Çin-Rusya yakınlaşmasını Batı politikaları ve faaliyetleri beslemiştir denilebilir. Örneğin Rusya açısından, Ukrayna sorunuyla daha da ağırlaştırılan yaptırımlar, görüş ayrılıkları ve bunların neticesi olarak ortaya çıkan belirsiz ekonomik öngörülemezdik yakınlaşmanın başlıca sebeplerindendir.
Diğer taraftan Çin’in politikaları İpek Yolu projesiyle Avrupalı pazarlarda ticareti geliştirme amacı taşımaktadır. Tek Kuşak Tek Yol (One Belt One Road-OBOR ) projesi ise buna alternatif ya da tamamlayıcı olarak geliştirilmiştir. Rusya ise dostane yatırım yapılarını geliştirirken, daha doğuya, Çin ile sınırdaş olduğu Rusya Uzak Doğusu’na yönelmektedir. Çin aynı zamanda batısına yönelip Orta Asya ülkeleriyle güçlü anlaşmalar yaparak bu ülkelere oldukça maliyetli altyapı ve lojistik yatırımlar yapmaktadır.
YAKINLAŞMANIN İZLERİ:
2017 yılı Temmuz ayında, iki ülkenin deniz kuvvetleri Baltık Denizinde ilk kez ortak yürüttükleri bir tatbikat gerçekleştirmiş, Eylül 2018’de ise Çin, Rusya’nın yıllık Vostok askeri harekâtına katılarak başka bir ilki gerçekleştirmiştir.
Bunun yanı sıra Rusya Çin’e Türkiye’nin de satın aldığı S-400 hava sistemi ve 24 adet SU-35 savaş uçağı da dâhil olmak üzere gelişmiş askeri ekipman satmıştır.
Çin hükümeti verilerine göre, 2016 yılındaki 69,6 milyar dolarlık ikili ticaretin 2017’de 84,2 milyar dolara ve geçtiğimiz yıl 107,1 milyar dolara yükselerek, ilk kez 100 milyar doları aşmıştır.
2016 yılında Rusya, Suudi Arabistan’ın yerini alarak, Çin’in en büyük ham petrol satıcısı hâline gelmiş ve bu yıl itibariyle başlayacak olan Çin’e Sibirya’nın Gücü boru hattı (Power of Siberia gas pipeline) yoluyla yıllık 1,3 milyar fit küp (1m³= 35.31467ft³) gaz satışı yapacağı otuz yıllık bir sözleşme imzalamışlardır.
Son olarak, Çin başkanı Xi Jinping göreve geldiğinden beri Moskova’yı diğer başkentleri ziyaret ettiğinden daha fazla ziyaret etmiş, ayrıca 2018 Haziran’ında Xi “Benim en iyi, en samimi arkadaşım“ diye hitap ederek, Putin’e Çin’in ilk dostluk madalyasını vermiştir.
ABD’NİN ENDİŞELERİ:
Amerikalı analistler beklenildiği gibi, bu Sino-Rus ilişkisinin karmaşık hızı hakkında giderek endişe duymaya başlamışlardır. 2016 Aralık ayında Oslo’da düzenlenen Nobel Barış Ödülü Toplantısında, eski Amerika ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski yaptığı konuşmasında; Amerika’nın Çin ve Rusya’nın kendi iç, siyasi ve ideolojik birlik gibi hususlarda ve Birleşik Devletlerin politikalarını olumsuz yönde etkileyecek stratejik ittifakları konusunda dikkatli olması gerektiğini söylemiş, bu ittifakın büyük bir tehlike olduğunu da ayrıca dile getirmiştir. Hiçbir şeyin Amerika’nın ulusal çıkarları için bundan daha tehlikeli olmadığının da altını çizerek konuşmasını noktalamıştır.
Brzezinski’nin uyarısı belki de önemsenmiş, Beijing ve Moskova arasındaki bağların güçlenmesi karşısında, Beyaz Saray’ın ulusal Güvenlik Stratejisi ve Pentagon’un ulusal Savunma Stratejisi Çin’i ve Rusya’yı benzer stratejik zorluklarla tehdit etme şeklinde belirlenmiştir.
Örneğin, ulusal Güvenlik Stratejisi[1] iki ülkenin “Amerika’nın gücünü, etkisini ve çıkarlarını zora sokmaya çalışarak, Amerika’nın güvenlik ve refahını yıpratma girişiminde bulunduklarını ve ekonomilerini daha az serbest ve daha az adil hâle getirip, ordularını büyüttüklerini ve bilgiyi kontrol ederek, kendi toplumlarını baskı yoluyla üzerlerindeki etkilerini genişlettiklerini “ iddia etmektedir.
ulusal Savunma Stratejisi’nde ise “Birleşik Devletlerin asıl sorunu uzun dönemde revizyonist güçler tarafından… refah ve güvenliğine yönelik stratejik yarışın tekrar meydana çıkma sorunudur. Rusya ve Çin - diğer ulusların ekonomik, diplomatik ve güvenlik kararları- üzerinde veto yetkisi kazanarak dünyayı kendi otoriter modellerine göre şekillendirmek istediği gayet açıktır.“ şeklinde iddialar öne sürmektedirler.
İki ülkenin ABD ile rekabet içerisinde olduğu kesin olmakla birlikte her ikisi de bu yarışı birbirlerinden farklı yollarla sürdürmektedirler. 2019 Ocak sonunda Amerika Birleşik Devletleri Senatosu İstihbarat Seçilmiş Komitesi’nde[2] Dan Coats‘un iki ülkeden doğan sorunların farklı olduğunu açıklayan konuşması konunun altını çizmesi bakımından dikkate değer niteliktedir.
Coats konuşmasında “Çin’in sistematik ve uzun vadeli ... bizim üstün küresel yeteneklerimize denk ya da bizden daha üstün hâle gelebilme çabaları hakkında endişe duymak zorundayken, Rusya’nın yanlış yönlendirme ve şaşırtmayla istikrarımızı bozma ve dünyadaki itibarımızı sarsma gibi amaçlarından endişe duymalıyız.“ demiştir.
Çin-Rus ilişkileri askeri, ekonomik ve siyasi boyutlarda gelişse de hâlâ ortak anlaşmazlıklara karşı sorunlarını hızlı bir şekilde çözebilme yetenekleri gelişmemiştir. Beijing ve Moskova, özellikle Amerikan dolarının küresel finansal pazarlardaki merkezi konumunu ve yine Amerika’nın bu iki ülkeyi soğuk savaş sonrası dünya düzeninin tasarımına neredeyse hiç dâhil etmeyişini uzun zamandan beri eleştirmektedir.
Bununla birlikte ortak Sino-Rusya dünya düzeni konseptinin ne şekilde olacağını tanımlamak herhalde çok daha zor olurdu; aslında her ikisi de çok kutuplu sisteme ihtiyacın olduğunu kabul etse de diğer birkaç ülke gibi farklı istekler dile getirmektedirler. Bu ülkelerden birkaçına Amerika’nın uzun zamandır süregelen Avrupa ve Asya’daki ittifakları da dâhildir.
Adrea Kendall-Taylor ve David Shulman’ın da Ekim 2018’de ileri sürdüğü gibi “Çin ve Rusya kendi sorunları üzerinden ‘sinerjik’ bir şekilde hareket ederken ‘farklı ve anlaşılan plansız’ oluşları da aşikârdır.“
ÇİN-RUSYA KARŞILAŞTIRMASI:
Çin ve Rusya arasındaki ekonomik uçurum oldukça hızlı bir şekilde artmaktadır. Dünya Bankası’na göre Çin’in 1992 yılındaki nominal gayri safi yurtiçi hasılası Rusya’nınkinden kısmen daha azdır. (427 milyar Dolar’a karşılık 460 milyar Dolar) Sadece çeyrek yüzyıl sonra, 2017’de bu rakamlar yaklaşık 8 katına çıkmıştır. ( 12,2 trilyon Dolar’a karşılık 1,6 trilyon Dolar)
Ekonomik büyüme hızı yavaşlamasına rağmen, Çin’in büyüme oranı Moskova’nın dört katı üzerinde olmayı sürdürmektedir. Bu açık güç kapasiteleri arasında dengesizliğin olduğunu kesinleştirirken, küresel hırslarını yerine getirme yetenekleri arasındaki farkı da hızla artırıyor.
Aşağıdaki tablo incelenerek Çin ve Rusya’nın nüfus, GSYİH (Satın Alma Gücü Paritesi), işgücü, işsizlik, ithalat, ihracat, petrol üretimi, petrol tüketimi açısından karşılaştırılması yapılabilir.
Rusya | Çin | |
Nüfus | 144.478.050 milyon | 1,393 milyar |
GSYİH (Satın Alma Gücü Paritesi) | 3.986 trilyon ($) | 25.362 trilyon ($) |
İşgücü | 73,613,697 milyon | 788,440,346 milyon |
İşsizlik Oranı (%) | 5.21 | 3.9 |
İthalat ($) | 344.263 milyar | 2.549 trilyon |
İhracat ($) | 509.551 milyar | 2.656 trilyon |
Petrol Tüketimi (varil/gün) |
3,228.375 | 13,524.977 |
Petrol Üretimi (varil/gün) | 10,527.370 | 3,781.022 |
(Kaynak: OEC, WORLD BANK, IEA)
Kuşak Yolu girişimindeki gelişmelerde görüldüğü gibi, Çin küresel ticari kapsama alanını arttırabilme kapasitesine sahiptir ve Avrasya’da Çin merkezli (Sinosentrik) ticaret ve yatırım bölgeleri kurmayı hayal etmektedir.
“Çin’de Üretilmiştir 2025“ ile Beijing artık birinci sınıf teknolojilerin taklitçisi olmanın değil, bu teknolojilerin bizzat mucidi olma isteğini Huawei gibi iddialı ve gittikçe büyüyen firmalarıyla kanıtlamaktadır.
Buna karşılık Rusya’nın bu seviyeye erişebilmesi için yeterli ekonomik kaynaklarının olmadığı herkesçe bilinen bir olgudur. Yine de Rusya, yetersiz nüfus görünümü, düşen petrol fiyatları, Ukrayna istilası ve Kırım’ı ilhakından sonra yıllardır uğradığı yaptırımlara rağmen 2018’de dünya ekonomisi sıralamasında 12. sıraya yerleşmiştir.
Moskova gelişen ekonomiler arasında Batı Avrupa ve Asya-Pasifik arasında aracı olmayı ümit ettiyse de şimdilerde Ermenistan, Beyaz Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Rusya‘yı kapsayan Avrasya Ekonomik Birliği gibi bölgelerde genişlemeyi amaçlayarak daha mütevazı bölgelere odaklanmıştır.
DEĞERLENDİRME:
Rusya, Çin’in onuncu en büyük ticaret ortağı iken, Çin, Rusya’nın ilk sıradaki en büyük ticaret ortağıdır. Rusya Çin’e daha çok enerji ürünleri ve ham madde ihraç ederken, Çin Rusya’ya ekipman, makine ve tüketim malları ihraç etmektedir. Aralarındaki stratejik projelerine havayolu şirketi kurulması, enerji ve altyapı projeleri de dâhildir. Ekonomik işbirliği, savunma ile birlikte stratejik ittifak çerçevesinde gelişmiş; ortak askeri tatbikatlar, silah ticareti ve Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü, Şanghay İşbirliği Örgütü ( Hindistan ve Pakistan son zamanlarda üye olmuştur) ve Ortak ASEAN Topluluğu’nun geniş kapsamlı planları ittifakı pekiştirir nitelikler hâline gelmiştir. Ekonomik-siyasi rekabet ve kontrolü kaybetme korkusuna rağmen (Özellikle Avrasya’da), iş birliği ve müzakereler iki ülke tarafından yavaş ve güçlükle de olsa devam etmektedir. Gelecekte bu yakınlaşmanın boyutunun ne derece olacağını tahmin etmek zor olsa da şimdiye dek atılmış adımların ve gerçekleştirilen ortak projelerin gelecekte hangi ülkeleri ekonomik, politik ya da kültürel yönden etkileyeceğini tahmin etmek mümkündür. Amerika gibi hegemon bir gücün bu yakınlaşmaya tepkisi gayet açıktır. Nitekim gücünü paylaşmak istemediği, Trump yönetiminin Çin’e açtığı ticaret savaşından anlaşılmaktadır. Gücünü kaybeden ya da böyle bir tehlikeyi hisseden devletlerin irrasyonel davranmaya başlaması tarihin bize öğrettiği belki de en büyük derslerden biridir. Bölgesel ve hemen ardından küresel bir güç olma hayali tüm devletlerin maalesef her ne pahasına olursa olsun vazgeçemediği kritik bir zaaftır. Sanıyoruz ki çok-kutuplu sistemin sancıları önümüzdeki yıllarda güç savaşı içindeki bu devletler arasında devam edecektir.
REFERANSLAR:
Ümmügülsüm ÇAVUŞ, İstanbul Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Lisans 4. Sınıf Öğrencisidir.