Mısır’daki darbe sonrası “siyasal İslam’ın çöküşü“ ifadesi ile uyutulup bu duruma sevinenler, aslın da bir illüzyonu seyretmektedirler. Dahası, medya pazarlarını karıştırarak zil takıp oynayanlar, durumdan keyif almak ve cenaze törenleri için acele etmesinler. Çünkü öyle görünüyor ki; ne tarihin seyri ne de evrenin kanunları hakkında yeterince bilgi sahibi değiller.
Detaylara geçmeden önce, şu iki gözleme açıklık getirmek isterim:
İlki: “Siyasal İslam“ terimi, fazlasıyla yaygınlaşarak kastedilen anlamı en kolay iletebilecek yol olarak görüldüğü için kullanılan Batı kökenli bir terimdir. Genel anlamda Müslümanlar; İslam’ın İslam olduğuna, sınıflandırılmaya ihtiyaç duymadığına, “siyasal İslam“ ya da “siyasal olmayan İslam“ gibi bir ayrımın olmadığına, zira İslam’ın sosyal, politik, ekonomik, ruhani, eğitimsel vb. yaşamın her alanını kapsayan bir din olduğuna inanırlar. Bizim söylemimizde kastedilen ise İslamcılar arasında en yaygın akım olan “ılımlı akım“dır. Bu akım; ulusal ortaklığa inanılan, ibadetlerde şiddetten kaçınılan ve diğer vatandaşlarla ilişki içinde olmak gerektiğine inanılan kültürel bir projeyi kapsamaktadır.
İkincisi: Mısırdaki askerî darbe; “Arap Baharını“ sona erdirmeyi ve geçmiş rejimlerdeki köklü devlet kuruluşlarından “geriye kalanları“ yeni hâlleriyle restore etmeyi amaçlayan bir halk ayaklanmasının sonucunu oluşturmuştur. Bu darbe, geleceklerini ve çıkarlarını tehdit eden devrim ve değişim süreçlerinden ötürü, bölgesel ve uluslararası güçler ile işbirliği içinde gerçekleştirilmiştir.
“Siyasal İslam’ın“ ortaya çıkmasını sağlayan bu güçler özgür ve adil seçimler konusunda kitlelerinin güvenini kazanmanın yanı sıra değişim için somut bir zemin oluşturmuştur. Bu hareketin ( Müslüman Kardeşler ile - genel itibariyle Müslüman Kardeşliği olarak bilinen ) Mısır’daki darbenin önemli bir parçası haline gelmesi, söz konusu duruma sebep teşkil etmektedir. Gözlemciler, bu darbenin Tunus, Yemen ve Fas’taki İslamcı yönetimlerin yıkılması yönünde senkronize ve koordine kampanyalar, Suriye’deki muhalefet hareketleri ve Türkiye’deki sıkıntı ( Taksim’deki kargaşa ) ile nasıl aynı tarihe rastladığını gerçeklere dayanarak ortaya koyabilir. Ayrıca bu kampanyalar, Hamas’a, Gazze Şeridi üzerindeki kuşatmanın daraltılmasına, Refah Geçidi’nin kapatılması ve tünellerin yıkılmasına karşı yürütülen sert medya kampanyaları ile senkronize biçimde yürütülmüştür.
Bu olaylar; “siyasal İslam“ kavramının, diğer ülkelerde daha az kabul görüp neredeyse yok olmasına yol açacak büyük zorluklarla karşılaşırken, Mısır’da daha çok etkinlik kazandığını ortaya koymaktadır.
Ayrıca politik ve stratejik görüntünün genel mahiyeti ile Bölge ve Bölge insanının doğasının anlaşılması; “siyasal İslam’ın“ çok daha güçlü, etkili, popüler ve Bölge’deki başlıca siyasi hareket ile değişim için çok daha yüksek kapasiteye sahip biçimde geri dönmesinin ipuçlarını verecektir.
Bu ipuçlarının en önemlileri şunlardır:
Birincisi: İslam’ı bir düşünce, uygulama ve yaşam şekli olarak gören bu hareket, Arap milleti ve İslam Ümmeti (Millet) içinde özgün, güçlü, etkili, güncel ve köklüdür. Dahası, politik ve devrim rolü oynayan İslami yenilenme ve reform hareketleri, “Hüseyin bin Ali“, “Abdullah bin el-Zübeyir“ ve “Abd el-Rahman bin el-Esad“ ayaklanmalarının ortaya çıktığı Hicri 1. Yüzyıla dayanmaktadır ve yüzyıllar boyunca da devam etmiştir.
Modern ve çağdaş tarihte, Müslüman Ümmeti içindeki geri kalmışlığa ve kendi topraklarımızın sömürülmesine karşı duran güçlerin çoğunluğu İslam’ı referans almıştır. İslam ve Arap Yarımadası’ndaki Vahhabilik, Sudan’daki Mehdilik Hareketi, Libya’daki Sennüsizm, Hindistan’daki Ahmet Han hareketi, Cezayir’deki Ben Badis vb. örneklerde de görülen İslam’ın aksiyon ruhudur. Müslüman Kardeşler, Hint Yarımadası’ndaki Cemaat-i İslam hareketleri, Türkiye’deki Nurculuk ve benzer hareketler bu reformist hareketlerin devamı niteliğindedir.
Bu akım; Bölge’de hâkim dinî, psikolojik, sosyal, kültürel yapı, medeniyet oluşumu ve karakteri ile fazlasıyla uyumlu olduğu, ayrıca savunduğu değerler ve idealler her Arap ve Müslüman tarafından hiçbir gösteriş ve hile amacı gütmeksizin kabul edildiği için ne ötekileştirilebilir ne de tamamen yok edilebilir. Bu durum tiranlık ve yolsuzluk sisteminin yıkılmasıyla özgürlük atmosferinin nasıl üstün geldiğine ve özellikle “ılımlı“ adı altındaki bu akımın daha sonra öne çıkarak kitlelerin güvenini kazanmasına açıklık getirmektedir.
İkincisi: İsrail’in Sinai, Golan Tepeleri ve Filistin’in kalan kısmını işgal ettiği ve askerî rejimlerin zavallı uygulamalarının dayatıldığı Arap dünyasında yaşanan 1967 savaşının ciddi yansımaları sebebiyle sol görüşlüler kadar muhafazakarlar ve milliyetçi hareketlerin yanı sıra İslami akım grafiği de bir devletin yükselişine şahit olmuştur.
Şüphesiz ki; bazı yerlerde kararsızlık yaşanırken kimi zaman kötü uygulamalardan kimi zaman da İslamcılardan kaynaklanan zayıflamalar yaşanmaktadır. Söz konusu durum, rejimlerin baskıcı önlemlerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte, genel umut düzeyi git gide yükselmektedir. İktidarda kim olursa olsun, İslami eğilim Arap ülkelerinin büyük bir çoğunluğunda popülerliğini korumaktadır.
Üçüncü: Arap ve Müslüman dünyası; Siyonist işgali, bölünme ve parçalanma sonucu uygarlık rolünde zayıflama sorunu yaşadığı için, akımların ve ideolojilerin çakıştığı noktalarda kargaşaların doğurduğu sonuçlara maruz kalmaya devam etmektedir. Bu, kimlik adına bir ulus bakışı sergilemek, gücünü, uyanışını ve milletler arasında güçlenmiş statüyü yeniden kazanmak için bir yoldur.
Bizim çıkmazımız, her ne kadar dışavurumu ekonomi olsa da esasında ekonomi değildir. “Arap Baharının“ yaşandığı ülkeler dahil ülkelerimizin büyük bir çoğunluğunda kimse açlıktan ölmüyor. Bilakis insanlarımız çok yemekten ve obeziteden dolayı hayatlarını kaybetmektedirler. Bununla birlikte, çok sayıda insan her gün baskı, adaletsizlik ve aşağılanmalardan ötürü binlerce kez ölmektedir. Geçmiş yıllar boyunca, Baasçı ve Nassarcılar gibi milliyetçi sloganlarla yükselen rejimlerin yanı sıra; askerî rejimler, laik rejimler (sol görüşlü sosyalist ya da kapitalist) ve soydan geçen rejimler, kimlik, birlik, gelişim ve Siyonist projelerle yüzleşme ile alakalı sorulara cevap vermede başarısız kalmışlardır. Bununla birlikte İslam hareketi, hâlen çoğu insan tarafından söz konusu sorular için cevaba haiz ve iktidar şansı tanıyan tek akım olarak görülmektedir.
Dördüncüsü: İslam hareketi, bir kısım genç üyeler ve yetkin gençlik arasında en zengin akımdır. Çoğu sol görüşlü hareketlerden farklı olarak, hayatlarının sonbaharını yaşayan liderlere sahip liberal ve milliyetçi hareketler kendisini yenileyemeyen hareketlerdir. Bunun anlamı bu hareketin on yıllar önce politik, medyatik ve ekonomik pozisyonlarının içini dolduran diğer hareketlere de kalıtımsal olarak geçeceğidir. Kısacası karşımızda hem yükselen hem de tükenen bir nesil var.
Beşincisi: Akan kan ve baskılayıcı eylemlere rağmen, Mısır’daki İslamcılara karşı uygulanan askerî darbe belki de İslamcıların kendi içinde olumlu bir etkiye sebep olmuştur. Mısır’da, 25 Ocak 2011 tarihinde gerçekleşen devrim ( Tunus ve Yemen’de de olduğu gibi ) tamamlanmamış bir devrimdir. Bu devrim, geçici adalet, devrim muhafaza kuruluşları ise eski rejimi destekleyen muhalif medya ve “derin devlet“ yapısının çeşitli şekilleri ile başa çıkma gibi devrimin muhafazasını mümkün kılan devrim değişim araçlarını beraberinde getirmemiştir.
İslamcılar kendilerini, değişim için esaslı bir imkân olmaksızın bu açmazın ortasında bulmuşlardır. Gerçek şudur ki; Mısır ordusu, 25 Ocak devrimi dalgasının liderliğini yapmış, bu dalgayı yönlendirme ve yönetme görevini üstlenmiş, devrimin bileşenlerini tamamlaması ihtimalini yok etmiştir.
İslamcılar programlarını; çalışmalarını engelleyen ve alaşağı eden kuruluşlar aracılığıyla uygulamaya çalışmışlardır. İslamcılar barışçıl ve sakin bir değişim inancıyla bu kuruluşlar karşısında kendilerini geliştirmeye ve kabul ettirmeye çalışmışlardır. Bununla birlikte, aslında kökten çözümler gerektiren bir ortamda dahi bu medeni çabaları yüzünden büyük bedeller ödemişlerdir.
Bu bedellerden biri de popülerliklerinin azalması ve planlarını uygulamada yetersiz hale gelmeleridir. Yeni bir devrim dalgası için gerekli olan tartışmalı ilişkileri, Mısır’ın devlet yapısı ve kuruluşlarındaki derin etkisi ile bunun yardımcı unsur olduğu kabul edilebilir.
Altıncısı: İslamcılar, demokratik süreç, barışçıl güç dönüşü ve oy sandığından çıkan sonuçlar bakımından uygar bir model sergilemiştir. Mısır’da beş farklı, özgür, adil ve şeffaf seçim fırsatını da kazanmışlardır (Yasal Bildiri, Parlamento, Şura Meclisi, Başbakanlık ve Yasanın onayı). Bu yüzden de, Mısır halkının isteklerini de yeri geldiğinde ifade etmişlerdir.
Mursi’nin başbakanlığı süresince herhangi bir politik tutsaklık söz konusu olmamıştır. Medya ( devlet tekelinde olanlar da dâhil ) İslamcılara ( özellikle Müslüman Kardeşlere ) saldırmış, imajlarını zedelemiş ve çarpıtmıştır. Bütün bunları yaparken ne faaliyetleri durdurulmuş ne de herhangi bir ceza almışlardır.
Müslüman Kardeşlerin liderine ateş açılmış, çoğu üyesi de öldürülmüştür. Her ne kadar iktidar da olsalar da her zaman savunmasız taraf olmuşlardır.
İslamcılar darbeden sonra bile medeni duruşlarını sürdürmüşler, ne kadar geniş popülariteye sahip olduklarını kanıtlamışlar, varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Diğer taraftan Darbe ve destekçileri; demokratik olma iddialarındaki yalanlarını ortaya koymuşlar, çarpıtma, ihanet suçlamaları, iftira ve nefret tohumları ekme çabalarını sürdürmüşlerdir. Onlar diğerlerinin düşüncelerine tahammül edememişler, bu yüzden muhalif medyayı susturmuşlar, İslam hareketine ve kendilerine muhalefet eden herkese karşı yok etme kampanyası ile emsalsiz düzeyde büyük bir terör hareketi yürütmüşlerdir. Yüzlerce belki de binlerce insanın kanını dökmüş; barışçıl gösterilere ve göstericilere karşı katliam gerçekleştirmişlerdir. Binlerce insan mahkûm edilmiş, yüksek mevki sahipleri ve liderlere karşı suçlamalarda bulunulmuştur. Bu durum Ordu’nun, eski rejimin kalıntılarının ve müttefiklerinin nezaket gösterebilme ve özgürlüklere tahammül konusundaki korkularını ortaya çıkarmanın yanı sıra kitlelerin hakikatleri bilmesi ve İslamcılara aynı düzeyde ifade ve hareket özgürlüğü vermedeki zayıflıklarının farkında olmaları korkusunu açığa vurmuştur.
Darbe faillerinin uygulamaları sebebiyle İslamcıların popülaritesi ve insanların İslam’a sempatisi azalmak yerine artmıştır. Dahası, diğer güçler ve gençlik hareketleri, yasal meşruiyetin ve demokratik sürecin gerçek savunucuları olduklarını kanıtladıkları için çok daha aktif bir biçimde harekete geçmişlerdir.
Yedincisi: Askerî darbe uygulaması, İslam karşıtlarının özgür ve adil seçim ortamında İslamcılar ile karşılaşma konusundaki acizliklerinin örtülü bir kabulüdür. Başta Müslüman Kardeşler olmak üzere darbe muhaliflerine karşı baskıcı yok etme tutumlarında darbe failleri ve müttefikleri seçim sandığı için kuruluşun üst düzeyindeki isimleri tercih etmektedir. Dolayısıyla onlar gündemlerini uyarlamak için seçim tezgâhlamaktadır. Aksi halde, yeni bir meclis için tarafsızlık teminatı altında neden iki ya da üç ay sonraki seçimlere katılmayı beklememişler ve neden kazanmaları durumunda Mısır’da seçim programlarını uygulamayı ve demokratik bir biçimde siyasi yaşam şeklini kararlaştırmamışlardır?
Sekizincisi: Demokratik sürece karşı darbe gerçekleştirenlerin ve İslam hareketine karşı çıkanların seçenekleri sınırlandırdığı ve zorlaştırdığı görülmektedir. Sebebi ise; İslamcıların ötekileştirilmesi ve yok edilmesi girişiminin yanı sıra - yeni bir kılıfla olsa da - önceki yolsuzluklara ve otoriter rejime geri dönüş seçeneğinin söz konusu olmasıdır. Bu er ya da geç ortaya çıkacak olan seçenek, yalnızca eski rejimi ve kuruluşlarını kökten yok edecek çok daha güçlü ve kapsamlı bir halk devrimi için zemin hazırlanmasını mümkün kılacak ve yeni bir rejim kuracaktır.
Darbe faillerinin aldığı tedbirlerle ortaya çıkan kısıtlı demokrasi seçeneği söz konusudur ve kanatları kesildikten sonra İslamcıların kısıtlı düşük katılımına izin vereceklerdir. Demokratik oyunlarının, insanları ve isteklerini hor gören bazı askerî ve etkin isimlerce en üst düzeyde yönetildiği herkesçe fark edildiğinde daha akıllıca görünen bu seçenek ortaya çıkacaktır.
Rejim kendi içinde patlamaya hazır unsurları çeşitli krizler yoluyla taşımaya devam etmektedir. Bu unsurların en önemlileri kimlik, iyileşme, uygarlık gelişimi, demokratik meşruiyet, yolsuzluk ve tiranlık ile bağlantılıdır.
Buna ilaveten darbe liderleri ve destekçileri tarafından vaat edilen tam bir demokratik sistemin uygulanması, özgür ve şeffaf seçimlerin gerçekleştirilmesi seçeneği de söz konusudur. Bu seçenek, İslamcıların iktidara dönmesi için kapıları açmaktadır. Dolayısıyla da onların seçim sonuçlarını saygı ile karşılaması, İslamcılara iktidar için gerçek bir fırsat oluşturacak ya da söz konusu darbecilerin kendilerini kurum, halk ve demokrasiden üstün görmelerinden ötürü yeni bir darbe gerçekleştirmelerinin önünü açacaktır.
Dokuzuncusu: Bu bölgedeki insanlar, tarihten gelen korku ve baskıcı otoriter rejimlerin önündeki bariyerleri yıkmış olsalar da zamanı geriye alma imkânına sahip değildir. Bu rejimler, çağdaş dünyamızdaki tek istisna özelliğini taşırken, güçsüz bedenleri için temin ettikleri şırınga insanların özgürlük ve erdem için duydukları arzuyu yok edemeyecektir. Bu arzu, nihayetinde, kendi kaderlerini kendi özgür iradeleri ile belirleyecekleri anlamına gelmektedir ki bu da uygulamada İslamcıların er ya da geç sahneye çıkabilmek için ciddi fırsatlar yakalayacağı anlamına gelmektedir.
Onuncusu: İslamcılar melek değildirler, mutlak yanlış ya da doğru olamazlar. Hata yaparlar ve öğrenirler. İslamcılar, on yıllardır devlet yönetimi ve kurumlarından uzak tutulmuşlar ve ötekileştirmeye maruz kalmışlardır. Bu yüzden, devlet kurumlarındaki çalışma mekanizmasını öğrenirken bir geçiş süreci yaşamakta ve bu kurumlarda var olma adına yetkinlikleri ve tecrübeleri doğrultusunda haklarını yeniden kazanmaktadırlar.
Geçmiş tecrübeler, belki de, İslamcıların çok sayıda adım atması gerektiğini ortaya koymuştur. Bu adımlar şöyledir:
- Toplumun farklı kesimlerine karşı daha açık ol ve programlarını anlatırken daha net ol
- Dinî azınlıklara projen hakkında güvence ve ulusal eylemlerde gerçek bir ortaklık yolu aç
- Bütün kapasiteleri ve yeterlilikleri uygun hale getirme yollarını ara
- İttifak çemberini genişlet ki ülkedeki devrimi ve demokratik süreci muhafaza edebilmek için belirgin bir ulusal güvenlik sağla.
- Eski rejimin “derin devlet kurumları“ ile etkin bir biçimde başa çıkmak için uygun mekanizmalar oluştur
- Bölgesel ve uluslararası çevrelerle problem yaşamamak için daha etkin ve dengeli ol.
Darbe İslamcılar için zor bir ders olmakla birlikte dostları ve düşmanlarının planlarını aşikâr biçimde öğrenmeleri açısından paha biçilmez bir değer taşımaktadır. Bu sayede dostları ve düşmanlarının hem zayıf noktalarını hem de sınırlarını öğrenmişlerdir. Belki de bu durum İslamcıların içindeki gücün en iyi biçimde ortaya çıkması ve toplum ile devleti yönetim düzeyindeki yükseliş konusunda bir motivasyon kaynağı olmuştur. İslamcılar, ayrıca, İsrail’in Filistin’i işgali sorunu ve yıkıcı yabancı gündemler karşısında Bölge’nin ve ulusal çıkarların korunması konusundaki görüşmeleri artırmalıdır. Burada, belki de, Allah’ın Yüce Kur’an’da buyurduğu: “…onun sizin için kötü olduğunu düşünmeyin; aksine sizin için iyi ( bir ders )tir“ sözü uygulanabilir.
Bu yüzden, muhtemelen Mısır’da İslamcıları yıkan bu beklenmedik sonuçlar onlar için yalnızca “ilerleme yolunda bir adım geri gitmektir“.