1. Giriş
2016 Münih Güvenlik Konferansı’nda belirlenen dünyanın en tehlikeli on çatışma bölgesinden ikisi Asya-Pasifik’te bulunmaktadır. Bunlar Güney Çin Denizi ile Kuzey Kore’dir. Güney Çin Denizi›nde Çin ile komşu ülkeler toprak konusunda anlaşmazlık yaşamaktadır. Çin Halk Cumhuriyeti, ada ve resifleri de kapsayan 3.5 milyon kilometrekarelik alanın yüzde 90›lık bölümü üzerinde hak talep etmektedir. Alanın bazı bölümlerinin Çin kıyılarına uzaklığı 800 kilometreyi aşmaktadır. Özellikle Vietnam ve Filipinler Çin’in hak talebine karşı çıkmaktadır. Tartışmaya ABD’nin de müdahil olması sorunun çapının büyümesi tehlikesini beraberinde getirmektedir. Örneğin ABD’nin savaş gemilerini ve B52 bombardıman uçaklarını bölgeden geçirmesi Çin’in sert tepkisine yol açmaktadır.1
Kuzey Kore yönetiminin füze ve nükleer programı ise sadece bölgede değil, uluslararası alanda da bir tehdit olarak algılanmaktadır. Kıtalararası füze geliştirme çalışmalarına hız veren Kuzey Kore’nin son olarak bir uyduyu uzun menzilli füzeyle uzaya fırlatması uluslararası yoğun tepkiye yol açmıştır. Uluslararası topluluk bu tür füze denemelerinin arkasında gizli nükleer silah programı bulunduğunu düşünmektedir. Pyongyang’ın nükleer kapasiteli orta menzilli füzeler geliştirmesi halinde Güney Kore’nin doğrudan tehdit altına girmesinden endişe edilmektedir. 2
Gilpinci realizmin ‘demir yasası’na göre aktörler ekonomik anlamda güçlendikçe çevrelerini kontrol etmek isterler. Bu amaçla önce askeri bakımdan güçlenirler ve çevre alanlar üzerindeki etkilerini arttırırlar.3 Bu kapsamda Çin’in ekonomik, enerji ve ticaret güvenliği, çevresindeki alanda diğer güçler tarafından kısıtlanmayan hareket serbestisine sahip olmasına bağlıdır. Uluslararası İlişkilerin önemli isimleri, özellikle realist gelenekten gelip büyük güç mücadelesine odaklananlar Doğu Asya güç mücadelesinin gelecek açısından ne kadar belirleyici olacağının altını bir süredir çizmektedir.
Nitekim bir örneğinin Ekim 2015’de gerçekleştiği ABD-Çin gerilimi, Asya’daki güç gösterisi kapasitesinin sergilenmesinin bir yansıması olarak değerlendirilmektedir. Gerilim, ABD’nin savaş gemisi USS Lassen’in Spratly Ada Zinciri çevresinde Çin tarafından inşa edilen yapay bir adacığın yakınına gelmesi ile başlamıştır. Bu kriz, gündemin Güney Çin Denizi Sorunu içerisinde Spratly Ada Zincirinin önemiyle ilgili yorumlarla, Güney Çin ve Doğu Çin Denizi Sorunlarının teknik ayrıntılarıyla ve tarafların FON (Denizlerde Dolaşım Serbestliği) ve UNCLOS’a (BM Deniz Hukuku Konvansiyonu) yaptıkları atıflarla dolmasına sebebiyet vermiştir.4
Çin, sürekli olarak ABD gibi bir süper güç olmak istemediğini vurgulamakta ve G2 (ABD+Çin) yakıştırmalarına itiraz etmekte; öncelikle de, süper güç olma arzusu olan bir devlet görüntüsü vererek dünyadaki diğer büyük güçleri ve özellikle de komşularını rahatsız edip kendisine karşı ittifaklara girmesini istememektedir. İkinci olarak Pekin küresel siyasi, mali ve insani krizlerde daha fazla sorumluluk almaktan kaçınmaktadır. Çinli yetkililer, dünyanın herhangi bir yerindeki soruna müdahale etsin etmesin ABD’nin nasıl yıprandığını görmektedir. Bunun yerine Pekin, herhangi bir süper gücün bulunmadığı ve çok sayıda büyük güçten oluşan dengeli bir uluslararası sistem tahayyül etmektedir. Böylesi bir sistemde, uluslararası krizlerle karşılaşıldığında Çin istediği zaman ve şekilde yardım sunma düşüncesini gerçekleştirebilecektir. Ancak Doğu Asya’ya gelindiğinde ise durum farklılaşmaktadır. Çin kendi bölgesinde daha baskın ve etkili bir rol üstlenmeyi arzulamaktadır. Bu açıdan Pekin, ABD’nin karşı ittifaklarla kendisini dengelemesini değil, bölge dışı bir ülke olarak Asya’da daha sınırlı bir rol üstlenmesini beklemektedir. Çin’e göre ABD, nasıl Avrupa’daki öncelikli inisiyatifleri AB gibi bölgesel örgütlere bırakıyorsa, Asya kıtasındaki siyasi ve ekonomik girişimleri ASEAN gibi bölgesel örgütlere veya ülkelere bırakmalıdır. Dolayısıyla Çin, ABD’nin geliştirdiği Trans-Pasifik Ortaklığı (TPP) gibi projelere şüpheyle yaklaşmıştır.5
Çin güvenlik anlayışı toprak bütünlüğü ve ulusal egemenlik konularını esas almıştır. Çin 2005 yılında çıkardığı Anti-Bölünme Yasası ile Tayvan’ın Çin’den bağımsızlığını ilan etmesi durumunda kuvvet kullanma hakkını deklare etmiştir.6 Pasifik’i Çin’e bırakmak istemeyen ABD, Güney Kore, Japonya ve diğer Güneydoğu Asya ülkelerine sağladığı garanti çerçevesinde hareket etmektedir. Tüm bunlar Tayvan’da ve Güney Çin Denizi’nde gerçekleşebilecek çatışmaları işaret etmektedir. Çin’in stratejik güvenlik sorunları üç başlık altında toplanabilir:7 İç güvenliğin temini ve idamesi, dışarıdan hammadde ithalatına bağlı ihracatın sürdürülmesi ve tampon bölgeler (eyaletler) üzerinde kontrolün devam ettirilmesi. Çin’in iki tampon bölgesi olan Sincan ve Tibet’te durum karışık olup bu bölgelerde bazı unsurlar Han Çin’i işgaline karşı kararlı şekilde direnmektedir. Çin bu bölgelerin kaybının, Hindistan’ın Himalayalar’ın kuzeyine çıkmasına yol açacağından endişe etmektedir.
Çin, yaşamak için etrafındaki denizlere bağımlıdır. Güney Çin Denizi ve Doğu Çin Denizi kolaylıkla Çin’in bloke edilmesine imkân verir. Doğu Çin Denizi, Kore’den Japonya ve Tayvan’a kadar yay şeklinde adalar hattıyla çevrilidir. Güney Çin Denizi ise Tayvan’dan Filipinler’e, Endonezya’dan Singapur’a kadar daha kapalıdır. ABD Pasifik Komutanlığına ait 6. ve 7. Filosu ile Çin’e karşı abluka uygulayabilir. Çin henüz ABD’ye karşı koyabilecek bir deniz gücüne sahip değildir. Çin’in bu kapasitede bir güç geliştirmesi zaman alacağından, gerektiğinde ablukayı aşmak için gemilere karşı füzeler edinmektedir.8
Dr. Sami YILDIRIM’ın “Yeni Güvenlik Ekosistemi ve Çok Taraflı Bedeli“ isimli kitabından alınmıştır.
2016 Münih Güvenlik Konferansı’nda belirlenen dünyanın en tehlikeli on çatışma bölgesinden ikisi Asya-Pasifik’te bulunmaktadır. Bunlar Güney Çin Denizi ile Kuzey Kore’dir. Güney Çin Denizi›nde Çin ile komşu ülkeler toprak konusunda anlaşmazlık yaşamaktadır. Çin Halk Cumhuriyeti, ada ve resifleri de kapsayan 3.5 milyon kilometrekarelik alanın yüzde 90›lık bölümü üzerinde hak talep etmektedir. Alanın bazı bölümlerinin Çin kıyılarına uzaklığı 800 kilometreyi aşmaktadır. Özellikle Vietnam ve Filipinler Çin’in hak talebine karşı çıkmaktadır. Tartışmaya ABD’nin de müdahil olması sorunun çapının büyümesi tehlikesini beraberinde getirmektedir. Örneğin ABD’nin savaş gemilerini ve B52 bombardıman uçaklarını bölgeden geçirmesi Çin’in sert tepkisine yol açmaktadır.1
Kuzey Kore yönetiminin füze ve nükleer programı ise sadece bölgede değil, uluslararası alanda da bir tehdit olarak algılanmaktadır. Kıtalararası füze geliştirme çalışmalarına hız veren Kuzey Kore’nin son olarak bir uyduyu uzun menzilli füzeyle uzaya fırlatması uluslararası yoğun tepkiye yol açmıştır. Uluslararası topluluk bu tür füze denemelerinin arkasında gizli nükleer silah programı bulunduğunu düşünmektedir. Pyongyang’ın nükleer kapasiteli orta menzilli füzeler geliştirmesi halinde Güney Kore’nin doğrudan tehdit altına girmesinden endişe edilmektedir. 2
Gilpinci realizmin ‘demir yasası’na göre aktörler ekonomik anlamda güçlendikçe çevrelerini kontrol etmek isterler. Bu amaçla önce askeri bakımdan güçlenirler ve çevre alanlar üzerindeki etkilerini arttırırlar.3 Bu kapsamda Çin’in ekonomik, enerji ve ticaret güvenliği, çevresindeki alanda diğer güçler tarafından kısıtlanmayan hareket serbestisine sahip olmasına bağlıdır. Uluslararası İlişkilerin önemli isimleri, özellikle realist gelenekten gelip büyük güç mücadelesine odaklananlar Doğu Asya güç mücadelesinin gelecek açısından ne kadar belirleyici olacağının altını bir süredir çizmektedir.
Nitekim bir örneğinin Ekim 2015’de gerçekleştiği ABD-Çin gerilimi, Asya’daki güç gösterisi kapasitesinin sergilenmesinin bir yansıması olarak değerlendirilmektedir. Gerilim, ABD’nin savaş gemisi USS Lassen’in Spratly Ada Zinciri çevresinde Çin tarafından inşa edilen yapay bir adacığın yakınına gelmesi ile başlamıştır. Bu kriz, gündemin Güney Çin Denizi Sorunu içerisinde Spratly Ada Zincirinin önemiyle ilgili yorumlarla, Güney Çin ve Doğu Çin Denizi Sorunlarının teknik ayrıntılarıyla ve tarafların FON (Denizlerde Dolaşım Serbestliği) ve UNCLOS’a (BM Deniz Hukuku Konvansiyonu) yaptıkları atıflarla dolmasına sebebiyet vermiştir.4
Çin, sürekli olarak ABD gibi bir süper güç olmak istemediğini vurgulamakta ve G2 (ABD+Çin) yakıştırmalarına itiraz etmekte; öncelikle de, süper güç olma arzusu olan bir devlet görüntüsü vererek dünyadaki diğer büyük güçleri ve özellikle de komşularını rahatsız edip kendisine karşı ittifaklara girmesini istememektedir. İkinci olarak Pekin küresel siyasi, mali ve insani krizlerde daha fazla sorumluluk almaktan kaçınmaktadır. Çinli yetkililer, dünyanın herhangi bir yerindeki soruna müdahale etsin etmesin ABD’nin nasıl yıprandığını görmektedir. Bunun yerine Pekin, herhangi bir süper gücün bulunmadığı ve çok sayıda büyük güçten oluşan dengeli bir uluslararası sistem tahayyül etmektedir. Böylesi bir sistemde, uluslararası krizlerle karşılaşıldığında Çin istediği zaman ve şekilde yardım sunma düşüncesini gerçekleştirebilecektir. Ancak Doğu Asya’ya gelindiğinde ise durum farklılaşmaktadır. Çin kendi bölgesinde daha baskın ve etkili bir rol üstlenmeyi arzulamaktadır. Bu açıdan Pekin, ABD’nin karşı ittifaklarla kendisini dengelemesini değil, bölge dışı bir ülke olarak Asya’da daha sınırlı bir rol üstlenmesini beklemektedir. Çin’e göre ABD, nasıl Avrupa’daki öncelikli inisiyatifleri AB gibi bölgesel örgütlere bırakıyorsa, Asya kıtasındaki siyasi ve ekonomik girişimleri ASEAN gibi bölgesel örgütlere veya ülkelere bırakmalıdır. Dolayısıyla Çin, ABD’nin geliştirdiği Trans-Pasifik Ortaklığı (TPP) gibi projelere şüpheyle yaklaşmıştır.5
Çin güvenlik anlayışı toprak bütünlüğü ve ulusal egemenlik konularını esas almıştır. Çin 2005 yılında çıkardığı Anti-Bölünme Yasası ile Tayvan’ın Çin’den bağımsızlığını ilan etmesi durumunda kuvvet kullanma hakkını deklare etmiştir.6 Pasifik’i Çin’e bırakmak istemeyen ABD, Güney Kore, Japonya ve diğer Güneydoğu Asya ülkelerine sağladığı garanti çerçevesinde hareket etmektedir. Tüm bunlar Tayvan’da ve Güney Çin Denizi’nde gerçekleşebilecek çatışmaları işaret etmektedir. Çin’in stratejik güvenlik sorunları üç başlık altında toplanabilir:7 İç güvenliğin temini ve idamesi, dışarıdan hammadde ithalatına bağlı ihracatın sürdürülmesi ve tampon bölgeler (eyaletler) üzerinde kontrolün devam ettirilmesi. Çin’in iki tampon bölgesi olan Sincan ve Tibet’te durum karışık olup bu bölgelerde bazı unsurlar Han Çin’i işgaline karşı kararlı şekilde direnmektedir. Çin bu bölgelerin kaybının, Hindistan’ın Himalayalar’ın kuzeyine çıkmasına yol açacağından endişe etmektedir.
Çin, yaşamak için etrafındaki denizlere bağımlıdır. Güney Çin Denizi ve Doğu Çin Denizi kolaylıkla Çin’in bloke edilmesine imkân verir. Doğu Çin Denizi, Kore’den Japonya ve Tayvan’a kadar yay şeklinde adalar hattıyla çevrilidir. Güney Çin Denizi ise Tayvan’dan Filipinler’e, Endonezya’dan Singapur’a kadar daha kapalıdır. ABD Pasifik Komutanlığına ait 6. ve 7. Filosu ile Çin’e karşı abluka uygulayabilir. Çin henüz ABD’ye karşı koyabilecek bir deniz gücüne sahip değildir. Çin’in bu kapasitede bir güç geliştirmesi zaman alacağından, gerektiğinde ablukayı aşmak için gemilere karşı füzeler edinmektedir.8
Dr. Sami YILDIRIM’ın “Yeni Güvenlik Ekosistemi ve Çok Taraflı Bedeli“ isimli kitabından alınmıştır.