Yeni İttifaklar ve Unutulan Geçmiş
Türkiye NATO ve AB yorgunu. Türkiye-ABD ilişkileri de ayrıca bezgin. Muavenet ve çuval krizini hiç unutmayan askeri kesimde, NATO’culara karşı bir Avrasya’cılar grubunun çıkmasına hayret etmiyorum. Ama sağduyuyu elden bırakıp savrulmanın riski bireysel değil, ülke açısından bir beka sorunu yaratma potansiyeline sahip. Bu bağlamda yeni ittifakları denerken, tarihin yordamını da bir kenara itmenin ve geleceğe matuf riskleri tartmamanın, ülkenin geleceğini ipotek altına alabilecek bir külfeti var. Sahi biz gelecek kuşaklara nasıl bir ilişki ağı devretmeyi hedefliyoruz?
Hatay ile ilgili Suriye emelleri bir kenara bırakılacak olursa, ikinci dünya savaşından sonra, Türkiye, kendisinden tek toprak talep eden ülkenin, Sovyetler Birliği olduğunu unutup, adeta Rusya’nın romantik gibi gözüken çelik kollarına teslim oldu. Türkiye-Rusya ilişkilerini ticaret ve turizmin ötesinde, enerji yatırımları ve enerji ağları ile sınırlamak iyi olurdu. Ama Rusya’nın fiilen Akdeniz’e ve Orta Doğu’ya geçişini kolaylaştıran tutumlar, Türkiye’yi Rusya tarafından dört bir yandan sarılmış hale getirdi. Oysa tarihten ders alınmak istenseydi, NATO ve AB ilişkilerini ateşe atmazdan önce, 350 yıl önce Küçük Kaynarca’dan başlayıp, bir Boğazlar sorunu haline gelen Türkiye- Rusya tarihi incelemesi yapılabilirdi. Bugün Rusya’ya sıkıca sarılan Türkiye için, Osmanlı’nın Rusya’ya Küçük Kaynarca anlaşması ile (1774) ne tavizler verip, ona ne kazanımlar sağladığının yeniden hatırlanması ve sonra, bugün çok daha güçlü olan Rusya’ya gelecekte daha ne tavizler vereceğinin kestiriminin yapılması önemliydi. Bu bağlamda, S400 ler yanısıra, F35 ler yerine Rus savaş uçağı almayı bir değil on kez düşünmeli Türkiye. Ama şimdi en önemli soru, geçmişte her defasında kendisini Rusya’nın pençesinden, Batı Avrupa sayesinde kurtarmayı başaran Türkiye’nin, bu defa yeni bir tuzağa düştüğünde, bir kez daha paçayı kurtarmak için Batı’ya ne taviz vereceği sorusu. Bu soru ise beni S400 ler birleştirilmek üzere, parça parça, Mürted’e gelirken bir hayli tedirgin ediyor. Rusya Başbakan yardımcısı Borisov’un “Türkiye’ye savaş uçağı da satarız“ açıklamaları da.
Derin Mavilikte Tehlikeli Dalış
Doğu Akdeniz komşuları ile geçimi olmayan Türkiye’nin, bu bölgede haklı davasında kendisini haksız konuma getirdiğini, uzlaşmacı ve oyun kurucu değil, oyun bozucu bir duruma düştüğünü hatırlatalım. Bundan gelecek bir yarar yok. Evet AB yaptırımları, çeşitli boyut ve başlıkları ile Ankara’ya ulaştı. Bunlar a. Katılım öncesi yardımlarda kısıntı; b. Avrupa Yatırım Bankası fonlarından Türkiye’ye aktarılacak meblağın azaltılması; c. Üst düzey görüşmelerin ve sivil havacılık anlaşmalarında yapılacak iyileştirmelerin dondurulması ile sınırlı kalacak cinsten değil. Üstelik korkarım “biz de mülteci anlaşmasını bozarız“ türden bir misilleme de artık işe yaramayacak. AB kolunu keser yer de bu tehdidi artık görmez. Neden mi? Çünkü Doğu Akdeniz doğal gaz ortaklığı, bendini aşıp taşmış durumda da ondan. Bu ittifaklar kurulurken Türkiye neredeydi? İtalyan ENİ sondaj faaliyetlerine, Noble Enerji ve Exxon Mobil ile katılırken, Delek ile anlaşırken, Gasprom lisans alırken, Mısır-İsrail, İsrail- Kıbrıs, Mısır-Kıbrıs münhasır ekonomik bölge ve alan sınırı çizme anlaşmaları imzalarken Türkiye neredeydi? Bunlardan öte, Lübnan ve İsrail masaya oturup anlaşmaya varırken, Filistin’e Gaza-Marin’de daha fazla hak verilirken, Doğu Akdeniz ortaklıklarına Çin bile karınca kararınca katılırken Türkiye ne yapıyordu?
Şimdi “Tavşana Kaç, Tazıya Tut“ a Dikkat
Netameli bir bölgeye üç araştırma gemisi, bir kaç firkateyn ve gumbot göndermişiz. Gaz olup olmadığı bilinmeden, milletin cebinden büyük bir masraf yapılmış. “Gerekirse,dördüncü gemiyi de gönderiririz“ tehdidi bizi bir çatışma alanına sürüklemekten öte, ne sağlayacak? Mutasavver bir doğal gaz buluşundan öte, yine mutasavver bir amaç etrafında sağlanacak “milli birlik ve beraberlik“ mi? Bu pek yüksek maliyetli bir amaç olmaz mı? Ayrıca dört değil, sismik araştırma ve savaş gemileri ile ondört gemi yollasak ne fayda sağlar? Savaş hali mi yaratmak istiyoruz? Kaldı ki, Türkiye’nin Doğu Akdeniz doğal gaz sondaj faaliyetlerini gayri meşru ilan eden AB nin ayrıntılandırdığı tüm yaptırımlara rağmen, bu savaş ve çatışma iştihası yüksek Türkiye’ye Almanya’nın savaş gemisi ve denizaltı parçaları sevkiyatı yaptığını biliyor musunuz? En son verilen rakam 184 milyon Avro değerinde bir denizaltı sevkiyatı.
Açıkçası, masum ve makul kabul edilen Doğu Akdeniz ittifakı tavşan, tavşanın peşine düşecek tazı ise Türkiye mi şimdi? Savaş gemilerine, malzemesine ve denizaltılara dünyanın masrafı yapılarak, Doğu Akdeniz’de üç-dört gemi ve donanma koruması ile sondaj yapılacak. Üstelik bu kıskaçta ABD de kendi yerini alırken. Bütün bu savaş ekipmanını Türkiye’ye satan Almanya ve/veya İtalya, Fransa ve İspanya, Türkiye’nin uzun yol boru hattının inşaatına saldırmasına, Girit açıklarında doğal gaz aranmasına veya Güney Kıbrıs’a karşı bir saldırı planı yapmasına izin verecek mi? Bilindiği gibi ABD de, Türkiye’nin S400 parçası teslimatı karşısında ilk tepki olarak, Güney Kıbrıs’a uyguladığı silah ambargosunu kaldırdı. Açıkçası Türkiye aynı anda hem S400 ler, hem de Doğu Akdeniz doğal gaz politikalarına karşı geliştirilen ikili kıskaca takılmak üzere. İktisadi açıdan sıkıntılı bir yılda, “çivi çiviyi söker“ mantığı ile mi daha büyük tuzaklara sürüklenip, ülke teknesini Doğu Akdeniz’in anaforlarına bırakıyoruz acaba?