Dünyada hiçbir ülkenin şu sıralar bir “altın çağ“ yaşadığı düşünülemez. Küçük büyük her ülkenin kendi içinde ve birbiri ile sorunları var. Dünya düzeninin genel olarak sorunları var. Mali krizler ve yolsuzluklarla beslenen iflaslar; Çözülen ittifaklar; Rolleri sorgulanan uluslararası kurumlar; Açlıklar, kıtlıklar, salgın hastalıklar; Büyüyerek süren zengin-fakir uçurumları; Bölgesel vekalet savaş ve çatışmaları; Karşılıklı tehdidler ve/veya tehdid algılamaları; ulusal orduların denetlemekte zorlandığı terör; Ayrılıkçı akımlar, bölünme ve parçalanmalar; Silahlanma, nükleer yayılma ve mevcut anlaşmaların ne zaman ve nasıl gözden geçirileceği belli olmaksızın ilgası; Ticaret savaşları ve toprak iddiaları; Kısıtlanan birey özgürlükleri ve çiğnenen insan hakları; Denizlerde korsanlar ve pazarlarda satılan köleler; Köklerinden kopup her yöne kaçan çoluk-çocuk insanlar; Çevre sorunları, iklim değişikliğine inananlar ve inanmayanlara karşı, hükmünü fazlası ile icra eden kavurucu bir yaz, yanıp tutuşan bir Avrupa; Muson yağmurlarına teslim bir Asya; Kuraklığa mahkum bir Afrika, size birkaç aklıma gelen sorun. Şimdi sorarım size 21. Yüzyıl ilk 20 yılını tekmil ederken, “altın çağ“ bunun neresinde ki Boris Johnson’ın şimdilik hala Birleşik Krallık’ında(BK) olsun!
Eton ve Oxford mezunu olduğu için kelime haznesi, Trump’ın 500 kelimeden oluşan lugatçesinden zengin, natıkası güçlü, gel gör ki aynı saldırgan, protokol’suz ve abartılı üslup ile dün Parlamento kürsüsünden dünyaya yayın yaptı. Heyacanlı başladı. Vizyonu az ve özgün olmaktan uzak, misyonu ise kalabalıktı. Trump’ın “America First“ sloganına karşı, ona benzer fizyonomi’deki bu adam, BK ın “altın çağı“na abartılı bir vurgu vurdu. “Yahu bu Kraliçe hükumetlerinin tek işi Brexit midir?“ diye kaş kaldıranlara nispet, ülkesinin göç ve teröre bağlı içgüvenlik, eğitim ve çevre sorunlarına dikkat çekti. Nedense sağlık ve ulusal sağlık sistemi(NHS) sorunlarına pek değinmedi. Aynı Trump’ın yaptığı gibi büyük işletmelere vergi indirimleri vaadetti. Ama bundan sonra kesilecek AB fonları ile BK dan kaçmaya başlayan sermayeye karşın, reformların hangi kaynaklardan finanse edileceğine değinmedi. Açıkçası bol keseden attı. Oysa BK ekonomisi belki son yılların en kırılgan dönemini yaşıyor. Boris Johnson Başbakanlık konutuna girdiği andan itibaren İngiliz Pound’u Avro ve Dolar karşısında değer kaybetmeye başladı. Üstelik “ Tevatüratı sat; Gerçek olanı al(sell the rumor, buy the fact)“sloganı, iştihası yüksek uluslararası spekülatörlerin diline pelesek oldu.
Dimyat’a Pirince Giderken, Evdeki Bulgurdan Olmak da Var
Konu yine ister istemez Brexit’e düğümleniyor. AB kurumları bir bir tatile girerken, 50 yılı aşkın tarihinde ilk defa bir üyesini kaybetmenin arifesinde olan AB için olduğu kadar, bir halk oylaması ile ondan ayrılma kararı alan BK için de 31 Ekim Cadılar Bayramı’na az kala Brexit önemli bir başlık. Ama nasıl boşanacaklar? AB munzam bedeline katlanacak BK olduğu sürece her koşula uyacak. Anlaşmalı Brexit, el sıkışarak ve en az zararla olacak ayrılık. Kuzey İrlanda ile İrlanda sınırı açık kalacak; Tek Pazar hükümleri geçerli olacak; Gümrük Birliği bir süreç olarak devam edecek. Anlaşmasız Brexit ise, BK yı “Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan edecek olan“ bir adım gibi görünüyor. Boris Johnson AB vatandaşlarına her türlü güvenceyi verse bile, giden AB vatandaşları ve şirketleri var. Üçüncü ülke sermayesi de cazibesini yitirecek olan BK dan ayrılmakta veya ayrılma hazırlığında. Çok güvendikleri ABD bu boşluğu doldurmaya hazır değil. Ama çok daha önemli olan iki husustan birincisi, büyük çaba ve kanlı çatışmalardan sonra kurulan “Good Friday(Kutsal Cuma) anlaşmasının sona erme ihtimali ve kapanacak olan Kuzey İrlanda-İrlanda sınırı.
Diğer husus ise tercihi AB içinde kalmaktan yana olan İskoçya’nın ve belki Gal’ler bölgesi ile Kuzey İranda’nın(Güney ile birleşmek için) BK dan ayrılma ihtimalinin kapının eşiğine gelmiş olması. BK yı oluşturan farklı etnik, dil ve din gruplarının birleşmesi hiç kolay olmamış. Kanlı mezhep savaşları, uzak bir geçmişte acı “Patates Kıtlıkları“(Potato Famine) var. Ama iki dünya savaşını birlikte yaşayıp, sömürgeleri birlikte yönetmişler. Şu anda hala Kraliçe’nin hasta eşi Phillip Edinbourg Dükü. İskoçya Birlikten ayrılır ve artık bu ünvanı da yok sayar. Ama İskoçya ve Kuzey İrlanda’nın ayrılması ile birlikte, BK ın kolu-kanadı kırılmış olur. Yanlız başına ve desteksiz kalır. Trump’ın deniz aşırı şubesi gibi hareket eden Boris Johson’un liderliğinde, teammülleri de kalmamış bir küçük ülke haline gelebilir. ABD onu Hürmüz Boğazında İran ile savaşa bile sokabilir. İngiltere Krallığı, “karga kılavuz“ ile nereye gidebilir? Altın bir çağa mı?
“Birinci Dünya“Ülkesi Sorunlarından Öte
Evet Birleşik Krallık’ın(BK) yeni başbakanı, Kraliçe ile buluşmasının ayrıntılarını ona buna anlatarak önemli bir teamülü çiğnedi. Ama galiba bu iş bulaşıcı. Şimdi Johnson hükumetini, 31 Ekim’e kadar güven oyu tuzağına sokmamak için çare arıyorlar. Yoksa Corbyn’in muhalefetinden, Muhafazakar partinin muhtemel gibi gözüken bölünmesinden, başka partilerdeki AB de kalma taraftarlarının tavırlarından ve daha önemlisi bir erken seçim baskısından başka türlü kaçınmaları mümkün değil. Neden kendilerine bu sorunu yarattılar konusu ise hiç anlaşılır gibi değil. Açıkçası dünkü parlamento konuşmasında, İngiliz Ülkeler Topluluğu(British Commonwealth) ülkelerinden gelenler dışında, yıllık göçmen kabulünü 100.000 ile sınırlayarak, Avustralya tipi bir göç politikası benimseyeceğini açıklayan Boris Johson pekala bunu Brüksel’ê de önerebilirdi.
BK nın enflasyon sorunu yok. İşsizlik de 1975 den bu yana en düşük seviyede. Ama yine de göçe bağlı bir genel ve Brexit’e bağlı bir bölgesel(İskoçya) işsizlik endişesi var. Ekonomik büyümenin duraksamış olması ise en büyük sorun. Buna karşı mutlaka yeni bir açılım ihtiyacı var. İngiltere Merkez Bankası(Bank of England), ancak 31 Ekim 2019 dan sonra, Brexit olursa faizleri sermaye çekmek için yükselteceğini, anlaşmalı Brexit durumunda ise bir genişleme politikasına ivme vermek için indirebileceğini duyuruyor. Ne de olsa Bank of England özerk bir kurum. 2020 ye kadar görevde kalacak olan Guvernör’ü Mark Carney’e ne Boris Johnson, ne Kraliçe, ne de bir başkası müdahale edebilir. Artık hiç olmazsa bu teamülü yıkmayı aklından bile geçirmemeli Johnson. Ama bu “birinci dünya“ülkesinin, artık ciddi sorunları var. özellikle Boris Johnson ile.
Eton ve Oxford mezunu olduğu için kelime haznesi, Trump’ın 500 kelimeden oluşan lugatçesinden zengin, natıkası güçlü, gel gör ki aynı saldırgan, protokol’suz ve abartılı üslup ile dün Parlamento kürsüsünden dünyaya yayın yaptı. Heyacanlı başladı. Vizyonu az ve özgün olmaktan uzak, misyonu ise kalabalıktı. Trump’ın “America First“ sloganına karşı, ona benzer fizyonomi’deki bu adam, BK ın “altın çağı“na abartılı bir vurgu vurdu. “Yahu bu Kraliçe hükumetlerinin tek işi Brexit midir?“ diye kaş kaldıranlara nispet, ülkesinin göç ve teröre bağlı içgüvenlik, eğitim ve çevre sorunlarına dikkat çekti. Nedense sağlık ve ulusal sağlık sistemi(NHS) sorunlarına pek değinmedi. Aynı Trump’ın yaptığı gibi büyük işletmelere vergi indirimleri vaadetti. Ama bundan sonra kesilecek AB fonları ile BK dan kaçmaya başlayan sermayeye karşın, reformların hangi kaynaklardan finanse edileceğine değinmedi. Açıkçası bol keseden attı. Oysa BK ekonomisi belki son yılların en kırılgan dönemini yaşıyor. Boris Johnson Başbakanlık konutuna girdiği andan itibaren İngiliz Pound’u Avro ve Dolar karşısında değer kaybetmeye başladı. Üstelik “ Tevatüratı sat; Gerçek olanı al(sell the rumor, buy the fact)“sloganı, iştihası yüksek uluslararası spekülatörlerin diline pelesek oldu.
Dimyat’a Pirince Giderken, Evdeki Bulgurdan Olmak da Var
Konu yine ister istemez Brexit’e düğümleniyor. AB kurumları bir bir tatile girerken, 50 yılı aşkın tarihinde ilk defa bir üyesini kaybetmenin arifesinde olan AB için olduğu kadar, bir halk oylaması ile ondan ayrılma kararı alan BK için de 31 Ekim Cadılar Bayramı’na az kala Brexit önemli bir başlık. Ama nasıl boşanacaklar? AB munzam bedeline katlanacak BK olduğu sürece her koşula uyacak. Anlaşmalı Brexit, el sıkışarak ve en az zararla olacak ayrılık. Kuzey İrlanda ile İrlanda sınırı açık kalacak; Tek Pazar hükümleri geçerli olacak; Gümrük Birliği bir süreç olarak devam edecek. Anlaşmasız Brexit ise, BK yı “Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan edecek olan“ bir adım gibi görünüyor. Boris Johnson AB vatandaşlarına her türlü güvenceyi verse bile, giden AB vatandaşları ve şirketleri var. Üçüncü ülke sermayesi de cazibesini yitirecek olan BK dan ayrılmakta veya ayrılma hazırlığında. Çok güvendikleri ABD bu boşluğu doldurmaya hazır değil. Ama çok daha önemli olan iki husustan birincisi, büyük çaba ve kanlı çatışmalardan sonra kurulan “Good Friday(Kutsal Cuma) anlaşmasının sona erme ihtimali ve kapanacak olan Kuzey İrlanda-İrlanda sınırı.
Diğer husus ise tercihi AB içinde kalmaktan yana olan İskoçya’nın ve belki Gal’ler bölgesi ile Kuzey İranda’nın(Güney ile birleşmek için) BK dan ayrılma ihtimalinin kapının eşiğine gelmiş olması. BK yı oluşturan farklı etnik, dil ve din gruplarının birleşmesi hiç kolay olmamış. Kanlı mezhep savaşları, uzak bir geçmişte acı “Patates Kıtlıkları“(Potato Famine) var. Ama iki dünya savaşını birlikte yaşayıp, sömürgeleri birlikte yönetmişler. Şu anda hala Kraliçe’nin hasta eşi Phillip Edinbourg Dükü. İskoçya Birlikten ayrılır ve artık bu ünvanı da yok sayar. Ama İskoçya ve Kuzey İrlanda’nın ayrılması ile birlikte, BK ın kolu-kanadı kırılmış olur. Yanlız başına ve desteksiz kalır. Trump’ın deniz aşırı şubesi gibi hareket eden Boris Johson’un liderliğinde, teammülleri de kalmamış bir küçük ülke haline gelebilir. ABD onu Hürmüz Boğazında İran ile savaşa bile sokabilir. İngiltere Krallığı, “karga kılavuz“ ile nereye gidebilir? Altın bir çağa mı?
“Birinci Dünya“Ülkesi Sorunlarından Öte
Evet Birleşik Krallık’ın(BK) yeni başbakanı, Kraliçe ile buluşmasının ayrıntılarını ona buna anlatarak önemli bir teamülü çiğnedi. Ama galiba bu iş bulaşıcı. Şimdi Johnson hükumetini, 31 Ekim’e kadar güven oyu tuzağına sokmamak için çare arıyorlar. Yoksa Corbyn’in muhalefetinden, Muhafazakar partinin muhtemel gibi gözüken bölünmesinden, başka partilerdeki AB de kalma taraftarlarının tavırlarından ve daha önemlisi bir erken seçim baskısından başka türlü kaçınmaları mümkün değil. Neden kendilerine bu sorunu yarattılar konusu ise hiç anlaşılır gibi değil. Açıkçası dünkü parlamento konuşmasında, İngiliz Ülkeler Topluluğu(British Commonwealth) ülkelerinden gelenler dışında, yıllık göçmen kabulünü 100.000 ile sınırlayarak, Avustralya tipi bir göç politikası benimseyeceğini açıklayan Boris Johson pekala bunu Brüksel’ê de önerebilirdi.
BK nın enflasyon sorunu yok. İşsizlik de 1975 den bu yana en düşük seviyede. Ama yine de göçe bağlı bir genel ve Brexit’e bağlı bir bölgesel(İskoçya) işsizlik endişesi var. Ekonomik büyümenin duraksamış olması ise en büyük sorun. Buna karşı mutlaka yeni bir açılım ihtiyacı var. İngiltere Merkez Bankası(Bank of England), ancak 31 Ekim 2019 dan sonra, Brexit olursa faizleri sermaye çekmek için yükselteceğini, anlaşmalı Brexit durumunda ise bir genişleme politikasına ivme vermek için indirebileceğini duyuruyor. Ne de olsa Bank of England özerk bir kurum. 2020 ye kadar görevde kalacak olan Guvernör’ü Mark Carney’e ne Boris Johnson, ne Kraliçe, ne de bir başkası müdahale edebilir. Artık hiç olmazsa bu teamülü yıkmayı aklından bile geçirmemeli Johnson. Ama bu “birinci dünya“ülkesinin, artık ciddi sorunları var. özellikle Boris Johnson ile.