Günümüzde, Dünyanın büyük bir bölümünde, tüketim ekonomisinin yarattığı aşırı taleplerin karşılanamadığı ve karşılanamayacağı apaçıktır. Atasözümüzün, yedi sözcükle işaret ettiği bu gerçekle ilgili binlerce inceleme, araştırma ve raporun vardığı sonuç pek farklı değildir. Bu tarz yaşamın sürdürülebilir olmadığı; terörizmi besleyen, dünya çapında büyük insan göçlerine, ayaklanmalara ve çatışmalara yol açtığı yadsınamaz. Dünya Bankası uzmanlarının yaptığı tahminlere göre: fakir ülkelerin, toplamda yaklaşık iki milyar olan fakir insanlarına: en düşük düzeyde beslenme, temiz su, barınma ve enerji sağlamak üzere önümüzdeki 10 yıl boyunca, her yıl 100 milyar ABD dolar harcanması gerekir. Bu devasa maliyetin %40’ını enerji harcamaları oluşturmaktadır.
Dünya enerji kaynaklarının büyük bir kısmını sahiplenmiş olan ve de tüketen, başta ABD olmak üzere zengin ülkeler: yarattıkları ayrıcalıklı durumlarını ve zenginliklerini bencilce sürdürmek için yüzyıllardır yaptıkları gibi; yalan, hile, riya ve komplolar içeren yöntem ve stratejileri uygulaya gelmektedir.
Nükleer enerji konusunda dünyanın değişik bölgelerinde uygulana gelenkısıtlamaların ana sebebi; nükleer enerjinin, ABD tarafından 1945 yılının Ağustos ayında, Japonya’ya atılan iki atom bombasının devasa yıkıcı gücüyle dünya kamuoyunun gündemine girmiş olmasıdır. Bir anda yüzbinlerce insanın ölmesine yol açan bu güç insanlarda ani ölüm ve beka endişesi yarattı. Başta ABD medyası ve ona bağlı dünya medyasında bu korku ve kaygılar, sürekli ve kapsamlı bir şekilde işlenerek “nükleerin sürekli denetim altında tutulması gereken ölümcül ve kontrol edilemez bir güç“ dünya kamuoyunun beynine adeta kazıldı.
1950’lerin ortasından 1960 başlarına kadar nükleer enerji, “sayaç gerektirmeyecek kadar“ ucuz ve çevre kirliliğine yol açmayan temiz üretim biçimi olarak kabul görmekte idi2.
Nükleer elektriğin düşük fiyatı ile rekabet edemeyeceğini anlayan kömür, petrol, uranyum ve nükleer malzeme kartelleri, onların politik destekçileri ve çıkar grupları nükleer elektrik üretiminin patlamaya yol açabilecek bir enerji türü olduğu propagandasını dünya çapında yoğun ve sürekli bir şekilde sürdürdüler.
Nükleer elektriğin ekonomik açıdan apaçık olan olan üstünlüğünü baltalamak üzere de, gerçek etkinliği olmayan, çok sayıda ve pahalı ‘güvenlik ve emniyet’ gerekçeleriyle resmî kriterler olarak kabul ettirdiler.
Sonuçta, nükleer enerji, çok tehlikeli ve ekonomik açıdan rekabet edemeyen bir enerji seçeneği olarak damgalandı. Temelde bu tür değerlendirmeler üç guruba ayrılabilir:
A. Politik sorunlar:
• Sivil nükleer teknoloji ile askeri nükleer uygulamaların doğrudan köklü ilişki içinde olduğu gibi, yanlış ve düzmece savlarla, nükleer sanayi son derece politik bir konu haline getirildi. Sonuçta, bilim insanları ve uzmanlardan ziyade politikacılar nükleer teknolojinin nasıl gelişmesi gerektiğini belirleyicisi oldu.
• ‘Bombayla bağlantı’ varsayımı, kamuoyunun ve politikacıların zihninde, sorgulanamaz kutsal bir prensip olarak yerleşti. Bu zihniyet, herhangi bir ülkenin nükleer teknolojiyi barışçıl uygulamalar için kullanma isteği ve kararını, otomatik olarak askeri uygulamalara yönelik çalışmalar olarak algılama ve şüphe duyma sebebi sayacak kök salmıştır.
• Her bir tedarikçi ülkeye özgü, ihracat lisansı kriterleri, mevzuat ve usulleri, gelişmekte olan ülkelerin genel olarak nükleer enerjinin barışçıl uygulamalarına ve özellikle de nükleer enerjiye erişimine ciddi sınırlamalar getirmiştir.
• Nükleer teknolojinin gelişmekte olan ülkelere ihracatını düzenlemek için 1970 yılının başlarında kurulmuş olan Londra merkezli “Nükleer Tedarikçiler Kulübü“, bu konuda gelişmekte olan ülkelerin seçeneklerini çok kısıtladı.
• Başta ABD olmak üzere, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması (NSYÖA) yasaları olan ileri tedarikçi ülkelerce, bu yasalara taraf olarak uymayı onaylamış ülkelere, yasalarda öngörülenlerden daha fazla ve de geçmişe dönük, tek taraflı yorum ve uygulamalarla aşılamaz engeller yaratılmıştır.
Dr. Necmi DAYDAY, "Geleceğin Güvenliği" isimli kitabından alınmıştır.
“Geleceğin Güvenliği“ e-kitabı için Tıklayınız
“Geleceğin Güvenliği“ Kitabı için Tıklayınız