Büyük Etiyopya Rönesans Barajının Mısır, Sudan ve Etiyopya'nın Su Jeopolitiğine Etkisi

Makale

Nil, 6.650 kilometre uzunluğuyla dünyanın en uzun nehridir ve Afrika kıtasının yaklaşık %10'unu kaplamaktadır. Nehir üç kaynaktan beslenmektedir: Mavi Nil (Blue Nil veya Arapça Al-Bahr Al-Azraq), Atbara (Arapça Nahr ʿAtbarah) ve Beyaz Nil (White Nile, Arapça Al-Bahr Al-Abyad). Mavi Nil’in ana kaynağı Tana Gölü’nün olduğu Etiyopya Platosudur. ...

Özet

Afrika Kıtası sahip olduğu yeraltı zenginliklerine rağmen, su stresi yaşayan bölgeleri arasındadır. Dünyadaki en hızlı demografik değişime ev sahipliği yapan kıta, -2019 verilerine göre yaklaşık 1,2 milyar insan-, bazı bölgelerde sınır aşan suların yönetişimi konusunda bölgesel bir iş bilirliğine ve konsensüse henüz sahip değildir. Sınır aşan suların yaşamsal bir dış politika faktörü olarak ortaya çıktığı günümüzde, Etiyopya, Sudan ve Mısır arasındaki ilişkiler bu bağlamda incelenmesi gereken en önemli su jeopolitiğidir. Nitekim, zengin su rezervine sahip Nil Nehri, kıyıdaş ülkelerin iç politik söylemlerini tayin ederken dış politikadaki tutumlarına da sirayet etmektedir. Bu arka plan çerçevesinde, mevcut çalışma Nil Nehri’nin bahsi geçen üç ülke arasındaki siyasi rolünü ele almaktadır. Özelde ise, 2011 yılında yapımına başlanan Büyük Etiyopya Rönesans (Hedasi) Barajı’nın (BERB) (Grand Ethiopian Renaissance Dam) üç ülke arasındaki politik ilişkilere etkisini incelemektedir. Son tahlilde, Etiyopya’nın BERB ile hedeflediği, Nil Nehri üzerinde yeni bir aktör olma girişimine, bu girişime yönelik Mısır ve Sudan’ın gösterdiği reaksiyona ve BERB’ın ilgili ülkeler arası barış ya da çatışma unsuru olup olamayacağı sorunsalına yanıt aranmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Nil Nehri, Büyük Etiyopya Rönesans Barajı, Kıyıdaş Ülkeler, Hidro-Jeopolitik

The Impact of the Great Ethiopian Renaissance Dam on Egypt, Sudan and Ethiopia’ Water Geopolitics

Despite Africa’ affluent underground resources, several parts of regions face severe water stress. Accordingly, it’s unfortunate that the continent- hosts the fastest demographic change in the world approximately 1.2 billion people according to data of 2019- is continually deprived of regional cooperation and consensus on the governance of several transboundary waters. In this context, the relations between Ethiopia, Sudan and Egypt are among the most important water geopolitics that need to be examined frankly. As a matter of fact, the Nile River which has a rich water reserve, frame the political behaviours of countries on the and hand, and determining the internal political discourses of riparian countries on the other hand. Based on this background, the current study addresses the political role of the Nile River among the three respective countries. In particular, it examines the impact of the Great Ethiopian Renaissance (Hedasi) Dam, (Grand Ethiopian Renaissance Dam), which was launched in 2011, on the political relations between the three countries. In the final analysis, it seeks to address the main motivation of Ethiopia’s as a new actor through construction of dam, the reaction of Egypt and Sudan towards this initiative, and discuss plausibility of BERB as an element of peace or conflict between the relevant countries.

Keywords: Nile River, Great Ethiopian Renaissance Dam, Riparian Countries, Hydro-Geopolitics

GİRİŞ

“The wars of this century have been on oil, and the wars of the next century will be on water ... unless we change the way we manage water.“ - Ismail Serageldin, Former Vice President, World Bank (Serageldin, 2009, p.163 “The wars of this century have been on oil, and the wars of the next century will be on water ... unless we change the way we manage water.“ – Ismail Serageldin, Former Vice President, World Bank (Serageldin, 2009, p.163 “Petrol üzerine olan savaşlar, bir sonraki yüzyılda su üzerinde olacaktır“, İsmail Serageldin, Dünya Bankası Eski Başkan Yardımcısı (2009, 163)

İkamesi olmayan tek kaynak olan su, canlı hayatının devamı, havzası etrafındaki toplumlara sağladığı katma değer açısından sunduğu imkânlar nedeniyle, ülkelerin ulusal refahı için önemli bir kaldıraçtır. Bu sebeple, büyük medeniyetler Mısır, Hindistan, Mezopotamya örneklerinde olduğu gibi, suya yakın bölgelerde kurulmuş ve gelişmiştir. Toplumsal ilişkilerde zamanla belirginleşen su faktörü, daha sonra devletlerarası ilişkilerin de seyrini belirleyecek nitelikte politik bir boyut kazanmıştır. 21. yy’ın “su savaşları yüzyılı“ olacağı argümanı (Rahaman 2012; Yoffe, Wolf, and Giordano 2003; Wolf et al. 2006; Barnaby, Pringle 1998)suyun siyasi boyutunun geldiği noktayı göstermektedir. 1948'den bu yana, su melesi sebebiyle devletlerarası 37 farklı çatışma (Birlemiş Milletler, 2015) yaşanması, suyun devletlerarası politik bir faktör olduğunun da kanıtıdır. Nitekim hızla artan dünya popülasyonu sebebiyle tarım ve sanayi amaçlı suya olan talebin artması, çevresel kirlenme ve küresel ısınma ile temiz suların azalması bu argümanı destekleyen en açık tablodur. Lakin bugün hala sınır aşan uluslararası suların yaklaşık üçte ikisi, bir ortak mekanizma olarak kooperatifçi yönetimden uzaktır (SIWI 2019).

Suya erişim, en temel insan hakları prensiplerinden birisidir. Ancak temel sorun suyun herkes için yeterli olup olmadığı meselesidir. Sayısal veriler bu anlamda iyimser bir görüntü sunmamaktadır. Dünyadaki toplam su hacmi yaklaşık 1,4 milyar km3'tür. Bu su rezervi içeresinde tatlı su kaynaklarının hacmi 35 milyon km3 civarındadır ve bu da toplam hacmin %2,5'ine denk gelmektedir. Tatlı suyun yalnızca %0,3'ü insani erişime elverişli yapıdadır, geri kalan sular donmuş (buzullar) veya yeraltındadır. Birleşmiş Milletler (BM) 2018 verilerine göre, 43 ülkede yaklaşık 700 milyon insan temiz suya ulaşımda hala ciddi sıkıntılar yaşamaktadır (Global Water Institutue, 2013). 2025 itibariyle, bu rakamın 1,8 milyar insan bandına çıkacağı tahmin edilmektedir. İnsan sağlığı açısından oluşturduğu etki boyutunun yanında, doğal afetlerin %90’ı su kaynaklıdır (UNISDR, 2015). Bu tablo, su fakiri ülkeleri mevcut su rezervlerini korumaya ve dahi su merkezli bir dış politika izlemeye zorlamaktadır.

Bu arka plan çerçevesinde mevcut çalışma, üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Nil nehri hakkında genel bir bilgi ile beraber nehrin Etiyopya, Sudan ve Mısır için ne önem ifade ettiği açıklanmıştır. İkinci bölümde Nil üzerinde geçmişten gelen asimetrik su paylaşımın hukuksal kökenlerine inilerek, Nil Nehri üzerinde tarihten bugüne yapılan antlaşmaların kronolojik bir incelemesi yapılmıştır. Üçüncü bölümde ise, Etiyopya’nın 2011 yılında inşasına başladığı ve diğer ülkelerin su politikalarında yapısal dönüşümlere sebep olan Büyük Etiyopya Rönesans Barajı’nın (BERB) üç ülke arasındaki diplomatik ilişkilere etkisi tartışılmıştır. Son tahlilde, BERB’in ilgili ülkeler arasında barış ya da çatışma aracı olup olamayacağı sorusuna cevap aranmıştır.
  1. Nil Nehri’nin Mısır, Sudan ve Etiyopya İçin Önemi

Nil, 6.650 kilometre uzunluğuyla dünyanın en uzun nehridir ve Afrika kıtasının yaklaşık %10'unu kaplamaktadır. Nehir üç kaynaktan beslenmektedir: Mavi Nil (Blue Nil veya Arapça Al-Bahr Al-Azraq), Atbara (Arapça Nahr ʿAtbarah) ve Beyaz Nil (White Nile, Arapça Al-Bahr Al-Abyad). Mavi Nil’in ana kaynağı Tana Gölü’nün olduğu Etiyopya Platosudur. Beyaz Nil ise Orta Afrika'nın Büyük Göller bölgesi boyunca uzanmakta, Tanzanya, Victoria Gölü, Uganda, Ruanda, Brundi ve Güney Sudan'dan beslenerek kuzeye doğru akmaktadır. Nil havzasından etkilenen 11 ülke (Burundi, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Mısır, Eritre, Etiyopya, Kenya, Ruanda, Sudan, Güney Sudan, Tanzanya ve Uganda) “aşağı kıyıdaş“ ve “yukarı kıyıdaş“ ülke diye iki farklı kategoride sınıflandırılmaktadır. Yukarı kıyıdaş ülkeler Etiyopya, Eritre, Kenya, Uganda, Tanzanya, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Ruanda ve Burundi olup bölgedeki toplumların ekonomik yapısı suya endeksli hayvancılık ve tarım merkezlidir. Aşağı kıyıdaş ülkeler ise Mısır, Sudan ve Güney Sudan’dır. Her iki bölge de tarım merkezli bir ekonomi-politik yürütmektedir, lakin yukarı kıyıdaş devletlerin aksine aşağı kıyıdaş ülkeler yoğun su kullanımı gerektiren (fasulye, pamuk, buğday ve keten) tarım ekonomisi uygulamaktadır. Tarım dışında Nil havzası üzerinde hidroelektrik enerji üretimi, içme su temini, balıkçılık, turizm, su taşımacılığı gibi farklı ekonomik alanlarda ticaret yapılmaktadır. Nil'in bölge ülkelerinin ekonomik ve sosyal gelişimi için önemi, yukarı ve aşağı kıyıdaş ülkeler arasında en önemli hidro-politik açmaz olmuştur. Nil nehri 11 ülkeyi doğrudan veya dolaylı etkilese de Sudan, Mısır ve Etiyopya mevcut su ihtilafında rol oynayan en kritik üç aktördür. Bu ülkeler arasındaki iş birliği ve anlaşma, havzadaki su ihtilafı için sürdürülebilir bir çözüm bulmak adına hayatidir. Nil nehri üzerinde bu hidro-politik durumu anlamak için Nil’in Mısır, Sudan ve Etiyopya için önemini anlamak gerekmektedir.

Sessiz Ortak diye bilenen Etiyopya, Nil havzasına su temin eden en önemli kaynak ülkesidir. Nitekim, Nil Nehri’nin %85’ini besleyen Mavi Nil havzası Etiyopya sınırları içerisinde bulunan Tana Gölü’nden beslenmektedir. Etiyopya hem su kaynağı hem de coğrafi konum açısından Nil nehri üzerinde önemli bir avantaja sahiptir. Buna rağmen, Etiyopya Nil’in su kaynaklarının sadece %0,6'sını kullanabilmektedir (Arsano and Tamrat 2005, 15). 2020 verilerine göre 113 milyon kişiye ev sahipliği yapan Etiyopya, Nijerya’dan sonra Afrika’nın en kalabalık ikinci ülkesidir ve Afrika kıtasının en hızlı büyüyen ekonomisidir (Dünya Bankası, 2019). Ekonomisi tarıma dayalı olan Etiyopya’da, tarım gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) %46,3'ünü, ihracatın %60'ını ve toplam istihdamın %80'ini oluşturmaktadır (Global Tenders, 2019). Maden sektörünün çok sınırlı olduğu Etiyopya’da suya dayalı tarım bu sebeple en önemli gelir kalemidir. Ülkenin toplam nüfusu ve gelişen ekonomisi için enerji arzı göz önünde bulundurulduğunda Nil Nehri Etiyopya için hayati bir role sahiptir.

Nil Nehri üzerinde önemli bir konuma sahip bir ülke de Sudan’dır. Diğer bir tarım ülkesi olan Sudan’da tarım, gayri safi yurtiçi hasılanın yaklaşık %30’unu oluşturmaktadır. Sanayi yaklaşık %2,31, hizmetler sektörü ise %46 civarındadır. Güney Sudan ayrı bir devlet olmadan önce ülkenin en önemli gelir kaynağı petrol ihracatıydı. Öyle ki, hükümet gelirinin yarısından fazlasını petrol ihracatından oluşmaktaydı (World Bank, 2019). Petrol yataklarının Güney Sudan sınırları içerisinde kalması, ülkenin tarım ekonomisine olan bağlılığını artırmıştır. 40 milyon nüfusa sahip Sudan’ın en önemli coğrafi avantajı ise, Mavi ve Beyaz Nil’in kesiştiği yerde bulunmasıdır. Diğer kıyıdaş ülkeler (Mısır hariç) kendi sınırları içerisindeki Nil havzası üzerinde politika üretirken, Sudan her iki farklı su kaynağına yönelik tek bir politika üretebilme avantajına sahiptir. Coğrafi konumun avantajını kullanan Sudan, Nil Nehri üzerinde daha önceki anlaşmalardan kaynaklı önemli bir imtiyaz da elde etmiştir. Bugün Mısır ve Etiyopya ile iyi ilişkiler kurarak, mevcut statükoyu korumak ve BERD ile oluşan yeni jeopolitik gerçeklikten maksimum fayda sağlamağa yönelik bir politika izlemektedir (Selby and Hoffmann 2014, 363). Sudan’ın Nil üzerinde diğer önemli hedefi ise, kurulması planlanan Etiyopya hidroelektrik üretim barajlarından ucuz enerji temin etmektir. Bu anlamda dünya bankasının finansal desteğiyle 2010 yılında kurulmaya başlanan iki ülke arasındaki enerji hatları, ülkenin Etiyopya ile enerji piyasası kurma niyetini gösteren bir projedir (Degefu and He 2016, 30). Bu girişim Nil Nehri’ne kıyısı olan iki ülke arasında BERB üzerine dayalı siyasi ilişkilerin sürdürülebilir kalkınma ve iş birliğinin kaynağı olabilir argümanını desteklemektedir.

Mısır ise 2020 verilerine göre 101 milyon nüfusu ve 251 milyar dolar Gayrisafi Yurtiçi Hâsıla ile (Dünya Bankası, 2018), Nil üzerinde en etkili ülke konumundadır (Swain 2011). Milattan önce 5. yy’da tarihçi Heredot’un Mısır için kullandığı “Nil’in Hediyesi-the Gift of the Nile“ (Warburg 2007, 475)tabiri bugün hale geçerliliğini korumaktadır. Akdeniz şeridinin küçük kısmı ve Nil Vadisi dışında, Mısır'ın geri kalanı çöl ve işlevsiz topraklardan müteşekkildir. Dahası, Mısır halkının yaklaşık %95'i Nil Vadisi boyunca yerleşmiş olup (National Geography, 2019), tarım arazileri için Nil’e ihtiyaç duymaktadır. Fasulye, pamuk, buğday ve keten üretimi için yoğun su ihtiyacına ihtiyaç duyan Mısır, günlük su kullanımı tedariki ve balıkçılık içinde Nil’e bağımlı durumdadır. Askeri ve ekonomik üstünlüğünü kullanarak Nil üzerindeki tarihsel antlaşmalarla büyük bir imtiyaz elde etmiş olan Mısır, Nil Nehri’ni siyasi bir araç olarak kullanarak hidro-hegemonyasını devam ettirmeye yönelik bir politika izlemektedir.

Tablo 1. Nil Havzasındaki Ülkelerin Toplam Nüfusu, 2018, 2030, 2050, 2100 (Orta Değişken)
2018 (’000) 2030(’000) 2050(’000) 2100(’000)
Burundi 11,672 17,357 28,668 9911
Dem. Kongo Cum. 84,068 120,303 195,277 388,733
Mısır 98,423 117,102 151,111 200,802
Eritre 3,516 7311 10,421 15,616
Etiyopya 109,2 138,297 188,455 242,644
Kenya 51,393 65,412 95,505 156,856
Ruanda 12,301 15,785 21,187 25,692
Sudan 41,801 56,443 80,284 127,328
Tanzanya 56,318 82,927 137,136 299,133
Uganda 42,723 61,929 101,873 202,868
Kaynak: Degefu ve He, 2016, s. 33.


Ülke analizlerinde görüldüğü üzere Nil Nehri üç ülkenin ekonomi politiğine doğrudan etki etmektedir. Lakin, Nil Nehri Havzası, uluslararası nehir havzaları içerisinde sınırdaş ülkeler arasında üzerinde anlaşma sağlanamamış en büyük su sorunlarından birisidir. Bunun nedeni, havza içindeki ülkelerin Nil’e olan yoğun bağımlılığın yanısıra, etkilediği ülkeler arasında tam manasıyla bir iş birliği ve kapsamlı bir anlaşmanın yokluğundan gelmektedir. Ayrıca, tarihsel antlaşmalar Nil Nehri üzerinde söz hakkı elde eden ülkeler arasında Nil’i kullanma açısında asimetrik bir yapı oluşturmuştur. Nil üzerindeki bu asimetrik yapı, büyük oranda Nil'i paylaşan ülkeler arasındaki ekonomik, askeri ve politik dengesizlikten etkilenerek ortaya çıkmıştır.

3. Nil Nehri Üzerindeki Tarihi Antlaşmalar: Mısır’ın Tek Taraflı Tahakkümü
Nil nehri üzerindeki antlaşmalar 19. yy’a kadar gitmektedir. Bugüne kadar 10’dan fazla antlaşma (Kasimbazi 2010, 727)imzalanmasına rağmen, yapılan antlaşmaların hiçbirisi etkili bir iş birliği ve ortak proje hedefleri gerçekleştirememiştir (Oloo 2007, 95). Bu anlamda, mevcut antlaşmalar, sorunların çözmekten öte tarihsel süreç içerisinde ortaya çıkmış ve adil olmayan paylaşımın devamını tahakküm eden bir yapı olarak sürdürülegelmiştir.

Nil Nehri üzerindeki ilk uluslararası antlaşma 15 Nisan 1891 tarihli protokoldür. Doğu Afrika’da İngiltere ve İtalya arasında bölge ülkelerin edilgen bir pozisyonda antlaşmaya dâhil olduğu protokol, iki farklı batılı gücün Nil Nehri üzerinde güç mücadelesinin tahakkümü mahiyetindedir. Özellikle, Nil nehrine katkı sağlayan Eritre’deki Atbara Nehri’nin İtalya hâkimiyetine geçmesi ile Mısır’ın mevcut durumdan en az zararla etkilenmesini içeren bir madde eklenmiştir. Bu anlaşmanın 3. maddesi doğrudan Nil Nehri ile alakalıdır. Bu madde çerçevesinde, İtalyan Hükümeti (Eritre değil), Atbara Nehri üzerinde Nil'e akışını “hassas bir şekilde değiştirebilecek“ herhangi bir çalışma yapmamayı taahhüt etmiştir (Kasimbazi 2010, 720).

Nil Nehri üzerinde, doğrudan yerel ülkeleri de antlaşma kapsamına dâhil eden ilk anlaşma ise, 15 Mayıs 1902 tarihli İngiltere (Sudan ve Mısır’ı temsilen) ve Etiyopya[2] arasında imzalanmıştır. Bu anlaşmanın amacı, Etiyopya ile Sudan arasındaki sınırı belirlemektir. Antlaşmanın 3. maddesi gereğince Etiyopya İmparatoru Menelik, Mısır ve Sudan’a ulaşan Nil Nehri suyunun akışını etkileyecek Mavi Nil, Tana Gölü ve Sobat suları üzerinde Mısır ve Sudan ile antlaşmaya varmadan herhangi bir çalışmayı inşa etmeme ve inşa ettirmeme taahhüdünde bulunmuştur (Kasimbazi 2010, 721). Ancak, 1950 yılına gelindiğinde Etiyopya hükümeti bu antlaşmayı resmi olarak onaylamadığını ve hükümlerinin geçersiz olduğunu öne sürmüştür (Scheumann and Schiffler 1998, 139). Bu antlaşmanın üzerinden dört yıl geçmenden 13 Nisan 1906 yılında gene İngiltere, Fransa ve İtalya arasında Nil Nehri üzerinden bir antlaşma daha yapılmıştır. Bu antlaşmanın 4(a) maddesi gereğince üç sömürge ülkesi, Nil Nehri ve onu destekleyen yan kaynaklar dâhil Mısır ve İngiltere çıkarlarını olumsuz etkileyebilecek herhangi bir girişime karşı ortak hareket etme kararı almıştır. Böylece bu antlaşma da Etiyopya'nın Nil havzası üzerindeki egemenliğini yok saymıştır. Bu yüzden Etiyopya, hiçbir ülkenin kendi sınırları dâhilinde doğup akan su rezervleri kullanımına yönelik dışarıdan gelen engelleme hakkına sahip olmayacağını belirterek anlaşmayı reddetmiştir (Starr 1991). Akabinde, 12 Mayıs 1906 tarihinden İngiltere ile Belçika arasında Nil Nehri’ni ilgilendiren bir antlaşma imzalanmıştır. 1964 yılındaki bağımsızlık ilanına kadar Belçika sömürgesi altına olan Demokratik Kongo Cumhuriyeti, sınırları içerisinde bulunan Semeiki ve Asango Nehirleri’nin kullanımına yönelik İngiltere Hükümeti’nin Nil Nehri üzerinden Belçika yönetiminden garanti aldığı antlaşmadır. Dördüncü büyük antlaşma, 1925 tarihli İngiliz-İtalya antlaşmasıdır.

Beşinci antlaşma ise o güne kadar yapılan en önemli antlaşmadır. 7 Mayıs 1929 tarihli bu antlaşma etkisini günümüzde dahi göstermektedir. Kapsamı Nil havzası ve onunla bağlantılı sularının geleceğini şekillendiren bir mahiyette olmuştur (Tandoğan and Yücel 2017, 113). Etiyopya’nın yer almadığı bu antlaşmaya Mısır, Sudan ve İngiltere imzacı ülkeler sıfatıyla katılmış ancak alınan kararalar Nil havzasına kıyısı olan tüm ülkeleri kapsamıştır. Anlaşma, Nil sularının havza devletleri arasında, özellikle Mısır ve Sudan arasında bölünmesi için yasal bir formül geliştirmeye gayret eden 1925 Nil Suları Komisyonunun raporunu temel almıştır. Nil ile alakalı üç madde ön plana çıkmıştır (Kılıç, 2011, 12). Bu antlaşma gereğince Mısır’a giden yıllık su oranının 48 milyar metreküp, Sudan’a giden ise 4 milyar metreküp olarak belirlenmiştir. İkinci önemli husus, Mısır’a ulaşan Nil suyunu olumsuz etkileyecek herhangi bir projenin hayata geçirilmesine müsaade edilmeyeceğine dair madde eklenmiştir. Üçüncü ve en önemli madde ise, diğer devletin Nil üzerinde yapacağı baraj inşa etme hedefine karşı Mısır’a güç kullanma imtiyazı vermesidir. Ayrıca Mısır, kendi sınırları içerisinde Nil Nehri üzerine yapacağı projeler için yukarı havza devletlerinin rızasına ihtiyaç duymayacak ve Victoria Gölü de dâhil olmak üzere yukarı havzadaki ülkelerin Nil üzerine yapacağı projeleri veto edebilecektir. Özetle bu antlaşmanın en önemli noktası, Mısır’ın Nil sularının kullanımında tarihsel kazanılmış hak iddiasının antlaşma metinlerine yansımasıdır (Kasimbazi 2010, 722)ve diğer devletlerin buna rıza göstermeye zorlanmasıdır. Bugün bile Mısır’ın 1929 antlaşması ve onun değiştirilmiş bir versiyonu olan 1959 antlaşmasının hala geçerli olduğunu iddia etmesi, kazandığı tek taraflı tahakkümün ısrarı şeklinde yorumlanabilir. Altıncı anlaşma, 1932 tarihinde İngiltere ve Mısır arasında yapılmış ve Mısır yararı gözetilerek Hartum yakınlarındaki Jebel Awliya Barajı'nın inşasına karar verilmesidir (Kasimbazi 2010, 723). Yedinci anlaşma, 1934 tarihli İngiltere-Belçika sözleşmesidir. Bu, Mısır'ın çıkarlarına yönelik olmayan ancak Tanganika (Tanzanya’nın eski adı) ile Ruanda-Burundi arasındaki Kagera sularının paylaştırılmasını amaçlayan tek anlaşmadır.

8 Kasım 1959 tarihinde, bağımsız birer devlet olarak Mısır ve Sudan arasında daha önceki antlaşmalar revize edilerek geniş kapsamlı bir antlaşma metni hazırlanmıştır. Bu antlaşma ile Mısır’ın yıllık su payı 55,5 milyar metreküp, Sudan’ın ise 18,5 milyar seviyesine çıkarılmıştır. Hatta, Nil’in %85’nini besleyen Etiyopya dâhil diğer kıyıdaş ülkelerin su talebinde bulunmaları durumunda 1-2 milyar metreküpten fazla kullanmalarına izin verilmeme kararı alınmıştır (Kasimbazi 2010, 725). Mısır ve Sudan dışındaki diğer ülkelerin yok sayıldığı antlaşmayı hiçbir kıyıdaş ülke imzalamamıştır. Bu antlaşmanın siyasi ilişkiler açısında önemi ise, Mısır ve Sudan’ın Nil nehri üzerinde diğer kıyıdaş ülkelerden ayrışarak, İngiltere’nin doğrudan etkisinin azaldığı bir dönemde dahi ortak bir politika belirlemeye devam etmesi olmuştur.

Soğuk savaş sonrası değişen uluslararası ilişkiler, Nil’e kıyıdaş ülkelerin ikili ilişkilerine de etki etmiştir. 1990’lı yılların sonunda yukarı kıyıdaş ülkeler Nil Nehri’nin insanlığın ortak mirası olduğu bilinciyle ortak bir irade göstermişlerdir. Bunu somut bir çerçeveye taşıyarak çeşitli ortak platformlar ve birlikler kurulmuştur. Bunlar arasında Nil Havzası Girişimi (Nile Basin Initiative-NBI), Doğu Nil Teknik Bölge Ofisi (Easter Nile Technical Regional Office-ENTRO) ve Çok Amaçlı Ortak Proje (Joint Multipurpose Project-JMP), Paylaşılan Vizyon Programı (Shared Vision Program-SVP), Yardımcı Eylem Programı (Subsidiary Action Programme-SAP), Doğu Nil Yardımcı Eylem Programı (ENSAP) dâhil olmak üzere kıyıdaş ülkeler için bir fırsat penceresi açacak adımları atmışlardır. Eritre hariç, yukarı kıyıdaş ülkeler arasında imzalanan NBI protokolü bu anlamda en önemli adımdır. Nil Nehri havzasına kalıcı bir yasal ve kurumsal çerçeve çizen bu iş birliği protokolü, diğer kıyıdaş ülkelerin Nil’i ortak yönetmek adına attığı en somut girişimdir. Bunu bir adım yukarı taşıyarak 10 Mayıs 2010 yılında Ruanda, Etiyopya Uganda ve Tanzanya arasında “İş birliği Çerçevesi Anlaşması-Cooperative Framework Agreement (CFA)“ imzalanmıştır.[3] Mısır ve Sudan’ın şiddetle karşı çıkıp NBI’dan ayrılmasına rağmen (Sudan 2012’de tekrar dâhil olmuştur), CFA o güne kadar yok hükmünde sayılan yukarı kıyıdaş ülkelerin Nil üzerinde oluşmuş asimetrik yapının günümüz gerçekleri ile örtüşmediği ve ivedi şekilde değiştirilerek hayata geçirilmesini talep ettiği en önemli dış politika adımıdır. Antlaşmanın ikinci maddesi: “Nil suyunu paylaşan ülkeler, Nil Nehri’nden sağlık, tarım, üretim amacıyla güvenli bir şekilde kullanım hakkına sahiptir“ ifadesiyle geçmiş yıllardaki antlaşma hükümlerine karşı yeni bir olgunun varlığına işaret etmektedir. Ayrıca, antlaşmanın dördüncü maddesi: “Nil suyu adil ve eşit bir şekilde kullanılmalıdır“ ibaresiyle devletler arası barışçıl bir politika izlenmesinin gerekliliğine vurgu yapılmıştır. Diğer bir ifadeyle, 1920’den beri süregelen Nil’in adaletsiz kullanım durumunun yasal olarak çözüme kavuşturulmasının ivediliği antlaşma maddelerinde ön plana çıkartılmıştır. Antlaşmadan bir yıl gibi kısa bir süre sonra, Etiyopya Başbakanı Meles Zenawi, 2 Nisan 2011 tarihinde, Arap ayaklanmaları ve Mısır’daki güç boşluğunu fırsat bilerek Büyük Etiyopya Rönesans Barajı’nın (BERB) temelini atmış ve Nil Nehri üzerindeki güç dengesini farklı bir boyuta taşımıştır. Bu ise Nil üzerinde eski antlaşmaların fiilen yok hükmünde olduğunun en somut adımı olarak yorumlanabilir.

4. Büyük Etiyopya Rönesans Barajı’nın (BERB) Sudan, Mısır ve Etiyopya İlişkilerine Etkisi

Etiyopya’nın Nil üzerinde bir baraj inşa etme fikri esasında 1960’lara kadar gitmektedir. Ancak en somut adım 2011 yılında atılmıştır. BERB ile Nil üzerindeki söz hakkını uygulamaya koyan Etiyopya, üç ülkeyi siyasi ilişkilerde yapısal dönüşümlere zorlayarak kıyıdaş ülkeleri tekrar aynı masa etrafına toplamıştır. Bu anlamda proje, Etiyopya'nın Nil su havzasının paylaşımındaki tarihsel adaletsizliği gidermek ve nehir üzerinde hareket etme kapasitesini güçlendirmek için gösterdiği kararlılığın en somut dışa vurumudur. BERB’in önemi, projenin büyüklüğü ve suya bağımlı diğer ülkeler için ortaya çıkarttığı çarpan etkisinden kaynaklanmaktadır. BERB Mavi Nil üzerinde, başkent Addis Ababa'nın 500 km kuzey batısında ve Sudan sınırının yaklaşık 32km doğusunda yer almaktadır. Etiyopya’da bir egemenlik meselesi olarak Nisan 2011 yılında inşaatına başlanan baraj, 1780m uzunluğunda, 155m yüksekliğinde, yaklaşık 70 milyar metreküp su tutma kapasitesi -ki bu Mısır ve Sudan’ın yıllık su tüketim kapasitesine eşit- ile Afrika’nın en büyük su projesidir. Tamamlandığında Afrika’nın en büyük, dünyanın da 8. büyük hidroelektrik barajı ünvanına sahip olacak baraj, şu ana kadar 4,8 milyar ABD dolarını bulan harcaması ile Afrika’nın en pahalı su projesidir. Açılışın 2018’de planlanmasına rağmen yerel inşaat firmalarındaki deneyim eksikliği ve bazı finansman zorlukları nedeniyle açılışın ancak 2022'de gerçekleşebileceği öngörülmektedir. Fakat, 2020 yılında kısmen faaliyete geçirilmesi de planlanmaktadır.

Resim 1, Büyük Etiyopya Rönesans Barajı




Etiyopya için BERB hem ekonomik hem sosyal hem de siyasi açıdan bağımsız su ve elektrik yönetimine olanak tanıması adına stratejiktir. Bittiğinde 6450 MW enerji kapasitesi ile altı nükleer santral kapasitesine eşdeğer olacak baraj, enerji tedarikinde 6 milyon haneye -ki Etiyopya nüfusun %65'i elektriğe erişememektedir (BBC News, 2019)- elektrik verilecektir. Ayrıca, Etiyopya’nın tarımsal ve sınai kalkınması için gerekli olan 6.000'den fazla megawatt elektrik tedariki ile ülkenin kalkınması noktasında dinamo görevi görecektir. Lakin, Etiyopya’nın içinde bulunduğu siyasi bilinmezlik -Haziran 2019’da darbe girişim ve Başbakan Abiy Ahmed’e karşı Oromo topluluğun (ülkenin yaklaşık %35’ini oluşturuyor) muhalefeti-, baraj suyu rezervuarındaki buharlaşma ve azalan yağış nedeniyle değişen su debileri, BERB inşasına olumsuz şekilde yansımaktadır.

BERB’in Mısır açısından önemi ise, baraja verilen siyasi tepkilerin boyutundan da anlaşılabilmektedir. Nüfusun %95’nin Nil havzasında yaşadığı sulama, balıkçılık ve ulaşımın Nil Nehri’ne bağımlı olduğu Mısır için BERB inşası bir numaralı ulusal güvenlik önceliğidir. İhtiyacından kaynaklı agresif ve militarist bir dış politika izleyen Mısır, değişen iktidar ve hükümetlere rağmen değişmeyen bir Nil politikası izlemiştir. Lakin Mısır’daki iktidarlar farklı metotlarla bu politikayı uygulamışlardır. Hüsnü Mübarek döneminde agresif ve sert bir dış politika izlenirken, Arap Baharı sonrası göreve gelen Muhammed Mursi ılımlı bir Nil politikası izlemek islemiştir (Tandoğan and Yücel 2017, 117). Kısa süre sonra iç politika malzemesi olan Nil sorunu Mursi hükümetine yönelik bir baskı unsuru olunca, Mursi hükümeti politikasını sertleştirmiştir. Öyle ki, Muhammed Mursi’nin, “savaş çağrısı yapmıyorum, Mısır’ın su güvenliği hiçbir şekilde ihlal edilememeli, bunun için tüm seçenekler açık ve Mısırlılar, Nil Nehri üzerinde geçimlerini tehdit eden hiçbir projeyi kabul etmeyecektir“ söylemi “Nil’in tek bir damlası eksilirse, kanlarımız bunun için alternatiftir“ açıklaması ile devam etmiş ve Nil’e yönelik dış politikası sertleşmiştir (The Telegraph, 2013). Askeri darbe ile göreve gelen Abdülfettah Sisi ise uzlaşmacı bir Nil politikası izlemeyi tercih etmiştir. Bunun sebebi, Etiyopya’nın BERB inşasında diğer Afrika ülkelerin desteğini alması, Sudan’ın daha sonra uzlaşmacı bir siyaset ile Etiyopya’ya yaklaşması ve Sisi’nin değişen güç dengesinde pragmatist bir tutum ile yerini almak istemesidir. Sisi’nin Afrika kıtası üzerinde liderlik rolünü arzulaması da diğer bir etkendir. Ayrıca Sisi hükümeti, Etiyopya’ya karşı yeni bir politika takip ederek müzakere masasında elini kuvvetlendirmek istemiştir.

2013 sonrası Nil üzerindeki görüşmeler güven faktörünün olmadığı bir ortamda üç ülke hükümet liderleri, dışişleri bakanları, istihbarat liderleri ve mühendisler tarafından yürütülmüştür. 23 Mart 2015’te Mısır, Sudan ve Etiyopya devlet başkanları baraj konusunda kapsamlı bir antlaşmaya varmak için Hartum’da bir araya gelmişlerdir. Sudan arabuluculuğunda gerçekleşen görüşmede üç ülkenin devlet başkanları tarafından Hartum bildirisi ve İlkeler Beyannamesi (The Declaration of Principles-DoP) imzalanmıştır. ‘‘Nil Antlaşması’’ olarak da tanımlanan bu bildiri, Nil Nehri sularının paylaşımı konusundaki anlaşmazlıkları gidermeye yönelik olarak teknik konuların da müzakere edildiği yaşamsal bir adım olmuştur (Kimenyi and Mbaku 2015). Nihai anlaşma sağlanmasa da, barajın dolumundu oluşabilecek sorunların ele alınması, üretilecek elektrikte önceliğin Mısır ve Sudan’a verilmesi gibi konuların tartışılması açısından olumlu bir adımdır. Antlaşmanın en önemli sonucu ise, Kahire’nin Nil Nehri’ne yönelik yaklaşımındaki eski sömürge anlaşmalarının sürdürülemez olduğu ve BERB inşa projesinin Mısır tarafından kabul edilmesi olmuştur. Lakin, sadece BERB gündemiyle bir araya gelen liderler, Nil nehri üzerinde uzun yıllar devam eden ve diğer kıyıdaş ülkeleri de ilgilendiren konuları ele almamışlardır. Antlaşma bu boyutuyla mikro düzeyde kalmıştır.

2017’de devam eden müzakerelerde BERB’in üç ülkeye yönelik oluşturabileceği etkilerin incelenmesi için üçlü mekanizma kurulmasına karar verilmiştir. Tarafların birbirine karşı güvensizliği ve etki araştırmasında iç politika önceliklerini referans alan bir metot takip edilmesi nedeniyle müzakerelerde ilerleme sağlanamamıştır. Kasım 2017’de Mısır müzakere masasını terk etmiştir. Müzakerelerde tıkanıklığa sebep olan en önemli husus, BERB’in su toplama süresidir (BBC News, 7 Kasım 2019). Etiyopya BERB’i, 6 yıl gibi bir sürede doldurmayı planlamasıdır. Mısır’ın ise 15 veya en az 10 yıl önerdiği su doldurma süresi iki ülke arasında yürütülen müzakerelerin önemli bir gündem maddesi olmuştur. BERB’in su toplama süresinin bu kadar önemli olmasının altında yatan neden ise ülkelere olan etkisidir. Baraj rezervuarı doldurmak ne kadar uzun sürerse, kıyıdaş ülkelerin etkilenmesi de o derece az olacaktır. Daha net bir ifadeyle, rezervuarı için minimum 3 yıl dolum süresi, Mısır’a giden su arzında 30 milyar m3 azalma ve tarım alanlarının yarısının kuruması anlamına gelmektedir. 6 yıllık süre, 15 milyar m3 su arzında azalmaya ve tarım arazilerinin %17'sinin kuruması anlamına gelmektedir. Ancak Etiyopya su bakanı Seleshi Bekele, Eylül 2019’da verdiği demeçte 6 yılda ısrar ederek: “Gelecek sezon BERB’i doldurmaya başlamak gibi bir planımız var ve Aralık 2020'de iki türbinle güç üretmeye başlayacağız“ (BBC News, 7 Kasım 2019) ifadesi Etiyopya’nın süre konusunda ısrarcı olacağını göstermektedir.

2011’den beri devam eden müzakerelerde henüz bir sonuç alınamamıştır. Ekim 2019'da Rusya’nın Sochi zirvesindeki girişim de dâhil olmak üzere kıyı devletleri arasında çeşitli toplantılar yapılmış olup ve daha sonra müzakerelere Kasım 2019 ve 31 Ocak 2020'de ABD arabuluculuğu nezdinde Washington'da devam etmiştir. 1 Şubat 2020’de ABD’de Dünya Bankası gözetiminde yapılan müzakerelerde üç ülke, Baraj’ın dolum süresi hususunda belli bir plan çerçevesinde uzlaşıya vardıklarını beyan eden bir metine imza atmışlardır. Kıyıdaş ülkeler arasında tokalaşmalar ve askeri tehditler arasında devam eden bu müzakereler (Salman 2016), ABD’nin arabuluculuğu sayesinde belirli bir ivme kazanmıştır. Nil nehri özelinde bütüncül bir çözümün hala eksik olduğu bir düzene rağmen, BERD bağlamındaki yumuşama diğer sorunlu konulara yansıyacağını beklemek yakın bir ihtimal dahilindedir.


5. SONUÇ

Bugün gelinen noktada BERD’e ilişkin devam eden müzakerelerde somut bir sonuç belirli konular ekseninde ortaya çıkmıştır. Bu olumlu sonuç, oluşturduğu politik gerçeklik, agresif bir dış güvenlik politikası ile Nil meselesine yaklaşan Mısır’ı uzlaşmacı bir politika izlemeye zorlamıştır. Bu ise, Nil Nehri üzerinde yapılmış ve Mısır’a tek taraflı imtiyaz vermiş antlaşmalardan kaynaklanan “tarihsel kullanım“ ve “yerleşik haklar“ tezinin günümüz hidro-jeopolitiğinde rasyonel bir karşılığının olmadığının işareti olarak okunabilir. Mısır devlet başkanlarının, başlarda benimsedikleri sert söylemler, örneğin 2013’te Mısırlı politikacıların BERB’e yönelik militarist eylem planı ve Etiyopya’nın her türlü hareketinin karşılık bulacağı tarzı benzeri ifadeler zamanla yerini daha makul açıklamalara bırakmıştır. Söylemlerdeki bu yumuşama müzakerelere de fırsat penceresi açmıştır. ABD’nin arabuluculuk rolüyle müzakerelere müdahil olması, sürecin yeni bir boyut kazandığının en net resmidir. Nitekim Sisi hükümetinin, İsrail ve ABD ile olan diplomatik yakınlığı, diğer yandan Etiyopya ve İsrail arasında, Eritre'deki ayrılık grubuna karşı İsrail’in Etiyopya hükümetini desteklemesiyle oluşan yumuşama, müzakerelere üçüncü ülke sıfatıyla katılan ABD’nin ortak paydalarda birleştirme ihtimalini artırmıştır. Afrika’da, Rusya ve Çin ile jeopolitik rekabeti devam eden ABD’nin IMF ve Dünya Bankası aracılığıyla kalkınma projelerine olan ilgisi ve ABD’deki en büyük Afrika lobisi olan Etiyopya’nın Amerika’daki domestik etkisi, müzakerelerde diğer konularda da ilerleme sağlanabileceğine dair öngörülebilir bir sonuç ortaya çıkarmaktadır.

BERB’in üç ülke ilişkilerinde yeni bir sayfa açtığı, yukarıdaki örnekler bağlamında ortaya çıkmaktadır. Süreç içerisinde BERB’in tüm tarafların ortak çıkarına olduğu bir baraj statüsüne kavuşması, ülkeler arası iş birliğini artıracak ve hatta barışı koruyacak bir potansiyele dönüşmesi kuvvetle muhtemeldir. Tüm tarafların çıkarına uygun bir çözüm, Nil’in yönetiminde sürdürülebilir bir kalkınma için mümkün olacaktır. Ülkelerin karşılıklı yardımı ile, örneğin Etiyopya’nın Mısır'da su ihtiyacına yönelik su yönetim tesisleri kurması ve Mısır’ın Etiyopya'nın enerji ihtiyacına binaen güneş panelleri oluşturması- BERB’in bir barış faktörü olması yönünde atılacak önemli adımlardandır. Ayrıca, Mısır’ın BERB’in dolma sürecinden daha az etkilenebilmek adına ülkesindeki Aswan Barajı üzerinde yeni proje geliştirerek, negatif etkileri minimize edebilir. Tüm bu adımlar için devletlerin, Nil Nehri yönetiminde tarihsel adaletsizliğin kaynağı olan antlaşmaları bir kenara bırakarak, mevcut gerçeklik doğrultusunda, ülkelerin demografik, sınai, tarımsal ihtiyaçlarını gözeterek ve özgürlüklerine saygı duyarak adil bir yönetişim çerçevesinde bir araya gelmeleri şarttır. Nitekim, mevcut çatışmaların hem su kıtlığından hem de suyun verimli olduğu bölgelerde bir aktörün tek taraflı tahakkümünün yaşandığı gerçeği düşünüldüğünde, ülkelerin su üzerinde adil bir antlaşma ile çatışmadan uzak durabileceği tahmin edilebilmektedir. Bu noktada BERB’in, Mısır’ı tekrar müzakere masasına getirmesi, adil paylaşım ve bölgesel barış konusunda atılmış önemli bir adımdır, özellikle de bölgenin gerilimli siyasi ilişkilerine yön verecek bir barış misyonu, olabilecek en optimal kazanımdır.


Yazar Hakkında:

Dr. Yunus Turhan, Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde öğretim üyesidir. Doktora eğitimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde tamamlayan Turhan, 2017-2018 yılları arasında Oxford Üniversitesinde misafir araştırmacı sıfatıyla çalışmalarda bulunmuştur. Çalışma alanları olarak Türkiye-Afrika İlişkileri; Afrika’da Siyasal Düşünceler, Afrika Siyasi Tarihi; Devlet Dışı Aktörler (STK); Kalkınma Çalışmaları, Dış Yardımlarda STK-Devlet İlişkisi; İnanç-Temelli ve Laik STK'ların Dış Yardımlardaki Rolü; İslami Siyasal Hareketler; Barış ve Çatışma Çalışmaları; Liderlik.


Kaynakça
Arsano, Yacob, and Imeru Tamrat. 2005. “Ethiopia and the Eastern Nile Basin.“ Aquatic Sciences 67 (1): 15–27. https://doi.org/10.1007/s00027-004-0766-x.
Barnaby, Wendy. n.d. “Do Nations Go to War over Water?“ Nature 458 (7236): 282–83.
Degefu, Dagmawi Mulugeta, and Weijun He. 2016. “Water Bankruptcy in the Mighty Nile River Basin.“ Sustainable Water Resources Management 2 (1): 29–37. https://doi.org/10.1007/s40899-015-0035-2.
Kasimbazi, Emmanuel B. 2010. “The Impact of Colonial Agreements on the Regulation of the Waters of the River Nile.“ Water International 35 (6): 718–32. https://doi.org/10.1080/02508060.2010.533642.
Kılıç, Seyfi, and Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi, eds. 2011. Nil Nehri havzasının hidropolitik tarihi ve son gelişmeler. ORSAM Su Araştırmaları Programı 3. Ankara: ORSAM.
Mwangi S. Kimenyi and John Mukum Mbaku. n.d. “The Limits of the New ‘Nile Agreement.’“ Accessed February 4, 2020. https://www.brookings.edu/blog/africa-in-focus/2015/04/28/the-limits-of-the-new-nile-agreement/.
Oloo, Adams. 2007. “The Quest for Cooperation in the Nile Water Conflicts: The Case of Eritrea.“ African Sociological Review / Revue Africaine de Sociologie 11 (1): 95–105.
Pringle, Heather. 1998. “North America’s Wars.“ Science 279 (5359): 2038–40. https://doi.org/10.1126/science.279.5359.2038.
Rahaman, Muhammad. 2012. “Water Wars in 21st Century: Speculation or Reality?“ International Journal of Sustainable Society 4 (January): 3–10. https://doi.org/10.1504/IJSSOC.2012.044658.
Salman, Salman M. A. 2016. “The Grand Ethiopian Renaissance Dam: The Road to the Declaration of Principles and the Khartoum Document.“ Water International 41 (4): 512–27. https://doi.org/10.1080/02508060.2016.1170374.
Scheumann, Waltina, and Manuel Schiffler, eds. 1998. Water in the Middle East: Potential for Conflicts and Prospects for Cooperation. 1998 edition. Berlin ; New York: Springer.
Selby, Jan, and Clemens Hoffmann. 2014. “Beyond Scarcity: Rethinking Water, Climate Change and Conflict in the Sudans.“ Global Environmental Change 29 (November): 360–70. https://doi.org/10.1016/j.gloenvcha.2014.01.008.
SIWI. n.d. “Cooperation Over Shared Waters.“ Stockholm International Water Institute (blog). Accessed January 27, 2020. https://www.siwi.org/priority-area/transboundary-water-management/.
Starr, Joyce R. 1991. “Water Wars.“ Foreign Policy, no. 82: 17–36. https://doi.org/10.2307/1148639.
Swain, Ashok. 2011. “Challenges for Water Sharing in the Nile Basin: Changing Geo-Politics and Changing Climate.“ Hydrological Sciences Journal 56 (4): 687–702. https://doi.org/10.1080/02626667.2011.577037.
Tandoğan, Muhammed, and Osman Kağan Yücel. 2017. “NİL’İN PAYLAŞILMASI MESELESİ: HİDRO-DİPLOMASİ BAĞLAMINDA MISIR, SUDAN VE ETİYOPYA REKABETİ.“ Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, no. 53 (July): 107–20.
Warburg, Gabriel R. 2007. “The Search for the Sources of the White Nile and Egyptian-Sudanese Relations.“ Middle Eastern Studies 43 (3): 475–86.
Wolf, Aaron T, Annika Kramer, Alexander Carius, and Geoffrey D Dabelko. 2006. “Water Can Be a Pathway to Peace, Not War,“ no. 1: 6.
Yoffe, Shim, Aaron T. Wolf, and Mark Giordano. 2003. “Conflict and Cooperation Over International Freshwater Resources: Indicators of Basins at Risr1.“ JAWRA Journal of the American Water Resources Association 39 (5): 1109–26. https://doi.org/10.1111/j.1752-1688.2003.tb03696.x.

[1] Dr. Yunus TURHAN, Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İlişkiler, yunusturhan68@gmail.com
[2] Etiyopya Afrika’da koloni yönetimi altına girmemiş bir devlettir. (Mwangi S. Kimenyi and John Mukum Mbaku n, 2015).
[3] Bu antlaşmanın tüm maddeleri ve orijinal versiyonu için bkz https://www.nilebasin.org/images/docs/CFA%20-%20English%20%20FrenchVersion.pdf

Bu içerik Marka Belgesi altında telif hakları ile korunmaktadır. Kaynak gösterilmesi, bağlantı verilmesi ve (varsa) müellifinin/yazarının adı ile unvanının aynı şekilde belirtilmesi şartı ile kısmen alıntı yapılabilir. Bu şartlar yerine getirildiğinde ayrıca izin almaya gerek yoktur. Ancak içeriğin tamamı kullanılacaksa TASAM’dan kesinlikle yazılı izin alınması gerekmektedir.

Alanlar

Kıtalar ( 5 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2781 ) Etkinlik ( 223 )
Alanlar
TASAM Afrika 77 650
TASAM Asya 98 1117
TASAM Avrupa 23 651
TASAM Latin Amerika ve Karayip... 16 67
TASAM Kuzey Amerika 9 296
Bölgeler ( 4 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1406 ) Etkinlik ( 54 )
Alanlar
TASAM Balkanlar 24 297
TASAM Orta Doğu 23 623
TASAM Karadeniz Kafkas 3 297
TASAM Akdeniz 4 189
Kimlikler ( 2 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1304 ) Etkinlik ( 78 )
Alanlar
TASAM İslam Dünyası 58 786
TASAM Türk Dünyası 20 518
TASAM Türkiye ( 1 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2054 ) Etkinlik ( 83 )
Alanlar
TASAM Türkiye 83 2054

Küresel ekonomide son yıllarda bilhassa Çin, Hindistan ve Endonezya gibi kalabalık nüfusa sahip ülkeler, önemli büyümelerin gerçekleştiği ülkeler olarak göze çarpıyor. Bu ülkeler, küresel ekonomik büyümenin son derece kısıtlı olduğu son birkaç yılda büyümenin itici güçleri arasında yer aldı. Türkiye...;

Soğuk Savaş’ın sona ermesi, Avrupa Arktik Bölgesi için önemli bir dönüm noktası olmuştur. Soğuk Savaş boyunca Arktik, Barents Denizi’nin nükleer silahlı denizaltılar ve yoğun askeri konuşlanmalar için bir operasyon sahası olduğu stratejik bir sınır hattıydı. ;

Küresel ölçekte bir “Türkiye Markası“ olan 10. İstanbul Güvenlik Konferansı (İGK) 2024, TASAM Millî Savunma ve Güvenlik Enstitüsü (MSGE) tarafından “Teknopolitik Yeni Dünya Güvenliğin Güvenliği: Akıl, Nesil, Aile, İnanç ve Devlet Güvenliği“ ana teması altında 21-22 Kasım 2024 tarihinde İstanbul’da W...;

Makale, Türk dış politikasının şekillenmesinde güvenlik kültürünün önemli bir rol oynadığını incelemektedir. Güvenlik kültürü, uzun dönemli yapısal ve kısa dönemli konjonktürel faktörlerden etkilenir. Uzun dönemli yapısal faktörler arasında Türkiye’nin kurucu ideolojisi, coğrafi koşulları ve tarihse...;

Ortadoğu, Osmanlı hakimiyeti altında dört yüzyıl boyunca barış ve istikrarın hüküm sürdüğü bir bölge olmuştur. Ancak I. Dünya Savaşı’nın ardından bu düzen sona ermiş ve bölge, büyük devletlerin güç mücadelelerinin etkisiyle zayıf, istikrarsız ve geri kalmış bir yapıya bürünmüştür. Soğuk Savaş’ın son...;

Dünya sanki “delilik yürüyüşü“ne çıktı. “Topal ördek“ Biden ve ABD’nin dümen suyundaki İngiltere ile Fransa, Ukrayna’ya, Rusya’yı uzun menzilli ABD ve İngiliz-Fransız füzeleriyle vurma izni verdiler. Putin de Nükleer Doktrin’i, Rusya’nın nükleer veya konvansiyonel füzelerle vurulması halinde, sadece...;

Teknopolitik, teknolojinin dünya siyasetinde ve toplumsal yapıda oynadığı yeni rolü anlamak için kullanılan bir kavram. Bu kavram, teknolojinin ekonomik, politik ve kültürel dinamikleri nasıl dönüştürdüğünü ve yeni bir dünya düzeni inşa etmekte olduğunu anlatıyor. Teknoloji, artık sadece bir araç de...;

II. Dünya Savaşı’nın sona ermesi ile birlikte modern istihbarat teşkilleri radikal değişimler yaşamaya başladılar. Her şey de önce istihbarat askerlerin işi olmaktan çıktı ve CIA’nın kurulması ile birlikte istihbaratın barışta da ihtiyaç olduğu kabul edilmiş oldu. 1952’de Sherman Kent’in kurduğu ana...;

10. İstanbul Güvenlik Konferansı (2024)

  • 21 Kas 2024 - 22 Kas 2024
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2024 Dönem 2

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programları ile katılımcılara stratejik yönetim ve liderlik alanlarındaki yeniliklerin aktarılması, Türkiye ve dünyadaki gelişmeler ışığında ulusal ve uluslararası güvenlik stratejileri konularında çok yönlü analiz, sentez ve değerlendirmeler yapabilmelerine, çözüm önerileri, farkındalık ve gelecek öngörüleri geliştirmelerine destek sağlanması amaçlanıyor.

  • 20 Nis 2024 - 11 May 2024
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2024 Dönem 1

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programları ile katılımcılara stratejik yönetim ve liderlik alanlarındaki yeniliklerin aktarılması, Türkiye ve dünyadaki gelişmeler ışığında ulusal ve uluslararası güvenlik stratejileri konularında çok yönlü analiz, sentez ve değerlendirmeler yapabilmelerine, çözüm önerileri, farkındalık ve gelecek öngörüleri geliştirmelerine destek sağlanması amaçlanıyor.

  • 20 Oca 2024 - 10 Şub 2024
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2023 Dönem 1

21. yüzyıl güvenlik sorunlarının dönüşümünü takip edebildiğimiz bir dönem olarak dikkat çekmektedir.

  • 11 Kas 2023 - 02 Ara 2023
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Türkiye - AB İlişkilerinin 60. Yılı ve Geleceği Konferansı

  • 24 Eki 2023 - 24 Eki 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

Doğu Akdeniz Programı 2023-2025

  • 17 Tem 2023 - 19 Tem 2023
  • Sheraton Istanbul City Center -
  • İstanbul - Türkiye

5. Denizcilik ve Deniz Güvenliği Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

2. İstanbul Siber-Güvenlik Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “ABD Hegemonyasına Meydan Okuyan Çin’in Zorlu Virajı; Güney Çin Denizi” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Küresel Rekabet Penceresinden Pasifik Adaları” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “TEKNOLOJİK ÜRETİMDE BAĞIMSIZLIK SORUNU; NTE'LER VE ÇİPLER ÜZERİNDE KÜRESEL REKABET” isimli stratejik raporu yayımladı

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Sri Lanka’nın Çöküşüne Küresel Siyaset Çerçevesinden Bir Bakış” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Çin-Japon Anlaşmazlığında Doğu Çin Denizi Derinlerdeki Travmalar” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “MYANMAR; Büyük Oyunun Doğu Sahnesi” isimli stratejik raporu yayımladı

İngiltere’nin II. Dünya Savaşı sonrasında Hint Altkıtası’ndan çekilmek zorunda kalması sonucunda, 1947 yılında, din temelli ayrışma zemininde kurulan Hindistan ve Pakistan, İngiltere’nin bu coğrafyadaki iki asırlık idaresinin bütün mirasını paylaştığı gibi bıraktığı sorunlu alanları da üstlenmek dur...

Devlet geleneğimizde yüksek emsalleri bulunan Meritokrasi’nin tarifi; toplumda bireylerin bilgi, bilgelik, beceri, çalışkanlık, analitik düşünce gibi yetenekleri ölçüsünde rol almalarıdır. Meritokrasi din, dil, ırk, yaş, cinsiyet gibi özelliklere bakmaksızın herkese fırsat eşitliği sunar ve başarıyı...