Türkiye ve IMF

Makale

Türkiye 1947 yılında IMF’ye kurucu üye olarak katılan, ülkelerden biri olarak 189 üyesi olan fon için ayrıcalıklı bir statüye sahiptir. Bu statünün tarihi önemi ise, 2. Dünya...

Türkiye 1947 yılında IMF’ye kurucu üye olarak katılan, ülkelerden biri olarak 189 üyesi olan fon için ayrıcalıklı bir statüye sahiptir. Bu statünün tarihi önemi ise, 2. Dünya savaşı sonrasında galip ülkeler blokunda yer alan Türkiye’nin, savaşın enkazını kaldırmak için kurulan Dünya Bankası ve IMF’ye aynı yıl üye olmasından ve kendini, hem yenidünya düzenine, hem de o zaman için yeni para sistemi olan Bretton Woods sistemine paydaş olarak kaydettirmesinden kaynaklanır.


Bretton Wood Sermayeyi 30 yılda Tüketti. Ya IMF?

1960’lı yılların ikinci yarısında dünya mali sisteminin içine düştüğü açmaz, Bretton Woods kurumlarının kapısını, güven, likidite ve ödemeler dengesi uyum sorunları ile çaldığında, bugün yapılan pek çok tartışma yapılmış, henüz bu kadar entegre olmayan bir dünyada, yaygın şikâyetler, tüm mali çevrelerde yüksek sesle yankılanmıştı. Özellikle kendi ayakları üzerinde yavaş yavaş durmaya başlayan Avrupa’da, ABD dolarından ayrılma, hatta altın ile ödeme sistemine geri dönme konusunda parlak fikirler beyan edilmeye başlamıştı. Bu nedenle dünyanın en büyük iki altın ürecisi Sovyetler Birliği ve Güney Afrika’ya güç kazandırmamak için kolları sıvayan IMF, 1970’li yılların başında Özel Çekiş Hakları (Special Drawing Rights - SDR) gibi bir ödeme aracı yaratarak, likidite sıkıntısı çeken üyelerine, dünya ticaretinin daralmaması için ufuk açmıştır. O yıllarda, ABD tek taraflı olarak parasını altın referansından koparmış ve sabit kur sisteminden de çıkarak, doları serbest dalgalanmaya bırakmıştır. Diğer ülkeler de doları takip etmeyi bir poitika seçeneği olarak benimseyince artık sistemin bel kemiği olan sabit kur sistemi, onarılmaz bir biçimde kırılmıştı. Tabii Bretton Woods sistemi de içine çöktü gitti. Ama IMF, aynen ikiz kardeşi Dünya Bankası gibi, kendi işlevini yenileyerek, yeni dünya düzenine çözüm üretmeye devam eden bir kurum olarak kaldı.


Köprülerin Altından Nice Azgın Su Geçti

Savaşlar, çatışmalar ve birbirini izleyen petrol krizleri, taşkınlar yaratırken, köprü ayaklarının sağlam kalması önemliydi. IMF çok sıkıntıya düşen üyelerine bazı kota dışı genişletilmiş kolaylıklar bile sağladı. Türkiye de siyasi yaptırımlar yaşadığı yıllar dışında (Kıbrıs ve darbe konjonktürleri), bunlardan olabildiğince yararlandı. Yararlanırken artık “yapısal denetim“ işlevi de görerek, yakın denetim yapan IMF’nin verdiği acı reçeteleri, stand-by anlaşmaları çerçevesinde uygulamak zorunda kaldı. Sistemi siyasi nedenlerle esnetmediği zaman başarılı da oldu. Kurucu anlaşmanın 4. maddesi, diğer üyelerine olduğu gibi, hem IMF’ye, hem de Türkiye’ye karşılıklı danışma, inceleme ve birlikte çalışma yetkisi veriyordu. Ama 1980’li yıllarda, Türkiye bir de IMF anlaşmasının 8. maddesi uyarınca, önce ticari serbestleşmeye, sonra da mali serbestleşmeye giderek küresel ekonomiye eklemlendi.

Biz her zaman yükümlülüklerimizi bihakkın yerine getiremedik. IMF de Türkiye’ye her zaman doğru ve etkin politika önermedi. Ama öyle veya böyle savaş yıllarından sonra karşılaştığımız en büyük kriz olan 2001 krizinde, hem IMF, hem de AB uyum süreçleri ile Türkiye mali disiplin, kurumsal özerklik, bütçe tahsis etkinliği gibi konularda, deyme ülkenin erişemeyeceği bir yetkinlik kazandı. Bunu da hangi kadrolar başardı biliyor musunuz? Reçetelere kurucu üye gururu ve başarı azmi ile harfiyen uyan, hiçbir populist yaklaşıma mali disiplini feda etmeyen AK Parti hükümetleri ve kadroları.


IMF Borcu Alınmayan Yıllar, IMF’siz Yıllar Değil

Türkiye, üyeliğinin başından itibaren 19 kez IMF ile düzenleme yapmıştır. Bunların 2000’li yılların başına isabet edenlerinden de alnının akı ile çıkmayı başarmıştır. Ama her yapılan anlaşmayla birlikte, IMF karşıtı bir siyasi söylem de benimsenmiştir. Ancak bu konuda Türkiye yalnız değildir. Malezya, hem IMF karşıtı söylem geliştiren, hem de bu kurumla borç bağını koparan ilk ülkedir. 2004 yılında Brezilya da IMF borçlarını kapamayı başarmıştır. Zaten Bolivya’dan, Meksika’ya ve Venezuela’ya kadar Latin Amerika ülkeleri, Sırbistan gibi ekonomik olarak biraz palazlanan bir çok ülke, IMF borçlarını silme becerisi göstermiştir.

2007 yılı aynı özgüven ve gururun Türkiye’ye de IMF borçlarını temizleme kararı aldırdığı yıldır. 2008 ve 2009 yıllarında ise tüm bozulan küresel dengelere rağmen Türkiye, kendi kendine yeterli olacağı iddiasını sürdürmüştür. Bu iddia ile tutarlı bir şekilde, 2009’dan sonra, yeni stand-by anlaşmaları için, IMF’nin kapısına gidilmemiştir. Ancak, 2013 yılında Türkiye’nin IMF’ye olan son borç dilimini ödemiş bulunması, önemli bir gerçeği değiştirmemektedir.


Türkiye Dünya Para Sisteminden Çıkmadı

Çıkmamalı da. Hiç bir kapıyı, bir daha açılmayacak biçimde kendi yüzüne kapamamalı. Dünyanın bin bir hâli var. Nitekim Fon ile en son 4. madde istişaresi 11 Ocak 2017’de yapılmış gözükse bile, Türkiye’nin halen IMF’de, 4660 milyon SDR kotası bulunuyor. Yani kota adı altında, her üye ülkenin yaptığı gibi Türkiye, fona bir üyelik aidatı ödüyor. Hani ihtiyacı olunca borç alabilsin diye. Türkiye’nin şu çalkantılı dünyada, akılcı duyarlılığı, popülist duygusallığa kurban etmemesi ve kurucu konumda bulunduğu uluslararası kurumlardan palamarı çözmemesi iyi olur. Akl-ı selim bunu gerektirir.
Bu içerik Marka Belgesi altında telif hakları ile korunmaktadır. Kaynak gösterilmesi, bağlantı verilmesi ve (varsa) müellifinin/yazarının adı ile unvanının aynı şekilde belirtilmesi şartı ile kısmen alıntı yapılabilir. Bu şartlar yerine getirildiğinde ayrıca izin almaya gerek yoktur. Ancak içeriğin tamamı kullanılacaksa TASAM’dan kesinlikle yazılı izin alınması gerekmektedir.

Alanlar

Kıtalar ( 5 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2712 ) Etkinlik ( 222 )
Alanlar
Afrika 77 641
Asya 98 1079
Avrupa 22 637
Latin Amerika ve Karayipler 16 67
Kuzey Amerika 9 288
Bölgeler ( 4 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1381 ) Etkinlik ( 53 )
Alanlar
Balkanlar 24 293
Orta Doğu 23 608
Karadeniz Kafkas 3 296
Akdeniz 3 184
Kimlik Alanları ( 2 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1292 ) Etkinlik ( 77 )
Alanlar
İslam Dünyası 58 781
Türk Dünyası 19 511
Türkiye ( 1 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2043 ) Etkinlik ( 82 )
Alanlar
Türkiye 82 2043

Öncelikle iki hususa değineceğim. İlki; “Türklerin denizci olmadığı” ifadesine ilişkindir, bunun Türkleri aşağılayıcı bir ifade olduğunu ve tarihi bilmemekten kaynaklandığını belirtmek isterim. Diğeri ise Mavi Vatan’ın haritasını nasıl çizdiğime ilişkindir. ;

İran coğrafyası uzun yıllardır insanlığın yerleştiği bir bölge olmaktadır. Konum itibariyle Anadolu, Mezopotamya, Kafkasya ve Orta Asya gibi kadim bölgelerin kesişim noktasıdır. Persler ilk olarak Asur kaynaklarında yer almaktaydılar. Yapılan incelemeler ve çalışmalar sonucunda varılan kanıya göre İ...;

Savaşın başlamasından bir yıl geçtikten sonra, Rusya'nın neden galip gelmediği, hem ABD dış politikasında hem de daha geniş anlamda uluslararası güvenlikte en önemli sorulardan biri haline geldi. Cevabın birçok bileşeni var. ;

İnsanoğlunun doğal yaşam ortamı karalardır. Ancak, dünyanın büyük kısmı denizlerle kaplı olup deniz insanoğluna refah, zenginlik ve güç getirecek özelliklere sahiptir. Bu açıdan bakıldığında insan toplulukları, doğal olarak, sosyolojik gelişmelerinin her aşamasında evvela doğal yaşam ortamları olan ...;

Ukrayna’da Rusya’nın yakın zamanda büyük bir saldırı gerçekleştireceği haberlerinden ABD’nin Ukrayna’yı son ana kadar destekleyeceğini deklare etmesine kadar karmaşık ve belirsiz bir durum söz konusu. Rusya ile “sınırsız dostluğu“ bulunan Çin ise bu karmaşık durum karşısında pozisyon belirlemeye çal...;

Çağımızda, ülkeler arasındaki ilişkilerde konjonktüre bağlı olarak meydana gelen değişimler sonucunda, klasik diplomasi yöntemlerinin yanında yeni kavramlar da ortaya çıkmıştır. Diğer ülke yönetimlerini ve uluslararası örgütleri etkilemek hedefiyle birlikte, yabancı kamuoyunu da etkilemek ihtiyacı d...;

Türk siyaset hayatında kamplaşmaya yol açan yaşam tarzı çatışmasının psikolojik, sosyopsikolojik yönü başta olmak üzere tarihin derinliklerinden gelen faktörlerle çeşitli açılardan sorgulanmasına hasredilen kitap 160 sayfadan oluşuyor. ;

Dünyadaki en güçlü ve etkili istihbarat servisleri açısından merak edilen en önemli konuların başında, Çin’in Afrika’daki askeri ve siyasi stratejik planları gelmektedir. Afrika madenleri ve enerji yatakları Çin’in bu kıtaya yönelmesinde temel etkendir. ;

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “ABD Hegemonyasına Meydan Okuyan Çin’in Zorlu Virajı; Güney Çin Denizi” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Küresel Rekabet Penceresinden Pasifik Adaları” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “TEKNOLOJİK ÜRETİMDE BAĞIMSIZLIK SORUNU; NTE'LER VE ÇİPLER ÜZERİNDE KÜRESEL REKABET” isimli stratejik raporu yayımladı

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Sri Lanka’nın Çöküşüne Küresel Siyaset Çerçevesinden Bir Bakış” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Çin-Japon Anlaşmazlığında Doğu Çin Denizi Derinlerdeki Travmalar” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “MYANMAR; Büyük Oyunun Doğu Sahnesi” isimli stratejik raporu yayımladı

İngiltere’nin II. Dünya Savaşı sonrasında Hint Altkıtası’ndan çekilmek zorunda kalması sonucunda, 1947 yılında, din temelli ayrışma zemininde kurulan Hindistan ve Pakistan, İngiltere’nin bu coğrafyadaki iki asırlık idaresinin bütün mirasını paylaştığı gibi bıraktığı sorunlu alanları da üstlenmek dur...

Gündem 2063, Afrika'yı geleceğin küresel güç merkezine dönüştürecek yol haritası ve eylem planıdır. Kıtanın elli yıllık süreci kapsayan hedeflerine ulaşma niyetinin somut göstergesidir.