Giriş
Irak Şam İslam Devleti olarak adlandırılan IŞİD Suriye’de doğdu. IŞİD, Rusya’nın Esad rejimine verdiği kararlı ve sürekli destek ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), Irak El Kaidesi olarak adlandırılan El Nusra, PKK yanlısı Suriye Kürt hareketinin temsilcisi PYD (Demokratik Birlik Partisi) ve diğer gruplarla amaç ve yöntem farklılığı nedeniyle farklı bir strateji izledi. Amacı İslami esaslara dayalı bir devlet kurmaktı. Selefi inancına dayalıydılar[1] ve iyi savaşçılardı. ABD ve destekçileri Suriye ve Ukrayna’da Rusya’ya karşı siyaseten yenilmişlerdi. İran’ın ise 2008’den bu yana bölgedeki nüfuz alanının genişletme çabaları bir türlü engellenememişti. Irak’ta İran yanlısı Maliki hükümeti İran’la yakın işbirliği yürütürken aynı zamanda Çin ve Rusya ile stratejik ilişkiler içine girmişti. Kürtler de Maliki’nin bu politikalarından oldukça rahatsız bir duruma gelmişlerdi. Başta Bahreyn, Katar ve Suudi Arabistan olmak üzere Şii nüfusa sahip ülkeler İran merkezli güvenlik tehdidi içine girmişlerdi. Bu karmaşık siyasi ve iç harp ortamı içinde ABD ve Batı doğrudan veya birlikte NATO veya Koalisyon şeklinde bölgeye müdahale etmeye cesaret edemediler. Çünkü bu sefer Irak, Suriye coğrafyası yanında Basra Körfezi ve doğu Akdeniz coğrafyası da kontrolsüz bir savaşa sürüklenebilirdi. Çünkü Ortadoğu’da canlarından başka kaybedecek şeyi kalmayanlar artık çoğunluktaydı. Böylesine bir müdahale İsrail’i de tehlikeye atabilirdi. Bu nedenle ellerinde devlet sözü verildiği kuvvetle muhtemel iyi savaşan bir askeri güç durumundaki IŞİD’in ortak çıkarlar doğrultusunda kullanılmasına karar verildi. Böylece IŞİD Suriye’de ele geçirdiği topraklardan sonra silahlandırılarak Irak’a yönlendirildi. IŞİD’in arkasında kimler var? İran- Rusya- Irak karşıtı ne kadar devlet ve aşiret grubu varsa onlar var.
IŞİD’in Stratejik Misyonu
Irak’ın İran’la işbirliği içinde Basra Körfezi’nin 100 yıllık jeopolitiğini değiştirme korkusu IŞİD’i ortaya çıkardı. Gelişmelere IŞİD’in Şii ve Kürt karşıtı bir devlet kurma amacı yönüyle bakıldığında, buna Saddam’ın ruhu hortladı demek de pekâlâ mümkün. Bu bağlamda IŞİD projesinin arkasında ulusal çıkarları İran’la çatışan bütün ülkelerin olduğu söylenebilir. Türk Dışişleri Bakanının, IŞİD’in uzun yıllara dayalı bir baskı politikasının ürünü olduğunu söylemesi de Irak coğrafyasında ABD’nin açtığı derin sosyolojik yaranın irin toplaması olarak değerlendirilebilir. IŞİD’in yaratılmasında Irak hükümetlerinin mevcut sosyo-kültürel, dini ve mezhepsel yapıyı yeterince ve samimi bir şekilde kucaklayamamasının da büyük bir etkisi olduğu savları bölgede İran, Rusya ve Çin üzerinden yapılan stratejik hesapları yok saymak anlamına gelecektir. Ancak, Şii çoğunluklu Irak hükümetlerinin kanaatimce en büyük hatası Saddam yanlısı Sünni toplulukları dışlamak oldu. Aslında bu gruptan ülke savunması ve yeni askeri güç oluşturma çabalarında istifade edilebilirdi. Ve bugün Irak hükümetinin IŞİD karşısındaki askeri zayıflığı yaşanmayabilir ve askeri gücünü artırmak için Şii dini liderlerin çağrısına gerek kalmayabilirdi.
IŞİD Projesi Amacına Ulaştı mı?
IŞİD projesinin nihai amacı nedir? Irak ve Suriye coğrafyasında İran karşıtı ( mezhepsel güç olarak Şii karşıtı) Suudi destekli bağımsız bir tampon devlet veya üniter siyasi bir yapı oluşturmak olarak tanımlanabilir. Bu proje ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesine uygundur. Genel anlamda İran’ın bölgedeki etkinliğini azaltmayı ve kırmayı amaçlayan IŞİD Projesi ABD, S. Arabistan ve bölgedeki İran karşıtı ülkeler açısından amacına ulaşmış gözükmektedir. Şöyle ki;
· IŞİD Bağdat’a 35 kilometre kala durmuş veya durdurulmuştur. Son gelişmelere bakıldığında, İran’la yakın işbirliği içinde olan Başbakan Maliki’nin görevden uzaklaştırılması, yeni bir Kürt asıllı kişinin Irak Cumhurbaşkanlığına getirilmesi ve Kürtlerle daha uyum içinde çalışacak ve İran ve Rusya ile stratejik ilişkilerden uzak duracak yeni bir hükümetin kurulması IŞİD sayesinde sağlanmıştır.
· IŞİD ile sadece Maliki hükümetine değil aynı zamanda Irak Kürtlerine ve bölgedeki PKK’ya da ABD ile işbirliği yapılmadıkça ve uyumlu çalışılmadıkça başlarına gelebilecekler fiili olarak gösterilmiştir. Kürt bölgesindeki petrol ve enerji kaynaklarının ABD’nin kontrol ve yönlendirmesi dışında kullanılamayacağı ciddi bir şekilde hatırlatılmıştır.
· Suriye’nin doğusu İŞID kontrolüne girmiştir. Böylece İran’ın Suriye ile fiziki irtibatı fiili olarak kesilmiştir. Tek irtibat doğu Akdeniz üzerinden uzun ve dolambaçlı bir yola kalmıştır.
· Kanaatimce IŞİD’in bazı unsurlarının Lübnan’da İran yanlısı Hizbullah’a karşı kullanılması da söz konusu olabilir.
IŞİD Kontrol Dışına Çıkabilir mi?
IŞİD’e bağımsız veya Irak içinde üniter bir yapılanma izni verilmesi halinde sınırları ne olacaktır. IŞİD’in askeri operasyonlarına bakıldığında ileride pazarlık konusu olabilecek yaşam alanlarına doğru yöneldiği söylenebilir. Bu noktada elbette en önemli iki faktör petrol ve sudur. Petrol geliri payı Kürtlerden mi alınacak yoksa merkezi hükümetten mi karşılanacaktır? Şu anda göründüğü kadarı ile İŞID’in amacı yaşayabileceği ve tutunabileceği bir coğrafi sınıra erişmektir. Bu sınırlar Irak Kürtleri ve PKK sınırları ile de çatışmaktadır. O nedenle ABD sınırlı hava saldırısı ile sınırları dikte etmeye ve Irak Kürt bölgesindeki Amerikan enerji şirketlerinin çıkarlarını korumaya çalışmaktadır. İŞID’in Kürt bölgesini hedef alması sadece yaşam sınırları ile izah edilemez. Bu saldırıda IŞİD’in bölgedeki Kürtlerle ideolojik ve stratejik rekabetinin de rol oynadığı söylenebilir.
ABD’nin yüksek çıkarları açısından bakıldığında IŞİD adlı bir devletin Suriye-Irak ortak coğrafyasındaki varlığı hâlihazır duruma uygun ve gereklidir. Ancak demokrasi nidalarıyla başlatılan Arap Baharından sonra Ortadoğu’da radikal bir din devletine izin vermek sadece ABD’nin değil, Batı’nın sahip olduğu tüm insani ve hukuki değerleri yok sayması anlamına gelecektir. O nedenle kanaatimce IŞİD veya İD (İslam Devleti) adlı devletin varlığını sürdürmesi, bölgedeki petrol ve enerji şirketlerinin proje ve çıkarlarıyla uyumlu olmasına ve radikal toplumsal uygulamalarına son vermesine bağlıdır. Böylece IŞİD, ABD, Irak Kürtleri -S. Arabistan – Kata – Bahreyn - B.A.E ve Kuveyt için İran’a karşı bir sigorta görevi yapabilir. Ancak IŞİD’in nasıl kontrol altına alınacağı ve bölgedeki sosyal ve kültürel yapıyla nasıl uyum sağlayacağı en büyük sorundur. Bu IŞİD’i kurgulayanların sorunudur. IŞİD kontrol altına alınamazsa ortak bir askeri operasyon ile tamamen tasfiye edilebilir. O zaman dünyamızın, uluslararası çapta yeni bir terör örgütü ile karşılaşması olasılığını da dikkate almamız gerekecektir. IŞİD’in tasfiyesine karar verilmesi halinde, Rasmussen’in de ifade ettiği gibi Türkiye üzerinden NATO’nun da bu sürece katılabileceği olasılığını unutmamak gerekir. Amaç Suriye’ye destek veren İran ve Irak’ı dolaylı yoldan cezalandırmaktı ve geleceğe yönelik gözdağı vermek, Irak’ın İran, Rusya ve Çin’le olan stratejik bağlarını koparmaktı. ABD, İsrail, İran çekişmesinde İsrail’in siyasi ekseninden çıkamadığından Irak politikasını yanlış eksene oturttu. IŞİD gibi son derece radikal örgütlere muhtaç duruma geldi.
Büyük Resim Kesin Çözüm
Ortadoğu’da şu anda enerji odaklı iki temel güç boşluğu vardır. Birincisi doğu Akdeniz’deki enerji güvenliği, ikincisi Basra Körfezi’ndeki İran tehdididir. Bu sahnedeki temel aktörler, bölgedeki taşeron kuvvetler ile mevcut denge durumunu korumaya çalışmaktadırlar. IŞİD ve onunla ilgili gelişmeler ana olarak bununla ilgilidir. Ancak bütün bu gelişmeler geçicidir ve sanaldır. Gerçek ve kalıcı bir denge, ancak ya kapsamlı bir barış ya da kapsamlı bir savaşla sağlanabilir. ABD ve Batı gerçek güç dengesinin ve barışın İran’la yapılacak kapsamlı ve dengeli bir anlaşmaya bağlı olduğunu unutmamalıdır. ABD yönetimleri küresel petrol ve silah endüstrisinin etki alanından çıkarak Ortadoğu’da taşeron askeri güçlere muhtaç olmadan barışı sağlayabilir. Sizlere son söz olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün günümüze ve geleceğe ışık tutacak değerlendirmesini sunuyorum. Milletler işgal ettikleri arazinin gerçek sahibi olmakla beraber, beşeriyetin vekilleri olarak da o arazide bulunurlar. O arazinin servet ve kaynaklarından kendileri istifade eder ve dolayısıyla bütün beşeriyeti istifade ettirmekle yükümlüdürler.[2]