016, pp. 7-9)
Bu bağlamda, forumun ana temalarından olan ve yapılan ulusal ve uluslararası düzenlemelerde “deniz güvenlik“ kavramı, uluslararası ilişkiler ve güvenlik literatüründe de kullanılmaya başlamış, ancak “barış inşası (peace building)“ ve “insan güvenliği (human security) “ kavramları gibi muğlak ve geniş kapsamlı bir terim olarak yerini almıştır. Deniz güvenliği konusundaki tartışmalar, sıklıkla deniz ortamında öne çıkan tehditler gündeme getirilerek yapılmaktadır. Bunlar arasında denizde terörizm, deniz haydutluğu, ülkeler arası deniz sorunları, madde ve insan kaçakçılığı, silahların yayılması, yasadışı balıkçılık, çevre suçları, deniz kazaları/felaketleri sayılabilmektedir. (Kraska & Pedroza, 2013) Hangi tehditlerin kapsama alınacağı önemli tartışma konularıdır. İklim değişikliği ile deniz kaza ve felaketleri deniz güvenliği konusu mudur? Ülkelerarası deniz sorunları, deniz güvenliği değil de milli güvenlik sorunu olarak mı ele alınmalıdır? Deniz ekonomisi konularında kimin ekonomisinin güvenliği söz konusu olacaktır, devletlerin mi, çok uluslu şirketlerin mi, firma sahiplerinin mi?
TASAM Yayınlarının "Yeni Deniz Güvenliği Ekosistemi ve Doğu Akdeniz" isimli kitabından alınmıştır.
“Yeni Deniz Güvenliği Ekosistemi ve Doğu Akdeniz“ e-kitabı için Tıklayınız