Bosna Hersek’te genel seçimler 7 Ekim’de gerçekleşti. Normalde bu cümlenin devamında seçimin sonuçlarını yani kazanan ve kaybedeni sunmak gerekli, lakin öncelikle Bosna Hersek’teki seçimin kabaca dökümünü yapmak daha doğru bir seçenek olacak gibi.
Bosna Hersek seçimleri 7 Ekim Pazar günü yapıldı. Ve 3 milyon 381 bin 963 kayıtlı seçmenin sadece %53’ü oy kullandı. Bu seçimlerde; Üçlü Devlet Başkanlığı Konseyinin Boşnak, Sırp ve Hırvat üyeleri ve kanton, entite ve devlet düzeyindeki hükümetler ve milletvekilleri belirlendi. İki entiteden biri olan Sırp Cumhuriyeti’nde cumhurbaşkanı ve yasama organı seçimleri de yapıldı. Bosna Hersek seçim komisyonu devletin farklı seviyelerinde yapılacak 2018 seçimlerine, 67 siyasi partinin katılacağını açıklamıştı. 34 bağımsız aday ve 34 ittifakla birlikte 135 siyasi unsur seçimlerde yarıştı. Üçlü Devlet Başkanlığı Konseyi için Boşnak partileri 6, Sırp partileri 5, Hırvat partileri 4 aday çıkardı ayrıca.
Çok karışık değil mi? Doğru bir çıkarım; zira Bosna-Hersek’te 1995 Dayton Anlaşmaları’ndan kaynaklanan çok karmaşık bir siyasi sistem var. The Guardian, Bosna’daki sistemi “dünyanın en karmaşık sistemi“ olarak nitelemişti bile. Çok katmanlı bir yapı bu. Üç üyeli ve dönüşümlü cumhurbaşkanlığı, üç parlamento, 11 başbakan, bölgeler, yerel idareler var.
Neyse ki yine de bir seçim sonucu var. O da kabaca şöyle:
Devlet Başkanlığı Konseyi’nin Sırp Üyesi aşırı sağcı Milorad Dodik oldu. Boşnak üyeliği Şefik Caferoviç, Hırvat Üyeliği de sosyal Zeljko Komsic kazandı.
Öncelikle dikkat çekici durumu çözelim. Evet, doğru; eski lider Bakir İzetbegoviç seçilemedi. Çünkü aday olmadı. Aday çıkaran partinin lideri olarak kaldı. Ama bu büyük bir sorun değil zira Caferoviç’in İzetbegoviç ailesi ile ilişkileri gayet yakın.
Bir de elbette seçim öncesindeki havaya bakmak lazım geliyor bu sonuçları okuyabilmek için. Buyurunuz okuyalım:
Ülke siyasi, ekonomik, sosyal sorunlarla boğuşuyor. Örneğin seçim yasası konusunda ciddi anlaşmazlıklar yaşandı. Yolsuzluk ciddi bir sorun. Yüksek oranda işsizlik var. Genel işsizlik oranı yüzde 25, gençler arasında işsizlik oranı yüzde 50 civarında. Aylık ortalama ücret 400 Euro. Bu nedenle başka ülkelere göç, beyin göçü yaşanıyor. Buna doğum oranlarındaki düşüş de eklendiğinde ciddi demografik sorun olduğu kolayca anlaşılmakta. Ülke alt yapısı kötü durumda.
Bu arada ülkede milliyetçi retorik güçleniyor. Sırplar uygun bir zamanda federasyondan ayrılma hedefi güdüyorlar. Hırvatlarda da aynı eğilim güçleniyor. Bosnalı Sırpların lideri Milorad Dodik ve Bosnalı Hırvatların lideri Dragan Covic, Dayton’da oluşturulan sistemin altını oymak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Tüm bu enkaz üzerinde gerçekleşen seçim sonunda üç konsey üyesi de zafer konuşmalarını gecikmeden yaptı. Yani üçü de kazandı. Ha bir de bu seçimle, seçimlerde Bosna Hersek devletini oluşturan iki ayrı entitedeki parlamentoların seçimi de yapılmış oldu. Ülkenin yapısını tekrar hatırlayacak olursak, Bosna Hersek Federasyonu (FBIH) ve Sırp Cumhuriyeti (RS) şeklinde resmen ve fiilen ikiye bölünmüş durumda.
Denklemimiz giderek renkleniyor… Biliyorum çok oldu ama unutmadan bir bilgi daha vermek gerekli bu siyasi karmaşaya dair. Ülkede egemenlik yetkileri kullanımı bakımından önemli bir parantez sayılabilecek olan “Yüksek Temsilcilik“in var olduğu ve Yüksek Temsilciliğin ülkenin şu ana kadar parçalanmasına engel olduğu ve sivil amaçlara ulaşmada kritik bir görevinin olduğunu da söylemek gerekir. Bununla birlikte, Temsilciliğin devlet başkanını görevden alabilme yetkisine kadar güçlü kontrol yetkileri dolayısıyla bir devletin varlığı için gerekli sosyo-psikolojik ortamın bozulduğunu söylemek de durumun anlaşıl(ama)ması için zaruridir.
Şimdi de bu kısma dair kısa bir toparlama yapalım. İyimser bir yorumla, Boşnakların temsilcisi Caferovic ile her zaman ılımlı ve makul mesajlar vermeyi tercih eden Hırvat Komsic’in, ülkenin kritik ve ortak çıkarları konularında birlikte hareket etmeleri önem taşıyor. Buna, oranları az da olsa ılımlı Sırpların destek vermesi halinde, bölge barışı açısından önemli sonuçlar doğurabilir. Dodik’in ayrımcı ve kışkırtıcı mesajlarına karşı ise Yüksek Temsilciliğin devrede olması, 2013 Eylül’ünde denediği gibi Bosna Hersek’i ikiye bölmek için riskli adımlar olan referandum girişimlerine izin verilmemesi gerekiyor.
Öte yandan bölgenin satranç tahtasının etrafına dizilen aktörlerinin seçime bakışı da ilginç. Mesela ABD Dışişleri Bakanlığı, Bosna Hersek'te halkın genel seçimlere katılımından memnuniyet duyduğunu açıkladı ivedi şekilde. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert, "İki ülke olarak kalıcı bir dostluk sürdürüyor ve kararlı, başarılı bir Bosna Hersek hedefine bağlı kalmaya devam ediyoruz" dedi. Ama aynı Nauert, yazılı açıklamasında endişelerini de ifade etti: "Seçmen kütüklerinin doğruluğu, seçim gözlemcilerinin tarafsızlığı, medyaya adil erişim ve kamu kaynaklarının kötüye kullanılması konularında endişeler taşıyoruz. Bu tür endişeler, Bosna yetkililerinin tamamen adil ve şeffaf bir seçim açıklamalarıyla çelişiyor". Ki bu tür açıklamalar büyük abilerin ülkeye istikrar, demokrasi, insan hakkı gibi birçok nimeti! Getirme hakkını kendilerine sağlamaya çalışmaları öncülü olarak düşünülebilir.
Türkiye’nin açıklaması ise oldukça ılıman ve seçime dair özel olmayan şekilde oldu. Bosna Hersek’in siyasi birliğinin ve toprak bütünlüğünün korunmasına ve Avrupa-Atlantik yapılara üyeliğine büyük önem atfettiği vurgulanan açıklamada, "Türkiye yeni dönemde de Bosna Hersek’le mükemmel düzeyde seyreden ilişkilerinin her alanda daha da geliştirilmesi ve Balkanlar'da istikrarın sağlamlaştırılması ve refahın artırılması için çaba göstermeyi sürdürecektir." ifadeleri kullanıldı.
Seçime Rus desteği ile giren ve Konsey’e seçilen Sırp üye Dodik’in açıklamaları Rusya’nın bakışını çok daha net açıklıyor gibi. Zira Milorad Dodik, Bosna Hersek'in Kırım'ı Rusya'nın bir parçası olarak resmen tanıması için çalışacağını açıkladı resmen. Rusya’nın Konsey üyesi Dodik demek daha doğru sanki? Zira Dodik Rus gazetesi İzvestiya'ya verdiği demeçte şunları söyledi: "Böyle bir girişimde bulunacağım, Kırım'ın statüsünün Bosna Hersek düzeyinde tanınmasını sağlamaya niyetliyim. Ne de olsa, Kırım Yarımadası'nın Rusya ile yeniden birleşmesi, BM şartına uygun meşru bir referandumun sonucuydu. Kırım sakinlerinin tercihlerini ifade ettiği demokratik bir süreçti." Bu arada açıklamanın tamamı incelendiğinde Dodik’in henüz hangi ülkenin Cumhurbaşkanlığı Konseyi’ne seçildiğini pek idrak edemediği de anlaşılıyor.
Peki bir çok yönden bizi çok daha fazla ilgilendiren Boşnak nüfus için bu seçim ne ifade ediyor? Ne bekleniyordu, şimdi bu beklentiler ne kadar karşılandı?
Öncelikle şunu söylemek gerekir ki bugün bu seçimi olumlamak, sonuçlarına dair umutlar beslemek, özellikle de dış politik açıdan faydalar beklemek Balkanlardaki Rus etkinliğini desteklemek manasına gelecektir. Özellikle de Bosna’daki Müslümanların çıkarları ve gelecek tasavvurları açısından bakıldığında bu kadar kaos ve belirsizlik içeren bir düzenin öncelikle bölgedeki nüfus yapısını “bizden“ olanın aleyhine bozacağını ve etkilerini keskinliği çok yakın bir gelecekte göstereceğini anlamak zor olmamalıdır.
ABD’nin açıklamalarını özellikle görmezden gelmek, bu arada Dodik’in bu kadar güçlü bir şekilde seçimden çıkarak sanki Konsey sistemi yokmuşçasına bir tek başına lider gibi açıklamalar yapmasını izlemek ve bu açıklamaların Putin’in Bosna Hersek komiseri gibi yapıldığını yok saymak Bosna’nın geleceği için büyük bir hata.
Bosna’da etnik ve dini ayrışma giderek güçleniyor. Ve şu anda periyodik turistik gezilerden çok daha fazlasına ihtiyacı var bizden yana gelen. Zira Leiden Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Hans van den Berg 2017 baharında yayınladığı raporunda bu tehlikeyi çok önceden şu sözleri ile ifade etmişti:
“Son zamanlarda Türkiye’nin Balkanlardaki etkisi, AB ile ilişkilerinden bağımsızlaşmaya başladı. Türkiye’nin bölgedeki nüfuzu AB’ye giriş çabalarının henüz devam ettiği dönemde, AB ile ilişkilerinin güçlü olması sayesinde arttı. Türkiye’yi Balkanlarda daha aktif bir rol almaya motive eden bizzat Brüksel’di. …Türkiye, AB ile ilişkilerinin kötüleşmesi halinde Balkanlardaki etkisinin de azaldığını görebilir, ki son zamanlarda Türkiye kimi AB üyeleriyle ve politikalarıyla açıkça kavga halinde. Öte yandan Balkan toplumları da Batı’dan hayal kırıklığı duyuyorlar ve AB’nin kendi bölgeleriyle ilgilenmediğini düşünüyorlar. AB’ye azalan bu ilgi, Balkanlarda Türkiye’nin yanı sıra Rusya ve hatta Çin’e olan ilginin artmasına, bu ülkelerin AB’nin bıraktığı boşlukları doldurmasına meydan veriyor.“
Bu kaygılar 2017 sonunda çok daha ciddi boyuta taşındı. Sırp ve Boşnak tarafı karşılıklı olarak ülkede paramiliter silahlı grupların kurulduğunu iddia eden haberler yayınlamaya başladı. Özellikle Rus tarafının Sırplara silah sağladığı iddiası dikkat çekiciydi.
Tüm bu hengâmede Bosna Hersek bir seçim geçirdi. Şimdi artık yeniden bir sonraki seçime dek ülkede yaşanmasından korkulan çatışmaların ve ayrışmanın çıkmaması için dua edeceğiz. Zira açıkça görülüyor ki Bosna şu anda kendi iradesinin dışında bir sistemde mücadele alanı haline gelmiş durumda. Aliya’nın dediği gibi “Dünya bunu bilmek zorundadır! Batı buraya geldi, bizim elimizi kolumuzu bağladı ve çekip gitti.“ Ve maalesef ki halen devam ediyor bu bağlanmışlık ve çaresizlik hali.
Aliya bu hal bilmezlik ve Batı’nın Balkanlar’daki tahakkümünü kıramamanın sebebini de İslam Deklarasyonu’nda şu şekilde özetler, ki bu yazı da bu sözle nihayete ersin;
“Onlar, Batının gücünün, nasıl yaşandığında değil, nasıl çalıştığında bulunduğunu anlayamamaktadır.“
Bosna Hersek seçimleri 7 Ekim Pazar günü yapıldı. Ve 3 milyon 381 bin 963 kayıtlı seçmenin sadece %53’ü oy kullandı. Bu seçimlerde; Üçlü Devlet Başkanlığı Konseyinin Boşnak, Sırp ve Hırvat üyeleri ve kanton, entite ve devlet düzeyindeki hükümetler ve milletvekilleri belirlendi. İki entiteden biri olan Sırp Cumhuriyeti’nde cumhurbaşkanı ve yasama organı seçimleri de yapıldı. Bosna Hersek seçim komisyonu devletin farklı seviyelerinde yapılacak 2018 seçimlerine, 67 siyasi partinin katılacağını açıklamıştı. 34 bağımsız aday ve 34 ittifakla birlikte 135 siyasi unsur seçimlerde yarıştı. Üçlü Devlet Başkanlığı Konseyi için Boşnak partileri 6, Sırp partileri 5, Hırvat partileri 4 aday çıkardı ayrıca.
Çok karışık değil mi? Doğru bir çıkarım; zira Bosna-Hersek’te 1995 Dayton Anlaşmaları’ndan kaynaklanan çok karmaşık bir siyasi sistem var. The Guardian, Bosna’daki sistemi “dünyanın en karmaşık sistemi“ olarak nitelemişti bile. Çok katmanlı bir yapı bu. Üç üyeli ve dönüşümlü cumhurbaşkanlığı, üç parlamento, 11 başbakan, bölgeler, yerel idareler var.
Neyse ki yine de bir seçim sonucu var. O da kabaca şöyle:
Devlet Başkanlığı Konseyi’nin Sırp Üyesi aşırı sağcı Milorad Dodik oldu. Boşnak üyeliği Şefik Caferoviç, Hırvat Üyeliği de sosyal Zeljko Komsic kazandı.
Öncelikle dikkat çekici durumu çözelim. Evet, doğru; eski lider Bakir İzetbegoviç seçilemedi. Çünkü aday olmadı. Aday çıkaran partinin lideri olarak kaldı. Ama bu büyük bir sorun değil zira Caferoviç’in İzetbegoviç ailesi ile ilişkileri gayet yakın.
Bir de elbette seçim öncesindeki havaya bakmak lazım geliyor bu sonuçları okuyabilmek için. Buyurunuz okuyalım:
Ülke siyasi, ekonomik, sosyal sorunlarla boğuşuyor. Örneğin seçim yasası konusunda ciddi anlaşmazlıklar yaşandı. Yolsuzluk ciddi bir sorun. Yüksek oranda işsizlik var. Genel işsizlik oranı yüzde 25, gençler arasında işsizlik oranı yüzde 50 civarında. Aylık ortalama ücret 400 Euro. Bu nedenle başka ülkelere göç, beyin göçü yaşanıyor. Buna doğum oranlarındaki düşüş de eklendiğinde ciddi demografik sorun olduğu kolayca anlaşılmakta. Ülke alt yapısı kötü durumda.
Bu arada ülkede milliyetçi retorik güçleniyor. Sırplar uygun bir zamanda federasyondan ayrılma hedefi güdüyorlar. Hırvatlarda da aynı eğilim güçleniyor. Bosnalı Sırpların lideri Milorad Dodik ve Bosnalı Hırvatların lideri Dragan Covic, Dayton’da oluşturulan sistemin altını oymak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Tüm bu enkaz üzerinde gerçekleşen seçim sonunda üç konsey üyesi de zafer konuşmalarını gecikmeden yaptı. Yani üçü de kazandı. Ha bir de bu seçimle, seçimlerde Bosna Hersek devletini oluşturan iki ayrı entitedeki parlamentoların seçimi de yapılmış oldu. Ülkenin yapısını tekrar hatırlayacak olursak, Bosna Hersek Federasyonu (FBIH) ve Sırp Cumhuriyeti (RS) şeklinde resmen ve fiilen ikiye bölünmüş durumda.
Denklemimiz giderek renkleniyor… Biliyorum çok oldu ama unutmadan bir bilgi daha vermek gerekli bu siyasi karmaşaya dair. Ülkede egemenlik yetkileri kullanımı bakımından önemli bir parantez sayılabilecek olan “Yüksek Temsilcilik“in var olduğu ve Yüksek Temsilciliğin ülkenin şu ana kadar parçalanmasına engel olduğu ve sivil amaçlara ulaşmada kritik bir görevinin olduğunu da söylemek gerekir. Bununla birlikte, Temsilciliğin devlet başkanını görevden alabilme yetkisine kadar güçlü kontrol yetkileri dolayısıyla bir devletin varlığı için gerekli sosyo-psikolojik ortamın bozulduğunu söylemek de durumun anlaşıl(ama)ması için zaruridir.
Şimdi de bu kısma dair kısa bir toparlama yapalım. İyimser bir yorumla, Boşnakların temsilcisi Caferovic ile her zaman ılımlı ve makul mesajlar vermeyi tercih eden Hırvat Komsic’in, ülkenin kritik ve ortak çıkarları konularında birlikte hareket etmeleri önem taşıyor. Buna, oranları az da olsa ılımlı Sırpların destek vermesi halinde, bölge barışı açısından önemli sonuçlar doğurabilir. Dodik’in ayrımcı ve kışkırtıcı mesajlarına karşı ise Yüksek Temsilciliğin devrede olması, 2013 Eylül’ünde denediği gibi Bosna Hersek’i ikiye bölmek için riskli adımlar olan referandum girişimlerine izin verilmemesi gerekiyor.
Öte yandan bölgenin satranç tahtasının etrafına dizilen aktörlerinin seçime bakışı da ilginç. Mesela ABD Dışişleri Bakanlığı, Bosna Hersek'te halkın genel seçimlere katılımından memnuniyet duyduğunu açıkladı ivedi şekilde. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert, "İki ülke olarak kalıcı bir dostluk sürdürüyor ve kararlı, başarılı bir Bosna Hersek hedefine bağlı kalmaya devam ediyoruz" dedi. Ama aynı Nauert, yazılı açıklamasında endişelerini de ifade etti: "Seçmen kütüklerinin doğruluğu, seçim gözlemcilerinin tarafsızlığı, medyaya adil erişim ve kamu kaynaklarının kötüye kullanılması konularında endişeler taşıyoruz. Bu tür endişeler, Bosna yetkililerinin tamamen adil ve şeffaf bir seçim açıklamalarıyla çelişiyor". Ki bu tür açıklamalar büyük abilerin ülkeye istikrar, demokrasi, insan hakkı gibi birçok nimeti! Getirme hakkını kendilerine sağlamaya çalışmaları öncülü olarak düşünülebilir.
Türkiye’nin açıklaması ise oldukça ılıman ve seçime dair özel olmayan şekilde oldu. Bosna Hersek’in siyasi birliğinin ve toprak bütünlüğünün korunmasına ve Avrupa-Atlantik yapılara üyeliğine büyük önem atfettiği vurgulanan açıklamada, "Türkiye yeni dönemde de Bosna Hersek’le mükemmel düzeyde seyreden ilişkilerinin her alanda daha da geliştirilmesi ve Balkanlar'da istikrarın sağlamlaştırılması ve refahın artırılması için çaba göstermeyi sürdürecektir." ifadeleri kullanıldı.
Seçime Rus desteği ile giren ve Konsey’e seçilen Sırp üye Dodik’in açıklamaları Rusya’nın bakışını çok daha net açıklıyor gibi. Zira Milorad Dodik, Bosna Hersek'in Kırım'ı Rusya'nın bir parçası olarak resmen tanıması için çalışacağını açıkladı resmen. Rusya’nın Konsey üyesi Dodik demek daha doğru sanki? Zira Dodik Rus gazetesi İzvestiya'ya verdiği demeçte şunları söyledi: "Böyle bir girişimde bulunacağım, Kırım'ın statüsünün Bosna Hersek düzeyinde tanınmasını sağlamaya niyetliyim. Ne de olsa, Kırım Yarımadası'nın Rusya ile yeniden birleşmesi, BM şartına uygun meşru bir referandumun sonucuydu. Kırım sakinlerinin tercihlerini ifade ettiği demokratik bir süreçti." Bu arada açıklamanın tamamı incelendiğinde Dodik’in henüz hangi ülkenin Cumhurbaşkanlığı Konseyi’ne seçildiğini pek idrak edemediği de anlaşılıyor.
Peki bir çok yönden bizi çok daha fazla ilgilendiren Boşnak nüfus için bu seçim ne ifade ediyor? Ne bekleniyordu, şimdi bu beklentiler ne kadar karşılandı?
Öncelikle şunu söylemek gerekir ki bugün bu seçimi olumlamak, sonuçlarına dair umutlar beslemek, özellikle de dış politik açıdan faydalar beklemek Balkanlardaki Rus etkinliğini desteklemek manasına gelecektir. Özellikle de Bosna’daki Müslümanların çıkarları ve gelecek tasavvurları açısından bakıldığında bu kadar kaos ve belirsizlik içeren bir düzenin öncelikle bölgedeki nüfus yapısını “bizden“ olanın aleyhine bozacağını ve etkilerini keskinliği çok yakın bir gelecekte göstereceğini anlamak zor olmamalıdır.
ABD’nin açıklamalarını özellikle görmezden gelmek, bu arada Dodik’in bu kadar güçlü bir şekilde seçimden çıkarak sanki Konsey sistemi yokmuşçasına bir tek başına lider gibi açıklamalar yapmasını izlemek ve bu açıklamaların Putin’in Bosna Hersek komiseri gibi yapıldığını yok saymak Bosna’nın geleceği için büyük bir hata.
Bosna’da etnik ve dini ayrışma giderek güçleniyor. Ve şu anda periyodik turistik gezilerden çok daha fazlasına ihtiyacı var bizden yana gelen. Zira Leiden Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Hans van den Berg 2017 baharında yayınladığı raporunda bu tehlikeyi çok önceden şu sözleri ile ifade etmişti:
“Son zamanlarda Türkiye’nin Balkanlardaki etkisi, AB ile ilişkilerinden bağımsızlaşmaya başladı. Türkiye’nin bölgedeki nüfuzu AB’ye giriş çabalarının henüz devam ettiği dönemde, AB ile ilişkilerinin güçlü olması sayesinde arttı. Türkiye’yi Balkanlarda daha aktif bir rol almaya motive eden bizzat Brüksel’di. …Türkiye, AB ile ilişkilerinin kötüleşmesi halinde Balkanlardaki etkisinin de azaldığını görebilir, ki son zamanlarda Türkiye kimi AB üyeleriyle ve politikalarıyla açıkça kavga halinde. Öte yandan Balkan toplumları da Batı’dan hayal kırıklığı duyuyorlar ve AB’nin kendi bölgeleriyle ilgilenmediğini düşünüyorlar. AB’ye azalan bu ilgi, Balkanlarda Türkiye’nin yanı sıra Rusya ve hatta Çin’e olan ilginin artmasına, bu ülkelerin AB’nin bıraktığı boşlukları doldurmasına meydan veriyor.“
Bu kaygılar 2017 sonunda çok daha ciddi boyuta taşındı. Sırp ve Boşnak tarafı karşılıklı olarak ülkede paramiliter silahlı grupların kurulduğunu iddia eden haberler yayınlamaya başladı. Özellikle Rus tarafının Sırplara silah sağladığı iddiası dikkat çekiciydi.
Tüm bu hengâmede Bosna Hersek bir seçim geçirdi. Şimdi artık yeniden bir sonraki seçime dek ülkede yaşanmasından korkulan çatışmaların ve ayrışmanın çıkmaması için dua edeceğiz. Zira açıkça görülüyor ki Bosna şu anda kendi iradesinin dışında bir sistemde mücadele alanı haline gelmiş durumda. Aliya’nın dediği gibi “Dünya bunu bilmek zorundadır! Batı buraya geldi, bizim elimizi kolumuzu bağladı ve çekip gitti.“ Ve maalesef ki halen devam ediyor bu bağlanmışlık ve çaresizlik hali.
Aliya bu hal bilmezlik ve Batı’nın Balkanlar’daki tahakkümünü kıramamanın sebebini de İslam Deklarasyonu’nda şu şekilde özetler, ki bu yazı da bu sözle nihayete ersin;
“Onlar, Batının gücünün, nasıl yaşandığında değil, nasıl çalıştığında bulunduğunu anlayamamaktadır.“